SAÎD BİN MÜSEYYİB
Tâbiîn
devrinde Medîne'de yetişen yedi büyük âlimden biri. İsmi, Saîd bin Müseyyib'dir.
Annesi, Ümm-i Saîd binti Hakîm bin Ümeyye bin Hârise bin Evkas es-Sülemî'dir.
Künyesi Ebû Muhammed Medenî'dir. Kureyş kabilesinin Mahzum kolundan olduğu için,
el-Kuraşî ve el-Mahzumî de denilmektedir. Babası Müseyyib ile dedesi Hazn,
Eshâb-ı kirâmdandır. 636 (H.15) yılında hazret-i Ömer'in hilâfetinden iki sene
sonra doğdu. Hazret-i Osman'ın hilâfeti gençlik yıllarıydı. 710 (H.91) yılında
Medîne'de vefât etti.Vefât târihi olarak başka rivâyetler de bildirilmektedir.
Vefâtında yetmiş yaşını geçmişti.
Kendisinin ve çoluk çocuğunun ihtiyacını karşılayacak ve komşularına ve
fakirlere yardım ve ihsanda bulunacak kadar malı vardı. Zeytinyağı ticareti
yapardı. Vaktini ilim öğrenmek ve öğretmekle geçirirdi. Hiçbir hükümdardan
hediye kabul etmezdi.
Saîd
bin Müseyyib, Tâbiînin büyüklerinden ve Medîne'deki yedi büyük âlimdendir.
Bunlara "fukahâ-i seb'a" denirdi. Bu yedi âlim: Saîd bin Müseyyib, Kâsım bin
Muhammed bin Ebî Bekr-i Sıddîk, Urve bin Zübeyr, Hârice bin Zeyd, Ebû Seleme bin
Abdürrahman bin Avf, Ubeydüllah bin Utbe ve Ebû Eyyûb Süleymân bin Yesâr (r.
aleyhim) idi. Bunlar Tâbiîn içinde, kendilerine çok sorulan ve en çok fetvâ
veren âlimlerdi.
Saîd
ibni Müseyyib, ilminin yanında takvâ, zühd ve verâsı ile de çok meşhur olmuştu.
İbâdete çok düşkündü. Kırk defa hac yapmış, bütün namazlarını cemâatla
kılmıştır. Elli yıl yatsı abdesti ile sabah namazı kıldı.Yâni hiç uyumadı.
Halîfe Abdülmelik bin Mervan, Saîd bin Müseyyeb'in kızını oğlu ve veliahdı
Velid'e almak istediği halde o, Ebû Veda'a isminde sâlih, dînine bağlı bir
fakire vermişti. Bu yüzden çok sıkıntılara katlandı.
Hadîs
ve fıkıhtaki ilimleri, Eshâb-ı kirâmdan birçok zevat ile görüşerek, onların ilmî
sohbetlerinde bulunarak elde etmiştir. O, hazret-i Ebû Bekr'den mürsel olarak,
hazret-i Ömer'den, hazret-i Osman'dan, hazret-i Ali'den, Sa'd bin Ebî
Vakkâs'tan, Abdullah ibni Abbâs'tan, Abdullah bin Ömer'den, Ebû Katâde'den, Ebû
Hüreyre'den, hazret-i Âişe'den ve babası Müseyyeb'den daha birçok Sahâbiden
hadîs-i şerîf rivâyetinde bulunmuştur. En çok Ebû Hüreyre'den hadîs rivâyet
etmiştir. Kendisinden de, oğlu Muhammed, Sâlim bin Abdullah bin Ömer, Zührî,
Katâde, Ebü'z-Zemân, Târık bin Abdurrahman ve daha pekçok âlim hadîs rivâyetinde
bulunmuşlardır.
Kendisinin ilmini birçok âlim övmüştür. Onun için "Fakîhlerin fakîhi, âlimlerin
âlimi" denilmiştir. Kendisi şöyle derdi: "Bâzan bir tek
hadîs-i şerîfi öğrenmek için günlerce yolculuk ederdim." Çünkü hadîs-i şerîfte;
"İlim talebi için evinden çıkan kimse, evine dönünceye kadar Allah
yolundadır" ve "İlim aramak için yola koyulan kimseye, Allahü teâlâ
Cennet yolunu kolaylaştırır." buyrulmuştu. Onun ilmi hakkında Ali bin
el-Medenî dedi ki: "Tâbiînin içinde
ondan daha âlim birini bilmiyorum. O, Peygamberimizin sünneti böyle olmuştur
dese, bu sana yeter!..." İmâm-ı Şâfiî: "Onun mürselleri, (Sahâbiyi saymadan
bildirdiği hadîsleri), bizim için huccettir, sağlam bir delildir." demiştir.
Amr bin
Meymun ibni Mihran babasından naklen şöyle anlatıyor: "Medîne'ye geldiğimde,
şehir halkının en âlim olanını sordum. Bunun üzerine beni, Saîd bin Müseyyib'e
gönderdiler."
Katâde
bin Diame: "Helal ve haramı İbn-i Müseyyib'den daha iyi bilen birisini asla
görmedim" dedi.
Muhammed bin İshak, Mekhul eş-Şâmî'nin şöyle naklettiğini söyledi: "İlim tahsili
için bütün beldeleri dolaştım. Saîd bin Müseyyib'den daha âlim birisi ile
karşılaşmadım."
"İbn-i Mende,
el-Vasiyye adlı eserinde; "Saîd bin Müseyyib'in yanında idim. Bana hadîs-i
şerîf bildirdi. Ona; "Ey Muhammed, bunu sana kim söyledi" dedim. "Ey
Şamlı kardeşim, sormadan al. Zîrâ biz sika olan ravilerden hadîs-i şerîf alırız"
dedi. Bütün âlimler, onun mürsel olarak bildirdiği hadîs-i şerîflerin sahih
hadîs olduğunda ittifak etmişlerdi.
İbn-i
Hibban da Kitâbüs-Sikât'ında; O, büyük bir fakih, dinde haramlardan çok
sakınan verâ sâhibi bir velî, ibâdet, ahlâk ve fazilet bakımından Tâbiînin en
büyüklerindendi. Hicaz halkının en fakihi, âlimi, rüyâ tabirinde insanların en
üstünüydü. Kırk sene namazını, câmide cemâatla kılmıştır." diye bildirmektedir.
Fıkıh
ilminde yüksek mertebelere kavuşmuştu. Resûlullah efendimizin bildirdiği bütün
hükümleri, Ebû Bekir ve hazret-i Ömer'in ve hazret-i Osman'ın naklettiği bütün
dînî hükümleri, ondan daha iyi bilen yok gibiydi. Basra'danHasan-ı Basrî, dinde
bir müşkülü olunca, ona mektup yazardı. Medîne'de herkes, ona gelip fetva ister,
haram ve helâli öğrenirlerdi. Bunu, İbrâhim bin Sa'd, babasından naklederek
bildiriyor.
Mânevî
bir heybete sâhipti. Yanına varmak istiyenler, vâlilerin huzuruna çıkar gibi,
ziyâret için izin isterlerdi.
Hep
hikmetli konuşurdu. Sözleri veciz olup, kalblere tesir ederdi. Dinden kıl ucu
ayrılmaz, önce nefsine nasihat ederdi. Gece olunca, nefsini muhatab alır, ona:
"Ey bütün şerrin yuvası, kalk bakalım. Allah'a yemin olsun, seni yorgun bir deve
haline getirip bırakacağım." der. Sabaha kadar ibâdet ederdi. Bu sebeple
ayakları şişerdi. Bu defâ da nefsine; "İşte böyle olacaksın; aldığın emir bu
yoldadır ve bunun için yaratıldın" derdi.
Hikmet
dolu sözlerinden bâzıları şunlardır:
"Dünyâyı toplıyan bir
kimsenin niyyeti, dînini korumak, yakınlarına bakmak, ibâdet için kuvvet
kazanmak değilse, onda hayır yoktur."
"Kırk
yıldır, farzı cemâatle kılmağı bırakmadım. Otuz yıldır müezzin ezân okurken, ben
mescidde olurum."
Yaşı
yetmişi geçmişti. Yine de; "Bana göre, en çok korkulacak şey, kadınlardır.
Şeytan bir adamı, başka yollardan aldatamayınca, ona kadın ile yaklaşmaya
çalışır." buyururdu.
"Hangi
şerif, hangi âlim, hangi fâzıl olursa olsun, mutlaka bir aybı vardır. Ama
öyleleri vardır ki, ayıplarını anlatmak doğru olmaz. Bir kimsenin fazilet
tarafı, eksik tarafından çok olursa, eksiği fazileti için bağışlanır."
Gıybet
hakkını helâl et, diyenlere, o: "Onu ben haram etmedim ki, helâl edeyim, onu
haram eden Allahü teâlâdır. Sonuna kadar da haramdır" derdi. "Kırlarda namaz
kılan kimsenin, sağında ve solunda iki melek durur ve onunla kılarlar. Ezan okur
ve kâmet getirirse arkasında dağlar gibi melekler saf bağlar."
"Yemin karışmayan
manifatura ticâreti kadar hoşuma giden hiçbir ticâret yoktur". Nitekim hadîs-i
şerîfte de; "Ticâretin en hayırlısı bezzazlık yâni kumaş ve elbise ticâreti;
san'atın en güzeli de terziliktir" buyrulmuştur.
"Geçmiş
ümmetlerin hıyânet yapmalarına, kâfir olmalarına sebep, şarap içmekti."
"Dünyâ
malını toplayıp da, her türlü fenalıkta bulunanlarda hayır yoktur."
"İnsanların hepsi Allahü
teâlânın muhâfazası altındadır. O, insanlar için bir şey dilerse, buna kimse
mâni olamaz."
"Hazret-i Ali ile Medîne kabristanına geldik. Selâm verip, (Halinizi bize
bildirir misiniz? Yoksa biz mi hâlimizi haber verelim) dedi. Bir ses işittik (Ve
aleykesselâm yâ Emîr-el müminîn. Bizden sonra olanları sen söyle!) dedi.
KERÂMET ve MENKÎBELERİ
YEDEK
SERMÂYE
Saîd
ibni Müseyyib bildirdi ki: Dindar dost aramağı teşvik etmek üzere hazret-i Ömer
şöyle buyurmuştur: "Sâdık dost bul ve onların arasında yaşa!Dürüst ve samimi
arkadaşlar, genişlikte süs ve ziynet; darlıkta yedek sermayedirler. Dostunun
sana düşen işini güzelce gör ki, lüzumunda sana daha güzeli ile karşılıkta
bulunsun. Düşmanından uzaklaş, her dosta bel bağlama, ancak emin olanları seç.
Emin olanlar, Allahü teâlâdan korkanlardır. Kötü insanlarla düşüp kalkma,
onlardan kötülük öğrenirsin. Onlara sırrını verme, ifşâ ederler. İşlerini,
Allah'tan korkanlara danış ve onlarla istişâre et."
KAYNAKLAR
1)
Şevâhidün-Nübüvve; s.281
2)
Vefeyât-ül-A'yân; c.2, s.375
3)
Tabakât-ı İbn-i Sa'd; c.5, s.119
4)
Hilyet-ül-Evliyâ; c.2, s.161
5)
Tehzîb-üt Tehzîb; c.4, s.84
6)
Tezkiret-ül-Huffâz; c.1, s.94
7)
El-A'lâm; c.3, s.102
8)
Menhel-ül Azbül Mevrûd; c.2, s.175
9)
Meşâhir-i Eshâb; s.80
10) Tam
İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1137
11)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.27
|