|
NECMEDDÎN-İ KÜBRÂ
Evliyânın büyüklerinden ve fıkıh, tefsîr, hadîs âlimi. Tasavvufta Kübreviyye (Zehebiyye)
diye bilinen yolun mürşidi, rehberidir. İsmi Ahmed, babasınınki Ömer'dir.
Künyesi Ebü'l-Cennâb'dır. Bu künye kendisine, rüyâda Peygamber efendimiz
tarafından verilmiştir. Lakabları; Necmeddîn, Şeyh-ül-imâm, Zâhid-ül-kebîr ve
Şeyh-i Harezm'dir. Necmeddîn-i Kübrâ diye meşhûr oldu. Yaptığı bütün
münâzaralarda gâlip geldiği için, kendisine et-Tâmmet-ül-kübrâ lakabı da
verildi. Ehl-i sünnet âlimlerinin büyüklerinden ve evliyânın önde gelenlerinden
olan Necmeddîn-i Kübrâ hazretleri, 1145 (H.539) senesinde, Harezm köylerinden
Hayvek'te doğdu. Buna nisbetle Hayvekî denilmiştir. 1221 (H.618) senesi Rebî'ul-evvel
ayında, Harezm'de Cengiz askeri tarafından şehîd edildi.
Çocuk
yaşta ilim tahsîline başlayan Necmeddîn-i Kübrâ hazretleri, biraz yetişince ilim
öğrenmek aşkıyla çeşitli beldeleri dolaştı. İskenderiyye'de; Ebû Tâhir es-Silefî'den,
İsfehan'da; Ebü'l-Mekârim, Ahmed bin Muhammed el-Lebbân, Ebû Saîd Halîl bin Bedr,
Ebû Câfer Muhammed bin Ahmed es-Saydelânî, Ebû Abdullah Muhammed bin Zeyd el-Kerrânî
ve Ebü'l-Hasan Mes'ûd bin Ebî Mensûr'dan, Hemedan'da; Hâfız Ebü'l-A'lâ'dan,
Nişâbûr'da; Ebü'l-Meâlî el-Fürâvî'den, Mısır'da; Rûz-i Behân-ı Baklî'den (Ebû
Muhammed eş-Şîrâzî'den) ve daha başka birçok âlimden ilim öğrenip, hadîs-i şerîf
rivâyet etti.
İmâm
Ebû Nasr Hafza'nın Tebriz'de Sünne okuttuğunu duyup oraya giderek, bu kelâm âliminin
derslerine devâm etti. Şeyh-üs-Sünne vel-Mesâlih adındaki mukaddime
mâhiyetindeki kelâma dâir eserini bu arada yazdı. Burada Bâbâ Ferrûh Tebrîzî'nin
sohbeti bereketiyle ilim tahsîlini tamamlayıp, tasavvuf ilmi ile meşgûl olmaya
başladı. Tasavvufta, amcası Ebû Necîb-i Sühreverdî hazretlerinden feyz alarak
yetişti. İsmâil Kasrî ve Ammâr bin Yâsir'in sohbetlerinde bulundu. Fahreddîn-i
Râzî hazretleri ile görüştü. Böylece birçok ilimde yetişip, tasavvufta yüksek
derecelere kavuştu. Sonra memleketi olan Harezm'e gidip yerleşti. Orada
insanları irşâd edip, doğru yolu göstermeye başladı.Kısa zamanda etrâfına
yüzlerce talebe toplandı. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin babası Sultân-ül-ulemâ
Behâeddîn Veled ile Feridüddîn-i Attâr'ın hocaları Mecdüddîn-i Bağdâdî ve Bâbâ
Kemâl Cündî, Abdülazîz bin Hilâl, Nâsır bin Mensûr, Seyfüddîn-i Baherzî,
Necmüddîn-i Râzî, Radıyyeddîn Ali Lâlâ talebelerinin büyüklerindendir.
Talebelerinin çoğu, zamanlarında insanlara doğru yolu gösteren rehberler
oldular.
1221
(H.618) yılındaHarezm'e Cengiz askeri Tatarlar hücûm edince, talebelerine;
"Memleketinize gidiniz! Şarkdan fitne ateşi geliyor. Her tarafı yakacaktır.
İslâmiyette bu kadar fitne görülmemiştir." dedi. "Duâ buyursanız da, bu belâ
müslüman memleketlerinden uzaklaşsa." dediler. "Bu, Kazâ-i mübremdir. Duâ bunu
gideremez." buyurdu. Talebeleri Horasan'a gitti. Kâfirler şehre girince, o da
cihâda çıktı. Şehîd oldu. Şehîd olduğunda bir kâfirin saçını tutmuş idi.
Şehâdetinden sonra, kimse saçı elinden alamadı. Sonunda mecbur kalıp saçı
kestiler.
Tasavvuf yolunun en tanınmışlarından ve büyüklerinden olan Necmeddîn-i Kübrâ
hazretleri, zâhirî ve bâtınî ilimlerde derin bir âlim olup, İslâmın güzel ahlâkı
ile ahlâklanmış yüksek bir zâttı. İlim öğretmek yolunda çok gayretliydi. Allahü
teâlâya ibâdet etmekte ve O'nun dînine hizmet etmekte kat'iyyen gevşeklik
göstermez, bu yolda kınayanların kınamalarına aldırmazdı. İstisnâsız bütün
insanlara yardım etmeye, faydalı olmaya gayret ederdi. Onun dergâhı, fakirlerin
sığınağı idi. Büyüklüğü, üstünlüğü herkes tarafından bilinir, kendisine hürmet
edilirdi. Büyüklüğünü anlatan hâlleri ve kerâmetleri her tarafta anlatılıp,
dilden dile dolaşmaktadır. Kerâmetlerinin en büyüğü; her birisi, gittiği
beldelerde insanları doğru yola sevkeden, etrafına nûr ve feyz saçan çok
kıymetli talebeler yetiştirmesidir. Yüzlerce talebe yetiştirdi. Allah yolunda
yürümek isteyen nice kimselere rehber oldu. Talebelerinin her birini bir
memlekete gönderir, o talebe orada hocasının yolunu yaymaya çalışırdı. Harezm
bölgesinde, Necmeddîn-i Kübrâ hazretlerinden sonra onun gibi yüksek bir velî
yetişmemiştir. O kadar yüksek idi ki, Allahü teâlânın aşkı ile kendinden geçmiş
iken, bir kimseye teveccüh edince, vilâyet, evliyâlık derecelerine yükseltirdi.
Bir gün bir tüccar, gezmek maksadıyla Necmeddîn-i Kübrâ hazretlerinin hânekâhına
girdi. Necmeddîn-i Kübrâ hazretleri buna teveccüh edince, tüccar, hemen o anda
vilâyet mertebesine ulaştı. Tüccârı yanına çağırıp, talebe yetiştirmesi için
izin verdi ve memleketine gönderdi.
Bir gün
Eshâb-ı Kehf hakkında sohbet ediyordu. Necmeddîn hazretlerinin talebelerinden
olan Sa'düddîn-i Hamevî; "Acabâ bu ümmette, sohbeti köpeğe tesir eden var
mıdır?" diye düşündü. Necmeddîn-i Kübrâ, kalb gözü ile bu talebesinin
düşüncesini anlayıp kalktı ve dergâhın kapısına doğru yürüdü. Ansızın uzaklardan
bir köpek çıkageldi. Bir yerde durup kuyruğunu salladı. Necmeddîn-i Kübrâ'nın
bakışı köpeğe isâbet edince, köpek derhâl değişti. Kendinden geçme hâlleri
görüldü. Yüzünü şehirden çevirip kabristana gitti. Başını yerlere sürüyordu.
Hattâ derler ki, nereye gitse, elli-altmış köpek devamlı onun etrâfında
dolaşırdı. Fakat ulumazlar, havlamazlardı. Hiçbir şey yemezler, devamlı bakılan
o köpeğe karşı hürmette bulunurlardı. Sonra bu köpek öldü.
Necmeddîn-i Kübrâ, bir taraftan çok kıymetli talebeler yetiştirirken, diğer
taraftan da, kendisinden sonra gelenlere faydalı olmak üzere çok kıymetli eser
ve risâleler yazdı. Tefsîr, hadîs, tasavvuf ve diğer ilimlere dâir yazdığı pek
mûteber olan eserlerinden bâzılarının isimleri şunlardır: Ayn-ül-Hayât (Kur'ân-ı
kerîmin tefsîri olup 12 cilddir. Usûl-i Aşere (Tasavvufa dâir olup,
çeşitli isimlerle pekçok defâ istinsâh edilip çoğaltılmış ve birçok da şerhi
yapılmıştır.) Bundan başka, Risâle ilel-Hâim, Fevâih-ul-Cemal, Âdâb-üs-Sûfiyye,
Risâle-i Necmeddîn, Sekînet-üs-Sâlihîn, Risâle-i Sefîne ve daha başka
eserleri ve risâleleri de vardır. Eserlerinin en önemlilerinden olan Usûl-i
Aşere kitabı,
tasavvufa dâir olup, talebelerinin ve daha sonra gelen birçok kimsenin el kitabı
olmuştur.
KAYNAKLAR
1)
Tabakât-ül-Müfessirîn; c.1, s.57
2)
Tabakât-üş-Şâfiiyye; c.3, s.25
3) El-A'lâm;
c.1, s.185
4)
Mu'cem-ül-Müellifîn; c.2, s.34
5)
Şezerât-üz-Zeheb; c.5, s.79
6)
Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.275
7)
Kâmûs-ul-A'lâm; c.6, s.4568
8)
Nefehât-ül-Üns Tercümesi (Osmanlıca); s.475
9)
Reşehât-Ayn-ül-Hayât (Arabî); s.124
10)
Hadîkat-ül-Evliyâ (Osmanlıca); 3. Kısım, s.37
11) Tam
İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; (49. Baskı) s.1128
12)
Rehber Ansiklopedisi; c.13, s.66
13)
Risâle ilel-Hâim (Süleymâniye Kütüphânesi, Ayasofya Kısmı, No: 2052
14)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.9, s.186
|
|