|
MUSTAFA BİN SÜLEYMÂN
Evliyânın büyüklerinden, aklî ve naklî ilimlerde âlim. 1479 (H.884) senesinde
Muğla'da doğdu. 1560 (H.968) senesinde, Semerkand'da Hâce Ubeydüllah-i
Semerkandî zâviyesinde vazifeli iken vefât etti.
Hızır
Şâh, Ömer Azîz ve Süpürgeci Şücâ' Efendi gibi zamânın en meşhûr âlimlerinden
ilim öğrendi. Ayrıca Kara Seydî Efendi ve A'rac Ahmed Çelebi'nin derslerine devâm
etti.Kadıasker Seydî Çelebi'nin yanında mülâzemet pâyesi kazandı.Bir müddet
sonra muhabbetullaha, Allahü teâlânın sevgisine tutulup, her şeyi terketti.
Nakşibendiyye yolunun büyüklerinden Ubeydüllah-i Ahrâr'ın talebesi Seyyid Emîr
Ahmed Buhârî'nin sohbetlerinde yüksek mânevî makamlara ve hâllere kavuştu.
Emîr
Ahmed Buhârî hazretlerinin vefâtından sonra Anadolu'dan ayrılıp Hicaz'a gitti. On sene
müddetle Mekke-i mükerremede ikâmet etti. Burada Kâdı Beydâvî'nin Envâr-ut-Tenzîl
adındaki tefsîrini ve Sahîh-i Buhârî'yi okuttu. Çok talebe
yetiştirdi. Hicaz âlimleri, büyüklüğünü ve ilimdeki yüksek derecesini görüp onu çok övdüler.
Mekke-i mükerremede, bir gün Şeyh Ebû Derdâ ile tanışıp sohbetine katıldı. Ebû
Derdâ'nın büyük bir zât olduğunu anlayıp, kendisini irşâd etmesini, hak ve
hakikatı öğretmesini istedi. Ebû Derdâ bu işe ehil olmadığını, kendisini irşâd
edebilecek âlimin Horasan'da el-Hac Muhammed bin Mahdûmî olduğunu işâret etti.
Ebû Derdâ'nın işâretiyle, Mustafa bin Süleymân Horasan'a gitti. Muhammed bin
Mahdûmî'nin hizmetine girdi. Muhammed bin Mahdûmî vefât edinceye kadar onun
yanında ikâmet etti. Sohbetlerinde ve huzûrunda, çok yüksek mânevî hâllere ve
makamlara ulaştı. Hocası Muhammed bin Mahdûmî'nin vefâtından sonra Semerkand'a
gitti. Burada Uluğ Bey Medresesine müderris ve müftî oldu. Hem medresede talebe
yetiştirir, hem de sorulan suâllere fetvâlar vererek müslümanların müşkillerini
hallederdi. Aynı zamanda Hâce Ubeydüllah Semerkandî'nin zâviyesinde, tâliblere
zâhirî ve bâtınî ilimleri öğretirdi. Zamânında o beldenin en büyük
âlimlerindendi. Bu hâl üzere iken, fânî dünyâdan dâr-üs-selâm'a göç eyledi.
Mustafa
bin Süleymân, ilmi ile amel eden büyük âlimlerdendi. Kâmil ve mükemmil, yetişmiş
ve yetiştirebilen zâtlardandı. Naklî ilimler kadar, zamânının aklî, fennî
ilimlerini de çok iyi bilirdi. İlim ve mârifet diyârı olan Semerkand'da
âlimlerin reisi olup, güzel ahlâk ve fazîlet sâhibi idi. Bir defâ Semerkand
Sultânı tarafından, Kânûnî Sultan Süleymân zamânında İstanbul'a
gönderildi.Sultan Süleymân'dan, kendi kız kardeşinin çocuklarına yardım
edilmesini istemişti.Kânûnî, bu büyük âlimin isteğini derhâl yerine getirmişti.
Bunlar Kâdızâdeler adıyle meşhûr Mahmûd Muğlevî'nin oğulları Ali ve Ahmed
efendilerdi. Ali Efendi 1572 (H.980) senesinde İstanbul'da, Ahmed Çelebi ise
1584 (H.992) senesinde Medîne-i münevverede vefât etti. Hepsi de fazîlet ve ilim
sâhibi olgun kimselerdi.
KAYNAKLAR
1)
Şakâyık-ı Nu'mâniyye Zeyli (Atâî); s.21, 22
2)
Sicilli Osmânî; c.4, s.373, 374
3)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.14, s.280
|
|