MUHAMMED BİN SÛKA
Tâbiînden. Çok ibâdet eden, dünyâya hiç düşkün olmayan, cömertliği ile tanınan
büyük bir İslâm âlimi, veli. Eshâb-ı kirâmdan Enes bin Mâlik ve Ebu't-Tufeyl
Âmir bin Vâsıle’nin ve Tâbiînin büyüklerinin sohbetinde bulundu. Hadîs
âlimlerince sika (güvenilir) kabûl edilmiştir. Çok az sayıda hadîs-i şerîf
rivâyet etmiştir. Künyesi, Ebû Abdullah ve Ebû Bekr’dir. Doğum ve vefât
tarihleri hakkında Kaynaklarda bilgi yoktur. Hicrî birinci asrın ikinci
yarısında doğup, İmâm-ı A’zamdan önce vefât etmiş olduğu anlaşılmaktadır.
Kendileri birçok âlimden hadîs ilmini tahsil ettiler. Bunlardan başlıcaları;
Enes bin Mâlik, Ebu't-Tufeyl Âmir bin Vâsıl, Saîd bin Cübeyr, Abdullah bin
Dînâr, Ebû Sâlih es-Semmân, Nâfi’ bin Cübeyr bin Mut’am, İbrâhim en-Nehâî, İbn-i
Ömer’in azadlı kölesi Nâfî, Münzir-i Sevrî, Muhammed bin Münkedir, Ebû Ca’fer
Muhammed bin Ali bin Hüseyin, Ebû Bekr bin Hafs bin Ömer bin Sa’d, Ebû Avn bin
Ubeydullah es-Sekafî’dir.
Kendilerinden de hadîs tahsîl eden ve rivâyette bulunan âlimlerden bâzıları:
Es-Sevrî, İbn-i Mübârek, Ebû Muâviye, Abdurrahmân bin Muhammed el-Muhârebî ve
İsmâil bin Zekeriyya, Mervân bin Muâviye, Ebû Mugire en-Nadr bin İsmâil, Atâ bin
Müslim İbn-i Uyeyne, Ali bin Âsım el-Vâsıtî’dir.
Muhammed bin Sûka hazretleri, Allah korkusundan çok ağlardı. Cuma günleri
arkadaşlarını arar bulur ve onlarla birlikte ibâdet eder, aynı düşünceler içinde
göz yaşı dökerlerdi.
Kendisine babasından mirâs kalan yüz yirmi bin dirhem parayı, bir şüphe üzerine,
tamamen sadaka olarak dağıttı. Zekât alacak duruma düştü. Muhammed bin Sûka’nın
üstünlüklerine dâir, kendisine yetişerek sohbetinde bulunmuş olan büyük İslâm
âlimlerinden çeşitli rivâyetler vardır. Onun cömertliği, ibâdete düşkünlüğü,
günâhlardan kaçınması, Allahü teâlâdan korkması hakkında sözler kitaplara
geçmiş, nesilden nesile ibret olacak hayatı anlatılmıştır.
Süfyân-ı Sevrî hazretleri anlatır: “Bir gün Rekbet hazretleri ile beraber
Muhammed bin Sûka’nın ziyâretine gittik. Bir ara Rekbet bana; “Yâ Süfyân!
Kûfe’de iki kişi var. Bunlar Allah yolunda çok çalışıyorlar. Onlardan biri
Muhammed bin Sûka, diğeri ise Abdülcebbâr bin Vâil bin Hacer’dir.” buyurdu.
Hüseyin
bin Hafs, Süfyân-ı Sevrî’ye “Sana Kûfe’nin en hayırlısının yazılarını
göstereceğim” dedi ve Muhammed bin Sûka’nın yazılarını çıkardı. Süfyân bin
Uyeyne, “Kûfe’de üç kişi var ki, bunlara yarın öleceksin dense, ibâdetlerini
arttırmaları mümkün değildir. Bu üç kişi, Muhammed bin Sûka, Amr bin Kays, Melâî
ve Ebû Hayyân Teymî’dir.” buyurdu.
Muhammed bin Münkedir, kendisine sordu: “Yâ Ebâ Abdullah! Sana en hoş gelen amel
hangisidir?” Muhammed bin Sûka hazretleri de “Mümini sürûra boğmaktır.” buyurdu.
“Ondan sonra hangisidir?” dedi. “Kardeşlere ikrâm etmektir.” buyurdu.
Bir gün
kardeşinin oğlu kendisine bir suâl sordu. Muhammed bin Sükâ hazretleri ağlamaya
başladı. Yeğeni, “Ben suâlin cevâbını vereceksiniz diye sordum, siz ise
ağladınız, cevap vermeyecek misiniz?” deyince, o da; “Ey kardeşimin oğlu, suâlin
cevâbından âciz oluduğum için değil, bu mevzûu bugüne kadar sana öğretmediğim
için ağlıyorum” buyurdu.
İmâm-ı
A’zam hazretleri, Muhammed Sûka hazretlerinin cenâzelerinde bulunduklarını
bildirerek “O, seksen defa Kâbe’yi ziyâret için Mekke’ye gitmiştir”
buyurmuşlardır.
“Bir
kimsenin dünyâlığından birşey eksildiği zaman çok üzülür. Lâkin, o kimsenin
dîninden bir şey eksildiği zaman o kadar üzülmez. Hattâ umûrunda bile olmaz.
İşte o kimse de kendisini Allahü teâlânın azâbına müstehak eder.”
“Bir
kimsenin aksırdığını duysam, aramızda deniz de olsa "Yerhamükellah" derim.”
“Allahü
teâlâdan korkan mümin hiç neşelenmez. Onun rengi hiçbir zaman açılmaz. Yüzü
devamlı mahzûn olur.”
“Bir
insan, müslüman kardeşinin ihtiyâcını görürse, Allahü teâlâ da ona çok yüksek
dereceler verir, o kimse çok yüksek derecelere yükselir.”
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
AZÂBA
LÂYIKTIR
Ya’lî
bin Ubeyd, Muhammed bin Sûka’dan nasîhat istedi. O da; “Sizden önceki, insanlar
çok konuşmaktan pek sakınmışlar, çok konuşmak üç yerde iyidir demişlerdir.
Birincisi, Allahü teâlânın kelâmı olan Kur’ân-ı kerîmi çok okumak, ikincisi, çok
emr-i mâruf yapmak sebebiyle fazla konuşmak. Üçüncüsü, fazla nehy-i münkerden
dolayı çok konuşmak. Bu üç şeyden başka ancak çok lüzûm olursa konuşun. Zîrâ
sizlerle beraber kirâmen kâtibîn melekleri vardır. İsimleri Rakib ve Adid’dir.
Onlar hayır ve şer konuşulan her şeyi yazarlar. Akşam olduğu vakit, meleklerin
yazdıklarında âhıretle ilgili yazıları çok olan ne bahtiyar kimsedir. Dünyâ ile
ilgili olan yazısı çok olan ne bedbaht kimsedir.
Allahü
teâlâ, müstehak olmayan hiçbir kimseye azap yapmaz. Azap yapılan kimseler,
muhakkak ona lâyıktır. Şöyle ki, bir kimseye dünyâlık verilir. O kimse, verilen
dünyâlığa çok sevinir. Fakat, dîninden birşey fazlalaştığı zaman hiç farkına
varmaz. Böyle kimse nasıl azâba müstehak olmasın?”
BEYİTLER
EN KIYMETLİ
İŞ
Muhammed bin Sûka ki, Tâbiîni izâmdan,
Cömertliğiyle meşhur, İslâm ulemâsından.
Dünyâdan tam kesilip, Rabbine yönelmişti,
Kendini
tamâmiyle, ibâdete vermişti.
O kadar
çok ibâdet, ederdi ki her gün de,
Bundan
daha fazlası, yapılmazdı bir günde.
“Sen
yârın öleceksin”, denseydi kendisine,
Tâatını
arttırmak, mümkün değildi yine.
Dediler: “Farzdan sonra, en kıymetli iş nedir?”
Buyurdu: “Bir mümini, sevip sevindirmektir.”
Kendisinden nasîhat, isteyen bir insana,
Buyurdu: “Çok konuşmak, çok zarar verir sana.
İhtiyâç
haricinde, fazla konuşmayınız,
Böylece
âhirette, pişmanlık duymayınız.
Zîrâ
hergün, kirâmen-kâtibîn melekleri,
Yazar
konuştuğumuz, bütün kelimeleri.
Yârın
mahşer gününde, verilir defterimiz,
Yazılmıştır oraya, söz ve amellerimiz,
Lüzûmsuz, mâlâyânî, sözlerimiz çok ise,
Nasıl
cevap veririz, o gün biz Rabbimize?
Eğer
azâb ederse, birine cenâb-ı Hak,
O kişi,
o azâba, müstehaktır muhakkak,
Hak
teâlâ birine, bir dünyâlık verirse,
O da bu
dünyâlığa, kalbinden sevinirse,
Lâkin
ibâdetinde, olunca bir fazlalık,
Buna
sevinmez ise, azâba olur lâyık.
Ve yine
dünyâlığı, azalsa bir kimsenin,
O kişi
de kalbinden, üzülse bunun için,
Lâkin
onun dîninde, noksanlık olur ise,
Üzülmezse, azâba, lâyık olur o kimse.”
KAYNAKLAR
1)
Hilyet-ül-Evliyâ; c.5, s.3
2)
Tehzîb-üt-Tehzîb; c.9, s.209
3)
El-Kâşif; c.3, s.51
4)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.315
|