CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

MUHAMMED KUTUB

Büyük İslâm âlimi ve meşhûr velî. İsmi, Muhammed bin Kâsım Bağdâdî'dir. Seyyiddir. Kutub, Velî, Kutb-i Arvâsî, lakapları vardır. Doğum târihi ve yaşadığı asır ihtilâflıdır. Kabri Arvas'tadır. Arvas seyyidlerinin ilk ceddi bu zâttır. Arvas'ta şarkın müstesnâ âlimlerinin ve büyük velîlerinin yetişmesine vesîle olmuştur.

Baba ve dedeleri Hülâgû'nun Bağdât'ı istilâsı sırasında, Musul'a oradan da Anadolu'ya hicret etmiştir. Pekçok âlim ve velî yetiştirmişlerdir. Muhammed Kutup da babası Kâsım Bağdâdî'den icâzet ve hilâfet aldı. Babasının izniyle Hakkârî tarafına gitti. Feraşîn Dağlarında yedi sene daha riyâzetle meşgûl oldu. Bu zaman içinde devamlı Hızır aleyhisselâm ile görüştü. Onun mânevî terbiyesinden de çok istifâde etti. Çok yüksek hallere ve kerâmetlere sâhib oldu. Yedi sene sonra bir kış günü Şabata'nın bir köyünde misâfir olmuştu. O gece rüyâsında Peygamber efendimizi gördü. Peygamber efendimiz; "Evlâdım, Hakkâri Emîri İbrâhim Han Abbâsî hastadır. Bu meyveleri götür yesin. Allahü teâlâ şifâ ihsân eder." buyurdu. Uyanınca baş ucunda mevsim kış olmasına rağmen içinde yaz meyveleri bulunan bir sepet gördü. İçinde incir, nar ve hıyar vardı. Hakkâri emiri İbrâhim Han da kalb gözü açık hal sâhibi bir zât idi. Muhammed Kutup, yanına gelmek üzere yola çıktığı sırada; "Şu anda Ehl-i Beyt-i Nebeviden bir zâtın kokusunu aldım. Karşılamak isterim ancak hastayım karşılamaya çıkamıyorum. Gidip onu karşılayınız teşrif buyursunlar. Ziyâreti ile şerefleneyim." dedi. Adamları karşılamak üzere çevreye çıktılar. Karşılarına derviş hâlinde bir mübârek zât çıktı. Beklenen zât olduğunu anlayıp; "İbrâhim Han teşrifinizi bekliyor" dediler ve yanına götürdüler.

Muhammed Kutup, İbrâhim Han yanına girince selâm verdi. Sonra getirdiği meyveleri verdi. Yeryemez hastalıktan kurtulup sıhhate kavuştu.

İbrâhim Han; "Derviş sen kimsin, kimin oğlusun, nereden geliyorsun, bu kış mevsiminde bu yaz meyveleri ne oluyor?" diye sorunca, Seyyid Muhammed; "Adım Muhammed'dir. Babam şu anda Pay köyünde bulunan Seyyid Kâsım Bağdâdî'dir. Bu meyveleri Ferâşin Dağlarından getirdim." dedi. Bu cevap üzerine Hakkâri beyi, sıradan bir dervişle karşı karşıya olmadığını anladı. Çünkü bu mevsim Ferâşin Dağlarında, bırakın bu meyveleri bulmayı, vahşî hayvanların dahi aç dolaştığı bir zamandı. Oradan tâze yaz meyveleri getirmek, ancak büyük bir kerâmet olabilirdi. Gerçekten de öyleydi. Hakkâri Beyi, Seyyid Muhammed Kutub'a çok hürmet etti ve itibar gösterdi. Kadıyı çağırıp kızı Fâtıma'yı Seyyid Muhammed'e nikâhladı. Bahar mevsimine kadar orada kaldı. Bu müstesnâ evlilikten kıymetli Seyyid âilesi çoğaldı. Herbiri birer cevher olan kıymetli seyyidler asırlar boyunca yetişegeldi.

Seyyid Muhammed hazretlerinin arzusu üzerine ilim öğretmek için ve insanları irşâd ile meşgûl olacak münâsib bir yer aramaya çıktılar. Etrâfı dolaştılar. Bunlar arasında, şimdi Van vilâyetine bağlı Bahçesaray (Müküs) kazâsının güneybatısında bulunan Arvas Dağının vâdisini beğendiler. Hemen İbrâhim Han ile birlikteArvas köyünün ve külliyesinin temelini attılar. Bir ev, bir dergâh ve bir de medrese yaptılar. İkisi de sırtında taş taşıyıp, hâlen mevcûd olan iki katlı câmiyi inşâ ettiler. İbrâhim Bey, ayrılmadan Arvas ve çevresini, irşâd için vakfetti. Sonra duâ isteyip Hakkâri'ye gitti.

Seyyid Muhammed Velî, burada vakit geçirmeden tedris ve irşâda başladı.Câmiden başka, gerekli kitaplar için bir kütüphâne yaptırdı ve sonra, meşhûr olan Arvas kitaplığını kurdu. Birinci Cihan Harbinde, Rusların işgâli zamânında, ermeniler tarafından bu kitaplık yakılmıştır. İçinde üç bin el yazması eser bulunan bu kitaplığın zâyi olması, ilim nâmına büyük bir kayıp olmuştur.

Değişik îtikâdların, bozuk inançların çok bulunduğu bu bölgeyi seçmesi ve ölünceye kadar ilim öğretmekle ve irşâd ile ahâliyi Ehl-i sünnet ve cemâatin ana caddesinde toplamaya çalışması ve bunda büyük muvaffakiyet elde etmesi, din, millet, devlet ve insanlık sevgisinin en büyük işâretidir. Cenâb-ı Hak iyi niyeti sebebiyle, ona kendisi gibi İslâma, millete hizmet eden büyük vârisler vermiş, Arvas, şarkın din nâmına müstesnâ âlimleri ve velîlerini yetiştirmiştir. Bunun için Molla Muhammed Velî (Kutub) ünvânı ile meşhûr olmuştur. Arvas seyyidlerinin ilk ceddi budur. İrşâdı geniş bir sahaya yayılmıştır. Hattâ Türkistan'a kadar duyulmuş, Buhârâ'dan nâmını duyan Şemseddîn Buhârî, oradaki tâliblerini bırakıp, Arvas'a gelmiş, Seyyid Muhammed Velî hazretlerinin talebesi olmayı, şeref bilmiş ve bir daha memleketine dönmeyip, orada vefât etmiştir. Kabri, mürşidinin kabrine 20 m kadar mesâfede dere tarafında, asırlık bâdem ağaçları arasındadır.

Muhammed Kutup hazretlerinin oğlu Seyyid Kemâleddîn'dir. Onun oğlu Seyyid Cemâleddîn olup, "Âlim-i Rabbânî", "Âlimüddîn" isimleri ile meşhûr olmuştur. Seyyid Cemâleddîn küçüklüğünde babası tarafından iyi yetiştirilmekle berâber, babası vefât edince, daha çok ilme sarılmış, hârikulâde mânevî yardımlar görmüştür. Bütün ulûm-i İslâmiyeyi hayrete şâyân bir biçimde öğrenmiştir. Bu hârika gelişme karşısında hayrete düşen çevresi ona "Âlim-i Rabbânî" ismini vermişlerdir. Böylece tam bir dirâyetle şerîat ve tasavvuf bilgilerinde babasının halefi olmuştur.

Bunun oğlu Seyyid İbrâhim, onun oğlu Seyyid Muhammed Şehâbeddîn'dir. Onun oğlu Seyyid Muhammed olup, "Velî" ünvânı ile de tanınır. Onun oğlu Seyyid Abdullah Arvâsî'dir. Bunların hepsi de, baba ve dedeleri gibi, ilim, irfân ve velâyet sâhibi olup, kimi vaktinin kutbu, kimi asrının gavsı olmuşlardır. Hepsi de, din ve dünyâ ilimlerinde, tasavvuf ve velâyette kemâl mertebesinde olup, asırlarca bölge halkına ışık vermişlerdir. Hepsinin kabirleri, mezkûr Arvas köyü kabristanındadır.

Şâfiî mezhebinde olup, diğer üç mezhebi de bilirler, okurlar, okuturlar ve öğretirlerdi. Hâkim olan tarîkat, babadan oğula intikâl eden Kâdirî ve belli bir yerden îtibâren ilâveten Çeştî ve daha sonraları Nakşibendî idi. Takvâ, verâ, zühd, ilimle amel, doğruluk, ihlâs, muhabbet ve benzeri güzel haller ora halkının yemek, içmek gibi günlük hayâtının icâbı idi. Bu bakımdan orada zararlı değişiklikler, bid'atler, dînî bakımdan zayıflıklar olmazdı.

Seyyid Abdullah hazretlerinin, Seyyid Abdurrahîm ve Seyyid Abdurrahmân adlarında iki oğlu vardı. Seyyid Abdurrahîm'den Doğu Bâyezîd Arvâsî Seyyidleri kolu, Seyyid Abdurrahmân'dan, Hakkâri, Müküs ve Hizan Arvâsî seyyidleri gelmektedir.

 

KAYNAKLAR

1) İslâm Meşhûrları Ansiklopedisi; c.2, s.786