|
MEYÂN MÎR
Hindistan velîlerinden. İsmi Muhammed’dir. Hazret-i Ömer’in soyundandır. Süstan
şehrinde 1550 (H.957) senesinde doğdu. 1635 (H.1045)te vefât etti. Kabri Lahor
yakınlarında Haşımpur’dadır.
Asil
bir âileye mensûb idi. Babası, annesi ve kızkardeşi de keşf ve kerâmet sâhibi
olup, velî idiler. Zamânının büyük velîlerinden zâhir ve bâtın ilimlerinde derin
âlimdi. Devrindeki âlimler onun bulunduğu mecliste kendisine hürmeten
konuşmazlardı. Tasavvufun derin mânâlarına vâkıftı. Allahü teâlânın izniyle
insanların hatırından geçenleri bilirdi.
Büyük
kardeşi doğunca, annesi keşf yoluyla onun velî bir zât olmayacağını anlayıp;
“Allah’ım! Ârif, kâmil bir çocuk istiyorum.” diye duâ etti. Bu duâyı yaptığı
sırada gâibden bir ses; “Allahü teâlâ sana istediğin vasıfta bir erkek ve bir
kız çocuğu ihsân edecektir.” diyordu. Bu hâdiseden sonra Meyân Mîr ve ondan
sonra da kızkardeşi dünyâya gelip velîlerden oldular.
Sekiz
yaşından îtibâren Lahor'da ikâmet etti. Tasavvufta Kâdiriyye yolunda aslen
Sustanlı olan Şeyh Hızır’ın sohbetlerinde ve hizmetinde kemâle erdi. Ayrıca
Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin rûhâniyetinden feyz aldı. Allahü teâlânın râzı
olmadığı şeyleri terk etmek, dünyâdan ve dünyâ ehlinden uzak durmakta, tevekkül
ve kanâatta pek ileriydi. Gece gündüz ibâdet, tâat ve mânevî haller üzereydi.
Her hâli ve tavrı sünnet-i seniyyeye, dînin emir ve yasaklarına uygundu.
Yalnızlıkta ve sıkıntı zamanlarında bu hâlini aslâ terk etmezdi. Tasavvufta ona
zamânının Cüneyd-i Bağdâdî'si denilmiştir. Sohbetleri ve sözleri çok tesirliydi.
Talebeleri kısa zamanda onun sohbetinde murâdlarına kavuşur, tasavvufta kemâle
ererlerdi. Molla Şah, Molla Hâce Behârî, Şeyh Muhammed Lahorî, Şeyh Ahmed
Sinâmî, Şeyh Ahmed Dehlevî gibi zâtlar sohbetinde yetişen meşhûr talebeleridir.
Husûsî
âdetleri şöyleydi: Sabah namazında talebeleri ile berâber her gün sahra tarafına
bağlara doğru gider, oradaki ağaçların altına herbiri ayrı ayrı otururlardı.
Namaz vakti gelince, bir araya gelirler, cemâatle namaz kılarlar, sonra tekrar
dağılırlardı. Geceleyin kendi odalarına gelirlerdi. Ekseriyetle bütün geceyi
yalnız ibâdet ve tâatle geçirirlerdi.
Talebelerinden birisi şöyle anlatır: “Bir gün hocam Şeyh Muhammed en
yakınlarından olan Hâce Gelân ile kabristana gitti. Bu esnâda Hâce Gelân’a
kabirdekilerden birinin halleri göründü. Hocam Meyân Mîr Muhammed ise, o kabir
sâhibinin konuşmalarını dinliyordu. Hâce’ye; “Bu kabir sâhibi ne diyor?” dedi.
O; “Ben henüz genç iken dünyâdan bu kabre geldim. Kötü amellerim, işlerim
sebebiyle azab içerisindeyim.” diyor dedi. Şeyh Muhammed, Hâce Gelân’a; “Ona bu
azâbın kendisinden nasıl, ne ile kalkacağını sor.” dedi. O da ona sordu. “Yetmiş
bin Kelime-i tehlîl (Lâ ilâhe illallah) okuyarak sevâbını bana bağışlayınız, o
zaman içinde bulunduğum azab benden kalkar.” diyor, dedi. Bunun üzerine Şeyh
Muhammed talebelerine yetmiş bin Kelime-i tehlîl okumasını emretti. Kendisi de
okudu. Kelime-i tehlîlin okunması bitince, o zât, kabir sâhibinin “Kelime-i
tehlîl ve sizin duâlarınız bereketiyle azab benden kalktı.” dediğini nakletti.
Sefînet-ül-Evliyâ
müellifi şöyle anlatır: Şeyh Muhammed ve talebeleri kerâmetler ve hârikalar
sâhibiydi. Nakledilir ki: Şeyh, sıcak havalarda gecelerini odasının damında
geçirirdi. Bir gece bana su testisi ile yelpâzeyi yanına bırakmamı emretti. Ben
yelpâzeyi onun yanına bıraktım. Fakat su testisini yanına bırakmayı
unutmuşum. Gece yarısı olunca, su testisini bırakmadığımı hatırladım. Kalktım,
testiyi alıp, yanına bırakmak için yattığı yere çıktım. Fakat Şeyhi bulamadım.
Damdan aşağı indim, oturup nereye gidebilir, diye düşünmeye başladım. Sabah
namazı vakti olunca, Şeyh yukardan bana; “Abdest almak için su getir.” diye
seslendi. Bunun üzerine su testisini yanına götürdüm. Ve; “Efendim! Bu gece
neredeydiniz?” dedim. “Sen rüyâ görmüşsün.” buyurdu. “Eğer nerede olduğunuzu
bana bildirmezseniz, hayatta olduğum müddetçe bu hâdiseyi unutamam.” dedim. O
zaman; “Sana söyleyeceğim fakat bu sırrı kimseye söylemeyeceksin. Söylersen,
zarar görürsün.” dedi ve şunları anlattı: “Bu gece şimdiye kadar Peygamber
efendimizin peygamberliği bildirilmeden ibâdetle meşgûl olduğu Hira
Mağarasındaydım. Hacca gidip o mağarada bir müddet vaktini ibâdet ve tâatle
geçirmeyenlere şaşıyorum. Bir kimseye başka yerde on iki yılda hâsıl olmayan
fütûhat, mânevî açılmalar, orada bir gece oturmakla ele geçer.” buyurdu. Bu
fakirin Şeyh Muhammed ile iki kere berâberliğimiz oldu. Husûsî yardımlarına
kavuştum. Bir rahatsızlığım vardı. Tabibler onun tedâvîsinden âciz kalmışlardı.
Şeyh Muhammed bir bardak su istediler. Suya bir duâ okudu ve bana verdi. Onu
içtim o hafta sıhhatime kavuştum.
KAYNAKLAR
1)
Sefînet-ül-Evliyâ; s.70
|
|