CŻLD       ALFABE       KONU       KABR-Ż ŽERŻFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

MERZÛK SÂRİFÎ

Zebid şehrinde yetişen evliyānın bü-yüklerinden. İsmi, Merzūk olup, babasınınki, Hasan’dır. Nisbesi Yemenī’dir. Babası, Züāl’den gelip Zebid’de yerleşmişti. Doğum tārihi belli değildir. Merzūk hazretleri orada yetişti. İbrāhim-i Çeştī, Merzūk Sārifī, Ahmed-i Sayyād, Ebū Gays bin Cemīl, Muhammed Hākimī ve başka ālimlerin sohbetinde bulundu. Kendisi de birēok talebe yetiştirdi. Keşif ve kerāmet sāhibi, evliyānın büyüklerindendir. Ümmī idi. Yāni okuması yazması yoktu. Fakat Allahü teālānın ināyeti, yardımı ile ēok ilim sāhibi olmuştu. Her ālim ile bildiği ilimlerle ilgili olarak konuşurdu. Yāni birēok ilimde söz ve ihtisas sāhibiydi. Dostlarına ēok faydalı olurdu. Herkes kendisinden ēok istifāde ederdi. Talebelerini ēok güzel yetiştirirdi. Evlādından, soyundan ēok ālim gelmiş olup, kendilerine Benī Merzūk denilmiştir. Merzūk Sārifī, bu ālimler sülālesinin ceddi, atasıdır. Zebid şehrinde ilim öğrenmek isteyen herkes kendisine gelip, talebe olurdu. Herkes tarafından tanınır ve sevilirdi.

Torunlarından Yahyā-i Merzūkī, Benī Merzūk evliyāsını, ālimlerini anlatan bir kitap yazmıştır. Bu kitapta şöyle anlatıyor: Bir defāsında, zamānın sultanı, Merzūk Sārifī’yi bir ziyāfete dāvet etti. Maksadı, onun hālini iyice anlamak, imtihan etmek, denemekti. Kerāmet sāhibi olduğu söyleniyor, bakalım aslı var mı? düşüncesiyle hareket ediyordu. Bir sığır ve bir de at kestirip, etlerini ayrı ayrı pişirttirdi. Ayrı ayrı tabaklara koydurdu. Sonra Merzūk Sārifī’yi sofraya dāvet ettiler. Merzūk Sārifī talebelerinden bāzılarıyla gelip sofraya oturdu. Sultanın adamları da sofraya oturdular. Merzūk Sārifī, iēinde sığır etinin bulunduğu tabakları talebelerinin önlerine dağıttı. İēinde at eti bulunan tabakları da sultanın adamlarının önlerine koydu. Sultan dikkatle tākib ediyordu. Sığır etlerinin hepsinin Merzūk Sārifī ve talebelerine, at etlerinin de kendi adamlarına geldiğini görünce, ēok hayret etti. Tabaklar önceden, sādece sultanın bileceği şekilde karıştırılmıştı. Merzūk Sārifī ise, bu tabakları hiē yanlışlık olmadan ayırıyor, sığır etlerini kendi talebelerine, at etlerini de sultanın adamlarına ayırıyordu. Sultan bir ara; “Bunların hepsi temiz ettir. Niēin ayırıyorsunuz?” deyince, Merzūk Sārifī; “Bu tabaktaki etler, fakirlere (bizlere) lāyıktır. Diğer tabaklardaki etler de, sultanların adamlarına, hizmetēilerine lāyıktır.” buyurdu. Bunları işiten Sultan, Merzūk Sārifī’nin fazīlet ve yüksekliğini anlayarak, hemen yanına yaklaştı. Merzūk Sārifī’nin elini öptü, ondan nasīhat istedi. “Lütfen bana emrediniz! Hüküm vermekte nasıl davranayım?” dedi. Merzūk Sārifī de ona nasıl davranması īcāb ettiğini aēıklayarak, ēok nasīhatlerde bulundu.”

Merzūk Sārifī’nin oğullarından birinin, bir kimsede alacağı vardı. Bir zaman sonra o kimseden alacağını istedi. O kimse borcunu inkār ettiği gibi, Merzūk Sārifī’ye gelerek, borcu olmadığı halde oğlunun kendisinden para istediğini bildirip, şikāyette bulundu. O da oğlunu ēağırıp, ona; “Sen borcu, alacağı, malı boşver! Nasıl olsa öleceksiniz. Zāten ecelin geldi.” buyurdu. O oğlu, o mecliste vefāt etti.

Merzūk Sārifī 1222 (H.619) senesinde vefāt etti. Saltanat ehlinin kabirlerinin bulunduğu Bāb-ü Sihām Kabristanına defnedildi. Kabri, Sultan Muzaffer bin Resūl’ün yanında olup, ziyāret edilmekte, ziyāret edenler mübārek rūhāniyetinden istifāde etmektedirler. Ziyāret edip, onu vesīle ederek Allahü teālāya duā edenlerin duālarının kabūl edildiği ēok görülmüştür.

Vefātından senelerce sonra idi. Emīrlerden (vālilerden) İbn-i İydemir isminde birisi vefāt etti. Merzūk Sārifī’nin kabrinin yakınında bunu defnettiler. O zamandaki ādetlere göre, böyle birisi vefāt edip defnedilince, kabrin üzerine bir ēadır kurulur, ölen kimsenin yakınlarından bir grup kimse o gece o ēadırda yatardı. Bu ölen kimse iēin kurulan ēadırda da, amcasının oğlu ve bir grup kimse yattılar. Ölen kimsenin amcasının oğlu olan kimse, o gece ēadırda uyurken rüyāsında gördü ki, bir grup melek, deveyi andıran bir ateş (ateşten bir deve) getirdiler. Üzerinde de ateşten bir mahmil (sandık) vardı. O gün vefāt etmiş olan amcasının oğlunu, kabrinden ēıkardılar ve getirdikleri ateşten sandığa koymak istediler. O ise ateşin şiddetinden, kendisine gelen bu sıkıntıdan dolayı feryād ediyor, imdād istiyordu. Bu sırada, Merzūk Sārifī kabrinden ēıkıp oraya geldi ve meleklere; “Onu bırakınız!” buyurdu. Melekler onu görünce ēok hürmet ettiler ve; “Ey efendimiz! Biz buna böyle yapmakla emrolunduk.” dediler. O da; “Rabbim beni bu kimseye ve yakınımdaki kabirlerde bulunanlara şefāatēi eyledi.” buyurdu. Bunun üzerine melekler onu bırakıp gittiler. Sabah olunca, rüyāyı gören kimse rüyāsını insanlara anlattı. O ēadırı oradan kaldırdılar.

 

KERÂMET VE MENKÎBELERİ

İNANMAZSAN BAK

Zamānın kādısı Zebid’de bir cāmi yaptırmıştı. Cāmi inşāatı tamamlanmış, mihrābın yerleştirilmesine sıra gelmişti. Kalabalık bir cemāat toplanmıştı. Merzūk Sārifī de cemāat arasındaydı. Zāten evi de, yeni yapılan mescidin hemen yakınındaydı. Mihrābın tam düzgün yerleştirilmediğini görünce, kādıya mürācaat ederek durumu bildirdi. Kıble istikāmetinin tam o şeklide olmadığını, biraz daha dönülmesi īcāb ettiğini söyledi. Kādı ise bunu kabūl etmedi ve muhālefet etti. Merzūk Sārifī kādıya; “Kıble böyledir. İnanmıyorsan bak. İşte Kābe-i muazzama!” buyurdu. Kādı, Merzūk Sārifī’nin bildirdiği şekilde durarak bakınca, Allahü teālānın izniyle Merzūk Sārifī’nin bereketiyle, tam karşısında Kābe-i muazzamayı gördü. Orada bulunan cemāatin hepsi de gördüler. Mihrābı da, Merzūk Sārifī’nin bildirdiği şekilde yerleştirdiler.

 

KAYNAKLAR

1) Cāmiu Kerāmāt-il-Evliyā; c.2, s.250

2) İslām Âlimleri Ansiklopedisi; c.9, s.130