MAHMÛD SÂMİNÎ
Harput'un büyük velîlerinden. Elazığ'ın Palu ilçesine bağlı Hun köyünde doğdu.
Seyyiddir. Doğum târihi belli değildir. İlk tahsîlini doğduğu yerde yaptı. Sonra
Ali Septî hazretlerinin sohbetlerinde kemâle geldi. On üç sene talebelik yapan
Mahmûd Sâminî, tasavvuf yolunda yüksek derecelere kavuştu.
Mahmûd Sâminî hocasının
vefâtından sonra yerine geçerek talebe yetiştirmeye ve insanlara Allahü teâlânın
emir ve yasaklarını bildirmeye başladı. Mahmûd Sâminî tütün içerdi. Talebeleri
arasına yeni katılmış olan Osman Bedreddîn Efendi (İmâm Efendi) hocasının tütün
içmesine kalben îtirâz etti. Çünkü tütün içenleri o güne gelene kadar sevmezdi.
Yine bir gün sohbet esnâsında Osman Bedreddîn hocasının tütün içmesini kalben
hoş karşılamadı. Mahmûd Sâminî ona dönerek; "Bizim tütün çubuğumuzu
düşüneceğine, Allahü teâlâyı düşün ve zikret. O'nu an ve O'ndan başka da bir şey
düşünme." dedi. Bu söz üzerine Osman Bedreddîn tövbe ederek, kalben büyük bir
bağlılıkla hocasına bağlandı.
Bir gün ders bittikten
sonra vakit namazını kılmak için hazırlık yapıldı. Ezân okunduktan sonra Mahmûd
Sâminî, Osman Bedreddîn'e dönerek; "Kalk imâm ol Osman!" dediğinde şaşırarak;
"Ne haddimize efendim!" cevâbını verdi. Fakat Mahmûd Sâminî Efendi ısrar edince
Osman Bedreddîn imâm oldu. Tekbir getirdikten sonra, Fâtihâyı bir türlü
okuyamadı. Sıkıntı ve üzüntüden terledi. Osman Bedreddîn'in durumu böyle devâm
etti. Henüz namaza durmamış olan Mahmûd Sâminî Efendi; "Oku yâ hâfız! Oku Osman
Bedreddîn!" dedi. O anda Osman Bedreddîn okumaya başladı. Namazı tamamladıktan
sonra Osman Bedreddîn'e dönen Mahmûd Sâminî; "Yâ hâfız! Büyüklerin sözüne ve
niyetine îtirâz edilmez. Onların niyetine ve sözüne teslim olunur." buyurdu.
Hayâtı boyunca ilim ehli
talebeler yetiştiren Mahmûd Sâminî, onlara büyük önem verirdi. En büyük eserin
hayırlı evlâd ve îmânlı bir talebe yetiştirmek olduğunu her fırsatta
sevdiklerine söylerdi. Mahmûd Sâminî hazretleri Palu'da 1895 (H.1313) târihinde
vefât etti. Murâd Nehri kıyısında, hocası Ali Septî'nin kabrinin beş-altı yüz
metre aşağısına defnedildi.
Mahmûd Sâminî devamlı
yanına gelenlere ve talebelerine;
"Her nefis ölümü tadacaktır." (Enbiyâ sûresi:
35) meâlindeki âyet-i kerîmesini okuyarak onları dünyâ sevgisinden
uzaklaştırırdı.
"Tasavvufda yol bir arı kovanına benzetilmiştir. Arı gibi gâyet muntazam
çalışmak ve arı gibi bal yapmak, karıncalar gibi kanâatkâr olmak lâzımdır. Bal
yapmak idrâkine eriştiğinde, bu şifâlı baldan müslüman kardeşlerine tattırmak
elzemdir. Çalışanlar tadını alır. Çalışmayanları da çalıştırmak rehberin
vazîfesidir. Mahlûkâtın yaratılışındaki güzellikte, ilâhî hikmetler var. Bunlar
sırlarla doludur. Velîler iğnenin ufacık deliğinden Hindistan'ı seyrederler. Bu
hâl ise, âlem-i misâlin altında bir hâldir. Âlem-i misâl bunun üstündedir.
Resûl-i ekrem efendimizden nûrlarını alırlar ve ondan sonra vahdet sarayının
ezelî ve ebedî varlığında erirler. Benliklerinden sıyrılırlar. Sırr-ı Sübhânda,
mazhâr-ı lutfa ererler" (Bkz. İmâm Efendi)
Buyurdu ki: Bir şeyhde üç
şeye dikkat ediniz.
1- Kendine dünyâlık
verildiğinde, hoşuna gider mi?
2-
Sünnetlerle amel ediyor mu? Sünnetlere ne derece uyuyor.
3- En çok neyi seviyor.
Eğer dünyalıktan hoşlanıyor, sünnete ittibar etmiyor, dünyâdan bahsedip,
âhiretten ve Allahdan konuşmuyorsa, işinize yaramaz, ondan uzak olunuz.
Talebesi ve halîfesi Osman Bedreddîn Efendi der ki: Biz onsekiz sene yüksek
huzûrlarına gittik geldik. Kendine bir büyüklük isnâd ettiklerini kat'iyyen
görmedik. Hiç kimseden de işitmedik. Kendini şeyh saymadı. Buna rağmen pek
heybetli ve azametli görünürdü. Çok kere buyururdu ki: Dünyânın ne kadar harab
olduğunu benden anlayın. Bir zaman Şeyh Ali Efendi (Sebtî hazretleri) gibi bir
zât-ı muhterem bu halkı Hak teâlâ hazretlerine davet ve irşad buyururlardı.
Şimdi ise bu halka söz söylüyoruz. Heyhât!
"Kıyâmet günü peygamberlerin ümmetlerinin çokluğu ile iftihar ettikleri,
sevindikleri gibi, biz de ihvânımızın (din kardeşi) çokluğu ile iftihâr ederiz,
sakat olsalar, pek işe yaramaz halde bulunsalar bile."
Talebesi Osman Bedreddîn Efendiye buyurdu ki: "Hâfız, ne söylersen kitabdan
söyle. Bunda iki fâide vardır: 1) Sen aradan çıkarsın, sana gurur gelmez. Zîrâ
söylediğin söz, senin değil, başkasınındır. 2) Birisi itiraz ederse, başkasının
sözü olduğu için yine senin nefsin araya girmez. Bu sûrette insana hiddet ve can
sıkıntısı da gelmez. Söylediğin söz, doğru ise de, yanlış ise de, kitabın
sâhibine âiddir."
"Yarın cenâb-ı Hak, bizim
adamlarımıza azab ederse, biz de üzülürüz. İnşâallah ne onlara azab edilir, ne
de biz mahzûn oluruz."
Hâfız Osman Bedreddîn
hazretlerinin, hocası Mahmûd Sâminî hazretleri için yazdığı bir şiiri şöyledir:
Kim gelip
girse bu gün Sâminî gülzârına
Bir
kademde vâsıl olur her kişi dildârına
Bir
nefesde mürde dil bulur hayât-ı câvidân
Sâminî
enfâs-ı kudsîden erer hem yârına
Âlem-i
mânâda şâh olmak dilersen tâlibâ
Gel bugün
ver varlığın Sâminî'nin vârına
Hem gönül
âyinesin derd-i sivâdan pâk kıl
Er
huzûr-i hazrete yanma bu furkat nârına
Âlem-i
kudse erişmek ister isen Bedriyâ
Sıdk ile
gel bende ol gir Sâminî bâzârına.
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
NASÎHATLARIN ÖZÜ
Sâminî hazretlerinin Hâfız
Osman Bedreddîn hazretlerine nasîhatlerinden bâzıları:
"Hâfız! Bir çocuk tahsîl
çağına geldiği zaman, okuyup yazmaya nasıl harfleri öğrenmekle başlarsa, Hakk'a
ermek de tavsiye edeceğim şu hususlara uymakla gerçekleşir:
1) Allahü teâlâyı tanımak,
2) Muhabbetullah (Allahü teâlâya muhabbet), 3) Gönlü toplamak, 4) Teslîmiyet, 5)
Nefsin arzularına uymamak, 6) Bu yolda gayret göstermek, 7) Kesrette vahdet.
Halk içinde Hak ile olmak, 8) Çok salevât okumak, 9) Kelime-i tevhîdi çok
söylemek, 10) Az yemek, 11) Temiz giyinmek, 12) Halka faydalı olmak, 13)
Mütehallik, güzel ahlâk sâhibi olmak, 14) Mürşide, yol göstericiye, hocaya
itâat, 15) Arkadaşlarına şefkat, sevgi, 16) Âleme ibret nazarı ile bakmak, 17)
Vaktin kıymetini bilmek, 18) Hükûmete itâat, 19) Hasedden ârî, uzak olmak, 20)
Kimseye buğz ve düşmanlık etmemek, 21) Komşu hakkını ileri tutmak, 22) Sözünün
eri olmak, 23) Kendini tanımak, 24) Dünyâdan lüzumlu kadar nasîb almak, 25)
Âhireti unutmamak, 26) Doğruluktan ayrılmamak, 27) Haddi aşmamak, 28) Huzûrla
sükûn bulmak. Tasavvufun elifbâsı bunlardır. İnsanlar arasında aşk ateşiyle
dolaş, fenalıkları yak, iyilikleri besle. İnsanı insana yaklaştır, Hakk'a
ulaştır. Aslâ ilmine güvenme, fadlına kanma. Dünyâya aldanma, nefsine uyma,
şeytanı at. Aşk ile yan, şevk ile kalk. Peşinden gelenleri ne olursa olsun iyi
gözet, sapıkları düzelt. Huzûra dikkat, her sözün hakîkat, görüşlerin mârifet
olsun.
Hâfız! Makâm-ı irşâd yâni
insanları yetiştirme makamı bir şimşektir. Çaktığı vakit etrâfını aydınlatır ve
düştüğü yeri de yakar. Mârifet; o aydınlığı insanların kararan kalbine nüfûz
ettirmek (sokmak) ve kalbleri aydınlatmaktır.
KAYNAKLAR
1) Tam İlmihâl Seâdet-i
Ebediyye; (49. Baskı) s.1107
2) Osman Bedreddîn Efendi,
Hayâtı ve Hocaları (Ahmed Yazıcı, Türkiye Gazetesi Kütüphânesi)
3) Harput Yollarında
(İshak Sungur)
4) Osmanlı Târihi
Ansiklopedisi; c.4, s.217
|