İSMÂİL ŞİRVÂNÎ
Hâce
Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin yetiştirdiği büyük velîlerden. Anadolu'da
Bitlis'e bağlı Şirvân'dandır. İsmi İsmâil olup, nisbeti Şirvânî'dir. Doğum
târihi tesbit edilememiştir. 1533 (H.940) senesinde Mekke-i mükerremede vefât
etti. Vefâtının 1554 (H.961) senesi olduğu da rivâyet edilmiştir.
Celâleddîn-i Devânî gibi zamânın büyük âlimlerinden ilim öğrenerek yetişti.
Sonra Herat'tan kalkarak Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerini ziyâret için
Semerkand'a geldi. O sırada talebeleriyle sohbet etmekte olan Ubeydullah-ı Ahrâr
hazretleri onlara; "Çok kabiliyetli biri geliyor." diyerek İsmâil Şirvânî'nin
gelmekte olduğunu haber verdi. O zamanlar Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin
hizmetinde İsmâil Kamerî ve İsmâil Şemsî hazretleri de bulunuyordu. Bu sebeple
İsmâil Şirvânî'ye üçüncü İsmâil dediler. İsmâil Şirvânî meclise gelip hazır
olduğu zaman Ubeydullah-ıAhrâr hazretlerinin önünde tâze üzüm vardı. Ona da
yemesini emredince, bir salkım üzüm aldı. Oturduğu yere gittiği zaman şeyh
hazretleri nazar edince, kendinden geçti. Üzüm salkımı elinden düştü. Uzun süre
o halde kaldı. Kendine geldiğinde aradığını bulduğunu anladı. Ubeydullah-ı Ahrâr
hazretlerinin hizmet ve huzûrunda bulunarak kemâle geldi. O büyük zâtın
sohbetlerinde bulunmakla ve bu yolda ilerlemek istidâdının fazlalığı sebebiyle,
kısa zamanda yükselip üstün makamlara ve mânevî olgunluklara erişti. Hâce
hazretlerinin talebelerinin en yükseklerinden, önde gelenlerinden oldu.
Hâce
Ubeydullah'ın vefâtından sonra hacca gitti. Hac vazîfesini îfâ ettikten sonra
memleketine dönmeyip, mücâvir olarak orada kaldı.
Sultan
İkinci Bâyezîd Han zamânında Anadolu'ya gelen İsmâil Şirvânî, epey zaman
Anadolu'da kalarak, ilim âşıklarına, muhabbet ehline Nakşibendiyye yüksek yolunu
anlattı. Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinden aldığı feyz
ve bereketleri etrâfa yaymaya çalıştı. Hikmet dolu sözler ağzından pınar gibi
akardı. İnsanlar ondan çok istifâde ettiler. Anadolu'da uzun müddet hizmete
devâm edip, sonra tekrar Mekke-i mükerremeye döndü.Orada talebelerine Sahîh-i
Buhârî ve Tefsîr-i Beydâvî'yi okuttu. Çok talebe yetiştirdi.
Uzun
boylu, vakar ve heybet sâhibi bir zâttı. Güzel ahlâk sâhibi olup, insanların
halleri ile değil, kendi halleri ile uğraşırdı. Herkesle iyi geçinir, küçükle
büyüğü, zengin ile fakiri bir tutardı. Çok mütevâzî, alçak gönüllü idi. Kimseyi
kendinden aşağı görmezdi. Kerâmeti bol, himmeti yüksek, zâhirî ve bâtınî
ilimlerde çok üstün, pek mübârek bir zâttı.
KAYNAKLAR
1)
Sicillî Osmânî; c.1, s.351
2)
Şakâyık-ı Nu'mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.369
3) El-Hadâikü'l-Verdiyye;
s.706
4)
Tâcü't-Tevârih; c.5 s.264
5)
Esmâü'l-Müellifîn; c.1, s.217
|