İBN-İ AYDERÛSÎ
Hicaz'da yetişen büyük velîlerden. İsmi Muhammed bin Ali bin Abdullah'tır.
Peygamber efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) neslinden yâni seyyiddir.
Meşhûr âlim ve evliyâlar âilesi olan Ayderûsî âilesine mensub olduğu için, İbn-i
Ayderûsî diye şöhret bulmuştur. Mekke-i mükerremede doğdu. Doğum târihi
bilinmemektedir. 1655 (H.1066) senesinde Mekke-i mükerremede vefât etti. Kabri,
babasının kabrinin yanındadır.
Ömrü
Mekke-i mükerremede geçen İbn-i Ayderûsî, küçük yaşta ilim tahsîline başladı ve
Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Büyük âlim ve velî bir zât olan babasının
sohbetlerinde bulundu. Babasından çok istifâde etti. Zamânının diğer
âlimlerinden ilim öğrendi. Şeyh Abdülazîz Zemzemî ve Şeyh Abdülkâdir Taberî'den
fıkıh ilmini tahsîl etti.Zamânındaki velîlerin sohbetlerinde bulunup, tasavvuf
yolunda ilerledi. İlimde ve fazîlette devrinin ileri gelen âlimlerinden ve
evliyâsından oldu. İnsanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatıp onların
dünyâ ve âhirette saâdete, kurtuluşa ermeleri için çalıştı. Uzun müddet Minâ'da
ikâmet etti. Zamânın devlet adamlarıyla görüşüp onlara emr-i bil-mârûf ve nehy-i
ani'l-münker vazîfesinde bulundu. Gerek devlet adamları, gerekse diğer
insanlardan, saygı ve iltifât gördü. Onun ilim meclislerinde ve sohbetlerinde
pekçok âlim ve velî yetişti.
Bir gün
bir köylü gelip, Muhibbî'ye Ayderûsî'nin kim olduğunu sordu. O da onu işâret
etti. Köylü gidip selâm verdi. Ayderûsî ona; "Beraberinde getirdiğin ve
nezrettiğin şeyi koy." buyurdu. Köylü, bunun karşısında çok şaşırdı ve dedi ki:
"Efendim nezrim olan şeyi ve sebebini açıklar mısınız?" Ayderûsî tek tek îzâh
edince, köylü hürmetle eğilip ellerinden öptü. Nezrini yerine getirdi.Sonradan
da Muhibbî'ye; "Nezrettiğim şeyi Allahü teâlâdan başkası bilmiyordu." dedi.
Bir gün
bir fakir gelip çok muhtaç olduğunu söyledi. Ayderûsî ona; "Şimdi Mekke şerîfine
git, o senin ihtiyâcını görür." buyurdu. Fakir, Mekke şerîfine gitti. Bir kasîde
söyleyerek hâlini arz etti. Şerîf bunun üzerine yerinden sıçrayıp, fakire elbise
ve hediyeler verilmesini emretti.
Ömrünün
sonlarına doğru, ileri gelenlerle görüşmez oldu. Kendini ibâdete verdi.
Evliyâdan olan amca oğlunun meclisinde bulunmayı çok arzu ederdi. Bunu kendisi
şöyle anlatır: "Onun vefâtına kadar dersinde bulundum. Çok duâlarına kavuştum.
Duâlarının tesiri hemen görülürdü."
Vefâtına yakın yıllarda çâresi bulunamayan bir hastalığa tutuldu. Tatbik edilen
ilaçlar hastalığına çâre olmadı. Uzaktan yakından gelenleri tarafından ziyâret
edildi. O halde bile sevdiklerine nasîhat etmekten geri kalmadı.
1655
(H.1066) senesi Zilkâde ayı içindeki bir Cumâ günü, Cumâ namazından sonra
Mekke-i mükerremede vefât etti. Ertesi gün babasının kabri yanında defnedildi.
Cenâzesinde kalabalık bir cemâat bulundu. Hattâ kalabalık sebebiyle yollar
geçilemez hâle geldi.
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
SELLER AKTI
Bir
zaman Mekke-i mükerremede yağmur yağmadı ve kuyular kurudu. Hacıların gelme
zamânı da yaklaşmıştı. Havuzlar bomboş bir durumdaydı. Mekke şerîfi de uzakta
bulunuyordu. Şerîf, hâkime bir mektup gönderip ne yapıp yapıp havuzlara su temin
etmesini bildirdi. Hâkim, vakit dar olması sebebiyle bir şey yapamayıp âciz
kaldı. Doğruca İbn-i Ayderûsî'ye geldi. Durumu bildirip yardım istedi. Ayderûsî
ona; "Hizmetçinize bir kaç koyun veriniz, o da fakirlere tasadduk etsin."
buyurdu. Denileni yaptılar. Sabah olduğunda gökyüzü bulutlandı. Yağmur yağmaya
başladı. Mekke sokaklarında seller aktı. Bütün kuyu ve havuzlar su ile doldu.
KAYNAKLAR
1)
Meşreu'r-Revî; c.1, s.195
2)
Hülâsâtü'l-Eser; c.4, s.56
3)
Câmiu Kerâmâti'l-Evliyâ; c.1, s.201
4)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.15, s.293
|