CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

HÂFIZ SA'DULLAH

Hindistan velîlerinden ve büyük İslâm âlimi. İsmi, Sa'dullah olup, Hâfız Sa'dullah diye tanınır. Doğum târihi ve hâl tercümesi hakkında fazla mâlûmât bulunamayan Hâfız Sa'dullah, 1740 (H.1152) senesinde vefât etti. Kabri, Ecmir şehrinde Şâh Cihânâbâd Kapısında, Gazzüddîn Han Medresesinin arkasındadır.

Hâfız Sa'dullah, Müceddidiyye yolunda kemâle gelmiş çok yüksek bir velî idi. İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin torunu ve İmâm-ı Muhammed Ma'sûm hazretlerinin oğlu ve halîfesi olan Muhammed Sıddîk hazretlerine talebe oldu. O büyük zâtın huzûrunda, bu yolun yüksekliklerini, zâhirî ve bâtınî ilimleri tahsîl ettikten sonra icâzet ve hilâfet almakla şereflendi. Muhammed Sıddîk-i Fârûkî hazretlerinin olgun talebesiydi. Otuz sene müddetle onun hizmet ve sohbetlerinde bulunmuş, tasavvufta yüksek mertebelere, Müceddidiyye yolunda nihâyete varmıştı. Böyle olduğu için, Muhammed Sıddîk'ın hânekâhında, kendisine tasavvuf ehlinin reîsi, efendisi mânâsına gelen; "Seyyid-üs-Sûfiyye" lakabı verilmişti.

Hâfız Sa'dullah hazretleri, hocasının sohbet ve hizmetinde bulunmakla eline geçen yüksek kazançları, mânevî dereceleri, Allahü teâlânın nîmetini bildirmek için şükrederek şöyle anlatırdı:

Tam otuz yıl mübârek hocamın dergâhında hizmet etmekle şereflendim. Bu hizmette saçlarım ağardı. Hattâ mevlâmızın yolunda gözümün nûru (görme hâssası) gitti. Bu da şöyle olmuştu: Bir defâsında, yazın şiddetli sıcakları sırasında, hocam beni Ahmedâbâd'a göndermişti. Güneşin hararetinin çok şiddetli olması sebebiyle gözlerim görmez oldu. Hâl böyle olunca, talebe arkadaşlarımdan birçoğu başıma toplanarak, hizmete kendilerinin devâm etmesini, benim bu âmâ hâlimde, husûsî hizmetlere devâm edemeyeceğimi söylediler. Ancak hocama olan muhabbetimin fazlalığından bu hizmeti başkalarına bırakmak istemedim. Hocama olan sâdıkâne hizmetimin bereketiyle kalb gözüm açıldı. Mârifet nûru ile görmeye başladım. Böylece, Allahü teâlâ bana, lüzumlu şeyleri görmeyi nasîb edip, baş gözümü ise başka şeyler ile alâkalanmaktan ve meşgûl olmaktan muhâfaza eyledi. Bu alâka ve meşgûliyetten kurtulunca, her an Rabbimi düşünür, hep O'nunla meşgûl olur bir hâle geldim. Bu hâl ile, göz vâsıtasıyla kalbe ulaşan ve bâtını meşgûl eden zararlı görüntülerin gelmesi engellenmiş oldu. Bu nîmetlerinden dolayı, görünür görünmez bütün nîmetlerin sâhibi olan Allahü teâlâya sonsuz hamdü senâlar, şükürler olsun. Habîb-i ekrem efendimize ve O'nun Ehl-i beyt ve Eshâbının herbirine (radıyallahü anhüm) selât ü selâmlar olsun."

Hâfız Sa'dullah, böylece yetişerek ilim ve vilâyet yolunda çok yüksek derecelere kavuştuktan sonra, silsilesi Resûlullah efendimize varan hocaları vâsıtasıyla, mübârek kalbine gelen feyz ve nûrları etrâfına yaymaya, olgun ve kıymetli talebeler yetiştirmeye başladı. Hindistan'da yetişen Ehl-i sünnet âlimlerinin ve tasavvuf mütehassıslarının en büyüklerinden, müslümanların gözbebeği olan Muhammed Mazhâr-ı Cân-ı Cânân hazretlerinin, kendilerinden ilim ve feyz aldığı hocaları arasında en büyükleri olan dört zâttan biridir.

Mazhar-ı Cân-ı Cânân buyururdu ki: "Hocam Hâfız Sa'dullah hazretlerinde, tevâzu, alçak gönüllülük ve hilm, yumuşak huyluluk sıfatları gâlipti. Kendisini pek aşağı ve hiç olarak görürdü. Talebelerinden birisi bir kimseyi incitecek olsa, kabahati bizzât kendisinde görür, bizzât incinen kimseye gidip; "Bu bizim kusurumuzdur. Affediniz." diyerek özür dilerdi. Bu husûsa çok ehemmiyet verir, incinmiş kimseye âdetâ yalvararak helâllık dilerdi."

Hâfız Sa'dullah'ın halîfelerinden biri de Şeyh Sıbgatullah olup, fazîlet sâhibi nûr yüzlü bir zâttı.

 

KERÂMET VE MENKÎBELERİ

RESÛLULLAH'I İKİ DEFÂ ZİYÂRET ETTİ

Hâfız Sa'dullah'ın talebelerinden Nüvvâb Han Fîrûz-cenk bir gün hocasına gelerek; "Zamânın âlim ve velîlerinden Seyyid Hasan Resûl-nümâ ismindeki zât, talebelerinden dilediğini, bir defâ Resûlullah efendimizi ziyâret ile şereflendiriyor." diye arz etti. Bunu dinleyen büyük velî Sa'dullah tebessüm ederek buyurdu ki: "Öyle mi? Mâşâallah. Biz de Allahü teâlânın izni ile dilediğimizi iki defâ bu ziyâret ile şereflendiririz. Bu gece Fâtiha-i şerîf okuyunuz. Resûlullah efendimizin mübârek rûhâniyetine teveccüh ediniz, hep O'nu düşünerek öylece uykuya varınız." Nüvvâb Hân, o gece, bildirilen şekilde yaparak uyudu. Allahü teâlânın bir ihsânı ve hocasının bir kerâmeti olarak rüyâsında iki defâ, Resûlullah efendimizi ayrı ayrı ziyâretle şereflendi. Bundan sonra hocasına olan muhabbet ve bağlılığı daha da arttı.

 

KAYNAKLAR

1) Makâmât-ı Mazhariyye; s.15

2) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.17, s.205