EYYÛB-İ SAHTİYÂNÎ
Yedinci
ve sekizinci asırlarda yaşamış velîlerden ve Tâbiînin büyüklerinden. Hadîs ve
fıkıh âlimlerinden olup, ismi Eyyûb bin Ebî Temîme el-Keysân'dır. Künyesi Ebû
Bekir'dir. Basralı olduğu için Basrî, Basra'da deri satıcılığıyla meşgûl olduğu
için Sahtiyânî nisbeleriyle meşhûr olmuştur. Bâzı kaynaklarda Eyyûb-i Sahtiyânî
yerine Ebû Eyyûb Sahtiyânî diye de yazılmıştır. Tâbiînin en gençlerinden olup,
685 (H.66 veya 67) senesinde Basra'da doğdu. 748 (H.131) senesinde tâûn
hastalığından Basra'da vefât etti. Kabri oradadır.
Hadîs
ve fıkıh ilimlerinde mütehassıs olan Eyyûb-i Sahtiyânî hazretleri, Eshâb-ı
kirâmdan Enes bin Mâlik'i radıyallahü anh görüp onun sohbetinde bulundu. Ondan
hadîs-i şerîf rivâyetinde bulundu. Amr bin Seleme, Humeyd bin Hilal, Ebû Kilâbe,
Kâsım bin Muhammed, Abdurrahmân bin Kâsım, Nâfî ibni Âsım gibi zâtlardan da
hadîs-i şerîf rivâyet etti. Kendisinden de çok sayıda âlim hadîs-i şerîf rivâyet
etti. Bunlardan bâzıları: İmâm-ı A'meş, Katâde bin Diâme, Süfyân-ı Sevrî, Süfyân
bin Uyeyne, Mâlik bin Enes, İbn-i İshâk, Saîd bin Ebî Anübe, meşhur iki Hammâd
ve İbn-i Aliyye gibi zâtlardır.
Ebû
Eyyûb-i Sahtiyânî hadîs ilminde hâfız idi. Yâni yüz bin hadîs-i şerîfi
senetleriyle birlikte ezbere bilirdi. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden sekiz
yüz kadarı meşhûr altı hadîs kitabı olan Kütüb-i Sitte'de yer almıştır.
O,
ilimdeki üstünlüğü, tasavvuftaki yüksek derecesi ve daha nice vasıflarıyla
insanların saâdete kavuşmasına hizmet etmiştir. Hadîs-i şerîflerle medhedilen
Tâbiîn arasında o da Ehl-i sünnet îtikâdını ve din bilgilerini Eshâb-ı kirâmdan
nakletmiştir. Bu bilgileri zamanlarındaki insanlara ve sonraki nesillere
ulaştırıp, nice gönüllerin îmân nûruyla aydınlanmasına sebeb oldu.
İmâm-ı
Mâlik onun hakkında; "O, ilmiyle amel eden, Allahü teâlâdan korkan
âlimlerdendir." Şu'be bin Haccâc; "O, âlimlerin efendisidir." İbn-i Uyeyne;
"Onun gibisini görmedim." Hammâd bin Zeyd; "Gördüğüm kimselerden en fazîletlisi
ve Peygamber efendimizin sünnetine son derece tâbi olanı odur." Hasan-ı Basrî;
"O, Basralı gençlerin efendisidir." Hişâm bin Urve; "Basra'da onun bir benzerini
daha görmedim." sözleriyle onun büyüklüğünü dile getirmişlerdir.
Eyyûb-i
Sahtiyânî hazretleri ilimdeki yüksekliği yanında Peygamber efendimizin sünnetine
çok bağlıydı.İmâm-ı Mâlik hazretleri şöyle buyurdu:
"Biz
Eyyûb-i Sahtiyânî'nin yanına gidip Resûlullah'ın aleyhisselâm hadîs-i
şerîflerini okuyunca öyle ağlardı ve içli gözyaşları dökerdi ki, ağlamasına
dayanamayıp kendisine acırdık. Şu'be bin Haccâc, Süfyân-ı Sevrî ve Hammâd bin
Zeyd, onun fıkıh ilminde yüksek derecede olduğunu bildirerek; "O, fakihlerin
üstünü ve bizim fıkıh âlimimizdir." demişlerdir.
Eyyûb-i
Sahtiyânî hazretleri haram ve şüphelilerden şiddetle sakınır, çok ibâdet ve
niyâzda bulunurdu. Geceleri uyumayıp hep ibâdet ve ilimle meşgûl olurdu. Fakat
bunu gizleyip kimseye bildirmezdi. Sabah olunca hiç uyumadığı halde üzerinde
uykusuzluk hâli görülmezdi. Komşularının kıskanıp hased etmemesi ve günaha
girmemeleri için yeni elbise giymezdi.
İnsanlara karşı güler yüzlü olan Eyyûb Sahtiyânî hazretleri sohbetlerinde
insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatır, onların dünyâ ve âhirette
mutluluğa kavuşmaları için gayret ederdi. Bir sohbetinde buyurdu ki:
"Kişi ancak şu iki
hasletle üstün olur: Biri insanlardan bir şey beklememek, diğeri insanlardan
gelen sıkıntılara katlanmaktır."
Tevekkül ile alâkalı olarak da; "Tevekkül bedeni kulluğa, kalbi Allahü teâlâya
çevirmek ve yetecek kadar rızka râzı olmaktır." buyurdu.
"Hakîkaten ben, büyük ve ulu olan Rabbinden yana gaflete düşen âsîlere
acıyorum." buyuran Eyyûb-i Sahtiyânî hazretleri, insanların dînî konularda zaafa
düşmelerine acıyarak çokça nasîhatta bulunurdu. Müslümanların başına bir belâ ve
musîbet gelince tasasından hasta olur, kendisi hasta olduğu halde onları
ziyârete giderdi. Bu belâ kalktığı zaman aynı vakitte onun hastalığı da geçerdi.
Gösteriş ve kibirden çok uzak olan Eyyûb-i Sahtiyânî hazretleri, bir gün buyurdu
ki: "Ey kardeşim! İnsanların ilme âit söylediği sözlerden bir kısmını
ezberleyerek başkalarına karşı üstünlük taslama. Bu riyâkârlıktır, gösteriştir.
O bilgiler aslında senin değildir. Onları ortaya koyan sen değilsin."
"Ömürlerini gaflet içinde geçiren, kulluk vazîfesini yapmayıp, ibâdetten mahrum
kalan âsî insanların hallerine çok acırım."
"Üstünlük taslamak için
yükselmek isteyenleri Allahü teâlâ alçaltır. Tevâzu gösterenleri ise yükseltir."
"Bâzı
kimseler yükselmek istediler. Fakat Allahü teâlâ onları alçalttı. Bâzı kimseler
de aşağıda bulunmak istediler, fakat Allahü teâlâ onları yükseltti. Bir gün
Süfyân-ı Sevrî rahmetullahi aleyh Remle'ye gelmişti. İbrâhim bin Edhem
rahmetullahi aleyh ona haber göndererek gelip kendileriyle konuşmasını istedi.
İbrâhim bin Edhem'e; "Sen Süfyân gibi bir zâta gelmesini ve konuşmasını nasıl
emredersin?" dediler. O da onlara; "Onun ne kadar tevâzu sâhibi olduğunu size
göstermek istedim." buyurdu ve sonra Süfyân geldi ve onlara hadîs-i şerîfler
nakletti."
Selâm
bin Ebî Hamza anlatır: Ebû Eyyûb'un sohbetinde idik, şöyle buyurdu: "Zühd üç
kısımdır. Allahü teâlâya en sevimli geleni, en üstünü ve Allah indinde sevap
bakımından en büyüğü, her şeyden yüz çevirip, Allahü teâlâya ibâdet etmek,
alış-verişte haramdan sakınmaktır." sonra bize dönüp; "Ey âlimler! Allahü
teâlâya en sevimli gelen zühd; dünyâya düşkün olmamak, helâl ve mübah olan
şeylerde de haddi aşmamaktır."
Birisi
ona; "Bana nasîhatte bulun." dedi. O da; "Diline sâhib ol, az konuşmaya dikkat
et." buyurdu.
"Namazı
kasden terkeden dinden ayrılır."
"Sâlihlerin anıldığı yerde bulunanlar, onların himâyesinde olurlar."
"Sâdık
kimse, kalbindeki iyiliği, hâliyle ve hareketleriyle de gösteren kimsedir. Böyle
olmazsa kişi içinin doğruluğu ile kalır."
"Bana
Ehl-i sünnet îtikâdında olan bir müminin ölüm haberi gelince, sanki bedenimden
bir uzvum kopmuş gibi olur."
"Bir iş
icâbı dışarı çıktığın zaman, insanların az olduğu yerden yürümen de senin için
uzlettir."
Kendisinden hadîs-i şerîf rivâyet edilmesini isteyenlere şu hadîs-i şerîfleri
nakletti:
"Şâyet
Allah'tan başkasını dost edinseydim, Ebû Bekr'i dost edinirdim."
"Şüphesiz ki Allahü teâlâ
bu dîni fâcir kimseler ile de kuvvetlendirir
(onları dînine hizmet
ettirir)."
Abdullah bin Kays'ın radıyallahü anh rivâyet ettiği hadîs-i şerîf de şudur:
"Biz
Resûlullah sallallahü
aleyhi ve sellem ile bir gezintide idik. "Yâ Abdullah bin Kays! Sana Cennet
hazînelerinden bir hazîneyi bildireyim mi? Lâ havle velâ kuvvete illâ billah,
de!" buyurdu.
Yüksek
bir velî olan Eyyûb Sahtiyânî hazretlerinin birçok kerâmetleri görülmüştür.
Ebû
Rebî, Ebû Ya'mer'den şöyle nakleder: Ebû Eyyûb-i Sahtiyânî, bir Mekke yolculuğu
sırasında iken içinde bulunduğu kâfilenin yanlarındaki su bitmişti. Kâfile sıcak
çöller üzerinde susuzluktan çâresiz kaldı. Bu sıkıntılarını Ebû Eyyûb
Sahtiyânî'ye edeple arzederek yardım istediler. Kâfiledekilerin büyük bir
sıkıntı içinde kaldıklarını görerek onlara; "Size su bulacağım, fakat bunu
kimseye anlatmayacaksınız." dedi. Kimseye anlatmayacaklarına dâir söz vermeleri
üzerine, yere bir dâire çizip duâ etmeye başladı. Oradan buz gibi berrak bir su
fışkırdı. Kâfiledekiler kana kana içip, hayvanlarını da suladılar. Sonra elini
suyun çıktığı yere sürdü. Su kesilip orası eskisi gibi kupkuru bir yer oldu.
Şû'be
bin Haccâc; "Ebû Eyyûb ile bir yerde buluşmak üzere karar verdiğimizde, her
gidişimizde onun benden önce geldiğini görürdüm." demiştir.
İmâm-ı
A'zâm buyurdu ki: "Ben Medîne'de iken, sâlihlerden Eyyûb-ı Sahtiyânî hazretleri
gelip, Mescid-i şerîfe girdi. Yüzünü Kabr-i Nebevî'ye döndü. Ziyâret edip ayakta
ağladı. Sonra geri çekildi."
Meşhûr
hadîs âlimlerinden Ebû Kilâbe vefât ederken, bütün kitaplarının ona verilmesini
vasiyet etti.
Ömrünü
Resûlullah efendimizin sünnetini öğrenmek ve öğretmekle geçiren Eyyûb-i
Sahtiyânî hazretleri vebâ salgınında tutulduğu tâûn hastalığından kurtulamayarak
748 (H.131) senesinde Basra'da vefât etti. Orada defnedildi.
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
HEDEFE
VARAMAZLAR
Kırk
defâ hac yaptığı bildirilen Eyyûb-i Sahtiyânî hazretleri gençliğinde Abdülvâhid
bin Zeyd ile birlikte Şam yolunda yürüyordu. Karşılarına sırtında odun yüklü bir
kimse çıktı. Ona; "Rabbin kimdir?" diye sordular. O kimse onların bu sözlerine
üzülüp; "Bize de böyle sorulur mu?" deyip ellerini semâya doğru açtı ve; "Yâ
Rabbî! Şu odunları altına çevir." diye duâ etti. Sırtındaki odunlar altın
oluverdi. Sonra tekrar ellerini kaldıran o kimse; "Yâ Rabbî! Bu altınları odun
eyle." diye duâ etti ve altınlar odun oldu. Eyyûb-i Sahtiyânî ve Abdülvâhid bin
Zeyd'e dönerek; "Gördünüz değil mi? Âriflerin hikmetli işleri bitmez. Fakat
kimseye de belli etmek istemezler. Beni böyle yapmaya mecbûr ettiniz." dedi.
Onlar
bu mübârek zâta böyle bir suâl sorduklarına pişman oldular ve mahcubiyetle ona
dönerek; "Efendim, acabâ yanınızda yiyecek bir şeyler var mıdır?" dediler.
Onlara yanında taşıdığı bir kavanozu gösterdi. Kavanozun içinde bal vardı. Rengi
kardan ak, kokusu miskten güzeldi. O balı Eyyûb-i Sahtiyânî ve Abdülvâhid bin
Zeyd'e vererek; "Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur. O'na yemin ederek
söylüyorum, bu balı arı yapmamıştır." dedi. Onlar balı yemeye başladılar. Öyle
tatlıydı ki, hayatlarında böyle bal yememişlerdi. Onların hayret ettiklerini
gören o zât; "Allahü teâlâyı bilen bir kimse için şaşılacak bir durum yoktur.
O'na kulluk eden, O'nun işine hayret etmez. Bunun gibi hârikulâde şeyleri görmek
için de Allahü teâlâya ibâdet edilmez. Böyle yapanlar câhildirler. Çünkü bu gibi
şeylerle oyalananlar, hedefe varamazlar." buyurdu.
O günden
sonra bir daha göremedikleri bu zâtın kim olduğunu anlayamadılar. Bu hâdiseden
sonra da karşılaştıkları her kimseye güzel muâmelede bulundular.
KAYNAKLAR
1)
Câmiu Kerâmâti'l-Evliyâ; c.1, s.364
2)
Hilyetü'l-Evliyâ; c.3, s.3
3)
Tehzîbü'l-Esmâ vel-Lügat; c.1, s.397
4)
Tezkiretü'l-Huffâz; c.1, s.364
5)
Tabakât-ı İbn-i Sa'd; c.7, s.246
6)
Tehzîbü't-Tehzîb; c.1, s.397
7) Tam
İlmihâl Seâdet-i Ebediyye (49. Baskı); s.1069
8) El-Menhelü'l-Azbü'l-Mevrûd;
c.1, s.257
9)
Şezerâtü'z-Zeheb; c.1, s.181
10) El-A'lâm;
c.2, s.38
11)
İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.162, c.4, s.119, c.6, s.91
|