CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

EYYÛB-İ SAHTİYÂNÎ

Yedinci ve sekizinci asırlarda yaşamış velîlerden ve Tâbiînin büyüklerinden. Hadîs ve fıkıh âlimlerinden olup, ismi Eyyûb bin Ebî Temîme el-Keysân'dır. Künyesi Ebû Bekir'dir. Basralı olduğu için Basrî, Basra'da deri satıcılığıyla meşgûl olduğu için Sahtiyânî nisbeleriyle meşhûr olmuştur. Bâzı kaynaklarda Eyyûb-i Sahtiyânî yerine Ebû Eyyûb Sahtiyânî diye de yazılmıştır. Tâbiînin en gençlerinden olup, 685 (H.66 veya 67) senesinde Basra'da doğdu. 748 (H.131) senesinde tâûn hastalığından Basra'da vefât etti. Kabri oradadır.

Hadîs ve fıkıh ilimlerinde mütehassıs olan Eyyûb-i Sahtiyânî hazretleri, Eshâb-ı kirâmdan Enes bin Mâlik'i radıyallahü anh görüp onun sohbetinde bulundu. Ondan hadîs-i şerîf rivâyetinde bulundu. Amr bin Seleme, Humeyd bin Hilal, Ebû Kilâbe, Kâsım bin Muhammed, Abdurrahmân bin Kâsım, Nâfî ibni Âsım gibi zâtlardan da hadîs-i şerîf rivâyet etti. Kendisinden de çok sayıda âlim hadîs-i şerîf rivâyet etti. Bunlardan bâzıları: İmâm-ı A'meş, Katâde bin Diâme, Süfyân-ı Sevrî, Süfyân bin Uyeyne, Mâlik bin Enes, İbn-i İshâk, Saîd bin Ebî Anübe, meşhur iki Hammâd ve İbn-i Aliyye gibi zâtlardır.

Ebû Eyyûb-i Sahtiyânî hadîs ilminde hâfız idi. Yâni yüz bin hadîs-i şerîfi senetleriyle birlikte ezbere bilirdi. Rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden sekiz yüz kadarı meşhûr altı hadîs kitabı olan Kütüb-i Sitte'de yer almıştır.

O, ilimdeki üstünlüğü, tasavvuftaki yüksek derecesi ve daha nice vasıflarıyla insanların saâdete kavuşmasına hizmet etmiştir. Hadîs-i şerîflerle medhedilen Tâbiîn arasında o da Ehl-i sünnet îtikâdını ve din bilgilerini Eshâb-ı kirâmdan nakletmiştir. Bu bilgileri zamanlarındaki insanlara ve sonraki nesillere ulaştırıp, nice gönüllerin îmân nûruyla aydınlanmasına sebeb oldu.

İmâm-ı Mâlik onun hakkında; "O, ilmiyle amel eden, Allahü teâlâdan korkan âlimlerdendir." Şu'be bin Haccâc; "O, âlimlerin efendisidir." İbn-i Uyeyne; "Onun gibisini görmedim." Hammâd bin Zeyd; "Gördüğüm kimselerden en fazîletlisi ve Peygamber efendimizin sünnetine son derece tâbi olanı odur." Hasan-ı Basrî; "O, Basralı gençlerin efendisidir." Hişâm bin Urve; "Basra'da onun bir benzerini daha görmedim." sözleriyle onun büyüklüğünü dile getirmişlerdir.

Eyyûb-i Sahtiyânî hazretleri ilimdeki yüksekliği yanında Peygamber efendimizin sünnetine çok bağlıydı.İmâm-ı Mâlik hazretleri şöyle buyurdu:

"Biz Eyyûb-i Sahtiyânî'nin yanına gidip Resûlullah'ın aleyhisselâm hadîs-i şerîflerini okuyunca öyle ağlardı ve içli gözyaşları dökerdi ki, ağlamasına dayanamayıp kendisine acırdık. Şu'be bin Haccâc, Süfyân-ı Sevrî ve Hammâd bin Zeyd, onun fıkıh ilminde yüksek derecede olduğunu bildirerek; "O, fakihlerin üstünü ve bizim fıkıh âlimimizdir." demişlerdir.

Eyyûb-i Sahtiyânî hazretleri haram ve şüphelilerden şiddetle sakınır, çok ibâdet ve niyâzda bulunurdu. Geceleri uyumayıp hep ibâdet ve ilimle meşgûl olurdu. Fakat bunu gizleyip kimseye bildirmezdi. Sabah olunca hiç uyumadığı halde üzerinde uykusuzluk hâli görülmezdi. Komşularının kıskanıp hased etmemesi ve günaha girmemeleri için yeni elbise giymezdi.

İnsanlara karşı güler yüzlü olan Eyyûb Sahtiyânî hazretleri sohbetlerinde insanlara İslâmiyetin emir ve yasaklarını anlatır, onların dünyâ ve âhirette mutluluğa kavuşmaları için gayret ederdi. Bir sohbetinde buyurdu ki:

"Kişi ancak şu iki hasletle üstün olur: Biri insanlardan bir şey beklememek, diğeri insanlardan gelen sıkıntılara katlanmaktır."

Tevekkül ile alâkalı olarak da; "Tevekkül bedeni kulluğa, kalbi Allahü teâlâya çevirmek ve yetecek kadar rızka râzı olmaktır." buyurdu.

"Hakîkaten ben, büyük ve ulu olan Rabbinden yana gaflete düşen âsîlere acıyorum." buyuran Eyyûb-i Sahtiyânî hazretleri, insanların dînî konularda zaafa düşmelerine acıyarak çokça nasîhatta bulunurdu. Müslümanların başına bir belâ ve musîbet gelince tasasından hasta olur, kendisi hasta olduğu halde onları ziyârete giderdi. Bu belâ kalktığı zaman aynı vakitte onun hastalığı da geçerdi.

Gösteriş ve kibirden çok uzak olan Eyyûb-i Sahtiyânî hazretleri, bir gün buyurdu ki: "Ey kardeşim! İnsanların ilme âit söylediği sözlerden bir kısmını ezberleyerek başkalarına karşı üstünlük taslama. Bu riyâkârlıktır, gösteriştir. O bilgiler aslında senin değildir.  Onları ortaya koyan sen değilsin."

"Ömürlerini gaflet içinde geçiren, kulluk vazîfesini yapmayıp, ibâdetten mahrum kalan âsî insanların hallerine çok acırım."

"Üstünlük taslamak için yükselmek isteyenleri Allahü teâlâ alçaltır. Tevâzu gösterenleri ise yükseltir."

"Bâzı kimseler yükselmek istediler. Fakat Allahü teâlâ onları alçalttı. Bâzı kimseler de aşağıda bulunmak istediler, fakat Allahü teâlâ onları yükseltti. Bir gün Süfyân-ı Sevrî rahmetullahi aleyh Remle'ye gelmişti. İbrâhim bin Edhem rahmetullahi aleyh ona haber göndererek gelip kendileriyle konuşmasını istedi. İbrâhim bin Edhem'e; "Sen Süfyân gibi bir zâta gelmesini ve konuşmasını nasıl emredersin?" dediler. O da onlara; "Onun ne kadar tevâzu sâhibi olduğunu size göstermek istedim." buyurdu ve sonra Süfyân geldi ve onlara hadîs-i şerîfler nakletti."

Selâm bin Ebî Hamza anlatır: Ebû Eyyûb'un sohbetinde idik, şöyle buyurdu: "Zühd üç kısımdır. Allahü teâlâya en sevimli geleni, en üstünü ve Allah indinde sevap bakımından en büyüğü, her şeyden yüz çevirip, Allahü teâlâya ibâdet etmek, alış-verişte haramdan sakınmaktır." sonra bize dönüp; "Ey âlimler! Allahü teâlâya en sevimli gelen zühd; dünyâya düşkün olmamak, helâl ve mübah olan şeylerde de haddi aşmamaktır."

Birisi ona; "Bana nasîhatte bulun." dedi. O da; "Diline sâhib ol, az konuşmaya dikkat et." buyurdu.

"Namazı kasden terkeden dinden ayrılır."

"Sâlihlerin anıldığı yerde bulunanlar, onların himâyesinde olurlar."

"Sâdık kimse, kalbindeki iyiliği, hâliyle ve hareketleriyle de gösteren kimsedir. Böyle olmazsa kişi içinin doğruluğu ile kalır."

"Bana Ehl-i sünnet îtikâdında olan bir müminin ölüm haberi gelince, sanki bedenimden bir uzvum kopmuş gibi olur."

"Bir iş icâbı dışarı çıktığın zaman, insanların az olduğu yerden yürümen de senin için uzlettir."

Kendisinden hadîs-i şerîf rivâyet edilmesini isteyenlere şu hadîs-i şerîfleri nakletti:

"Şâyet Allah'tan başkasını dost edinseydim, Ebû Bekr'i dost edinirdim."

"Şüphesiz ki Allahü teâlâ bu dîni fâcir kimseler ile de kuvvetlendirir (onları dînine hizmet ettirir)."

Abdullah bin Kays'ın radıyallahü anh rivâyet ettiği hadîs-i şerîf de şudur:

"Biz Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem ile bir gezintide idik. "Yâ Abdullah bin Kays! Sana Cennet hazînelerinden bir hazîneyi bildireyim mi? Lâ havle velâ kuvvete illâ billah, de!" buyurdu.

Yüksek bir velî olan Eyyûb Sahtiyânî hazretlerinin birçok kerâmetleri görülmüştür.

Ebû Rebî, Ebû Ya'mer'den şöyle nakleder: Ebû Eyyûb-i Sahtiyânî, bir Mekke yolculuğu sırasında iken içinde bulunduğu kâfilenin yanlarındaki su bitmişti. Kâfile sıcak çöller üzerinde susuzluktan çâresiz kaldı. Bu sıkıntılarını Ebû Eyyûb Sahtiyânî'ye edeple arzederek yardım istediler. Kâfiledekilerin büyük bir sıkıntı içinde kaldıklarını görerek onlara; "Size su bulacağım, fakat bunu kimseye anlatmayacaksınız." dedi. Kimseye anlatmayacaklarına dâir söz vermeleri üzerine, yere bir dâire çizip duâ etmeye başladı. Oradan buz gibi berrak bir su fışkırdı. Kâfiledekiler kana kana içip, hayvanlarını da suladılar. Sonra elini suyun çıktığı yere sürdü. Su kesilip orası eskisi gibi kupkuru bir yer oldu.

Şû'be bin Haccâc; "Ebû Eyyûb ile bir yerde buluşmak üzere karar verdiğimizde, her gidişimizde onun benden önce geldiğini görürdüm." demiştir.

İmâm-ı A'zâm buyurdu ki: "Ben Medîne'de iken, sâlihlerden Eyyûb-ı Sahtiyânî hazretleri gelip, Mescid-i şerîfe girdi. Yüzünü Kabr-i Nebevî'ye döndü. Ziyâret edip ayakta ağladı. Sonra geri çekildi."

Meşhûr hadîs âlimlerinden Ebû Kilâbe vefât ederken, bütün kitaplarının ona verilmesini vasiyet etti.

Ömrünü Resûlullah efendimizin sünnetini öğrenmek ve öğretmekle geçiren Eyyûb-i Sahtiyânî hazretleri vebâ salgınında tutulduğu tâûn hastalığından kurtulamayarak 748 (H.131) senesinde Basra'da vefât etti. Orada defnedildi.

 

KERÂMET VE MENKÎBELERİ

HEDEFE VARAMAZLAR

Kırk defâ hac yaptığı bildirilen Eyyûb-i Sahtiyânî hazretleri gençliğinde Abdülvâhid bin Zeyd ile birlikte Şam yolunda yürüyordu. Karşılarına sırtında odun yüklü bir kimse çıktı. Ona; "Rabbin kimdir?" diye sordular. O kimse onların bu sözlerine üzülüp; "Bize de böyle sorulur mu?" deyip ellerini semâya doğru açtı ve; "Yâ Rabbî! Şu odunları altına çevir." diye duâ etti. Sırtındaki odunlar altın oluverdi. Sonra tekrar ellerini kaldıran o kimse; "Yâ Rabbî! Bu altınları odun eyle." diye duâ etti ve altınlar odun oldu. Eyyûb-i Sahtiyânî ve Abdülvâhid bin Zeyd'e dönerek; "Gördünüz değil mi? Âriflerin hikmetli işleri bitmez. Fakat kimseye de belli etmek istemezler. Beni böyle yapmaya mecbûr ettiniz." dedi.

Onlar bu mübârek zâta böyle bir suâl sorduklarına pişman oldular ve mahcubiyetle ona dönerek; "Efendim, acabâ yanınızda yiyecek bir şeyler var mıdır?" dediler. Onlara yanında taşıdığı bir kavanozu gösterdi. Kavanozun içinde bal vardı. Rengi kardan ak, kokusu miskten güzeldi. O balı Eyyûb-i Sahtiyânî ve Abdülvâhid bin Zeyd'e vererek; "Allahü teâlâdan başka ilâh yoktur. O'na yemin ederek söylüyorum, bu balı arı yapmamıştır." dedi. Onlar balı yemeye başladılar. Öyle tatlıydı ki, hayatlarında böyle bal yememişlerdi. Onların hayret ettiklerini gören o zât; "Allahü teâlâyı bilen bir kimse için şaşılacak bir durum yoktur. O'na kulluk eden, O'nun işine hayret etmez. Bunun gibi hârikulâde şeyleri görmek için de Allahü teâlâya ibâdet edilmez. Böyle yapanlar câhildirler. Çünkü bu gibi şeylerle oyalananlar, hedefe varamazlar." buyurdu.

O günden sonra bir daha göremedikleri bu zâtın kim olduğunu anlayamadılar. Bu hâdiseden sonra da karşılaştıkları her kimseye güzel muâmelede bulundular.

 

KAYNAKLAR

1) Câmiu Kerâmâti'l-Evliyâ; c.1, s.364

2) Hilyetü'l-Evliyâ; c.3, s.3

3) Tehzîbü'l-Esmâ vel-Lügat; c.1, s.397

4) Tezkiretü'l-Huffâz; c.1, s.364

5) Tabakât-ı İbn-i Sa'd; c.7, s.246

6) Tehzîbü't-Tehzîb; c.1, s.397

7) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye (49. Baskı); s.1069

8) El-Menhelü'l-Azbü'l-Mevrûd; c.1, s.257

9) Şezerâtü'z-Zeheb; c.1, s.181

10) El-A'lâm; c.2, s.38

11) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.162, c.4, s.119, c.6, s.91