ES'AD İLERİ HOCA
Kurtuluş Savaşının mücâhid gâzilerinden. 1882 (H.1299) yılında Gümülcine'de
doğdu. 1957 (H.1377)de İzmir'de vefât etti.
Küçük
yaştan îtibâren mükemmel bir tahsil ve terbiye ile yetişti. Gençliğini ve ömrünü
ilim meclisleri ile savaş meydanlarında geçirdi. Birinci Dünyâ Savaşında cihâd-ı
mukaddes îlân edildiği zaman, halkı dîn-i İslâm ve ümmet-i müslümanı koruma
yolunda cihâda teşvik etti. Bunun için bir de broşür çıkardı. Burada cihâd
hakkında âyet ve hadîslerin izâhından sonra şöyle demekteydi:
"...Ey
din kardeşler! Cümlenin malûmudur ki, Moskof, müslümanlığın kadîm düşmanıdır.
İngiliz ve Fransızlar da son zamanlarda müslümanlık âlemine karşı bir cellât
kesildiler. İngiliz ve Fransızlar, Rusya gibi gaddâr ve müstebit bir hükümetle
elele vererek idâreleri altında bulunan müslüman kardeşlerimize yapmadık fenâlık
bırakmadılar. Geçen sene Rumeli fecâyii de onların zâlimâne ve hâinâne
tertibleri netîcesinde yapıldı. İşte onların mezâlimi bugün sâha-i cihanda ve üç
yüz milyon ehl-i İslâmın uyanmasını ve kalkmasını mûcib oldu.
Bugün
Rus, İngiliz, Fransız ahalisi bir araya gelse, toplansa, hüküm ve esâretleri
altında bulundurdukları ehl-i İslâmın yarısından azdır. İşte bugün Âlem-i
İslâmın en müthiş ve mel'ânetkâr düşmanlarıyla muhârebemiz var. Öyle düşmanlar
ki; idâresi altında din kardeşlerimiz envâ-ı mezâlime uğruyor. Lâkin Allahü
teâlânın yardımıyla o din kardeşlerimizin göz yaşları Hükûmet-i muazzamamızın ve
şanlı ordumuzun tedbir ve gayretleri ve Âlem-i İslâmın vatanperverâne
hareketleri ile silinecektir.
Ehl-i
İslâmın düşmanı ne kadar çok olursa olsun, Âlem-i İslâmı mahvedemezler.
Muhâfaza-i din ve vatana âit şer'an mükellef olduğumuz vazîfeyi lâyıkı ile îfâ
edersek netîcede zafer bizimdir. Resûlullah efendimizin dîninin nûrları sönmez.
Dîn-i mübîn-i İslâm kıyâmete kadar pâyidâr olacaktır. Dîn-i celîl-i İslâmın
hâmisi, Allahü teâlâ ve şefîi Resûl-i müctebâ efendimiz hazretleridir.
Allahü
azîmüşşânın ve Resûl-i müctebânın emîrleri mûcibince hareket ve böyle cihâd
zamânında malımızı ve canımızı fedâya gayret edelim. Zîrâ gördüğümüz felâketler
dûçâr olduğumuz musîbetler artık cana dayandı. Elhamdülillah dünyâ yüzündeki
âlem-i İslâm uyandı. Malûmdur ki; dünyâ yüzünde üç yüz milyon müslüman
kardeşlerimiz var. Hilâfet makâmının şefkatli, merhametli sancağı altında mesûd
ve bahtiyar hayat süren yirmi milyon nüfûs-ı müslime bulunuyor. İran ve Efgan
hükümetlerinin idârelerindeki on altı milyondan maâda iki yüz altmış dört
milyonu ecnebilerin, düşmanların boyunduruğu, idaresi altındadır. Yazık değil
mi? Allahü teâlâyı bir, Peygamberân-ı izâmı hak tanıyan din kardeşlerimiz, hakkı
yıkmaya çalışanların esâreti altında bulunuyor, inliyor.
İslâm
memleketlerini birçok zamanlardan beri kaplayan felâketleri düşünelim. Koca
Endülüs Devlet-i İslâmiyesi ne oldu? Bir fert kalmayıncaya kadar İslâmlar
mahvoldu. Yüzden fazla vilâyete sâhip, İslâmın saltanatının merkezi olan o koca
müslüman memleketi ne için İslâmların elinden çıktı? Üç yüz bin câmii şerîfi
olan ve üç yüz bin minberde hutbe okunan o koca kıtanın, İspanyalıların eline
düşmesi acaba nedendir? Hindistan müslümanları neden esâret altına girdi? Neden
her karış toprağını ecdâdımızın kanlarını dökerek aldıkları memleketler
düşmanlar eline geçti? Neden olacak:
Kişiye
zulmeder mi hiç Mevlâsı,
Kişinin
çektiği kendi cezâsı...
Yine
Kur'ân-ı kerîmde buyrulmuştur. Meâl-i şerîfi: "Bir millete, bir kavme ihsân olunmuş memleketi,
nîmeti cenâb-ı Hak ellerinden almaz. Ne zaman ki; o millet, o kavim, o ilâhî
nîmetin kadrini bilmez, kıymet-i hakikiyesini takdir etmez, sefâhete gider,
nefsinin peşine düşerse hazret-i Allah ellerinden alır." İşte şu sırr-ı celîl-i İlâhî, müslümanlar hakkında zuhûr etmiştir.
Allahü
azîmüşşân bize tarîk-i necâtı göstermiştir. Kur'ân-ı azîmüşşânda..." diyerek
uzun uzun âyet ve hadîsler zikredip halkı birliğe ve cepheye koşmaya dâvet
etmekteydi.
Birinci
Dünyâ Harbinin kaybedilip vatanın işgâl altına düşmesinden sonra Es'ad Hoca
silâha sarılarak yanına aldığı gençlerle tâ Gümülcine'den beri tıynetlerini iyi
tanıdığı Yunan çetelerinin karşısına geçti. Aydın havâlisinde çarpışan Kuvay-ı
Milliyeciler içinde cidden çok büyük hizmetler yaptı. Muntazam ordu teşekkül
ettikten sonra da millî ordunun fahrî müftüsü sıfatıyla zafere kadar hitâbeti ve
silâhıyla din ve vatan uğrunda görülmemiş bir fedâkârlıkla çalıştı. Es'ad
Hoca'nın bu devredeki uzun ve teferruatlı mücâdelesinin bir kısmını, millî
mücâdele Aydın cephesi kumandanı ve harekât-ı harbiye reisi Tâhir Özerk Bey bir
mektubunda şöyle nakletmektedir:
"...Millî mücâdelede, Aydın ve Ödemiş cepheleri harekât-ı harbiye reisi
bulunduğum cihetle pek muhterem diğer bir hocamızdan da bahsetmek vecîbedir. O
da birinci Büyük Millet Meclisinde Aydın mebûsu olarak bulunmuş olan Hoca Es'ad
Efendidir. Aydın'da sultânî mektebinde muallim ve Aydın Hilâl-i Ahmer reisi iken
işgâl üzerine silâha sarılarak cephemize gelmiş, hakîkî bir muhârib olarak
bizimle muhârebelere iştirak etmiştir.
Yunan,
Ödemiş'in Mendegüme üstündeki bayıra, açık ordugâh kurmuştu. Biz de Koçak Deresi
ağzında yüz elli mevcutlu bir piyâde taburu ve bu taburun sağında kırk kadar
zeybek kızanıyla Mendegümeli Hasan Hüseyin Efe, sol cenahdaki tepede bir
kudretli cebel topu ve benim maiyetimde yedi süvâri (muhterem Hoca Es'ad Efendi
de dâhil), buna mukâbil düşman bir alay piyâde ve dört toplu bir cebel
bataryasından mürekkeb idi. Fecirle berâber savaş başladı. Her neye mal olursa
olsun Mendegüme havzasını düşmandan geri almamız esas gâyemiz idi. Bunu da
taarruz emîrlerimizde bildirmiştik. Fecrin o ıssızlığı sırasında ordu müftümüz
muhterem hocamız Es'ad Efendi kendisi ve topçu askerleri tekbirler getirerek ilk
mermiyi biricik topumuzun namlusuna yerleştirtti. Harp kızıştı. Açıkta mevzi
alan düşman topçusu, Koçak Deresi ağzına doğru dört mermi attı. İşâretimiz
üzerine bizim topumuz açıkta bulunan düşman topçusuna tekbirlerle ateşlendi.
Tekbirlerle yerleştirilen bu mermi düşman topunun birinin ağzına isâbet etti,
bunu müteâkip de düşman topları üzerine beş mermi daha yollandı. Düşman topları
susup yalnız bizim topumuzun patlaması Yunanlıları sarstı, düşman topçusu mühim
zâyiâtla perişan bir halde geriye kaçtı. Yunan askerleri bozulup, yüzlerce ölü
bırakarak kaçtı. Bizim zâyiâtımız, biri mülâzım olmak üzere üç yaralıdan
ibâretti. İki buçuk saat sonra Başören, Küçükören, Mahmutlu köyleri tamâmen
düşmandan geri alındı. Biz de muzaffer olarak cephe karargâhı olan köşke döndük.
Muhterem hocamızın gerek muhârebe ve gerek siyâset sâhalarında büyük hizmetleri
vardır. Aydın muhârebesinden sonra Yunan mezâlimini İstanbul hükûmetine ve
Îtilaf devletleri mümessillerine anlatmak üzere umum halkın mümessili olarak
Aydın Belediye Reisi Reşat Beyle birlikte Rodos tarikiyle İstanbul'a gitmesi ve
beynelmilel bir tahkik heyetinin gelmesine ve lehimizde rapor verilmesine dâir
büyük hizmetlerine paha biçilmez, takdir ve tebcîl-i vecîbedir."
Es'ad
Hoca Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisine Aydın mebûsu olarak seçildi. İkinci
devrede ise, Menteşe (Muğla) Mebûsu oldu. O gerçekleştirilmesi için üç sene
milletçe yekvücut bir halde ve fedâkârca çalışılan Mîsâk-ı Millî'nin tescil
ettirilmesini cânu gönülden arzuluyordu. Ancak Lozan heyetinin bu gâyeden uzak
faâliyetlerini görünce, şiddetli tenkitlerde bulundu. Mecliste muâhedeye red
anlamına gelen kırmızı oy verdi. Bilhassa Batı Trakya Türklerinin mukaddesâtı
üzerindeki tâvizkâr politikayı tenkîd eden Es'ad Hoca, yaptığı konuşmada; "Ben
Yunan palikaryalarını bilirim. Onlara teslim ettiğiniz Türklerden birgün
gelecek; bir torba kemik bile alamayacaksınız." dedikten sonra, Mora ve Girid
gibi yerlerde bunun misâllerini nakletti.
Es'ad
Hocanın, Kurtuluş Savaşı devresinde kaleme aldığı broşüründen başka
birkaç küçük kitabı daha vardır. Bunlar: Ah Aydın (Şiir şeklinde beyannâme), Verin Zavallılara
ve Hilâl-i Ahmer'dir.
Soyadı
kanununun çıkmasından sonra "İleri" soyadını alan Es'ad Hoca, 1927'den sonra
meclise girmeyerek İzmir'in Torbalı kazâsına yerleşti. Burada bir kenara
çekilerek ibâdet ve zikirle münzevî bir hayat yaşadı. Zaman zaman İzmir'in
muhtelif câmilerinde halka vâzlar vererek dînî duygularını kuvvetlendirmeye
çalıştı. Onlara devamlı olarak çocuklarına din bilgilerini vermeleri için
nasihatlar ederdi. 15 Nisan 1957 târihinde İzmir'in Kestane Pazarı Câmisinde vâz
vermeye giderken geçirdiği trafik kazâsı sonucu vefât etti.
KAYNAKALAR
1)
Sarıklı Mücâhidler
|