EBÜ'L-FADL AHMEDÎ
Evliyânın önde gelenlerinden.İsmi Ahmed, künyesi Ebü'l-Fadl'dır. Doğum yeri ve
târihi bilinmemektedir. 1535 (H.942) senesi Bedir'de vefât etti ve oraya
defnedildi.
Ebü'l-Fadl Ahmed, hak âşığı bir zât olarak yetişti. Evliyânın büyüklerinden,
Aliyyül Havas hazretlerinin sohbetlerinde mânevî hallere ve evliyâlık
makamlarına kavuştu. Abdülvehhâb-ı Şa'rânî hazretlerinin hak yoldaki dostu,
sohbet arkadaşı ve sırdaşı idi. Sözleri, halleri, kerâmetleri her tarafa
yayıldı. Abdülvehhâb-ı Şa'rânî hazretleri kendisini çok sever, sohbetlerinde
bulunur, hürmet ve hizmet ederdi.Kendisine ona hizmet etmesinin sebebi
soruldukta; "Seher vakitlerinde gizliden bâzı sesler işitirdim. O seslerde; "Sen
şimdiye kadar Ebü'l-Fadl gibi biri ile sohbet etmedin. Bundan sonra da onun
gibisini bulamazsın." deniyordu." buyurdu. Kendisine kaç yıl hizmet ettiği ve
sohbetinde bulunduğu soruldukta da; "On beş yıl." buyurdu.
Ebü'l-Fadl Ahmed hazretleri çok az yerdi.Yaz olsun, kış olsun günde on nefes
alacak kadar bir uykusu olurdu. Giydiği şeyler eski fakat temizdi. Başkalarından
önce davranıp hizmete koşardı. Birlikte gittiği bir cemâatin bir kısım
eşyâlarını taşımakta ısrar etmiş ve taşımıştı. Allahü teâlânın evi olan
mescidlere çok hürmet ederdi.
Abdülvehhâb-ı Şa'rânî hazretleri anlatır: "Onun kadar insanlar arasında
mescidlere tâzim ve hürmet eden birini görmedim. O katiyyen tek başına girmez,
mescidin kapısında bekler, biri girerse peşinden girerdi. Sebebini soranlara;
"Bizim gibilere ancak müslümanların peşinden girmek yaraşır. Mescid âdâbını
yerine getirememekten korkarız." derdi."
Sohbet arkadaşı
Abdülvehhâb-ı Şa'rânî hazretleri anlatır: "Bir gün Ebü'l-Fadl'ın yanında bir
dervişi övdüm. Bana; "Beni onunla buluştur. Görmek isterim." buyurdu. Birlikte
gittik. Dervişi bulduk. Derviş Ebü'l-Fadl'ı görünce, korkudan çeşitli hallere
girdi. Neredeyse aklı başından gidecekti. O zaman Ebü'l-Fadl hazretleri; "Bu ne
bulursa yer. Verâ, haram ve şüphelilerden kaçma hâli yoktur." buyurdu.
Sonra meâlen; "Fâiz yiyen kimseler (kabirlerinden) şeytan çarpmış
kimseler gibi çarpılmış olarak kalkarlar." (Bekara sûresi: 275) âyet-i
kerîmesini okudu."
Ebü'l-Fadl Ahmedî hazretlerinin hikmetli sözleri çoktur. Devamlı müslümanlara
hüsn-i zan etmenin önemini anlatırdı. Bu hususta; "Müslüman idârecilere iyi
zanda bulunmalı. Şâyet onlar zulüm ederlerse, Allahü teâlâ âhirette hiç kimseye;
"Neden kullara iyi zanda bulundun?" diye sormaz." buyurdu.
Mahluklara kötü söz sarfetmekten sakındırırdı. Bu hususta; "Allahü teâlânın
yarattıklarından hiç kimseye sövmeyin. Şâyet kötü söz sarfederseniz bir bakıma
kendinizi üstün tutmuş olursunuz. Sonra da sonunuzun ne olacağını bilemezsiniz."
buyurdu.
Yine
bir gün sohbet ederken;
"Allahü teâlânın kulları olunuz. Nefsinizin, altınlarınızın, paralarınızın
kulu olmaktan sakının. Sizler nefisleriniz için değil, ancak Allahü teâlâ için
yaratıldınız. O halde O'ndan kaçmayın." buyurdu.
İyi işleri yapmaya teşvik
ederdi. Çok söylediği şeylerden birisi de; "İlim sâhipleri ile konuşurken
dilinize sâhib olunuz. Evliyâ ile konuşurken de kalbinizi koruyunuz. Zîrâ bunlar
Allahü teâlâya yakın olmakla şereflenmişlerdir. Bunların huzûruna ancak edeple
gidiniz. Çünkü onların kalpleri, Allahü teâlânın zikriyle meşguldür. Nefisleri
ibâdeti istemekte, akılları da bildiğiniz akıl gibi değildir. Bunun için
edebinize dikkat ediniz. En ufak bir saygısızlığınıza kırılabilirler. Allahü
teâlâ da onların istediğini sizde yerine getirir." buyurdu.
Kendisine Allahü teâlâya nasıl duâ edelim diye soruldu.
O zaman; "Allahü teâlâdan dâimâ af ve âfiyet isteyiniz." diye cevap
verdi.
Kalp ve gönül
temizliğinden anlatırdı. Bu hususta; "İçinizi hırs, kin, hased gibi kötü
huylardan temizleyiniz. Bunlardan biri varken kimse size yakın olmaz. Böyle
olunca Allahü teâlânın sevgisi kalbinizde meydana gelmez." derdi.
Yenilen içilen şeylerin
helalden olmasına çok dikkat ederdi. Bu sebeple sohbetlerinde; "Gücünüz yettiği
kadar, yiyip içtiklerinizin helal ve temiz olmasına dikkat ediniz. Çünkü bu, din
binâsının ayakta kalmasını sağlayan bir temeldir. Bütün amellerinizin kabûlü
buna bağlıdır.
Allahü teâlânın sevgili
kulları kendilerine gelen lokmaların nereden geldiğini iyi bilirler."
Bir gün
Ebü'l-Fadl hazretlerine Kur'ân-ı kerîmde;
"Zulmedenlere meyletmeyin. Size ateş dokunur (Cehennem'de yanarsınız)." (Hûd
sûresi: 113) meâlindeki âyet-i kerîme okundu ve; "Buradaki meyletmeye, nefse
meyletme de girer mi?" diye soruldu. O; "Evet, zulüm de nefsin sıfatlarındandır."
buyurdu.
Ebü'l-Fadl Ahmedî bir gün Cennet'ten anlattı; "Cennet bâzı kimselere iştiyâk
duyar, arzu eder. Tıpkı onların Cennet'i arzu ettikleri gibi. Bunlar îmân sâhibi
sâlih kimselerdir. Bir kısım insanlar daha vardır ki Cennet onları arzu etmez
ama onlar Cennet'i isterler. Bunlar ise âsî günahkâr müminlerdir. Bir başka grup
insan daha vardır ki, Cennet bunları arzu eder. Ama bunların arzuları Cennet
değildir. İşte bunlar hal sâhibi velîlerdir. Bunların dışında bir takım insanlar
vardır ki, Cennet bunları kesinlikle istemez, onlar da Cennet'i istemezler.
Bunlar da kıyâmet gününü ve sonrasını inkâr eden küfür ehlidir.
Cennet ehli Cennet'te bir
şey isteyip, temennî ettiğinde o nîmet hemen verilir." buyurdu.
KAYNAKLAR
O GÜN
GELMEDİKÇE...
Abdülvehhâb-ı Şa'rânî hazretleri anlatır:
"Bâzı geceler beni mânevî
haller ve bilgiler kaplardı. Hemen onları yazardım. Ertesi gün Ebü'l-Fadl
hazretleri ile görüştüğümüzde onları kendisine okur, arz ederdim. O sırada
sarığının içinden bir kağıt çıkarır; "Oku!" derdi. Okuduğumda aynı mânevî
bilgiler olduğunu görürdüm. Bir harf bile olsa, aralarında fark yoktu.
Zamânında Emir Muhyiddîn isminde birisi zindana atılmıştı. Bu kişi Abdülvehhâb-ı
Şa'rânî hazretlerine haber salıp zindandan kurtulması için duâ istedi. Bunun
üzerine ona duâ etmeye başladı. Bu hâli kimse bilmiyordu. Yine duâ ettiği bir
gece yanına Ebü'l-Fadl Ahmed hazretleri geldi ve; "Kardeşim Abdülvehhâb! Onun
zindanda beş ay yedi gün kalması mukadderdir. O gün tamam olmadıkça kimse onu
oradan çıkaramaz. Semâya çıkan duâlarını yine sana dönüyor gördüm." buyurdu.
KAYNAKLAR
1)
Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.1, s.361
2)
Tabakât-ül-Kübrâ
|