CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

EBÛ HÂŞİM SOFÎ

Tasavvufta ilk defâ sofî nâmıyla anılan meşhur velî. Ebû Hâşim Sofî künyesi ile tanınmış olup, doğum târihi bilinmemektedir. Aslen Kûfelidir. Bağdât'ta ikâmet etmiştir. 777 (H.161) senesinde vefât etti.

Ebû Hâşim hazretleri, evliyânın büyüklerinden Süfyân-ı Sevrî'nin hocasıdır. Remle'de bir dergâhda ikâmet ederdi. Bu dergâhın yapılması şöyle anlatılır:

Ebû Hâşim Sofî tasavvuf deryâsına dalmış bir hâlde, hep yüksek hâller ve mârifetler içinde günlerini geçirirdi. Bu derecede olanlarla sohbet ederdi. Bir gün kırda velîlerden bir dostu ile buluşup derin sohbetlere dalmışlar, sonra yanlarına aldıkları azıklarını da birlikte yiyip ayrılmışlardı. Onların bu hâlini o sırada ava çıkmış olan bir vâli ibret ve hayretle seyretmişti. Vâli, Ebû Hâşim Sofî'nin yanına yaklaşıp merakla sohbet ettiği arkadaşının kim olduğunu sordu. Bilmiyorum cevâbını alınca hayret etti. Samîmî görüşmelerinin sebebini sorunca, bu bizim mesleğimiz ve yolumuzdur. Böyle emrolunmuşuz, dedi. Vâli bu tatlı sohbetler için toplandıkları bir yerlerinin olup olmadığını sorup, hayır cevâbını aldı. Size bir binâ, dergâh yaptırayım orada toplanırsınız, dedi. Sonra Şam Remle'sinde bir dergâh yaptırdı. Tasavvuf erbâbı ve muhabbet ehli için yapılan ilk dergâh bu oldu. Bu dergâhda sohbet edenEbû Hâşim Sofî, sohbetleriyle ve yaşayışı ile insanlara örnek olup rehberlik yaptı. Tasavvuf onun rehberliği ile daha yaygın bir hâle geldi. Kendisinden önce de zühd, verâ, tevekkül ve muhabbette meşhur velîler vardı. Fakat ilk defâ Sûfî adı verilen ve tasavvufu belli bir dergâhta anlatan o oldu.

Büyük İslâm âlimleri, Ebû Hâşim Sofî'yi çok övüp, onu hep hürmetle yâd ederlerdi. Süfyân-ı Sevrî onun hakkında şöyle buyurdu: "Ebû Hâşim Sofî'yi görmeden önce tasavvuf ehli kimdir, sofî nedir bilemezdim. O olmasaydı, ben ince bilgileri bilmezdim. Onunla görüşüp sohbet etmeden önce bende riyâ eseri varmış. Riyânın inceliklerini ve riyâyı terketmeyi ondan öğrendim."

Mansûr İmâr-ı Dımaşkî onu şöyle anlatır: "Ebû HâşimSofî'ye ölüm hastalığında, kendini nasıl buluyorsun?" dedim. Muhabbet ve aşk, belâdan çoktur, yâni gerçi belâ büyüktür, fakat muhabbet yanında küçük kalır." Ebû Hâşim Sofî; "Yâ Rabbî! Faydası olmayan ilimden sana sığınırım." derdi. Mânevî ilimlerde mütehassıs idi.

Buyurdular ki:

"İğne ile dağı devirmek, kalpten kibri söküp atmaktan kolaydır."

"Kişinin nefsini güzel edeb ile süslemesi, ehlini terbiye etmeye sebebdir."

"Allahü teâlâ, kullarının sâdece kendi rızâsını isteyip, onunla hoşnûd olmaları, dünyâdan yüz çevirmeleri için, dünyâyı keder ve üzüntü yeri yaptı."

 

KAYNAKLAR

1) Hilyet-ül-Evliyâ; c.10, s.225

2) Nefehât-ül-Üns; s.86

3) Kıyâmet ve Âhiret; s.110

4) Er-Riyâd-ud-Tasavvufiyye; s.3

5) Târih-i Bağdâd; c.14, s.397

6) Sıfat-üs-Safve; c.2, s.203

7) Tabakât-ı Ensârî; s.7

8) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.164

9) Dirâsât fî Tasavvuf-il-İslâmî; s.93