|
ÇELEBİ CEMÂLEDDÎN
Anadolu
velîlerinden. Doğum ve vefât târihi belli değildir. Anadolu'nun neresinde
yaşadığı da kesin olarak bilinmemektedir. Babasının ismi Emir Ali Küçük'tür.
Hayâtı hakkında fazla bilgi bulunmayan Çelebi Cemâleddîn, Sultan Yıldırım
Bâyezîd zamânında yaşamıştır. Zamânın âlimlerinden ve tasavvuf büyüklerinden
ilim öğrendi. Şeyh Âdil'den icâzet, diploma alarak, halîfesi oldu.
Çelebi
Cemâleddîn, hocası hayatta olduğu müddetçe kendisine başvurulmasına rağmen, ders
vermedi. Hiç kızmazdı. Dostuna, düşmanına aynı muâmelede bulunurdu. Onun bu
geniş müsâmahakâr hâlini anlayamayanlar; "Bu kadar yumuşaklığın, insanlara karşı
bu kadar tahammül ve sabır göstermenin mânâsı nedir?" şeklinde sözler
söylediklerinde; "Hilm, yumuşaklık kılıcı, demir kılıçdan, hattâ yüz zafere
sebeb olan kılıçdan daha keskindir." diye cevap verirdi. Onun hilmi, güzel
ahlâkı ve yaşayışı zamânındaki insanlar arasında gıbta ile, imrenerek konuşuldu.
Hocasının
vefâtından sonra ders vermeye, insanlara nasihat etmeye başladı. Meclisleri
ilim, irfan ve fazilet sâhiplerinin toplandığı yer oldu. Bulunduğu her yerde
hürmet görürdü. Çok ihsan ve ikramlarda bulunurdu. Sultan da kendisine pek çok
ikram ve iltifatta bulundu. Evinde sabah akşam misâfirlere, komşularına, fakir,
yetîm ve dullara devamlı yemek çıkardı. Yolculara yemek ve binek temin ederdi.
Gezdiği yerlerde, muhtaçlara imkanları dahilinde bir şeyler vererek, onları
sevindirirdi. Bâzı kimselere verdiği elbiselerini talebeleri muhâfaza etmek için
yüksek fiyatla satın alırlardı. Hayır, hasenât ve iyilik yapmakta acele ederdi.
Sebebi sorulduğunda; "Hayır yapmakda acele etmek lâzımdır. Tehir ve sonraya
bırakmakda, çabuk geçen ömre güvenmek ve cimrilik korkusu vardır." buyururdu.
Onun
büyüklüğünü anlamayanlardan biri hacca gitmek üzere yola çıktı. Yolda hırsızlar
yolunu kesti. Bütün parasını aldılar. Hiç parası kalmayınca, perişan bir hâle
düşüp çok mahzun oldu. Bitkin bir şekilde ağlarken, o anda birden bire Çelebi
Cemâleddîn'i karşısında gördü. Elinde bulunan keseyi verip; "Bunu al ve kimseye
söyleme." buyurup kayboldu. Bu sırada o şahıs, kesedeki paraları saydığında
çalınan altınları kadar olduğunu gördü. Hac dönüşünde Çelebi Cemâleddîn'in
dergâhına gidip, çok teşekkür etti. Onun hizmetine ve talebeleri arasına girdi.
Ömrünün sonuna kadar yanından ve sohbetlerinden ayrılmadı.
Devamlı
yemek verdiği, ikram ve ihsanda bulunduğu için maddî ihtiyâcı olabilir diyerek,
onu seven zenginler kendisine yardımda bulunmak düşüncesiyle
huzûruna geldiklerinde, düşündüklerinin aksine gâyet bolluk içinde olduğunu
gördüler. Hattâ daha söze başlamadan "Allahü teâlâ, kendisi için verenlere,
bire yüz ihsân eder." buyururdu.
Çelebi
Cemâleddîn, elli sene insanlara doğru yolu anlattı, Allahü teâlânın emir ve
yasaklarını bildirdi.
KAYNAKLAR
1) Sefîne-i
Nefîse-i Mevleviyân; c.1, s.142
|
|