CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

CÜBEYR BİN NÜFEYR

Tâbiînin büyüklerinden. Hadîs âlimi. Künyesi Ebû Abdurrahmân Hadramî'dir. Doğum târihi bilinmemektedir. 699 (H. 80) senesinde vefât etti. Bâzı kaynaklar, Emevî halîfesi Abdülmelik bin Mervan'ın halîfeliği zamânında hayatta olduğunu kaydederler. Buna göre hicrî 80 târihinden daha sonra vefât ettiği de anlaşılmaktadır. Humus ve Şam'da yaşamıştır.

Cübeyr bin Nüfeyr, Peygamber efendimiz hayatta iken henüz müslüman olmamıştı. Hazret-i Ebû Bekir'in halîfeliği sırasında müslüman olmakla şereflendi. Eshâb-ı kirâmı görüp onlardan ilim öğrendi. Hazret-i Ebû Bekir'den, hazret-i Ömer'den, Ebû Zer Gıfârî'den, Ebüdderdâ'dan, Muaz bin Cebel, Ubâde bin Sâmit, Avf bin Mâlik, Ka'b bin İyad, Sevbân, Abdullah bin Amr bin Âs, Abdullah bin Ömer, Ukbe bin Âmir, Ebû Hüreyre, Enes bin Mâlik (r.anhüm) ve diğer Eshâb-ı kirâmdan hadîs-i şerîf dinleyip, rivâyet etmiştir. Kendisinden ise, oğlu Abdurrahmân bin Cübeyr, Hâlid bin Ma'den, Ebû Osman, Selîm bin Âmir ve diğer hadîs âlimleri, hadîs-i şerîf rivâyet etmişlerdir. Taberî tarafından fıkıh ilminde de âlim olduğu bildirilmiştir. Hadîs ilminde sika, sağlam, güvenilir bir âlim olduğu bildirilmiştir. Cübeyr bin Nüfeyr'in rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler, Sahîh-i Müslim'de ve meşhur dört Sünen kitabında kaydedilmiştir.

Cübeyr bin Nüfeyr buyurdu ki: Hazret-i Ebû Bekir, bir gün Medîne-i münevverede, Peygamber efendimizin minberi yanında durdu. Resûlullah'ı hatırladı ve ağladı. Sonra Resûlullah efendimiz hicretin birinci yılında burada durdu ve şöyle buyurdu, dedi: "Ey insanlar! Allahü teâlâdan âfiyet dileyiniz. Çünkü Allahü teâlâ yakinden sonra âfiyetin benzeri olan bir nîmeti hiç kimseye vermemiştir." (Âfiyet: Kalbin günah lekesine bulaşmadığı, günahlardan sâlim olduğu zamandır. Evliyâdan birisi; "Yâ Rabbî! Âfiyette olduğum bir gün ihsân eyle!" diye yalvarıyordu. Dediler ki: "Siz âfiyette değil misiniz?" Buyurdu ki: "Afiyette olduğum gün; Allahü teâlâya hiç bir günâh işlemediğim gündür.")

Cübeyr bin Nüfeyr, Muâz bin Cebel'den rivâyetle Resûlullah efendimiz şöyle buyurdu: "Bir kimseyi severseniz onunla münâkaşa etmeyiniz, birbirinize kızmayınız ve zulmetmeyiniz ve ondan bir şey istemeyiniz. Belki onun bir düşmanına rastlarsınız da, o; sana onda olmayan bir şey söyler ve seninle o dostunun arası açılabilir."

Yine Ubâde bin Sâmit'ten rivâyetle, Resûlullah efendimiz şöyle buyurdu: "Bir müslüman, günâh ile duâ etmediği, sılâ-i rahmi (akrabâyı ziyâreti) terk etmediği müddetçe, Allahü teâlâ onun her duâsını kabul eder ve o kadar günâhdan da muhâfaza eder." Cübeyr bin Nüfeyr, Ebî Zerr-i Gıfârî'den rivâyetle Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Allahü teâlâ buyurdu: Ey Âdemoğlu günün başında dört rekât (sabah namazı) ile bana rükû ediniz, geri kalanına (diğer dört vakit namazı) ben sizlere kâfiyim (sizlere kolaylaştırırım. Kılmayı nasib ederim.)" Hadîs-i kudsîsini rivâyet etti.

Cübeyr bin Nüfeyr hazretlerine sordular: "Kibirler içerisinde en kötüsü hangisidir?" Buyurdu ki: "İbâdet edenlerin kibridir." Yine buyurdu ki: "Her an dilleriyle Allahü teâlâyı zikredip, onu bir an unutmayanlardan her biri; güler bir halde Cennet'e gireceklerdir." Cübeyr bin Nüfeyr: Ebüdderdâ'nın; "Allahü teâlâ bir kimseye sâdece yemek ve içmekden (yâni dünyâlık şeylerden) nîmet verir de; başka nîmeti (âhiret nîmeti) vermezse, onun fıkh ilmi az olur ve Allahü teâlânın azâbı o kimseyi yakalar." dediğini bildirmektedir. Yine Eshâb-ı kirâmdan Muhammed İbn-i Ebî Umeyre'den rivâyetle buyurdu ki: "Eğer bir kul doğumundan, ihtiyar bir halde ölünceye kadar her an secde ederek ibâdet etse (yâni pekçok ibâdet etse) kıyâmet günü, bu ecir ve sevâbı kendisine yetmez, sevablarını az görür." Yine Cübeyr bin Nüfeyr buyurdu ki: "İslâm askerleri, hazret-i Ömer'e hitâben: Yâ Emir-el-Müminîn, Allahü teâlâya yemin ederiz ki, biz senden daha doğru sözlü, münâfıklara daha şiddetli ve daha doğru hükmeden bir kimse görmedik. Sen, Resûlullah'dan sonra insanların en hayırlısısın." dediler. Hemen bunun üzerine Avf bin Mâlik; "Yanılıyorsunuz. Biz Resûlullah'dan sonra hazret-i Ömer'den daha hayırlı kimseyi gördük. Hazret-i Ömer; "O kimdir yâ Avf!" diye sorunca; "Ebû Bekr-i Sıddîk (r.anh)" diye cevap verdi. Hazret-i Ömer; "Avf doğru söylüyor. Allahü teâlâya yemin ederim ki, Ebû Bekir misk kokusundan çok daha güzel kokardı. Ben onun derecesinde değilim." buyurdu."

Cübeyr bin Nüfeyr şöyle rivâyet etmiştir: Kıbrıs adası fethedildiği zaman halk esir alınıp gâziler arasında paylaştırıldı. Esirler birbirleriyle dertleşip ağlaşıyorlardı. Bu sırada Ebüdderdâ'yı gördüm bir yere oturmuş ağlıyordu. "Allahü teâlânın İslâm ve müslümanları zafere ulaştırdığı, güçlü kıldığı bir günde ağlamanın sebebi nedir?" dedim. Bana, "Ah Cübeyr! İnsanlar, Allahü teâlânın emirlerini terk ettiklerinde, Allah nazarında hiç kıymetleri kalmaz. Esirleri göstererek; bir millet güçlü ve hükümrân iken, Allahü teâlânın emirlerini bırakırsa, işte şu gördüğün duruma düşer." dedi.

 

KAYNAKLAR

1) El-Menhel-ül-Azb-ül-Mevrûd; c.2, s.155

2) Tehzîb-üt-Tehzîb; c.2, s.64

3) Hilyet-ül-Evliyâ; c.5 s.133

4) Şezerât-üz-Zeheb; c.1, s.88

5) Tezkiret-ül-Huffâz; c.1, s.52

6) Tabakât-ı İbn-i Sa'd; c.7, s.440

7) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.1, s.249