BABA HAYDAR SEMERKANDÎ
Anadolu
evliyâsından Hâce Ubeydullah-i Ahrâr hazretlerinin talebelerinin yükseklerinden
ve halîfelerindendir. On altıncı yüzyılda yaşamıştır. Baba Haydar Semerkandî
diye tanınmıştır. Doğum târihi ve hâl tercümesi hakkında kaynak eserlerde
mâlûmât bulunmamaktadır.
Baba Haydar
hazretleri, küçüklüğünde asıl memleketi olan Semerkand'da Hâce Ubeydullah-ı
Ahrâr hazretlerinin derslerinde yetişti. Hâce hazretlerinin yüksek
halîfelerinden olarak mezun olduktan sonra, bir ara Mekke-i mükerremeye gitti.
Harem-i şerîfte mücâvir, komşu olarak epey müddet kalıp, sonra bir arkadaşı ile
berâber İstanbul'a geldi.
İstanbul'da
Eyyûb Sultan Câmii civârında kaldı. Kerâmetler ve fazîletler sâhibi, hocasına
lâyık olgun bir talebe idi. Birçok güzel hâllerin kendisinde toplandığı yüksek
bir velî idi.
Baba Haydar
hazretlerinin zamânında yaşayan, verâ ve takvâ sâhibi, şüphelilerden kaçıp
haramlardan sakınan mübârek bir zât şöyle anlatır: "Bir Ramazân-ı şerîfin son on
gününde, Ebû Eyyûb-i Ensârî hazretlerinin Câmi-i şerîfinde, Baba Haydar ile
ikimiz îtikâf yaptık. Ben îtikâfa girdiğimde, o zâten îtikâf hâlinde idi.
Berâber bulunduğumuz on gün içinde, iki bâdemden başka hiçbir şey yemedi. Az
yemekte bu kadar ileri, çok yüksek bir zât idi. Onun bu hâlini görünce hayretler
içinde kaldım. Bütün zamânını ibâdet ve tâatle geçirir başka şeylerle hiç meşgûl
olmaz idi.
1550 (H.
957) senesinin bir sonbahar günü sabaha karşı Baba Haydar vefât etti. Mahalle
halkı ona son vazîfelerini yapmak için birbirleri ile yarıştılar. Yaktıkları
ateş bir türlü su kazanını ısıtmıyordu. Ne kadar odun attılar ise fayda etmedi.
Baba Haydar Efendinin vefâtını duyan Sultan, büyük üzüntü içinde mescide geldi.
Mahallenin ileri gelenlerinden biri durumu Sultana anlattı ve:
"Sultanım ne
yapacağımızı şaşırdık. Sabah namazından beri kazanın altına odun koyuyoruz.
Nerede ise öğle ezânı okunacak, hâlâ su ısınmadı." demesi üzerine, Sultan
gözleri dolu bir şekilde yanındakilere:
"Baba
Haydar'ın kulübesinin üzerindeki ağaç dallarından kazanın altına koyun." diye
emir verdi.
Hemen
kulübenin üzerindeki ağaç dallarından kırıp kazanın altına koydular. O anda su
ısınmaya başladı. Gasil işlemi tamamlandıktan sonra öğle namazını müteâkip
kılınan cenâze namazından sonra, kulübesinin olduğu yere defnedildi.
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
PÂDİŞÂHIM, BABA
HAYDAR
SİZİ BEKLİYOR!
Zamânın
pâdişâhı Kânûnî Sultan Süleymân, bir gece rüyâsında ak sakallı, nûr yüzlü bir
ihtiyârın sırtını sıvazladığını gördü. İhtiyâr kendisine:
"Efendimiz,
Eyüp'teki Baba Haydar, sizi kulübesinde bekliyor. Onu ziyâret ediniz." dedi.
Pâdişâh uyanınca bu sıcak sesi mânâlândırmaya çalıştı. Kimdi bu Baba Haydar?
Devamlı Eyüb'e gitmesine rağmen, Baba Haydar diye birisinden bahsedildiğini hiç
duymamıştı. Pâdişâhı ayağına dâvet eden bu zât kimdi? Kânûnî bunları düşünürken
Şeyhülislâm huzûra girdi. Pâdişâhı düşünceli görünce; "Bir derdiniz mi var
Sultânım?" diye sordu. Pâdişâh da; "Hayrolsun inşâallah. Bu gece rüyâda yaşlı
bir zât bana; "Eyüp'te Baba Haydar sizi bekliyor." dedi. Buna bir mânâ
veremedim. Bu dâvete, sen ne dersin?" dedi. Şeyhülislâm; "Hayırdır inşâallah
Pâdişâhım! Eyüp'te hiç bu isimde kimsenin bulunduğunu bilmiyorum. Baba Haydar
kim acabâ? Sizinle Baba Haydar'ı arayıp bir ziyâret etsek iyi olur." dedi.
Kânûnî bir süre sonra rüyâsını unuttu. Akşam yatınca, yine o ak sakallı ihtiyârı
rüyâsında gördü ve yine:
"Baba Haydar
sizi kulübesinde bekliyor Pâdişâhım!" dedi. Sabah Pâdişâh, rüyâsını Şeyhülislâma
anlatınca, o da; "Bu ziyâret artık mecbûr oldu Pâdişâhım!" dedi. Pâdişâh buna
rağmen o gün de Baba Haydar'ın ziyâretine gidemedi. Gece yatınca rüyâsında
üçüncü defâ yaşlı zâtı gördü. Pâdişâha dargın dargın bakıp, kırık bir sesle
sâdece:
"Baba Haydar
sizi bekliyor." dedi. Sabah olunca, Sultan lalasını yanına çağırıp; "Tez davran.
Eyüp'ten dâvet aldık gidiyoruz." dedi. Her ikisi kıyâfet değiştirip, Eyüb'e
gittiler. Öğle ezânı okunduğu sıra Eyüb'e vardılar ve namaz kıldıktan sonra
cemâatten bâzı kişilere:
"Biz uzaktan
geldik. Baba Haydar isimli birini arıyoruz. Acaba tanıyor musunuz?" diye
sordular. Koca câmide Baba Haydar'ı tanıyan çıkmadı. Sokakta bulunan dükkan
sahiplerine de sordular. Onlar da tanımıyordu. Bu sırada küçük bir çocuk:
"Siz şu
tepede oturan ve kimseyle konuşmayan amcayı mı arıyorsunuz?" diye sordu. Sultan
da gayr-i ihtiyârî; "Evet, onu arıyoruz." deyince, çocuk kendisini tâkib
etmelerini istedi. Epeyce gittikten sonra, yapayalnız köhne bir kulübeyi işâret
ederek; "O amca bu kulübede yaşar. Ama kimseyle konuşmaz, kimseyi de kulübeye
almaz." dedi. Pâdişâh ve lalası yavaşça kulübeye yaklaşıp, kulübenin önünde
tereddüd içinde beklerken içeriden titrek ince bir ses:
"Buyurunuz
Pâdişâhım!" diyerek dâvet etti. Pâdişâh selâm vererek içeri girdi. Baba Haydar
bir postekinin üzerinde oturuyordu. Binlerce sinek her yanını kaplamış onu
gizliyordu. Geceleri rüyâsına giren zâtı merak eden Pâdişâh, büyük bir dikkatle
Baba Haydar'ın yüzüne bakıyordu. Fakat sineklerden yüzünü seçemiyordu. Bir
müddet duran Sultan dayanamayarak; "Hazret! Şu sinekleri kovalasan da yüzünü bir
görsek." dedi. Baba Haydar; "Sultânım! Siz Peygamber efendimizin vekîlisiniz. Şu
gücünüzü gösterin de sinekleri siz kovalayın." buyurunca, Sultan hemen harekete
geçti. Ne kadar uğraştı ise sinekleri kovalayamadı. Baba Haydar hazretleri
kalkıp, pencereyi açtı ve odaya doğru dönüp; "Haydi bakalım!" deyince, bütün
sinekler emir almışçasına odayı hemen boşalttı. Pâdişâh o anda karşısında nûr
yüzlü güleç bir ihtiyar zâtın durduğunu gördü. Elini öpmek istedi ise de Baba
Haydar elini çekti. Pâdişâh ona:
"Efendim!
Benden ne dilerseniz dileyin." dedi. "Senin sağlığından başka hiçbir şey
istemem." deyince, Sultan postekinin altına, altın dolu bir kese bırakmak
istedi. Bunu fark eden Baba Haydar, eliyle keseyi iterek:
"Mâdem çok
istiyorsan, şuraya bir mescid inşâ ettir. Çünkü öyle zannediyorum ki bana
komşular gelecek. Eyüp Câmii uzak. Onlar için buraya bir mescit yaptır da gece
gündüz ibâdet etsinler." dedi. Pâdişâh bu isteği hemen yerine getirdi. Câmi kısa
zamanda tamamlandı. Câminin açılışında Kânûnî Sultan Süleymân da hazır bulundu
ve Baba Haydar'ın yanına giderek:
"Efendi
hazretleri buyurunuz. Artık mescid sizindir. Orada sizin için de husûsî yer
yaptırılmıştır." dedi.
Baba Haydar,
Sultana; "Ben ölünceye kadar mekânım şu gördüğün kulübedir. Öldüğüm zaman bu
kulübenin bulunduğu yere gömülmek isterim. Benim başımın ucunda mescid olduktan
sonra, üzerime sakın türbe yaptırmayın. Bir mezar taşı bana yeter. Bu bizim sana
vasiyetimiz olsun." dedi. Pâdişâhın bütün ısrarlarına rağmen, mescidde kendisi
için hazırlanan odada oturmadı. Baba Haydar, vefât edinceye kadar bu câmide
imâmlık yaptı ve insanlara vâz u nasîhatleri ile doğru yolu anlattı.
KAYNAKLAR
1) Mir'ât-ı Kâinât; c.3, s.137
2) Sicilli Osmânî; c.2, s.260
3) Şakâyık-ı Nu'mâniyye Tercümesi (Mecdî Efendi); s.435
4) Tam İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; s.1069, 1092
5) Hadîkat-ül-Cevâmî; c.1, s.285
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.293-294
7) Kevâkib-üs-Sâire; c.2, s.140
|