AVN BİN ABDULLAH
Büyük
velîlerden ve Tâbiînin tanınmışlarından. Doğum târihi belli değildir. Medîne'den
Kûfe'ye hicret ederek orada yerleşti. Kesin olarak bilinmemekle berâber 733
(H.115) senesinde vefât ettiği bildirilmektedir.
Avn bin
Abdullah, Eshâb-ı kirâmın huzûrlarında yetişmiş çok ibâdet eden bir zât idi.
Kırâat ve hadîs ilminde büyük âlim idi. Babasından, amcasından, Abdullah bin Amr,
Yûsuf bin Abdullah, Şa'bî, Sa'd bin Alâka, Ebî Bürde bin Ebî Mûsâ ve diğer Eshâb-ı
kirâmdan hadîs-i şerîf rivâyet etti. Kendisinden ise; kardeşi Hamza, Mes'ûdî,
Zuhrî, Mûsâ bin Ebî Îsâ, İshak bin Yezid el-Huzeli, Saîd bin Ebû Hilâl rivâyette
bulundular.
Avn bin
Abdullah, bir gün arkadaşları ile kırlara çıktı. Hava çok sıcaktı. Bir ara Avn
bin Abdullah arkadaşlarının yanından ayrıldı. Merak eden arkadaşları onu arayıp
bulduklarında, uyuyordu. Üzerine bir bulut gölge yapıyordu. Uyandığı zaman
arkadaşlarına; "Ben ölünceye kadar bu durumdan kimseye bahsetmeyin." buyurdu.
Bir gün Avn
bin Abdullah ağlıyor göz yaşlarını yüzüne sürüyordu. Ona; "Gözyaşlarını niçin
yüzüne sürüyorsun?" denildi. O da; "İnsanın, Allah korkusu ile olan göz yaşları,
bedeninden bir yere değerse, Allahü teâlâ orasını Cehennem'e haram kılar ve
yakmaz." buyurdu.
Avn bin
Abdullah, insanlara Allahü teâlâya kavuşturan doğru yolu ve O'nun emir ve
yasaklarını bildiren vâz ve nasîhatlarda bulunurdu. Bir gün şöyle nasîhat etti:
Allahü
teâlânın emir ve yasaklarına uyunuz. Kim bunlara uyarsa, bu onlar için
saâdettir. Bunlara uymayan bedbahttır. Öldükten sonra, kendisi yüzünden cezâ ve
mükâfât göreceğiniz amellerinizi ıslâh edip düzeltiniz.
Sizden
öncekiler, âhiret işleriyle uğraşıp, sâdece artan zamanlarını dünyâ işlerine
harcarlardı. Siz ise bu gün hep dünyâ işiyle uğraşıyor, zaman kalırsa âhiret
işlerini yapıyorsunuz.
Allahü
teâlânın affı ile Cehennem'den kurtulursunuz. Rahmeti ile Cennet'e girersiniz.
Amellerinize göre mertebeniz ve dereceniz olur.
Allahü
teâlânın beğendiği işleri yaparken mütevâzî ve alçak gönüllü olunuz.
Günahlarından vazgeçip, Allahü teâlâya tövbe edenlerle berâber oturunuz. Çünkü
onların kalbi, ince ve yumuşaktır.
Bir kimseyi
övmekte ve yermekte acele etmeyin. Çünkü nice kimseler bu gün sizi memnun ve
râzı eder de, yarın, kötülük yapıp sizi rahatsız edebilir. Aynı şekilde, bugün
ondan memnun olmazsınız da, yarın memnun olabilirsiniz.
Sizce, çok
önemli olan hâcetlerinizi, isteklerinizi farz namazlarda isteyiniz. Çünkü farz
namazlarda yapılan duâ, farz namazın nâfileye üstünlüğü gibidir.
Allahü teâlâ âhiret için çalışanın dünyâ işlerine kâfi
gelir, dünyâsı husûsunda ona yardımcı olur. Kim Allahü teâlâya karşı hâlini
düzeltirse, Allahü teâlâ onunla insanlar arasını düzeltir, güzel yapar. İçini
düzeltenin, Allahü teâlâ dışını düzeltir, güzel yapar.
Oğluna şöyle
nasîhatta bulundu:
Ey oğul!
Takvâya, Allah korkusu ile haramlardan kaçma ipine iyi sarıl. Eğer, bugünün
dünden, yarının da bugünden daha hayırlı olmasını temin edebilirsen, bunu yap.
Namaz kılarken, vedâ edip, ayrılacak olan kimsenin namaz kılışı gibi kıl. Çok
ihtiyaç peşinde koşmaktan, özür beyân etmek zorunda kalacağın işi yapmaktan
sakın."
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
YAZIK BANA!
Avn bin
Abdullah hazretleri, hatâ ve günahlarını hatırlayıp ağlayarak pişmanlığını şöyle
dile getirmiştir: "Vah! Yazık bana! Bana ne oldu da ben, bu kadar hatâ ve günahı
işledim. Halbuki ben o hatâyı işlerken, Rabbimin nîmetleri içerisinde idim.
Günahımın bir anlık lezzetine aldandım. O lezzet gitti. Şimdi onun mesûliyeti
kaldı. Kaybolmıyacak, her şeyin inceden inceye tesbit edildiği amel defterime
yazıldı. Yazık bana, Allahü teâlâdan utanmadan bu işi yaptım. Nefsime uydum. Bu
nefs ne acâib düşman. Ben hatâmı düzeltmeğe çalışıyorum.O ise beni tekrar günâha
çağırıyor. Ben ona insafla, adâletle davranmak istiyorum, ama, nefsim bana insâf
etmiyor. Devamlı beni Rabbimin rızâsından çıkarmak için uğraşıyor. Benim
helâkimi, dünyâ ve âhiret saâdetimi çalmak istiyor.
Yâ Rabbî!
Nefsimi bana musallat kılma. Ona karşı beni yardımsız, yalnız bırakma. Nefsim
bana acımıyor. Bana sen merhamet eyle. Ondan beni muhâfaza eyle.
Yazık bana!
Ölümden nasıl kaçarım. Kaçsam bile o mutlakâ bana yetişecektir. Ben ölümü nasıl
unutabilirim. Ben unutsam bile, ölüm beni unutmaz. O beni tâkib ediyor...
Günahım o kadar çok ki, kalbimi yaraladı. Günahımın çokluğundan, ağlamaktan,
artık gözlerimden yaş da akmıyor. Gözlerime uyku girmiyor. Eğer, Rabbim bana
merhamet etmezse, hâlim nasıl olur, benim....
Vah bana!
Hatâlarım aklıma geldikçe, ben nasıl tenbel otururum, Rabbime tövbe edip,
rızâsını kazanmaya çalışmam. Kıyâmet günü Rabbim beni temize çıkarmaz, yüzüme
bakmazsa, benimle konuşmazsa, vay benim hâlime. Bütün bu durumlardan, günâh ve
hatâlarımdan Allahü teâlâya sığınırım. Amel defterimin sol tarafımdan
verilmesinden veya onu arkamda görmekten, Rabbim muhâfaza eylesin. Yüzüm
simsiyah olursa, yazık bana. Rabbimin huzûruna ben nasıl çıkarım. Gözüm, ayağım,
elim ve her şeyim benim hakkımda şâhittirler. Günahlarımı hatırlamam, bana her
şeyi unutturuyor. Ey nefsim! İsteklerini hiç unutmuyorsun, fakat kulluk
vazîfelerini yapmaya hiç istekli değilsin. Ey nefsim, hesâba çekileceğin kıyâmet
gününde hâlinin ne olacağından hiç korkmuyorsun. Geçici olanı, ebedî ve sonsuz
nimetlere tercih ediyorsun.
Ey nefsim!
Hâlâ içerisinde bulunduğun gafletten uyanmıyacak mısın? Hasta ve zayıf düşersen,
derhal yaptıklarından pişmanlık duyarsın... Sıhhatin yerinde olursa, günâh
işlersin. Sana böyle ne oluyor. Muhtaç ve düşkün olursan, üzülür, mahzûn
olursun. Zengin ve kimseye muhtâc olmazsan, âhiretini ve kendini unutursun.
Ey nefsim,
hiç amelin olmadan, çalışmadan âhirette rahata kavuşmak istersin. Uzun uzun arzu
ve isteklerin peşine düşüp, tövbeyi devamlı sonraya atıp, geciktiriyorsun."
BEYİTLER
ÖLÜNCE
BAŞLAYACAK
Avn bin Abdullah var ki, Tâbiîn-i izâmdan,
O zamanın tanınmış, hadîs ulemâsından.
Derdi ki: "Her amelin, vardır bir efendisi,
İbâdetler içinde, odur en kıymetlisi.
Benim amelimin de, en kıymetlisi vardır,
O da Hak teâlâyı, her sâniye anmamdır."
Buyurdu: "Sizden önce, gelip geçen insanlar,
Âhireti dünyâya, tercih etmişti onlar.
Âhiret işlerini, ilk önce yaparlardı,
Zamanları artarsa, dünyâya harcarlardı.
Sizse dünyâ işine, evvelâ bakarsınız,
Âhiret işlerini, geriye atarsınız.
Dünyâdaki bu hayat, bir görüntüdür ancak,
Hakîkî hayat ise, ölünce başlayacak.
Âhirete gidip de, hesap sona erince,
Sevâbı çok olanlar, Cennetlere girince,
Görürler daha yüksek, olan mertebeleri,
Tanırlar o yerlerde, bulunan kimseleri.
Derler ki: "Yâ İlâhî, şuradaki kullara,
Niçin yüksek mertebe, ihsân ettin onlara?"
Hak teâlâ buyurur: "Siz tokken, açtı onlar,
Siz suya kanmış iken, onlar susuz kaldılar.
Siz erkenden yatıp da, uyurken geceleri,
Onlar ibâdet ile, geçirirdi ekseri."
Derdi: "Kim hazırlarsa, âhiret azığını,
Gönderir Hak teâlâ, onun dünyâlığını.
Ve her kim tam yaparsa, kulluğunu, Rabbine,
Allah iyi gösterir, onu halkın gözüne.
Kim uğraşıp pâk etse, kötülükten kalbini,
Allah da, o kişinin, pâk eder zâhirini
Dünyâ sevgisindendir, kalblerin paslanması,
Tövbe ile mümkündür, ayna gibi olması.
Günahtan kaçmak için, birazcık gayret etmek,
Hayır iş işlemekten, kıymetlidir daha pek.
Âhiretlik ameller, insana huzûr verir,
Dünyâlık işler ise, gam ve keder getirir."
KAYNAKLAR
1) Hilyet-ül-Evliyâ; c.4, s.240
2) Tabakât-ı İbn-i Sa'd; c.6, s.313
3) Tehzîb-ul-Esmâ ve'l-Lüga; c.2, s.41
4) El-A'lâm; c.5, s.98
5) Tehzîb-üt-Tehzîb; c.8, s.171
6) Târih-i Bağdâd; c.12, s.292
7) Vefeyât-ül-A'yân; c.1, s.240, 431, 432
8) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.36
9) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.134
|