CİLD       ALFABE       KONU       KABR-İ ŞERİFLER

1.   2.   3.   4.   5.   6.   7.   8.   9.   10.   11.   12.
     
 

ALİ GAV SULTAN

On birinci asırda yaşamış gâzi ve mücâhid şeyhlerden. Doğum ve vefât târihleri bilinmemektedir.

Türkler, on birinci asrın başlarından îtibâren Anadolu'ya yoğun bir şekilde akınlar yapmaya başlamışlardı. Bu akınlar Malazgirt Zaferinin ön hazırlıkları mâhiyetinde idi. Mücâhid gâziler ve şeyhler önderliğinde harekete geçen Selçuklu Türkleri, gönül verdikleri İslâm dînini yaymağa ve çoğalan nüfûsa yeni yerleşim yerleri aramaya çalışıyorlardı. Bilhassa Afşin Bey idâresindeki Türklerin yiğitlik, alplik, mertlik, cesâret ve muhâripliğinin yanısıra, İslâmın cihâd rûhu ve emri ile hareket etmeleri, Rumları müthiş bir bozguna uğrattı.

Bu cihat hareketi esnâsında Afşin Beyin kuvvetleri arasında dikkati çeken bir kişi vardı; Derviş Ali. Bu zât, Afşin Bey kumandası altındaki kuvvetlerin mânevî komutanı ve fetihlerin mânevî fâtihidir. Hiç bir ânını boşa geçirmek istemez, her nefesini, Allahü teâlânın dînini yaymak için sarfederdi. Gâzileri devamlı cihâd etmeğe ve İslâmiyeti yaymağa teşvik ederdi. Fırsat buldukça da İslâmiyetin emir ve yasaklarını öğretmekle meşgûl olurdu.

Gönülleri cihâd aşkı ile tutuşan gâziler, Gaziantep, Haleb ve Antakya bölgesinde uğramadık yer bırakmadılar. Nihâyet 1068 yılında Konya kuşatma altına alındı. Günlerce süren muhâsaraya rağmen şehir, bir türlü düşürülemedi. Ordu komutanı şehri kuşatan duvarları savaş yoluyla aşamayacağını anlayınca, harp meclisini toplayarak ne yapılması gerektiğini sordu. Bu gibi durumlarda gâzi şeyhlerin sözlerine çok îtibâr edilirdi. Meclistekiler, Şeyh Ali'ye bakarak onun konuşmasını beklediler. Şeyh Ali kısa bir murâkabeye, düşünceye daldıktan sonra;

"Ordumuz kuşatmayı kaldırıyormuş gibi geri çekilsin ve gizlenelim, sonra gizlice kaleye girmenin çâresini araştırırız." dedi. Bu teklif, emirler tarafından beğenildi. Selçuklu kuvvetleri dağınık bir şekilde çekilmeye başladılar.

Selçukluların çevreden tamâmiyle uzaklaştıklarını gören ve günlerce süren muhasaraya rağmen teslim olmadan kuşatmayı atlatmanın sevincine kapılan şehir halkı, birkaç gün sonra normal yaşantılarına başladı. Kapılar açıldı. Çarşı ve pazarda faâliyetler normal seyrine döndü.

Halk şehir içinde olduğu gibi, şehir dışında da bağ, bahçe ve yaylak işleriyle uğraşmağa başlamıştı. Bir gece şehre dönmeye başlayan sığır sürülerinin arasına bir öküz postuna bürünmüş bulunan Şeyh Ali de karıştı ve böylece kimseye belli etmeden şehre girmeye muvaffak oldu. Şehirde, akşam karanlığında kimseye görünmemeyi başararak bir yere gizlendi. Herkesin yorgunluktan derin uykuya daldığı bir saatte yavaşça gidip, şehri kuşatan duvarların kapısını açtı ve o gece yakınlara kadar gelerek bekleşen askerlere kararlaştırdıkları işâreti verdi. Şeyh Ali'nin her türlü tehlikeyi göze alarak açmayı başardığı kapıdan şehre akan askerler, nöbetçileri de tesirsiz hâle getirdikten sonra şehre hâkim olmakta gecikmediler.

İşte şehrin ele geçirilmesi sırasında bu gâzi şeyhe, öküz postuna bürünmesinden dolayı Ali Gav Sultan denildi. Gav, Farsçada öküz demektir. Yine Konya'da bulunan Ali Gav mahallesi bâzı târihî kayıtlarda Mahalle-i Post-pûş şeklinde geçmektedir. Böyle olunca bu mahallenin adı "Posta bürünenin, post örtünenin mahallesi" mânâsına gelmektedir.

Vefâtı hakkında Kaynaklarda bir bilgi bulunmayan Ali Gav Sultan, Konya'da Akıncı mahallesi Tolaltı sokağındaki zâviyesinde medfundur.

 

KAYNAKLAR

1) Konya Velîleri; s.139-141

2) Konya Târihi, İ.H.Konyalı; s.912-913

3) Mevlânâ Şehri Konya; s.168-169

4) İslâm Târihi Ansiklopedisi; c.1, s.194