AHMED AMİŞ EFENDİ
Fâtih Sultan
Mehmed Han türbedârlarından ve Şa'bâniyye tarîkatının son devir şeyhlerinden.
İsmi, Ahmed Amiş olup, Türbedâr veya Türbedar Ahmed Efendi isimleriyle de
tanınır. 1807 (H.1222) de Tuna vilâyetine bağlı Tırnova'da doğdu. 1920 (H.1338)
de İstanbul'da vefât etti. Kabri Fâtih Câmii yanındaki kabristandadır.
Doğum yeri
olan Tırnova'da ilk tahsîlini gören Ahmed Amiş Efendi medrese tahsîlini de orada
tamamladı. On dört yaşında tasavvufa alâka duydu. Bir şeyhe bağlanmak arzusuyla
Sâdık Efendi adlı bir zâta başvurdu. Sâdık Efendi onun bu konudaki yüksek
arzusunu anlamasına rağmen, tasavvuf yoluna girme zamânının gelmediğini
belirtti. Bu hususta; "Yavrum! Sen şimdi git. Sonra seni soyu temiz birisi gelip
bulacak ve irşad (rehberlik) edecektir." dedi. Bu söz üzerine ilim öğrenmeye
devâm eden Ahmed Amiş Efendi yirmi yaşına geldiği zaman Şa'bâniyye yolunun
İbrâhimiyye veya Kuşadaviyye kolunun kurucusu Kuşadalı İbrâhim Efendinin
Tırnova'ya nâib olarak gönderdiği Ömer Halvetî'ye intisâb edip, talebe oldu.
Senelerce Ömer Halvetî'nin ilim meclislerinde ve sohbetinde bulunup tasavvuf
yolunda ilerledi. 1846 senesinde irşâda yâni insanlara İslâmiyetin emir ve
yasaklarını anlatıp, talebe yetiştirmeye mezun oldu. 1853 Osmanlı-Rus yâni Kırım
harbine tabur imâmı olarak katıldı ve harpte üstün hizmetler gördü.
Harpten
sonra memleketine döndü. Bir ara gördüğü bir rüyâ üzerine hocası Ömer
Halvetî'nin izniyle İstanbul'a geldi. Kuşadalı İbrâhim Efendinin vefâtından
sonra onun yerine geçen İstanbul-Fâtih Zeyrek civârındaki Çinili Hamamın sâhibi
Muhammed Tevfik Bosnevî Efendi ile görüşüp sohbetinde bulundu. Sonra tekrar
Tırnova'ya dönerek bir hamam kirâladı ve Muhammed Tevfik Bosnevî gibi o da hamam
işletmeye başladı. Bu sırada ayrıca Sıbyan Mektebi hocalığı da yapan Ahmed Amiş
Efendi, Muhammed Tevfik Bosnevî'nin 1866 senesinde vefâtı üzerine tekrar
İstanbul'a geldi. Muhammed Tevfik Bosnevî'nin önde gelen müridlerinden Üsküdarlı
Hoca Ali Efendi, Rıfat Efendi, Üsküdar'da Nalçacı Dergâhı Şeyhi Mustafa Enver
Bey, Kaşkar hükümeti temsilcisi Yâkub Han ve Fâtih türbedârıNiğdeli Bekîr Efendi
ile sohbetlerde bulundu. Bir müddet sonra Tırnova'ya döndü, talebe yetiştirmek
ve insanlara vâz ü nasihat etmekle meşgûl oldu. Üsküp'te Seyyid Muhammed Nûr-ül-Arabî
ile görüştü. Muhammed Nûr-ül-Arabî'den icâzet aldı. 1877 senesinde Tuna
vilâyetinin Osmanlılar elinden çıkması üzerine tekrar İstanbul'a geldi. Niğdeli
Bekir Efendiden Fâtih türbedarlığını devraldı ve "Fâtih Türbedârı" ünvanıyla
anıldı. Gümüşhâneli Ahmed Ziyâeddîn Efendiden Nakşibendiyye yolundan icâzetli
olan Ahmed Amiş Efendi tasavvufta mücâhede yolunu değil de sohbet ve telkin
yolunu tercih etti. Kendisine tâbi olanlardan İslâmiyetin emirlerine uyup
yasaklarından kaçındıktan sonra sadece sohbet ve muhabbet yolunu seçmelerini
istedi. Çile ve riyâzet yolunu tercih etmedi.
Ahmed Amiş
Efendi bu hususda diyor ki:
"Mücâhedâtın,
tasavvufî perhizlerin bir kısmını Kuşadalı kaldırmıştı. Geri kalanını da ben
kaldırdım."
Kendine tâbi
olanlara sık sık şu tavsiyelerde bulunur; "İstiğfar edin, salevât okuyun, Kur'ân-ı
kerîm okuyun, her şeyi Kur'ân'da bulursunuz." derdi. Bu sözleri doğrultusundaki
yaşayışı sebebiyle, mensûb olduğu tarîkatın pîri Kuşadalı İbrâhim Efendi gibi
tekkeye ve merâsime îtibâr etmemiştir. Kırk seneyi aşan irşâd faâliyeti
sırasında tâliplere Halvetî ve seyrek olarak da Nakşibendî icâzetnâmesi
vermiştir.
Ömrünün
sonuna kadar mensûb olduğu Şa'bâniyye yolunun şeyhliğini ve Fâtih Sultan Mehmed
Hanın türbedârlığını yürüten Ahmed Amiş Efendinin müridleri ve yakınları
arasında, Bursalı Mehmed Tâhir Efendi, Müderris Babanzâde Ahmed Naîm Bey, Ahmed
Avni Konuk, Hüseyin Avni Konukman, İsmâil Fenni Ertuğrul, Abdülazîz Mecdî
(Tolun) Efendi gibi kimseler yer aldı. Yaklaşık 113 yaşında iken dâmâdı Ahmed
Naîm Beyin İstanbul Şehzâdebaşı'ndaki evinde 9 Mayıs 1920 (H.1338) târihinde
vefât etti. Cenâze namazını talebelerinden Abdülazîz Mecdî Efendi kıldırdı.
Senelerce türbedârlığını yaptığı Fâtih Sultan Mehmed Hanın türbesi yanındaki
kabristana defnedildi. Vefâtına talebelerinden Evranoszâde Sâmi Bey; "Gitti
gülzâr-ı Cemale pîr-i efrad-ı Cihân (1388)." mısra'ı ile târih düşürdü. Ayrıca
Evranoszâde Sâmi Bey tarafından mezar taşına bir manzûme yazılmıştır.
Ahmed Amiş
Efendi eser bırakmamıştır. Abdülbâki Gölpınarlı, Ahmed Avni Konuk'un Ahmed Amiş
Efendinin sohbetlerinde tuttuğu notların kendisinde olduğunu kaydetmektedir.
Kendisinden sonra yerine baş halîfesi olan Kayserili Mehmed Tevfik Efendiyi
postnişin bıraktı.
Şa'bâniyye
ve Halvetiyye yollarının son devir temsilcilerinden olan Ahmed Amiş Efendi,
sohbet yoluyla talebe yetiştirmeye çalıştı. Sohbetleri esnasında kısa ve özlü
sözlerle talebelerini îkaz eder, onların istikâmet üzere Peygamber efendimiz ile
Eshâbının yolunda olmalarını isterdi.
Talebelerinden birisi müridin yâni talebenin şeyhe (hocaya) olan ihtiyâcını
sorunca; "Dağı dağ, taşı taş gördükçe şeyhe muhtaçsın. Bu böyle olsun, şu şöyle
olsundan kurtuluncaya kadar, şeyhe muhtaçsın." demiştir.
Rızk ile
ilgili olarak soru soran birine de; "En âlâ rızık mânevî rızıktır. Dünyâda eşini
bulamaz, işini bilemezsen rahat edemezsin." demişti.
Ahmed Amiş
Efendi sohbetine gelenlerle tatlı tatlı konuştuktan sonra, onun hakkında duâ
eder ve bâzı müjdeler verirdi. Evranoszâde Sâmi Bey o zaman Rüşdiye öğretmeni
olan Şerâfettin Yaltkaya'yı, Ahmed Amiş Efendinin sohbetine getirdi. Fakat iki
saat müddetle oturdukları halde AhmedAmiş Efendi sessiz durup hiç konuşmadı.
Evranoszâde Sâmi Bey, Amiş Efendinin böyle gelenlere duâ edip bâzı müjdeler
verdiğini bildiği için bu durumu merak etti. O gün hiç konuşmadan Amiş Efendinin
yanından ayrıldılar. Evranoszâde Sâmi Bey ertesi gün tek başına Amiş Efendinin
yanına gitti ve; "Efendim Şerâfettin için bir müjde vermediniz sebebi nedir?"
diye sordu. Ahmed Amiş Efendi, biraz durakladıktan sonra; "O (yâni Şerâfettin
Yaltkaya) bulunduğu mesleğin en yükseğine çıkar." dedi. Hakikaten Şerâfettin
Yaltkaya zamanla yükselip profesör ve Diyânet İşleri Reisi oldu. Fakat İslâm
dînine hizmet edeceği yerde pek çok zarar verdi. Bu yüzden, icraatını bilenler
tarafından Telefüddîn Haltkaya adı ile anıldı.
Edirnekapı
dışında kabri bulunan Bekir Niğdevî'nin kabri yanında Amiş Efendinin
talebelerinden Hilmi Bey'in kabri vardır. Hilmi Bey Çanakkale Savaşında Fransız
zırhlısını Boğaz'ın sularına gömen meşhur askerdir. Gümüşsuyu Askerî Hastanesi
Baştabibliğinden emekli albay Doktor Hamdi Hızlan Bey, Ahmed Amiş Efendiden
naklen anlatıyor:
Siz harbin
fecâatini bilmezsiniz. Ben Rus (Kırım) harbinde yaralıları sırtımda taşıdım.
Harbin fecâatini yakînen bilirim. Sakın harbi temenni etmeyin.
Ahmed Amiş
Efendinin halîfe olarak bıraktığı talebeleri şunlardır:
1. Kayserili
Mehmed Tevfik Efendi. Bu zât Amiş Efendiden sonra Şa'bâniyye tarîkatının
Kuşadaviyye (İbrâhimiyye) kolunun şeyhliğini yürütmüş, emâneti Maraşlı Ahmed
Tâhir Efendiye bırakarak vefât etmiştir. 2. Abdülazîz Mecdî (Tolun) Efendi. 3.
Evranoszâde Süleymân Sâmi Bey. 4. Trablus Nâib-i SultanıŞemseddîn Paşa.
KAYNAKLAR
1) Sefînet-ül-Evliyâ; c.4, s.110
2) Balıkesirli Abdülazîz Mecdî Tolun (Osman Ergin)
3) Muhammed Tevfik Bosnevî; s.18-28
|