|
ABDÜLHÂDİ BEDEVÂNÎ
Hindistan'da
yetişen büyük velîlerden. İsmi Abdülhâdî Bedevânî olup soyu hazret-i Ömer'e
ulaşır. Hindistan'ın Bedâyun şehrinde doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 1631
(H.1041) senesi Bedâyûn'da vefat etti. Kabri ziyâret mahallidir.
Abdülhâdî
Bedevânî önceleri evliyânın büyüğü Muhammed Bâki-billâh hazretlerinin talebesi
idi. Sonradan Bâki-billah hazretleri onun terbiyesini en üstün talebesi,
evliyanın gözbebeği İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî hazretlerine havâle
etti. Abdülhâdî Bedevânî bu sebeple Serhend şehrine gidip İmâm-ı Rabbânî
hazretlerinin sohbetlerine katıldı. Kısa zamanda onun terbiyesinde olgunlaştı.
Nefsinin istediklerini yapmayıp, istemediği şeyleri yaparak nefsini
kötülüklerden temizledi. Hocasının emirlerini yapmaktan kıl kadar ayrılmadı.
Mevlânâ Yâr
Muhammed Kadîm ve Abdülhâdi, İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin hizmetinde iken, bir
hücrede riyâzet çekerek nefslerini terbiye ediyorlardı. Yâr Muhammed, hep
sabahlara kadar namaz kılar, duâ ederek Allahü teâlâya yalvarırdı. Abdülhâdî ise
çok hasta idi. İbâdete gücü yetmeyip namaz kılamamasına üzülür, Mevlânâ'nın
hâline gıpta ederdi. Geceyi ihyâ şerefini kaçırdığından gönlünde büyük bir
üzüntü duyardı. Bir gün İmâm-ı Rabbânî hazretleri onun hakkında; "Şeyh
Abdülhâdî'nin hasret ve üzüntüsü, Mevlânâ Yâr Muhammed Kadîm'in nâfile ibâdetine
üstün gelip, onu, ondan daha yüksek makâmlara çıkardı. Evet çok ihsân sâhibi
olan Allahü teâlânın işi böyledir." buyurdu.
Abdülhâdî
Bedevânî hocasının terbiye ve duâsı ile evliyalık makamlarına yükseldi.
Bağlılığının mükâfâtı olarak İmâm-ı Rabbânî hazretlerinden icâzet, diploma alıp
insanlara Allahü teâlânın beğendiği yolu öğretmekle vazîfelendirildi. Sonra
memleketi olan Bedâyûn'a döndü. Ömrünün sonuna kadar verilen vazîfeyi yerine
getirdi. Bir defâsında hocasına gönderdiği mektup karşılığında hocası İmâm-ı
Rabbânî hazretleri ona şu mektubu gönderdi:
Allahü
teâlâya hamd olsun! Sevgili Peygamberine, Âline ve Eshâbına salât ü selâm olsun.
Doğru yolda olanlara duâlar olsun!
Kıymetli kardeşimin güzel
mektubu geldi. Bizleri çok sevindirdi. Allahü teâlâya hamd ve şükür olsun ki,
ayrılık günlerinin uzaması, muhabbeti ve ihlâsı sarsmamış. Bununla berâber,
buraya gelseydiniz daha iyi olurdu. "El hayru fî mâ sanaallahü teâlâ!" Yâni
Allahü teâlânın yaptığında hayır vardır. İnsanlar arasından ayrılmak, uzlet
etmek istiyorsunuz. Evet, uzlet, dostlara yakın başkalarına uzak olmak
sıddîkların aradığı şeydir. Mübârek olsun. Uzleti isteyiniz. Bir köşeye
çekiliniz. Fakat, müslümanların haklarını gözetmeyi elden kaçırmayınız!
Resûlullah efendimiz; "Müslümanın, müslüman üzerinde beş hakkı vardır:
Selâmına cevap vermek, hastasını dolaşmak, cenâzesinde bulunmak, dâvetine gitmek
ve aksırdığı zaman elhamdülillah deyince, yerhamükallah demek." buyurdu. (Bu
hadîs-i şerîfi Ebû Hüreyre hazretleri haber vermiştir. Buhârî ve
Müslim'de yazılıdır.) Fakat, dâvet ettiği zaman gitmek için şartlar vardır.
İhyâ'ül-Ulûm kitabında buyuruyor ki: "Çağıranın yemeği şüpheli ise veya
İslâmiyetin yasak ettiği şey, meselâ ipek sofra örtüsü, gümüş kap ve tavanda,
duvarda canlı resmi varsa veya çalgı çalınıyorsa, oyun, kumar gibi şeyler varsa,
o çağrılan yere gidilmez." (Bu yasaklar, Kimyâ-yı Seâdet kitabında da
yazılıdır). Böyle yasaklar bulunan yemeğe gitmek haram veya mekrûh olur. Çağıran
kimse zâlim ise veya Ehl-i sünnet değil ise, fâsık ise, kötülük yapan ise veya
övünmek için gösteriş için çağırıyorsa gitmek câiz olmaz. Şir'at-ül-İslâm
kitabında diyor ki: "Riyâ olarak çağrılan yemeğe gitmemelidir." Muhît
kitabında diyor ki: "Oyun, şarkı, gıybet bulunan ve içki içilen yemeğe
oturulmaz." Metâlib-il-Mü'minîn kitabında da böyle yazılıdır. Bu
yasaklardan hiçbiri bulanmayan dâvete, gitmek lâzımdır. Bu zamanda, bu
yasakların bulunmaması güç oldu. Bundan başka, Fârisî mısra' tercümesi:
Yabancıdan
uzlet et, kaç, dosttan değil!
Talebe
arkadaşları ile sohbet etmek, bu yolun sünnet-i müekkedesidir. Hâce Behâeddîn
Nakşibend-i Buhârî hazretleri buyurdu ki: "Bizim yolumuzun temeli sohbettir!"
Uzlette şöhret vardır. Şöhret de, âfettir. Sohbet buyrulması, talebe arkadaşları
ile birlikte olmaktır. Başkaları ile sohbet edilmez. Çünkü, birbirinde fâni
olmak, yâni başkalarını unutmak, sohbetin şartıdır. Bu da, uygun arkadaşla
olabilir.
Hasta
yoklamak sünnettir. Hastanın bakıcısı varsa, ona bakıyorsa, başkalarının
dolaşması sünnet olur. Bakacak kimsesi yoksa, dolaşmak vâcib olur. Mişkât
kitabının hâşiyesinde böyle yazılıdır.
Cenâzede
hazır olmalıdır. Hiç olmazsa birkaç adım birlikte gitmelidir. Böylece, meyyitin
hakkı ödenmiş olur.
Cumâ
namazına ve her gün beş vakit namaz için cemâate ve bayram namazlarına gitmek
İslâmın zarûri emirleridir. Herhâlde gitmek lâzımdır. Bunlardan sonra kalan
vakitleri, yalnız geçirebilirsiniz. Fakat önce doğru bir niyet lâzımdır. Dünyâ
çıkarlarından bir şeyi düşünerek, uzleti kirletmemelidir. Allahü teâlâyı zikir
için, kalbi toparlamaktan ve dünyânın bitmez tükenmez işlerinden uzaklaşmaktan
başka şey düşünmemelidir. Niyetin doğru olmasına çok dikkat etmelidir. Niyetin
içinde, nefsin bir arzûsu gizlenmiş olmamasına dikkat etmelidir. Niyetin doğru
olması için, Allahü teâlâya yalvarmalıdır. Böylece tam niyet yapılabilir. Yedi
kere istihâre yapmalı, doğru niyetle uzlet eylemelidir. Böyle olunca, çok
faydası umulur. Buluştuğumuz zaman, daha çok anlatırım. Vesselâm."(1'inci cilt,
265'inci mektup)
KAYNAKLAR
1) Berekât; s.371
2) Tezkire-i İmâm-ı Rabbânî; s.343
3) Tezkiret-ül-Vâsilîn; s.178
4) Hadarât-ül-Kuds; s.344 |
|