ABDÜLAZÎZ BİN EBÛ REVVÂD
Meşhûr hadîs
âlimlerinden. Doğum târihi bilinmemektedir. 775 (H.159) târihinde vefât etti.
Aslen Horasanlıdır. Sonra Mekke-i mükerremeye yerleşmiş, burada vefât etmiştir.
Mugîre bin Mühelleb bin Ebî Sufre'nin âzâdlısıdır. Babasının ismi Meymûn'dur.
Nâfî, İkrime(İbn-i
Abbâs'ın âzâdlısı), Muhammed bin Ziyâd ve diğer âlimlerden (r.anhüm) hadîs-i
şerîf rivâyet etti. Ondan da oğlu Abdullah, Süfyân-ı Sevrî, Hüseyin el-Ca'fî,
Ebû Âsım en-Nebîl ve daha başka âlimler hadîs-i şerîf bildirmişlerdir. Buhârî
onun rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfi almıştır.
İbn-i
Mübârek onun için şöyle demiştir:
"O çok
ibâdet ederdi. Hadîs ilminde sözüne güvenilir bir zâttır."
Süfyân bin
Uyeyne de şöyle anlatmıştır:
Mekke-i
mükerremeye şiddetli yağmur yağıp, evler yıkılmıştı. Fakat Abdülazîz hazretleri
bu âfetten sağ sâlim kurtulmuştu. Allahü teâlânın bu ihsân ve lütfuna şükür
olarak bir köleyi âzâd etti.
Şakîk-i
Belhî hazretleri anlattı:
Yirmi sene
gözleri görmemişti. Onun için, bu kadar sene çoluk çocuğunu göremedi. Bir gün
oğlu kendi kendine düşünüp, bu duruma içerleyerek; "Babacığım! Senin gözlerinin
görmemesine çok üzülüyorum." deyince, Abdülazîz hazretleri; "Oğlum! Ben Allahü
teâlâdan gelene râzıyım." cevabını vermiştir.
Yine
birisine şöyle buyurdu: "İslâmdan, Kur'ân-ı kerîmden ve saçının beyazlığından
öğüt almayan, nasîhat kabûl etmez."
Abdülazîz
bin Ebû Revvâd buyurur ki:
Ölüm
hastalığında, Mugire bin Hakî'nin yanına gittim. "Bana nasîhat et." dedim. "Bu
yatak için sâlih amel yap." dedi.
Abdülazîz
bin Ebû Revvâd hazretlerine; "Nasıl sabahladın?" diye sorulunca, ağladı. "Niçin
ağladın?", dendi. Bunun üzerine; "Ölümü unutmuş, üstelik günahları da çok olan
kimsenin hâli nasıl olur. Ecel, süratle geliyor, ömür her gün eksiliyor.
Akibetin Cennet mi, Cehennem mi, ne olacağı bilinmiyor. Ya Cehennem olursa,
hâlimiz ne olur?" buyurdu.
KERÂMET VE MENKÎBELERİ
ŞARAPÇININ SONU
Abdülazîz
Revvâd hazretleri başından geçen ibret verici bir hâdiseyi şöyle anlatmıştır:
Medîne-i
münevverede idim. Bir gece Mescid-i Nebî'ye gidiyordum. Bir kadın telaşla
yaklaşıp; "Ey efendi! Eğer sevab kazanmak istiyorsan yardıma gel! Şurada bir
hasta var can çekişiyor, ölmek üzere. Yanındakiler hep kadın. Bir erkek yok ki,
ona şehâdet kelimesini telkin etsin, söyletsin!" dedi.
Hemen oraya
gittim. Ölmek üzere olan adam, kelime-i şehâdeti söyletmek için ne kadar
uğraştıysam bir türlü söyleyemedi!
Birara
gözlerini açıp; "Kaç defâdır bunu söyle diyorsun. Fakat ben söyleyemiyorum. Ben
bu kelime-i şehâdetten veİslâm dîninden yüzümü çevirmişim." dedi ve sonra öldü.
Adamın kim
olduğunu ve hâlini araştırdım. "Bu adam devamlı şarap içerdi!" dediler. Kendi
kendime, Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâmın;
"Şarap içmeyi âdet
eden, vesene
(puta) tapan gibidir."
buyurması elbette doğrudur, dedim.
KAYNAKLAR
1) Hilyet-ül-Evliya; c.8, s.191
2) Tabakât-ül-Kübrâ; c.1, s.61, c.4, s.166,168
3) Tehzîb-ül-Esmâ ve'l-Luga; c.1, s.307
4) Şezerât-uz-Zeheb; c.1, s.246
5) Tehzîb-üt-Tehzîb; c.6, s.338
6) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.112 |