ABDURRAHMÂN BİN ALİ SEKKÂF
Evliyânın meşhurlarından.
İsmi Abdurrahmân bin Ali bin Ebî Bekr bin Abdurrahmân es-Sekkâf'tır. 1446
(H.850) senesinde Terîm şehrinde doğdu. 1517 (H.923)'de Yemen'de vefât etti.
Hadîs, kelâm, fıkıh ve tasavvuf ilimlerinde tanınmış âlimlerdendir. İlim
tahsîline başlayınca, önce Kur'ân-ı kerîmi ezberledi. Seyyid Muhammed bin
Abdurrahmân'dan kırâat ilmini öğrendi. Bu ilmin ehline kırâatını, hıfzını
dinletti. Ayrıca fıkıh ve nahiv ilmine âit kitaplar okuyup, ezberledi.
Haviyu's Sagîr ve Dîvân-ı Şeyh Abdullah bin Es'ad el-Yâfiî'nin çoğunu
ezberledi. Ezberlediği bu metinleri hocalarına dinletip kontrol ettirdi.
Babasından, amcası Şeyh Abdullah Ayderûs'dan, meşhûr âlim Sa'd bin Ali'den,
meşhûr fıkıh âlimi Şeyh Abdullah bin Abdurrahmân'dan ilim öğrendi. Sonra Yemen'e
gidip, tahsîline orada devâm etti. Allâme Abdullah bin Ahmed ile Allâme Muhammed
bin Ahmed'den ders alıp çeşitli ilimleri öğrendi. Bu âlimlerden işittiklerini
rivâyet etmek ve eserlerini okutmak da dahil olmak üzere icâzet, diploma aldı ve
dört sene Aden'de kaldı. Aden'den Zebîd şehrine gitti. Orada da Hâfız Yahyâ el-Âmirî'den
ve Safiyüddîn Ahmed bin Ömer el-Meczed'den ilim öğrendi, icâzet aldı. Bu
tahsîlleri sırasında Hâfız Yahyâ el-Âmirî'den Peygamber efendimizin mübârek
parmak izlerinin bulunduğu bir mahalli göstermesini ricâ etti. O da kabûl edip
gösterdi. O mahalde parlayan bir nûr gördüler.
Abdurrahmân
bin Ali Sekkâf, bir elini devamlı gizli tutar, göstermek istemezdi. Bir
defâsında bâzıları ısrarla sebebini sorunca şöyle anlatmıştır:
Peygamber
efendimizi methetmek için bir kasîde yazdım. Sonra dünyâya düşkün olan bâzı
kimseleri de methettim. Bunun üzerine Peygamber efendimizi rüyâmda gördüm. Beni
azarlayıp elimi kesmemi emretti. Ben de elimi kestim. Ebû Bekr-i Sıddîk (r.anh)
bana şefâatçi olup, Resûlullah'dan affetmesini diledi. Bunun üzerine af
buyurdular. Kestiğim elimi birleştirdim, eskisi gibi oldu. Uyandığım zaman elime
bir baktım, kesilmiş ve birleştirilmiş olan yerde bir iz vardı. Sonra elini
çıkarıp o ısrar edenlere gösterdi. Baktılar ki elindeki o izden bir nûr
parlıyordu.
1475 (H.880)
senesinde hacca gitti. Mekke'de Hâfız es-Sehavî'den ilim öğrenip rivâyetlerini
ve eserlerini nakil hususunda icâzet aldı. Hac ve ömre yaptı. Kâbe'yi birçok
defâ tavâf etti. Bu ziyâreti sırasında kendisinde üstün hâller hâsıl oldu, kalbi
nûr gibi parladı. Sonra Peygamber efendimizin kabr-i şerîfini ziyâret için
Medîne'ye gitmeye karar verdi. Yanında amcasının oğlu vardı. Fakat o hasta
olması sebebiyle memleketine dönmek istiyor, Ali Sekkâfın da kendisiyle berâber
dönmesi için ısrar ediyordu.
Bu duruma
çok üzüldü. Resûlullah'ın kabr-i şerîfini ziyâret edemeyeceğim diye derin bir
düşünceye daldı.
Abdurrahmân
bin Ali Sekkâ bu kederli hâli ile Kâbe'yi tavâf ederken, birdenbire karşısına
babası çıktı. Fakat babası memleketleri Terîm şehrinde idi. Bu hâle çok şaşırdı.
Babası takdire râzı olması gerektiğini hatırlattı. O günün gecesinde ayrıca
rüyâsında Peygamber efendimizi gördü. Peygamber efendimiz başını okşayıp
tebessüm ederek; "Bizi ziyâret edememekten dolayı üzüldün. Biz senden râzıyız,
seni kabûl ettik. İlerde bizi çok güzel bir hâlde ziyâret edeceksin." buyurdu.
Bu rüyâdan
sonra büyük bir sevince gark olan Abdurrahmân bin Ali Sekkâf memleketi Terîm'e
döndü. Büyük bir şevkle babasının derslerine devâm etti. Babasının bütün
eserlerini okudu. Büyük İslâm âlimi İmâm-ı Gazâlî hazretlerinin
İhyâ-u Ulûmiddîn
kitabını babasından baştan sona kırk defâ okuyup bitirdi. Ayrıca memleketinde
bulunan diğer âlimlerden de okudu. Din ve edebiyât ilimleri ile tasavvuf
ilminde, Arapça'da âlim oldu. Tahsîlinin bu safhasından sonra ilk ziyâretinden
altı sene sonra ikinci defâ hacca ve Peygamber efendimizi ziyârete gitti.Aden'e
ve Zebîd şehrine, oradan da Cidde'ye varınca Muhammed bin Tâhir adında sâlih bir
tüccar ona hürmet gösterip bütün ihtiyâçlarını karşıladı, misâfir etti. Hac
ibâdetini büyük bir rahatlık içinde yaptıktan sonra Peygamber efendimizin kabr-i
şerîfini ziyâret için Medîne yoluna çıktı. Altı sene önce gördüğü rüyâ artık
gerçekleşmek üzere idi. Medîne'ye yaklaştığı sırada kendisini Medîneli çocuklar
âdetleri üzere karşıladılar. Yanında yirmi dinar parası vardı. Hepsini bu
çocuklara dağıttı. Sonra Peygamber efendimizin kabr-i şerîfini ziyâret etti.
İçindeki büyük hasret ateşiyle uzun zamandan beri yanan Ali Sekkâf murâdına
ermesi sebebiyle tarife sığmaz bir mutluluk ve sevinç içinde idi. Kavuştuğu bu
nîmetten dolayı sevinci her an bir kat daha artıyordu. Bu ziyâreti sırasında
anlatılamayacak derecede ve ifâdeye sığmayan hâllere ve nîmetlere, üstün
derecelere kavuştu.
Medîne'ye
vardığı sırada Melik Eşref Kayıtbay'ın yakın adamlarından İbn-i Zaman adıyla
meşhur bir tüccar da Medîne'de idi. Tüccar onu görünce çok hürmet ve ikrâmda
bulundu. Hattâ sayısız mal ve eşyâ hediye etti.
Abdurrahmân
bin Ali Sekkâf hazretleri ziyâretini tamamlayıp memleketi Terîm'e döndü. Bu
dönüşünde akrabâları ve memleketin ahâlisi onu büyük bir hürmet ile karşıladı.
İnsanlar onun sohbetine ve derslerine toplandılar. O da insanlara ilmi ve
mârifeti yudum yudum sundu. Derslerinde velîlerin yazdığı kitapları ve bilhassa
İhyâu Ulûmiddîn adlı eseri okuturdu. Hadîs ilminde de âlim olup tâliplere ders
verirdi. Bütün hallerinin İslâmiyete uygun olması husûsunda büyük bir titizlik
gösterirdi. Az yer, az uyur, az konuşurdu. Fakirleri, garibleri, yetimleri,
zayıfları gözetir, yardım ederdi. Pekçok âlim ve velî onu methetmiştir.
Hadîs
âlimlerinden ve Gurer kitabının müellifi Muhammed bin Ali şöyle anlatmıştır:
Rüyâmda bana
Abdurrahmân Sekkâf'ın üstün hallerini, güzel hasletlerini söyleyip çok
methettiler. Sabahleyin yanına gittim, kendi kendime hatırımdan; "Keşf ve
kerâmet sâhibi ise ben daha söylemeden gördüğüm rüyâdan haber verir." diye
geçirdim.
Evine
yaklaşınca onu kapı önünde bekler gördüm. Beni görünce tebessüm edip, akşam
gördüğüm rüyâyı anlattı.
Abdurrahmân
bin Ali Sekkâf'ın vefâtından sonra kabrini ziyâret ettiğim zaman Kur'ân-ı kerîm
okurdum. Bu sırada bir yanlışım çıksa veya bir yer unutsam, kabirden gelen bir
ses doğrusunu bildirirdi.
Terîm
Sultânı Muhammed bin Ahmed ile Şahar Sultânı arasında harb oldu. Abdurrahmân bin
Ali, Terîm Sultânının muzaffer olacağını haber verdi. Dediği gibi oldu.
Abdurrahmân
bin Ali'nin sevdiklerinden biri vefât etti. Definden sonra, telkîn için kabrin
başında durdu. Bir müddet sonra ayrıldı. Bulunanlar, telkîn vermeme sebebini
sordular. Buyurdu ki: "Her kişinin telkîne ihtiyâcı vardır. Lâkin bana bunun
ihtiyâcı olmadığı bildirildi."
Abdurrahmân
bin Ali, bir gün Mervân Mescidinde talebelerine ders okuturken, mescidin bir
kenârına bir şeyin düştüğü görüldü. Oradakilerden birine; "Git, o düşen şeyi
getir!" buyurdu.
O kişi,
düşen şeyi getirdi. Bu, üzeri mühürlenmiş bir zarf idi. Zarfı açıp içindekini
okudu. Sonra bir kâğıda cevâbını yazıp; "Bunu, gelen mektubun düştüğü yere
bırakın." buyurdu. Oraya koydular.
Az sonra bir
kuş gelip, o mektubu aldı gitti. Talebeleri sebebini sordular. O da;
"Sevdiğimiz
Muhammed Ba'bâd bize haber göndermiş. Biz de cevâbını yazdık." buyurdu.
KAYNAKLAR
1) Câmiu Kerâmât-il-Evliyâ; c.2, s.63
2) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.13, s.210
3) El-Meşre-ur-Revî; c.2, s.134
|