ABDULLAH BİN ABDÜLAZÎZ
Dokuzuncu
yüzyıldaki hadîs âlimlerinin meşhûrlarından. Ömerî ismiyle de tanınmıştır. 800
(H.184) senesinde Medîne-i münevverede vefât etti. Babasından ve diğer
âlimlerden hadîs-i şerîf rivâyet etti. Kendisinden ise Süleymân bin Muhammed bin
Yahyâ bin Urve bin Zübeyr, İbn-i Uyeyne, İbn-i Mübârek, Mûsâ bin İbrâhim gibi
âlimler hadîs-i şerîf bildirmişlerdir.
İbn-i Hibbân;
"O, zamânının en zâhidi idi. Dünyâya düşkün olmıyan, âbid, hadîs ilminde sika,
güvenilir bir âlim idi." demiştir.
Fudayl bin
İyâd buyurdu ki: "Abdullah bin Abdülazîz ile İbn-i Mübârek'in huzûruna gidip,
yanında bulunmayı çok seviyorum."
Ebû Ca'fer
el-Hızâ, Abdullah Ömerî'nin bir gün büyüklerden birisinin şu sözünü naklettiğini
bildirdi: "Kur'ân-ı kerîmi çok okumalı. Çünkü, Kur'ân-ı kerîm, okunup emirlerine
uyulduğu zaman Cennet'e götürür."
Abdullah
Ömerî hazretleri dâimâ kitaplarıyla beraberdi. Onları yanından hiç ayırmazdı.
Mutlakâ yanında bakacağı bir kitap bulunurdu. Ona; "Niçin kitapları bu kadar
seviyorsun?" dediler. O, bunlara şu sözlerle cevap verdi: "İnsana kabirden daha
ibret verici ve daha çok nasîhat eden bir şey yoktur. Yalnızlıktan daha emin bir
şey yoktur. Kitap ise, insana yakın ve samîmî bir arkadaştır."
Bir gün
şöyle duâ etti: "Yâ Rabbî! Sana, büyüğümüz, küçüğümüz tövbe ederiz.
Tövbelerimizi, doğru kıl. Bizi tövbesine uymayanlardan eyleme, Allahım!".
Ebû Münzir
İsmâil bin Ömer anlattı. Abdullah Ömerî şöyle diyordu: "İnsanoğlu gaflete dalar
ise, Allahü teâlânın emirlerini yapmaz ve yasakladığı şeyleri yapmaya başlar.
İnsanlardan korkarak, emr-i ma'rûf ve nehy-i an-il-münker; iyiliği emredip,
kötülüklerden alıkoyma farzını terkeder."
Birisi
Abdullah bin Abdülazîz'e; "Bana nasîhat et." dedi. Bunun üzerine, o zâta
dönerek; "Verâ, şüphelilerden sakınmak çok kıymetli bir haslettir. İnsanın
kalbinde verânın bulunması, bütün dünyâya bedeldir. Onun için, bir şey şüpheli
ise ondan sakın. Yoksa haram işlersin." dedi.
Talebelerinden biri;
"Şükredici ve sabredici kimlerdir?" diye sorduğunda, Enes bin Mâlik'den rivâyet
ettiği şu hadîs-i şerîfi okudu. Resûlullah efendimiz buyurdu ki: "Dünyâ
husûsunda, kendisinden yukarı olanlara, din husûsunda kendisinden aşağıda
olanlara bakan kimseyi, Allahü teâlâ şükredici ve sabredici olarak yazmaz. Dünyâ
husûsunda kendisinden aşağıda olanlara bakıp, din husûsunda kendisinden yukarıda
olana bakan kimseyi Allahü teâlâ, şükreden ve sabırlı bir kul olarak yazar."
Eshâb-ı kirâma karşı çok
muhabbeti vardı. Onlar Peygamber efendimizin en yakınları, dostları, arkadaşları
olduğu için bütün müslümanların onları sevmesini emrederdi.
İbrâhim bin Sa'd'dan rivâyet
ettiği şu hadîs-i şerîfi sık sık okurdu: "Eshâbım hakkında, Allahü teâlâdan
korkun. Sakın benden sonra onlara düşmanlık yapmayınız. Onları seven beni
sevdiği için sever. Onlara buğzeden, kin tutan, bana düşmanlığından dolayı böyle
yapmış olur. Onlara eziyet eden, bana eziyet etmiş olur. Bana eziyet eden,
Allahü teâlâya eziyet etmiş olur. Kim Allahü teâlâya eziyet ederse, Allahü
teâlânın onu cezalandırması çok yaklaşmış demektir."
Duâların kabûl olması ile
ilgili olarak sorduklarında Peygamber efendimizin şu hadîs-i şerîflerini
nakletti: "Allahü teâlâya yalvarıp duâ etmeden önce ma'rufu (iyiliği)
emredip, münkerden nehyediniz. Günahınıza pişman olup, Allahü teâlâdan af ve
mağfiret dilemeden önce, elbette Allahü teâlâ sizin duâlarınızı kabul etmeyecek.
O zaman af ve mağfiret de olunmayacaksınız. Yahûdî âlimler ve hıristiyan din
adamları emr-i ma'ruf ve nehy-i an-il-münkeri terkettikleri için, Allahü teâlâ
onları, kendi peygamberlerinin lisânı üzere lânetleyip, umumî bir belâ
vermiştir."
KERAMET VE MENKÎBELERİ
KABİR AZABINI HATIRLAYIN
Muhammed bin
Harb el-Mekkî şöyle anlatır:
Abdullah bin
Abdülazîz Ömerî hazretleri yanımıza gelmişti. Onun etrafına toplandık. Mekke-i
mükerremenin ileri gelenleri de oradaydı. Bu sırada Abdülazîz Ömerî hazretleri
başını kaldırınca, Kâbe-i muâzzamanın etrafında yükselen sarayları gördü.
Şiddetli bir şekilde bağırarak; "Ey bu köşkleri bu mukaddes mekanın yanına
dikenler! Ölünce, yapayalnız kalacağınız mezarların zifiri karanlıklarını
hatırlayınız. Ey zevk ve sefâ sahipleri, ey dünyâ nîmetleri içerisinde yüzenler!
Kabirde, kurtların, böceklerin, yiyecekleri ve gıdâları olacağınızı, şu güzel
vücutlarınızın, toprak altında çürüyeceğini, o gören gözlerinizin akacağını,
konuşan dillerinizin susacağını hiç düşündünüz mü?" Abdülazîz hazretleri bunları
söyleyince gözleri doldu.
KAYNAKLAR
1) Hilyet-ül Evliyâ; c.8, s. 283
2) Tehzîb-üt-Tehzîb; c.5, s. 302
3) Tabakât-ı İbn-i Sa'd; c.5, s. 435
4) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.2, s.90
5) Tabakât-ül-Kübrâ (İmâm-ı Şa'rânî); c.1, s.65 |