Osmanlı
Devleti’nin meşhur sadrâzamlarından. Bosna’nın Sokol kasabasından Şâhinoğulları
ailesine mensubtur. 1505 yılında Sokol’da doğdu. Kânûnî Sultan Süleymân Han
zamanında (1520-1566) Bosna’ya devşirme vazifesi ile gönderilen Yeşilce Mehmed
Bey tarafından ailesinin rızasıyla devşirme olarak alındı. Mehmed adıyla Edirne
Sarayı’nda Osmanlı tahsîl ve terbiyesiyle yetiştirildi. Sokullu, zekâ ve
kabiliyeti ile devlet me’mûrlarının dikkatini çekti. Daha sonra Edirne’den İstanbul’a
getirilerek Saray-ı âmireden Enderûn Mektebinde küçük odaya alındı. Sarayda
üstün gayret ve hizmetleriyle takdîr gördü. İç hazînede vazifelendirildi.
Evvelâ rikâbdârlık, sonra çuhadarlık mertebelerine yükseldi. Daha sonra da
silâhdârlık gibi çok önemli bir vazifeye getirildi. Bu esnada pâdişâh
tarafından daha yakından tanındı. Zekâ ve kabiliyeti takdîr edilerek, sık sık
huzura kabul olundu. Sokullu bu sırada Bosna’daki ailesini de İstanbul’a
getirtip İslâmiyet’le şereflenmelerini sağladı.
Sokullu
Mehmed, Enderûn’daki hizmetlerini tamamladıktan sonra, Bîrûn’da kapıcılar
kethüdası oldu. 1541’de kapıcıbaşılık, büyük denizci Barbaros Hayreddîn
Paşa’nın vefâtıyla da 1546’da Gelibolu sancakbeyi olarak, kapdân-ı deryalığa
tâyin edildi. Kapdân-ı deryalığında Trablusgarb seferine çıkarak, İspanyollara
karşı başarılı oldu. Kânûnî, 1549 İran seferi sırasında Sokullu’yu Rumeli
beylerbeyi tâyin etti. Osmanlı ordularının İran cephesinde olmasından istifâde
etmek isteyen Avusturya Osmanlı tâbiiyyetindeki Erdel ile sıkı münâsebetler
içine girerek bölgede hâkimiyet kurmak için faaliyetlerde bulunuyordu. Her ne
kadar Erdel idarecilerinden Martunuzzi, Osmanlı Devletine bağlılığını
bildirdiyse de, Budin beylerbeyi vasıtasıyla, gerçeğin tam tersi olduğu
öğrenildi. Tesbit edilen bilgiye göre, Erdel Avusturya topraklarına katılma
hazırlığı içindeydi. Bu hâince plânın ortaya çıkmasıyla, Sokullu, Erdel
seferine me’mur edilip, emrine Semendire, Niğbolu sancakbeyleri ve Kırım,
Dobruca kuvvetleri ile Eflak, Boğdan voyvodalarının birlikleri, ayrıca iki bin
yeniçeri askeri verildi. Salankamen’de ordugâhı kuran Sokullu’ya Mihaloğlu Ali
Bey’in akıncıları ile Budin beylerbeyi Hadım Ali Paşa’nın kuvvetleri de
katıldılar. Martuzzi bu hazırlıklardan telâşa kapılıp, bir takım te’mînâtlarda
bulundu ise de, seksen bin kişilik Osmanlı ordusu 1551 Eylül ayı başlarında
Erdel üzerine hareket etti. Sokullu Mehmed Paşa tarafından 18 Eylül’de Tisza
nehri üzerindeki Beçe, 21 Eylül’de Beçkerek, sonra Maroş nehri üzerindeki Çanad
kaleleri alındı ve Lapova kalesi de ahâlisi tarafından teslim edildi. Bu
muvaffakiyetlerden sonra, Sokullu, Tameşvar’ı muhasara etti. Ancak, kışın
gelmesi ve şiddetli mukavemet yüzünden Belgrad’a çekildi. Ertesi sene Erdel
harekâtına ikinci vezir Kara Ahmed Paşa me’mur ve serdâr olunca, Sokullu Mehmed
Paşa da Rumeli beylerbeyliği kuvvetleri ile onun emrine verildi. Tameşvar’ın
fethinden sonra (Temmuz 1552), serdâr ile birlikte daha bâzı kalelerin zaptında
hizmet ve fedâkârlığı görülen Sokullu Mehmed Paşa, o sıralarda şimalî (kuzey)
Macaristan’ın en müstahkem kalelerinden Eğri’nin muhasarasında bulundu.
Sokullu
Mehmed Paşa, İran harblerinin tekrar başlaması ihtimâli üzerine, 1552-1553
kışını da Tokat’ta geçirdi. 5 Haziran 1554’de Erzurum istikâmetinde İran
seferine giden ordu-yı hümâyûna katıldı. Bu sefer esnasında sol kanatta
Nahcivan taarruzunda ve Gürcistan harekâtında vazîfe alarak üstün muvaffakiyet
gösterdi. Sokullu, bu savaşlarda, gözüpekliği, cesareti ve askerlerini iyi sevk
ve idare etmesinden dolayı, Pâdişâh’ın takdîrini kazandı. Sultan Süleymân Han,
sefer hitâm bulup dönerken, Sokullu’yu Amasya’da üçüncü vezir tâyin etti ve
kubbealtı vezirleri arasına aldı.
Sokullu
Mehmed Paşa 1561 senesinde ikinci vezir oldu. Bu vazifesinde de başarılı
faaliyetleriyle Pâdişâh’ın takdîrini kazandı. Semiz Ali Paşa’nın vefâtı üzerine
1565’de sadrâzam oldu.
Bu
sırada Malta muhasarası devam etmekte olup, Avusturya ile münâsebetler bozulma
yoluna girmişti. Avusturya kuvvetlerinin Osmanlı hududuna tecâvüz edip,
Erdel’de bâzı kaleleri zaptettiklerini haber alınca, amcaoğlu olan, Bosna
beylerbeyine harekete geçmesi için emir verdi. Bu emir gereğince Kruppa elde
edildi. Sokullu Mehmed Paşa, harb tarafdârı olmasa da, devletin çıkarları ve
geleceği için Avusturya’ya harb îlân edilmesini istedi. Avusturya’nın; yıllık
haracı vermemiş, Osmanlılara karşı düşmanca bir tavır takınmış, daha da ileri
giderek hudud ihlâllerinde bulunmuş ve nihayet Erdel’i de ele geçirme plânları
yapıp faaliyete geçmiş olması, savaşın yeterli sebeplerindendi. Neticede
Avusturya’ya harb îlân edildi.
Osmanlı
Devleti’nin güçlenip büyümesi, her şeyden önce İslâmiyet’in yücelmesi için hiç
durmadan cihâd eden sultan Süleymân Han, yaşlı ve hasta olduğu hâlde, bu sefere
iştirak etti. Ordu-yı hümâyûn, 1 Mayıs 1566 târihinde, târihe Zigetvar seferi
olarak geçecek olan harekât için, İstanbul’dan yola çıktı. 5 Ağustos’da
Zigetvar kalesi muhasara edildi. Sokullu Mehmed Paşa, yapılan muhârebelerde
büyük gayret sarfetti, hattâ gecelerini siperlerde geçirdi. Sultan Süleymân Han
kalenin mutlaka alınmasını istiyordu. 7 Eylül günü Hakk’ın rahmetine kavuştu.
Bir gün sonra da Zigetvar kalesi fethedildi. Sokullu, Sultan’ın vefâtını
gizledi. Böylece şehzâde Selim, Kütahya’dan gelinceye kadar ordunun nizam ve
intizâmını muhafaza ederek, muhtemel bir karışıklığın çıkmasına meydan vermedi.
Bu hâdise onun hükümet ve idareye ne kadar hâkim olduğunu göstermektedir. Selîm
Han, vâlilik yaptığı Kütahya’dan İstanbul’a gelerek cülûs edip (tahta çıkıp),
derhâl Belgrad’a gitti.
Sultan
İkinci Selîm Han babasının son yıllarında sadrâzamlığa getirdiği bu kudretli
devlet adamının iktidar, dirayet ve sadâkatini takdir edip, onu icrâatta
tamamen serbest bıraktı. Bu ise yeni memleketlerin fethi ve önemli teşebbüslere
girişilmesi imkânını hazırladı. Sokullu’nun başarılı idaresi sayesinde Osmanlı
Devleti Kânûnî devrindeki ihtişamı korudu. Üstelik bir çok memleketler de
fethedildi.
Sokullu’nun
sultan Selîm Han zamanında, ilk icrâatı Yemen ve Basra’da meydana gelen
isyânları bastırmak oldu. 1568’de Edirne’ye tebrik için gelen Şâh Tahmasb’ın
elçisi ile görüştü. Bu sırada Avusturya elçileri ile de müzâkerelerde bulunarak
17 Şubat 1568’de anlaşma yaptı.
Osmanlı
Devleti, Asya’daki müslüman devletleriyle sıkı münâsebetler kurdu. Sumatra’daki
Açe hükümdarı sultan Alâeddîn, sultan Süleymân Han’dan Portekizlilere karşı
yardım istemiş, fakat Zigetvar seferi sebebiyle yardım gönderilememişti.
Sokullu, Pâdişâh’ın da isteği doğrultusunda, ilk iş olarak, Açe sultânına
istediği yardımı gönderdi. Bu kuvvetler 1568/1569 yıllarında çeşitli faaliyetlerde
bulundular. Portekizlilerin müslümanlara yaptıkları baskıları etkisiz hâle
getirmek ve ayrıca Habeş, Hicaz ve Yemen’in emniyetinin sağlanması için Süveyş
kanalının açılması yolunda teşebbüslerde bulunuldu. Aralık 1568 târihinde bu
hususda Mısır beylerbeyine bir ferman gönderilip, kanalın açılıp açılmayacağı,
ne kadar para harcanacağı, kaç geminin girebileceği v.s. gibi konularda bilgi
istendi. Ancak bu çok mühim teşebbüsün neden yapılmadığı bilinmemektedir.
Sokullu, ileri görüşlü bir kimse olduğundan, Don-Volga arasında kanal açılması
için de plânlar yaptı. Bu teşebbüsün sebebleri ise şunlardı: Orta Asya’daki
Türk devletlerinin İran’daki Safevîler’den şikâyetçi olup, Osmanlılardan yardım
istemesi, İran’ın Osmanlılar aleyhine Avrupa devletleriyle ittifak yapması,
Astırhan Hanlığı’nın Ruslar eline geçmesi, Ruslar’ın gerek Orta Asya’yı,
gerekse Osmanlı topraklarını ele geçirme istekleri. Osmanlı Devleti bu proje
sayesinde, İran ile Rusya’yı birbirinden ayırmak istiyordu. Orta Asya’ya
münâsebeti sağlanarak Sâfevîler, iki güç arasında bırakılacaktı. Herhangi bir
sefer ânında Hazar denizine kadar mühimmat, yiyecek v.s. gibi erzak gemilerle
getirilebilme imkânı sağlanacaktı. 1568 yılında Şıkk-ı sânî defterdârı Kâsım
Bey, Kefe sancakbeyi tâyin edilerek, kanal projesi için gerekli incelemeleri
yapmakla vazifelendirildi, incelemelerden sonra, 1569 Ağustos’unda Don ve Volga
nehirleri arasındaki en dar bölgeden kanal açılmaya başlandı. Kırım hânı Devlet
Giray’ın gereken ilgiyi göstermemesi ve ağır kış şartları sebebiyle kanal
projesi gerçekleşemedi. Bir daha da teşebbüs edilmedi (Bkz. Astırhan Seferi).
Sokullu
Mehmed Paşa’nın sadrâzamlığı zamanında Doğu Akdeniz’de Osmanlı hâkimiyetinin
yerleşmesi ve bölgede emniyetin sağlanması için Kıbrıs adasının fethi kararlaştırıldı.
Kıbrıs bu sırada Venediklilerin elindeydi. Venedikliler Anadolu sahillerine çok
yakın olan bu ada vasıtasıyla Anadolu ve Suriye’de isyânları destekliyor, Türk
tüccar ve yolcu gemilerini yağmalıyorlardı. Bu sebeple 1570 yılında vezir Lala
Mustafa Paşa kumandasında gönderilen kuvvetli bir donanma ve ordu, on üç ayda
adayı fethetti. Kıbrıs’ın fethi üzerine Venedikliler, Papalık, İspanya, Malta
ve bâzı İtalya devletleriyle bir ittifak yaptılar. Meydana getirilen Haçlı
donanması, 1571 yılında İnebahtı’da Osmanlı donanmasını yaktı (Bkz. İnebahtı
Muhârebesi). Fakat ertesi yıl altı ay gibi kısa bir zamanda daha güçlü bir
Osmanlı donanması inşâ edilip, Akdeniz’e çıkarılınca Venedikliler sulh istemek
zorunda kaldılar. Mora ve Adriyatik sahilleri düşmandan temizlendi.
Sokullu
Mehmed Paşa, sultan üçüncü Murâd Han devrinde de sadârette kaldı. Bu devirde
Venedik ve Avusturya ile barış andlaşması yapıldı. Lehistan Osmanlı
tâbiiyyetine girdi. Osmanlı topraklarına tecâvüzü sebebiyle İran’a harb îlân
edildi. Lala Mustafa Paşâ’nın komutasındaki Osmanlı kuvvetleri Gürcistan ve
Kafkasya’da fütûhatta bulundular.
İspanya
mes’elesiyle de yakından alâkadar olan Sokullu Mehmed Paşa, Gırnata’daki
müslümanların kurtarılması için Garb Ocakları’na gerekli talimatı verdiği gibi,
Fas üzerinde Portekiz’in nüfuz te’sisini de engellemek üzere Trablusgarb
beylerbeyi Ramazan Paşa’yı görevlendirdi. Ramazan Paşa’nın Portekizlilere karşı
kazandığı zaferlerle, Osmanlı Devleti siyâsî nüfuzunun en yüksek derecesine
ulaşmış oldu. Uzakdoğu dışında kalan bütün ülkeler üzerinde Osmanlı nüfuzu
te’sirini gösterdiği gibi, büyük Avrupa devletleri de kendi politikalarını
Sokullu Mehmed Paşa’nın politikasına yakınlaştırmak gayreti içine girdiler.
Kânûnî
Sultan Süleymân Han, ikinci Selîm Han ve üçüncü Murâd Han devirlerinde on beş
sene kadar süren sadrâzamlığıyla içte ve dışta Osmanlı Devleti’nin gücünün
korunmasında büyük hizmetleri geçen Sokullu Mehmed Paşa, 12 Ekim 1579’da dîvân
toplantısında iken bir meczûb tarafından şehîd edildi. Eyyûb Sultan’da
şeyhülislâm Ebüssü’ûd Efendi’nin kabri yanındaki türbesine defnedildi.
Ömrünü
din ve devletine hizmette geçiren Sokullu Mehmed Paşa, güzel konuşan, ikna
kabiliyetli, nâzik, mükemmel ahlâklı ve İslâm âlemi için faydalı hizmetlerde
bulunmuş bir zât idi. Son derece de dînine bağlı olup, Halvetî tarikatına
mensuptu. Sultan Selîm Han’ın kızı İsmihan Sultan ile evlenip, dâmâdı şehriyârî
oldu. İsmihan Sultan, Kumkapı civarında Muhammed Paşa Câmii’ni yaptırmıştır.
Orta kapısı, mihrabı ve minber kapısı üstlerinde birer Hacer-ül-esved taşı
parçaları vardır. Sokullu, geniş vakıflar ve hayır te’sisleri kurdu. Sokullu,
Azap Kapısı Câmii ile Kadırga’da kendi ismiyle anılan câmi, medrese ve hayrat
te’sislerini yaptırmıştır. Lüleburgaz’da câmi ve medrese; Edirne’nin Çavuş Bey
mahallesinde dükkânlar, odalar ve çifte hamam; Erdel Beçkerek’de câmi, han,
çeşme, dârülkurrâ ve köprü; Vişegrad’da Mîmâr Sinân’a yaptırdığı nadide bir
köprü; Vişegrad-Saraybosna arasına büyük bir kervansaray yaptırdı. Bunlardan
başka, ülkenin bir çok yerinde câmi, han, hamam, imaret vs. gibi hayır
müesseseleri yaptırıp, bu te’sislere de çeşitli vakıflar kurmuştu. Sokullu
ailesinden önemli devlet adamları yetişmiştir.
İnebahtı’da Osmanlı donanmasının
büyük bir kısmının yok edilmesi üzerine, kapdân-ı derya Kılıç Ali Paşa,
donanmayı yeniden kurmak için canla başla çalışmakla beraber, işin azameti
karşısında irkilmekte, bilhassa gemileri donatacak malzemenin
yetiştirilemeyeceğinden korkmaktaydı. Bu sebeple bahara kadar 200 geminin
hazırlanmasını isteyen vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşa’ya:
“Gemilerin teknesinin yapılması
mümkündür; lâkin iki yüz gemiye beş-altı yüz lenger (gemi demiri), ona göre
âlât ve yelken ve sâir levazımın tekmili muhal (tamamlanması mümkün değil gibi)
görünür” demesi, vezîriâzamın ona, şu meşhur sözü söylemesine vesile oldu:
“Paşa! Paşa! Sen bu devlet-i âliye-i
Osmaniye’yi tanımamışsın. Bu Devlet-i âliye’nin kuvvet ve kudreti ol mertebedür
ki, cümle donanma lengerleri gümüşten, resenleri (ipleri) ibrişimden,
yelkenleri atlastan etmek ferman olunsa, müyesserdir. Hangi geminin mühimmatı
yetişmezse, bu minval üzere benden al”
İmparatorluğun kudret ve imkân
derecesini en iyi bilen Sokullu’nun bu sözü üzerine, Kılıç Ali Paşa kalkıp
vezîriâzamın elini öptü ve;
“Hakîkaten bildim ki, bu donanmayı
siz tekmil edersiniz” dedi.
Bu büyük gayretin sonunda bütün kış
çalışılarak yeniden bir donanma meydana getirildi. Başbakanlık Osmanlı
arşivindeki 19 numaralı Mühimme defterinin 89. sayfasında mevcut olan 29
Muharrem 980 (11 Haziran 1572) tarihli hükümde; “Tersâne-i âmiremde iki yüz
elli pare mürettep ve mükemmel kadırga tedârük ve izhâr olunup” ibaresi vardır.
Buna göre, o kış içinde yapılan gemilerin 200’den aşağı olmadığı
anlaşılmaktadır.
Kıbrıs’ın fethi esnasında Venedik
elçisi Barbaro memleketten çıkarılmayarak İstanbul’da bırakılmıştı. Elçi, Türk
donanmasının 1571 yılında İnebahtı’da mahvından sonra Osmanlı hükümetinin sulhe
tarafdâr ve haçlılara tâviz verip vermeyeceğini anlamak istediğinden mülakat
esnasında Sokullu’yu yoklamıştı. Bunun üzerine vezîriâzam Sokullu Mehmed Paşa
ona şu târihî cevâbını verdi:
“İnebahtı muhârebesinden sonra
cesaretimizin sönmediğini görüyorsun. Sizin zayiatınızla bizimki arasında fark
vardır. Biz sizden bir krallık yer (yâni Kıbrıs adasını) alarak kolunuzu
kestik. Siz ise, donanmamızı yok etmekle sakalımızı traş etmiş oldunuz. Kesilmiş
kol yerine gelmez. Lâkin traş edilmiş sakal daha gür çıkar.”
Sokullu’nun verdiği cevap, Osmanlı
diplomasisinin teşkilât, müessese ve ordusu gibi kuvvetinin de ifâdesidir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Solakzâde Târihi; sh. 514
2) Târihi Peçevî; cild-1, sh. 498-500
3) Târih-i Selânikî; sh. 130 v.d.
4) Rehber Ansiklopedisi; cild-15, sh. 273
5) Îzâhlı Osmanlı Târihi Kronolojisi (İ. H.
Danişmend); cild-2, sh. 335
6) Osmanlı Târihi; cild-2, sh. 552
7) Osmanlı İmparatorluğu Târihi (Z. Danışman);
cild-7, sh. 288