Osmanlı
Devleti’nin Avrupa topraklarındaki en büyük idarî birimi. Osmanlılar Rumeli’de
ilk fetihlerini yaparken (1353-1359), Süleymân Paşa bu kuvvetlerin başkumandanı
sıfatı ile beylerbeyi durumunda idi. Daha sonra sultan birinci Murâd Han
döneminde Edirne merkez olmak üzere, Rumeli eyâleti kuruldu. Lala Şahin Paşa da
beylerbeyi tâyin edildi. Bu beylerbeyiliğin vazifesi, idarî olmaktan ziyâde,
fetih harekâtını devam ettirmek, yâni İslâm dînini yaymak idi. Bu yüzden
beylerbeyliğin sınır bölgelerine en mümtaz komutanlar tâyin edildi. Gâzi
Evrenos Bey, buraya tâyin edilen uç beylerindendi. On beşinci asırdan itibaren
teşkilâtlanmasını sağlayan Rumeli beylerbeyliğine, devlet kadrosu içinde
birinci derecede rol almış şahsiyetler getirildi. Tîmûrtaş Paşa, Bâyezîd Paşa,
Sinân Paşa, Şehâbeddîn Paşa gibi mühim şahsiyetler, bu devirde Rumeli
beylerbeyi oldular. Avrupa’daki Osmanlı toprakları genişledikçe, Rumeli
beylerbeyliğin, devlet içindeki nüfuzu da arttı. Bu eyâlet, Sultan İkinci
Bâyezîd Han devrinde devletin en mühim idarî birimi olurken, Rumeli
beylerbeyine de akranları arasında en üst rütbe verildi. Vezir pâyesiyle,
paşalık ünvânı ve dîvân toplantılarına katılma hakkı tanındı.
Beylerbeyiler,
ilk zaptedilen yerleri Paşa sancağı hâlinde bizzat idare ettikleri gibi,
stratejik ehemmiyeti ön plânda olan ve idarî bir merkez olmaya elverişli
bulunan kale ve şehirleri de, ehliyet ve kabiliyet sahibi beyler vasıtasıyla
hâkimiyetleri altında tutuyorlardı. Gelibolu, Çimen, Vize, Sofya, Niğbolu gibi
livalar (sancaklar) bu devrede teşkîl edilerek Rumeli beylerbeyliğine bağlandı.
On altıncı asır ortalarına kadar bölgedeki fethedilen bütün yerler, stratejik
ehemmiyetlerine göre sancak hâline getirilerek, Rumeli beylerbeyliğine
bağlandı. Kânûnî Sultân Süleymân Han devrinin sonlarında, Macaristan’da yeni
eyâletler teşkîl edildi.
On beşinci asır başlarından, bilhassa Fâtih
devrinden îtibâren Rumeli beylerbeyiliğinin vezîriâzamlık makamı ile
birleştirildiği görülür. Sultan İkinci Murâd Han’ın saltanatının başlarında
Bâyezîd Paşa, Fâtih devrinde Mahmûd Paşa, Kânûnî devrinde Makbûl İbrâhim Paşa
ve daha sonraki vezîriâzamlar, aynı zamanda Rumeli beylerbeyliğini uhdelerinde
bulundurdular. Fakat bunlar devamlı şekilde Rumeli beylerbeyi değillerdi. Zaman
zaman başkaları da Rumeli beylerbeyi oldu. Vezîriâzamlar, bilhassa Avrupa’ya
yapılan seferlerde Rumeli beylerbeyliğini üzerlerine alarak, Rumeli
kuvvetlerinin başında çarpışırlardı. Savaş zamanında, eyâlet sancakbeyleri ve
tımarlı sipahilerin başında komutan olarak orduya katılan Rumeli beylerbeyi,
barış zamanında bölgenin en büyük mülkî âmiri olarak paşa sancağını bizzat
idare ederdi. Devletin mühim beylerbeyliğinden birinin başında bulunan Anadolu
beylerbeyi terfî edince Rumeli beylerbeyi olur, oradan da terfî edince vezir
rütbesi verilirdi. Sonradan her iki eyâlete de vezir derecesinde olanlar tâyin
edilmeye başlandılar. Anadolu ve Rumeli beylerbeyleri ve bu görevlerden
azledilmiş olanlar, İstanbul’da bulunurlarsa, dîvân toplantılarına
katılırlardı.
Osmanlı fethinden önce bölge halkı, zâlim
kral ve imparatorların zulümlerinden kaçıp, Rumeli’yi boşaltmaya başlamıştı. Bu yüzden
kayda değer büyüklükte bir şehre tesadüf edilmeyen Rumeli bölgesinde ufak-tefek
bâzı yerleşim birimleri vardı. Fetihten sonra Aksaray tarafındaki yörükler,
topluca Rumeli’nin boş arazisine yerleştirildi. Fethedilen yerlerde kimse aç ve
açıkta bırakılmadı. Her taraf kısa zamanda îmâr edildi. Elde edilen vergi
gelirinin iki-üç misli harcama yapılarak Rumeli adetâ yeniden inşâ edildi.
Câmisi, medresesi, imâreti, hamamı, köprüsü, mektebi, çeşmesi, kışlası,
insanların “ihtiyâcı olan her şeyi ile Rumeli şenlendi. Temizlik ve güzellik,
adalet ve güzel ahlâk her tarafta yayıldı. Bâzı hıristiyan köylerinden Rumeli
ağası nezâretinde devşirilen çocuklar, müslüman köylülerin yanlarına verilip
bilâhare acemi ocağına alınarak yetiştirildiler.
Beylerbeyilik merkezlerine (paşa sancağı),
sancak merkezlerine ve kazalara kâdılar tâyin edildi. Nahiyelere nâibler
vazifelendirildi, Köy ve mahallelerde ise imâmlara mes’ûliyet verildi. Kaza ve
nahiyelerde subaşılar asayişi te’min ettiler. Tımar sahipleri iyi muameleleri
ile toprakları şenlendirdiler.
Aynî
Ali risalesi’nde
verilen rakamlara göre on altıncı asrın sonlarına doğru Rumeli toprakları dokuz
bin iki yüz yetmiş dört kılıç olarak dirlik sahiplerine dağıtıldı. Bunların
dokuz yüz on dokuzu zeamet, sekiz bin altı yüz otuzu tımardı. Rumeli
eyâletinden cebelüleriyle birlikte otuz üç bin kişi sipahi ordusuna katılırdı.
Ayrıca Rumeli’den on binin üzerinde yörük ve müsellem eşkinci ile bir o kadar
da akıncı çıkardı. Rumeli beylerbeyinin emrinde yaklaşık altmış bin kişilik bir
ordu teşekkül ederdi.
Rumeli
eyâleti, Kânûnî devrinde; Paşa livası (sırasıyla; Edirne, Sofya, Manastır),
Gelibolu, Silistre, Niğbolu, Vize, Sofya, Köstendil, Midilli, Semendire,
İskenderiyye (İşkodra), Avlonya, İlbasan, Ağrıboz, Tirhala, Prizen, Alacahisar,
Vidin, Florina, Mora, Vilçitrin, Yanya, Karlıili, İzvornik, Hersek, Bosna,
Selanik, Kızılca Müsellem, Voynuk, Çingâne, Karadağ, Kefe ve Ohri sancakları
olarak teşkilatlandırılmıştı.
On
yedinci asırda Mora ve çevresindeki sancaklar Rumeli’den ayrıldılar. On
dokuzuncu asırda ise; Üsküp, Bosna, Selanik ve Yanya, Rumeli eyâletlerinden
ayrılarak ayrı birer” vilâyet hâline getirildi. Rumeli de, Ohri, Kesriye ve
İşkodra’dan İbaret bir eyâlet hâline geldi. 1864’de vilâyet sistemine geçilince
de; Varna, Niş, Sofya, Tırnova, Rusçuk, Tolçu ve Vidin mutasarrıflıklarından
meydana gelen Tuna vilâyeti kuruldu. İşkodra ve Edirne 1878’de ayrı birer
vilâyet hâline getirilince, Rumeli eyâleti tamamen ortadan kalktı ve Rumeli
coğrafî bir tâbirden ibaret kaldı.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) “Kânûnî Sultan Süleymân Devri Başlarında
Rumeli Eyâleti, Livaları, Şehir ve Kasabaları” Belleten; cild-20, sayı-78
(Tayyib Gökbilgin); sh. 247
2) Târih ve Toplum (D. Mehmet Doğan,
İstanbul-1977); sh. 77
3)
Tâc-üt-Tevârih (Hoca Sâdeddîn Efendi); cild-1, sh. 69
4) Topkapı
Sarayı Arşivi, D. 10057