Osmanlıların
son zamanlarında yaşamış, siyâset adamı ve sosyolog. Jön Türkler hareketinin
idarecilerinden. Babası, Dâmâd Mahmûd Celâleddîn Paşa, annesi ise, sultan
Abdülmecîd Han’ın kızı Senîha Sultan’dır. 1879’da İstanbul’da doğdu. Sultan
İkinci Abdülhamîd Han’ın kızkardeşinin oğlu olduğu için prens diye anıldı.
Dâmâd Mahmûd Celâleddîn Paşa, Prens Sebahaddîn’in tahsiline özel ehemmiyet
verdi. Avrupa’dan muallimler getirterek Fransızca öğretti. Arabî ve Fârisî
lisanlarını da öğrenen Sebahaddîn, İsmâil Safâ’dan edebiyat, Sâdık Beliğ’den
hukuk, Kadınhanlı Emin ve Hoca Hayret efendilerden Arap edebiyatı, Muallim
Fevzi ve Hüseyin Dânîş beylerden Farsça dersleri aldı. İsviçreli Mr. Bachille
Bertratod ve Mr. Charlier’den Fransızca, Hepe’den piyano, İtalyan
sanatkârlarından Avrelli Valery’den resim dersleri aldı. Küçük yaştan itibaren
Fransızca’yı ana dili gibi konuştu. Adliye
nâzırlığından azledilmesini hazmedemeyen ve sonra verilen görevleri de kabul
etmeyen babası Mahmûd Celâleddin Haşa, oğulları Prens Sebahaddîn ve Lütfullah
beylerle birlikte Seniha Sultan’ın bile haberi olmadan 1899’da Paris’e kaçtı.
Sultan İkinci Abdülhamîd Han’a karşı düşmanlık besleyen ve Avrupa’ya kaçmış
olan kimselerle birlikte hareket etmeye başladı. Osmanlı Devleti’nin
parçalanmasını ve yıkılmasını isteyen hıristiyan Avrupa devletleriyle birlikte
hareket eden ve sultan Abdülhamîd Han’ın tahttan indirilmesini isteyen Jön
Türklerle yakın münâsebette bulunan Mahmûd Celâleddîn Paşa, Brüksel’de ölünce
bu muhalefeti oğlu Prens Sebahaddîn devam ettirdi. Fransız yazarı Edmond
Domolins’in fikirlerinden etkilenen Prens Sebahaddîn, Osmanlı Devleti’nin
parçalanmasına yönelik fikirleri savundu. Muhtelif Avrupa şehirlerini dolaşarak
Osmanlı Devleti’ne ve sultan İkinci Abdülhamîd Han’a karşı olan unsurlarla
işbirliği yaptı. Çıkardıkları çeşitli gazete ve dergilerle sultan
İkinci Abdülhamîd Han aleyhinde asılsız propagandalar yapan Jön Türklerin ileri
gelenlerinden oldu. Zamanla biraz canlanan Jön Türkler’in 1902’de Paris’de
topladıkları birinci kongrelerinde önemli görüş ayrılıkları ortaya çıktı. Jön
Türklerden bir kısmı Ahmed Rızâ’nın etrafında toplanarak Meşveret gazetesini çıkardılar ve
Osmanlı İttihâd ve Terakkî cemiyeti adını aldılar. Adem-i merkeziyetçilik
(desentralizasyon) fikirlerini savunan Prens Sebahaddîn, tarafdârlarıyla
birlikte Terakkî
gazetesini çıkardı. Tarafdârlarını Teşebbüs-i şahsî ve Adem-i merkeziyet
cemiyeti adlı bir cemiyetin çatısı altında topladı. Ahmed Rızâ grubuna karşı cephe
alan Prens Sebahaddîn, onları itham etmeye başladı. Bir taraftan da tarafdâr
kazanmak için program ve fikirlerini yaydı. 1907’de yine Paris’te toplanan
ikinci Jön Türk kongresine başkan seçilen Prens Sebahaddîn ve adamları sultan
İkinci Abdülhamîd Han’ı tahttan indirmeye yönelik kararlara katıldılar. Doğu
Anadolu’da müstakil bir Ermenistan devleti ile, yine o devirde Osmanlı
Devleti’nin hâkimiyeti altında bulunan İşkodra, Yanya ve Kosova gibi
vilâyetlerden meydana gelen müstakil bir Arnavutluk Devleti’nin kurulmasını ve
çeşitli unsurlara muhtariyet veya bağımsızlık verilmesini savundular, İttihâd
ve Terakkî cemiyetinin, Jön Türklerin temsilcisi durumuna geçmesi üzerine,
ikinci derecede kalan Prens Sebahaddîn arkadaşlarıyla birlikte 23 Temmuz
1908’de meşrûtiyetin îlânından sonra yurda döndü. Çeşitli gazetelerde Adem-i
merkeziyet ve Teşebbüs-i şahsî fikirlerini neşr etti ve kendine tarafdâr
topladı. Bu arada İttihâd ve Terakkî’nin birleşme teklifini reddederek,
icraatlarını tenkîd etti. Bir ara pâdişâha tenbellik ve merkeziyetçilik bizi
mahv ediyor diye bir yazı yazdı. Bu yazı İttihâdçıları iyice öfkelendirdi. Yeni
kurulan Ahrar fırkası, programında onun görüşlerine yer verdi. Onun Adem-i
merkeziyetçi görüşlerini benimseyen gençler Nesl-i cedîd kulübünü kurdu. Daha
sonra İttihâd ve Terakkî’ye muhalif olarak kurulan, çeşitli unsurları
bünyesinde toplayan Hürriyet ve İtilâf fırkası da Prens Sebahaddîn’in Adem-i
merkeziyet ve teşebbüs-i şahsî fikirlerini savundu. İttihâdcılar tarafından
sadrâzamlığa ve harbiye nezâretine getirilen Mahmûd Şevket Paşa’nın öldürülmesi hâdisesine adı karıştırıldığı için
yeniden Avrupa’ya kaçtı. Gıyabî olarak îdâma mahkûm edildi. Avrupa’da iken
kendisinin Mahmûd Şevket Paşa’nın ölümüyle ilgisi bulunmadığına, bir de İttihâd
ve Terakkî’nin uyguladığı politikaların yanlış olduğuna dâir beyannameler
neşretti. Birinci Dünyâ harbi müddetince Avrupa’da katan Prens Sebahaddîn,
Osmanlı pâdişâhı ve dayısı olan beşinci sultân Mehmed Reşâd’a yazdığı mektubda,
kendisinin te’sirsiz kaldığını, Osmanlı Devleti’nin tamamen zararına olarak
harbe devam edilmekte olduğunu bildirdi. Osmanlı Devleti’nin
İngiltere ve Fransa ile münferid sulh imzalamak suretiyle harbden çekilmesi
için çalıştı. İngiliz ve Fransız hükümetleri Prens Sebahaddîn’in bu yönden
teklifini kabul ettilerse de İttihâd ve Terakkî ileri gelenleri kabul etmediği
için netîce alınamadı.
30
Ekim 1918’de Mondros mütârekesi imzalanmak suretiyle Birinci Dünyâ harbi sona
ermiş, Osmanlı Devleti’nin bu harbe girmesine sebeb olan İttihâd ve Terakkî erkânı,
yurt dışına kaçmışlardı. Sadrâzam Tevfik Paşa, İsviçre’de bulunan Prens
Sebahaddîn’e mektub yazarak, Avrupa devletlerinin diplomatlarıyla Osmanlı
Devleti lehine irtibat kurmasını istedi. 1919 senesinde tekrar yurda dönen
Prens Sebahaddîn, Türkiye’de bulunduğu müddet içinde sosyal ve siyâsî
görüşlerini açıklayan yazılar yazdı. Yazılarıyla Anadolu’daki millî mücâdele
hareketini destekledi. Cumhuriyetin îlânından sonra, 1924’de Osmanlı
hânedânının Türkiye’den çıkarılması ile ilgili kânun üzerine diğer Osmanlı
hânedân mensuplarıyla birlikte Avrupa’ya giderek İsviçre’ye yerleşti. Osmanlı
Devleti’ni parçalamak ve yıkmak ve sultan Abdülhamîd Han’ı tahttan indirmek
hususunda kendini destekleyen Avrupalı dostlarının desteğinden uzak, gayet
sıkıntılı bir hayât sürdü. 30 Haziran 1948’de tutulduğu hastalıktan
kurtulamıyarak öldü. Mumyalanan cesedi dört seneyi aşkın bir müddet
İsviçre’deki bir hastahânenin mahzeninde kurşundan bir tabut içinde muhafaza
edildi. 1952 senesi sonbaharında İstanbul’a getirilerek, 12 Eylül Cuma günü
Bâyezîd Câmii’nde kılınan namazdan sonra, Eyyûb Sultan’da Bostan iskelesinde
Hüsrev Paşa Kütüphânesi’nin karşı köşesindeki aile türbesine kurşun tabut
içinde defnedildi.
Türkiye’de
Durkheim sosyolojisine karşı, kaynağını Le Palay ve Edmond Demoulins’in
fikirlerinde bulunan ferdiyetçi (bireyci) sosyoloji anlayışının kurucusu ve
tanıtıcısı sayılan Prens Sebahaddîn’e göre, bir toplumun, bir devletin temelini
fertler teşkil eder. Toplumu kuran, ona varlık bütünlüğü ve yaşama gücü
kazandıran ferd olduğu için, sosyolojinin, işe fertleri ele alarak başlaması
gerekir. Fert toplum için değil, toplum fert içindir. İçlerinde Ziya Gökalp’in
de bulunduğu Durkheim’in görüşlerini benimsemiş olan İttihâdcılarla anlaşamayan
Prens Sebahaddîn, bu görüşlerini özellikle Paris’de bulunduğu yıllarda yazdığı
mektuplarında açıkladı.
Osmanlı Devleti’ndeki geleneksel
teşkilâtlanmayı çağdaş gelişmeye ayak uyduramamanın sebebi olarak gören Prens
Sebahaddîn, eskiye âit değerleri inkâra yönelmiştir.
Çeşitli unsurları, İslâmiyet’in verdiği
birlik ve kardeşlik duyguları içinde asırlardır birlikte yaşatan Osmanlı
Devleti’nin idarî yapısının değişmesini istedi. İdâri merkeziyetsizlik ilkesini
savunarak Osmanlı Devleti sınırları içinde bulunan bölgelerde yaşayan çeşitli
unsurların İstanbul’a bağlanmaktan kurtarılması gerektiğini iddia ettiği gibi,
Devleti’nin parçalanması ve yıkılmasında düşmanlarla işbirliği yaptı.
“Devletin idare biçiminin değiştirilmesiyle
yenileşme ve reform olmaz. Reform ancak fert hayâtının gelişimini durduran,
özel teşebbüsü önleyen kurumların değiştirilmesi, yenilerinin kurulmasıyla olur. Türkiye’de
yapılması gereken en önemli yenilik eğitim ve öğretim düzeninde olmalıdır”
diyen Prens Sebahaddîn’in çeşitli dergilerde
yayınlanan; Teşebbüs-i
Şahsî tevsi-i mezuniyet hakkında bir îzâh (1908), Teşebbüs-i şahsî
ve adem-i merkeziyet hakkında ikinci bir izah (1908). İttihadaların
tenkidlerine karşı yazdığı mektub ve makaleleri içine alan Mesleğimiz hakkında üçüncü ve son îzâh
(1911) ve Türkiye
Nasıl Kurtarılabilir (1918) adlı eserleri vardır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Jön
Türklerin Siyâsi Fikirleri; sh. 213
2) Modern
Türkiye’nin Doğuşu; sh. 199
3) İnkılâp
Târihimiz ve Jön Türkler; sh. 219, 260
4) Prens Sebahaddîn
Hayâtı ve İlmi Müdâfaaları (N.N. Ege, İstanbul-1977)