Babası.................... : Osman Gâzi
Annesi.................... : Mâl Hâtûn
Doğumu.................. : 1281
Vefâtı...................... : 1360
Tahta Geçişi............ : 1326
Saltanat Müddeti..... : 34 sene
Osmanlı pâdişâhlarının ikincisi. Sultan
Osman Gâzi’nin oğlu olup, dedesi Ertuğrul Gâzi’nin vefât ettiği 1281 senesinde
Söğüt’de doğdu. Annesinin, Osman Gâzi’nin iki hanımından Mâl Hatun veya Bâlâ
Hâtun’dan hangisi olduğu hakkında değişik rivayetler vardır. Ancak ilk Osmanlı
kaynaklarının çoğu annesini Mâl Hâtûn olarak gösterirler. Orhan Gâzi küçük
yaştan îtibâren tam bir disiplin ve intizam ile istikbâlin beyi olarak
yetiştirilmeye gayret edildi. Dedesi Şeyh Edebâli’den ve Dursun Fakih gibi
âlimlerden ilim öğrenip, feyz aldı. Babasının arkadaşları yanında silâh
tâlimleri ile yetişti. Gâzilerin gazâlarını, meşhur İslâm mücâhidlerinin,
evliyâ ve âlimlerin menkıbelerini dinledi. Devrinin silâhlarını maharetle
kullanmasını öğrendi. Küçük yaştan îtibâren devletin teşkilâtlanması ve
müesseseleşmesinde lâzım olan tecrübelere sâhib oldu.
Orhan Gâzi, gençliğinden îtibâren Bizans
tekfurlarıyla olan gazâlara katıldı. Muhârebelerde gösterdiği
muvaffakiyetlerle, babasının ve gâzilerin takdîrini kazandı. 1298’de Bizans tekfurlarının
tertiplediği, Osman Gâzi’nin de davet edildiği sû-i kasd plânlı düğüne katıldı.
Tedbirli hareket eden Osman Bey, Yarhisar ve Bilecik’i fethederken gelin olarak
Bilecik Beyi’nin oğluna verilecek olan Yarhisar Beyi’nin kızı Holofira’yı da
esir aldı. Holofira, İslâmiyet’i kabul edip, müslüman oldu ve Nilüfer ismini
aldı. Orhan Gâzi, Nilüfer Hâtun’la evlendirildi.
Osman Gâzi, 1299 senesinde istiklâlini îlân
ederek, devleti idâri bölgelere ayırdı. Oğlu Orhan Gâzi’yi 1301’de Sultanönü
(Karacahisar) bölgesinin beyliğine tâyin etti. Orhan Gâzi, 1302’de Yenişehir
ile İznik arasındaki Köprühisar’ın fethinde görevlendirildi. Köprühisar
fethinin ertesi senesinde Germiyanlı ülkesinde oturan Candarlı aşiretinin,
Osmanlı hududuna tecâvüzlerine mâni oldu. 1315’de Çavdar Bey’i esir alınıp,
Çavdarlı beyliğindeki suçlular cezalandırıldı. 1317’de Karatekin, Ebesuyu,
Karacebiş, Tuzpazarı, Kapucuk ve Kestaneci kalelerinin fethine katıldı. Osman
Gâzi 1320 senesinden îtibâren yaşının ilerlemesi ve nikris (romatizma) hastalığının
şiddetlenmesi üzerine oğlunun idaresini görmek istedi ve Orhan Gâzi’yi ordu
komutanı tâyin etti. Orhan Gâzi, 1321’de Mudanya ve Gemlik üzerine düzenlenen
seferde, Mudanya’yı feth ederek Bursa’nın denizle irtibatını kesti. 1325’de
Bursa’nın güneyindeki Atranos’u fethedince, 1326 senesinde Bursa’nın Pınarbaşı
mevkiine gelerek karargâh kurdu. 1315’den beri yakınına yapılan kalelerle adetâ
abluka altında olan Bursa kalesini kurtarmaktan ve yardım gelmesinden ümîdini kesen kale
kumandanı, Gâzi Mihal Bey vasıtasıyla bâzı şartlar ileri sürerek Bursa’yı
teslim etti. Orhan Gâzi 6 Nisan 1326 târihinde Bursa’ya girdi. Kale komutanı
Evrenos, İslâmiyet’i kabul ederek Osmanlı hizmetine girdi. Osman Gâzi,
Bursa’nın fethini işitince, memnun olup, Orhan Bey’i Osmanlı hânedânına vâris
tâyin etti. Diğer evlâdlarının ve kumandanlarının Orhan Bey’e bîat edip, ona
karşı itaatli olmalarını bildirdi. Osman Bey’in Bursa’nın fethinden önce, fetih
sırasında veya fetinden sonra öldüğüne dâir kaynaklarda muhtelif rivayetler mevcuttur.
Ancak bu kaynakların çoğuna göre Osman Gâzi Bursa’nın fethinden hemen sonra
vefât etmiş ve Gümüşlü Künbed’e defnedilmiştir. Osmanlı Devleti’nin ikinci
sultânı olarak tahta geçen Orhan Gâzİ, Alâeddîn Paşa’yı vezir tâyin etti.
Osmanlı Devleti’nin merkezi, Yenişehir’den Bursa’ya nakledildi. Askerî ve idâri
faaliyetlere ağırlık verildi. Yeni tâyinler yapılıp, Akça Koca’ya, Kandıra;
Kara Mürsel’e, İzmit körfezinin güneyi; Abdurrahmân Gâzi’ye ise, yeni
fethedilen Aydos ve Samandra’nın idaresi verildi. Bu kumandanlar, bulundukları
mevkilerde yeni fetihlerle de vazifeliydiler.
Osmanlıların boğaz sahillerine kadar
genişlemesi, Bizans’ı telaşlandırdı. Osmanlı kuvvetlerinin, Sakarya ırmağı
sahillerinde Karadeniz’e doğru ilerlemesini durdurmak ve uzun süreden beri
devam eden İznik kuşatmasını kaldırmak için, Bizans imparatoru üçüncü
Andronikos ordu hazırlayıp 1329’da İstanbul’un Anadolu yakasına geçerek
Floken’de karargâh kurdu. Orhan Gâzi, İznik kuşatmasına bir mikdâr asker
bırakarak, sekiz bin kişilik kuvvetle Bizans imparatoruna karşı harekete geçti.
Maltepe (Pelekanon) mevkiinde düşmanla karşılaştı. 1329 Mayıs’ında meydana
gelen Osmanlı-Bizans muhârebesi, sabahtan akşama kadar sürdü. Bizans kayseri
bir günlük muhârebenin sonunda büyük ümidlerle Rumeli’den Anadolu’ya geçirdiği
ordusunun, Osmanlılar karşısında dayanamıyacağını anlayınca, gece karanlığından
istifâde ederek muhârebe meydanından, karargâhına doğru çekilmeye başladı.
Orhan Gâzi, fırsatı kaçırmadı. Gece muhârebe şartlarını iyi bilen Osmanlı
ordusu, Orhan Gâzi’nin emriyle düşmanı takibe geçti. Bizans ordusu, gâzilerin
taarruzu karşısında paniğe kapılarak, birbirine girdi. Bizans kayseri yaralı
olarak kaçıp canını kurtarabildiyse de, ordusu perişan oldu.
Orhan Gâzi, Pelekanon zaferini kazanınca,
yıllardan beri devam eden İznik muhasarasını şiddetlendirdi. İznik kalesinin
kumandanı, Pelekanon muhârebesinin neticesini öğrenince, yardım alamayacağını
bildiğinden, Osmanlıların adaletine sığınarak teslim oldu. Kaleyi teslim alan
Orhan Gâzi, ahâliden arzu edenlerin, eşyalarıyla birlikte gitmesine müsâade
etti. Ayrıca İznik halkının, tebea olarak kalıp, yalnız cizye vermek şartıyla
âdet ve an’anelerini muhafaza edebileceklerini îlân etti. Halkın büyük
çoğunluğu Osmanlı idaresini tercih etti. Muhârebe ve kuşatmada beyleri ölen
kadınlar, Orhan Gâziye müracaat edip, sahipsiz kaldıklarını, müslüman olup,
Osmanlılardan istiyenlerle evlenebileceklerini söylediler. Orhan Gâzi, İznik’in
yerli kadınlarının arzularını îlân edip isteyenlerin bunlarla
evlenebileceklerini ve bunlarla
evlenenlerin İznik muhafazasında vazifelendirileceğini açıkladı.
İznik feth olunduktan sonra, devletin
geçici merkezi hâline getirildi. Şehir îmâr edilip, İslâmî eserlerle süslendi.
Orhan Gâzi, İznik’in en büyük kilisesini câmiye çevirip, burada Cuma namazını
kıldı. Manastırını da medreseye çevirtti. Şehirde ayrıca zevcesi Nilüfer Hâtûn
tarafından bir imâret, oğlu Süleymân Paşa tarafından da bir medrese inşâ
edildi. Böylece İznik kısa zamanda bir Türk şehri hâlini aldı. İznik’in
fethinden sonra, Orhan Gâzi, İzmit kuşatmasını şiddetlendirdi. Bizans kayseri
deniz yoluyla İzmit’in yardımına geldi. Bunun üzerine Orhan Gâzi, Osmanlı
Devleti’nin ilk sulh andlaşmasını Bizans kayseri üçüncü Ahdronikos ile yaptı ve
İzmit kuşatmasını kaldırdı. Anadolu’da fetihlere devam eden Orhan Gâzi, 1331’de
Taraklı, Mudurnu ve Göynük kasabalarını Osmanlı topraklarına kattı. 1333’de
Gemlik, 1336’da Kirmasti, Mihaliç ve Ulubat kasabaları fethedildi. 1337’de ise şiddetli bir şekilde tekrar
kuşatılan İzmit teslim olmak zorunda kaldı. İzmit’in fethi ile Kocaeli
yarımadasının tamâmı Osmanlıların eline geçti. Daha sonra Hereke, Yalova ve
Armutlu’nun da fethedilmesiyle Osmanlı Devleti’nin hududu boğaz sahiline
dayandı. Bizans’ın Anadolu ile irtibatı sâdece Şile ve Boğaziçi’nde kalmıştı.
Orhan Gâzi’nin Bizans’ı iyice sıkıştırması, kayser üçüncü Andronikos’u
andlaşmaya mecbur etti. 1341’de imzalanan Osmanlı-Bizans andlaşmasına göre,
Anadolu’daki Şile ve Üsküdar, Orhan Gâzi’nin akınlarından emin olmak şartı ile
Bizans’a, diğer yerler Osmanlı Devleti’ne kaldı.
Diğer
taraftan Karesi Beyinin ölümü üzerine, babasının yerine geçen Demirhan’a
muhalefet eden kardeşi Dursun Bey, ölüm korkusu yüzünden Orhan Gâziye sığındı.
Dursun Bey, biraderinin yerine hükümdar olmak için Orhan Gâzi’den yardım
istedi. Şayet yardım edilirse Balıkesir ile beraber diğer bâzı şehirleri
Osmanlılara vermeyi vâd etti. Bunun üzerine Orhan Gâzi, Karesi üzerine sefere
çıktı. Demirhan Bey, Orhan Gâzi’nin üzerine geldiğini duyunca, Balıkesir’den
Bergama’ya kaçtı. Bergama’nın muhasarası sırasında Dursun Bey kaleden atılan
okla öldü. Teslim olmaya mecbur kalan Demirhan Bey Bursa’ya getirildi.
Balıkesir, Manyas, Edincik, Kapıdağı ve havalisi Osmanlı topraklarına katıldı.
Bu sırada Bizans’ta saltanat mücâdelesi kızışmıştı. Taht için mücâdele edenler
Orhan Gâzi’nin desteğini sağlamak istedi. Altıncı Yuannis Kantakuzen, kızı
Teodora’yı Orhan Gâziye vererek, yardımını sağladı. Orhan Gazı, beş bin Osmanlı
askerini Trakya’ya geçirip, Kantakuzen’e yardımcı gönderdi. Trakya’ya geçen Osmanlı
askeri, bölgede keşif yaparak çevreyi tanıdı. Orhan Gâzi’nin desteği ile Bizans
tahtına sâhib olan altıncı Yuannis Kantakuzen, 1347’de damadını Üsküdar’a davet
ederek görüştü. Orhan Gâzi Üsküdar’da üç gün misafir kaldı. Kantakuzen, Bizans
tahtındaki yerini sağlamlaştırınca, Osmanlı Devleti’ne ihanet edip, dâmâdı
Orhan Gâzi’ye karşı papayla gizli münâsebet içine girdi. Akdeniz, Ege, İstanbul
ve Karadeniz’de koloni rekâbetindeki Venediklileri Bizans kayseri
destekleyince, Orhan Gâzi de Cenevizlilere yardım etti. Orhan Gâzi Bizans
imparatorunun papa ile gizli anlaşmasını haber alınca, 1352’de Üsküdar, Kadıköy
ve adalarını fethettirdi. Kantakuzen aleyhine Bulgarlar ve Sırplar, batıdan
harekete geçince, Osmanlılara karşı papalık ile ittifak içinde olmasına rağmen,
Orhan Gâzi’den yardım istedi. Orhan Gâzi, Kayser’den Gelibolu yarımadasındaki
kalelerden birinin sözünü alınca, oğlu vezir Süleymân Paşa kumandasında on bin
kişilik Osmanlı kuvvetini yardıma gönderdi. Kantakuzen, Osmanlı askerinin yardımıyla
Dimetoka’da Bulgar ve Sırplara karşı başarılı muhârebeler yaptı. Orhan Gâzi’nin
oğlu Süleymân Şâh, Anadolu’ya dönerken, Bizans kayserinin Gelibolu
yarımadasında Osmanlılara verdiği Çimbe kalesine asker bıraktı. Osmanlıların
1353’de Çimbe kalesine yerleşmeleriyle, Rumeli’deki fetihler için üsse sâhib
olmaları, bölgenin kontrolünü sağladı.
Türkiye Selçukluları zamanında önemli
vilâyetlerden olan Ankara, daha sonra İlhanlılar devrinde Anadolu umûmi
vâliliğinin batı bölgelerinden idi. Sivas’ı kendisine merkez yapmış olan
Alâüddîn Eratna zamanında, Ankara, Eratna beyliğinin toprakları içinde idi.
Alâüddîn Eratna’nın 1352’de ölümü üzerine, yerine geçen oğulları zamanındaki
karışıklıktan istifâde eden Orhan Gâzi, 1354’de oğlu Süleymân Paşa kumandasında
sevketmiş olduğu kuvvetlerle şehri zabtettirdi.
Süleymân Paşa aynı sene Biga’da topladığı
bir orduyu Güney Marmara kıyısındaki Kemer Limanından gemilerle karşıya
naklederek Bolayır’ı ele geçirdi. Gelibolu Yarımadası’nın en dar geçit yerini
bu askerlerle tutarak bir taraftan Gelibolu’ya diğer taraftan da Trakya’ya
karşı iki uc kuran Süleymân Paşa, muntazam gazâ akınlarına başladı.
Bir zelzele neticesinde Gelibolu kale
duvarlarının ve bu havalideki diğer kalelerin yıkılması üzerine (2 Mart 1354)
Osmanlılar bu şehir ve kasabaları ele geçirdiler ve Gelibolu yarımadasının
fethini tamamladılar. Süleymân
Paşa
kumandasındaki Osmanlı kuvvetlerinin Tekirdağ’a kadar bütün Marmara kıyılarına
hâkim olmaları, Bizans kayserini telaşlandırdı. Osmanlıları bölgeden çıkarma
faaliyeti içine giren Kantakuzen Orhan Gâzi’ye haber gönderip on bin altın
mukabilinde Çimpe’yi satın alacağını ve Türk kuvvetlerinin Gelibolu’yu
terketmelerini ve İzmit’te kendisiyle görüşmek istediğini bildirdi. Orhan Gâzi,
imparatorun kendisine verdiği Çimpe’yi para mukabilinde terk edebileceğini
kabûl ettiyse de Gelibolu’yu kendisi almış olduğundan dolayı orasını
veremiyeceğini ve hastalığı sebebiyle de görüşmiyeceği cevâbını yolladı. Bunun
üzerine Kantakuzen, Balkan ve hıristiyan devletlerle ittifak kurmak istediyse de
müttefik bulamadı. 1355’de Kantakuzen’in tahttan indirilmesi üzerine tahta geçen Yuannis,
Osmanlıların Avrupa kıt’asındaki hâkimiyetine karşı koyulamıyacağını
bildiğinden, Orhan Gâzi ile iyi geçinmeye çalıştı. Orhan Gâzi’nin Cenevizliler
tarafından kaçırıılan oğlu Halil’i korsanlardan kurtarıp, kızı ile evlendirmeyi
kararlaştırdı. Yuannis, papalık ile de münâsebetlerde bulunarak, Bizans’ı
Ortodoks mezhebinden katolikliğe geçirmeyi başarırsa, latin devletlerinden
yardım alabileceğini zannetti. Bizans’ın Osmanlı aleyhindeki faaliyetlerine
karşılık, Orhan Gâzi de fetih harekâtını arttırdı. Süleymân Paşa, 1356’da Doğu
Trakya’ya geçerek, Malkara, Keşan ve Çorlu’yu aldı. Bölgedeki Osmanlı
hâkimiyetini kuvvetlendirmek için, Anadolu’dan Türk-İslâm nüfûsu getirilerek,
iskân siyâseti tatbik edildi. Rumeli fütûhatında, Osmanlıların yerli ahâliye
iyi muamele edip, din, mezheb ve dil hoşgörüsü ile, can, mal ve ırz emniyeti
sağlaması, bölgeye sulh, sükûn, huzur ve refah getirdi.
Trakya’da bu son fetihlere kardeşi Murâd
Bey ile beraber devam eden Süleymân Paşa, 1359 senesinde bir avı takibi
sırasında düşerek kırk üç yaşında vefât etmesi üzerine, Rumeli fethine Gâzi
Murâd Bey tâyin edildi. Oğlunun vefâtına ziyadesiyle üzülen Orhan Gâzi
rahatsızlandı. 1360’da rahatsızlığı artarak vefât etti. Bursa’daki Gümüşlü
Kümbet’e defnedildi.
Şahsiyeti
nesillere örnek mâhiyette olan Orhan Gâzi, halîm selîm olup, son derece
merhametliydi. Kolay kızmaz, kızınca da belli etmezdi. Askerlerini ve tebeasını
kendisinden fazla korurdu. Muhârebelerde zâyiât durumuna dikkat ederdi. Zayiata
sebeb olacak mevkilerin fethini kuşatmayla kolaylaştırıp, teslimini beklerdi.
Çok âdildi. Dîni bütün bir müslüman olup, ülkede İslâm hukukunu tereddütsüz
tatbik ettirirdi. Orhan Gâzi’nin İslâm ahlâkına hayran olup, adaletine gıbta
eden hıristiyanlar, kendi soyundan ve dîninden hânedânların yerine, Osmanlı
idaresini tercih ederlerdi. İyi bir teşkîlâtçı, cesur bir kumandan olduğu gibi,
mükemmel bir idareciydi. İlme, âlimlere ve gönül sultânı manevî şahsiyetlere hürmetkardı.
Âlimlerin sohbetinde bulunup, onlarla istişare ederdi. İmâr ve iskân siyâsetine
önem verip, devrinde fethedilen beldelere Türk-İslâm nüfûsu yerleştirirdi.
Osmanlı ülkesinin
nüfuzunu arttırıp, devleti müesseseleştirdi.
Devletin topraklarını altı misli büyüten
Orhan Gâzi’nin vefâtı sırasında Osmanlı Devleti şu şehir ve kalelere hâkim
bulunuyordu: Bilecik, Bursa, Balıkesir, Bolu ve civarı, Kocaeli, Sakarya,
Eskişehir, Çanakkale, İstanbul’un bir kaç kalesi hâriç Anadolu yakası, Ankara,
Ayas, Beypazarı, Nallıhan, Kızılcahamam, Haymana, Polatlı, Soma, Kırkağaç,
Domaniç, Bergama, Dikili, Kınık, Marmara adaları, Trakya’da Tekirdağ,
Lüleburgaz, İpsala, Keşan.
Orhan Gâzi, sultan olunca, devlet
teşekküllerini kuvvetlendirdi ve yenilerini kurdu. Saltanatının üçüncü yılında
hükümdarlık alâmetinden olarak ilk defa Osmanlı akçesini Bursa’da gümüşten
kestirdi. Akçenin bir tarafında Kelime-i şehâdet ile Hulefâ-i Râşidîn’in (r.
anhüm) isimleri yâni; “Ebû Bekr, Ömer, Osman ve Ali” yazılı idi. Diğer
tarafında; Orhan bin Osman, basıldığı yer olan Bursa, basıldığı târihi olan H.
727 târihi ve Osmanlıların mensub olduğu Kayıboyu’nun damgası vardı. Hulefâ-i
Râşidîn’in isimlerinin söylenmesi ve yazılması Ehl-i sünnetin yâni Resûlullah
sallallahü aleyhi ve sellem ve Eshâbının (r. anhüm) yolunda gidenlerin şiarı
idi. Osmanlıların ilk bastıkları paralara Kelime-i tevhîdle beraber, bu mübarek
isimleri yazmaları, onların tâ başlangıçta Selef-i sâlihînin yolu olan Ehl-i
sünnet yoluna ne derece bağlı olduklarını açık seçik göstermektedir.
Osmanlı
Devleti’nde ilk fütûhatı yapanlar aşiret kuvvetleri olup, hepsi atlı idi. Bu
kuvvetler uzun süre muhasara hizmetlerinde bulunamadıkları için muvaffakiyetler
gecikiyordu. Orhan Gâzi, bu yüzden Bursa’nın fethinden sonra, askerî teşkilâtta
yenilikler yaptt. Türk gençlerinden daimî ve esaslı yaya denilen piyade
sınıfına orduda yer verildi. Askerî birliklerden onluk sistem tatbik edildi.
Piyade askerler, onar, yüzer kişilik manga ve bölüklere ayrıldı. On kişiye
onbaşı ve yüz kişiye yüzbaşı zabitler tâyin edildi. Bin mevcutlu kuvvetlerin
başındakilere de binbaşı rütbesinde subaylar tâyin edildi. Müsellem denilen
süvari kuvvetinin otuz askeri, bir ocak kabul edildi. İlk plânda biner kişilik
birlikler hâlinde kurulan yaya ve müsellem askerlerinin sayıları zamanla
arttırıldı. Günlük birer akçe olan ücretleri, iki akçeye çıkartıldı. Ayrıca
muhârebe dışında işleyebilecekleri araziler de verildi. Tımar sisteminin
tatbîkiyle askerî hizmete tâyin edilenlerin mikdârı, tertîb edilen kadroyu çok
geçtiğinden, bunların nöbetle sefere gitmeleri ve sefere gidenlere,
gitmeyenlerin yardımcı olmaları kânun hâline getirildi. Sefere gitmeyenlere
Yamak denildi. Yamaklara yardım karşılığı ücret verilirdi.
Osmanlı
devlet teşkîlâtı ilk defa Orhan Gâzi zamanında teşkil olundu. İlk devlet
teşkilâtında Anadolu Selçukluları ile İlhanlıların teşkilâtları örnek alınarak
bir hükümet mekanizması kuruldu. Bunun esâsı Beylik merkezindeki dîvândı. Bu
dîvâna devlet reisi olan pâdişâh başkanlık ettiği gibi icâbında pâdişâh adına vezir
de başkanlık yapabilirdi. Osmanlı Devleti’nin ilk veziri, Orhan Gâzi’nin tayin
ettiği Hacı Kemâleddîn oğlu Alâaddîn Paşa idi. Vezirler Paşa ünvânını
taşırlardı. Devletin askerî ve idarî bütün işlerinde pâdişâha yardımcı
olurlardı. Şehir ve kazalar, kâdı ve subaşıların idâresindeydi. Kâdı, idarî ve
adlî; subaşı da, âsâyiş ile askerî işlere bakarlardı. Orhan Gâzi devrinde en
yüksek kâdılık makamı Bursa kâdılığı olup, tâyinlere de bakardı.
Orhan
Gâzi devrinde fethedilen beldeler, ilmî, mîmârî ve sosyal te’sislerle süslendi.
İznik fethedilince, Manastırını medreseye çevirterek ilk Osmanlı medresesini
kurdu. Yine İznik’te yaptırmış olduğu imâretin açılışında kendi eliyle
fakirlere ve gâzilere aş dağıttı. Ahâlisinden; müslim ve gayr-i müslim hiç kim
senin aç ve açıkta kalmamasına gayret etti. Bursa’da, câmi, imâret, tabhâne,
yol, köprü ve hamamlar yaptırdı. Hanımı Nilüfer Hâtûn da; İznik’te bir imâret,
Nilüfer çayı üzerinde köprü ve çeşme gibi pek çok hayrat inşâ ettirdi. İlk
Osmanlı medresesi olan İznik Medresesi’nin müderrisliğine zahirî ve bâtınî
ilimlerde derin âlim Dâvûd-i Kayseri tâyin edildi. Dâvûd-i Kayseri, Şeyh-i
Ekber Muhyiddîn-i Arabî hazretlerinin Füsûs-ül-Hikem adlı eserini, Matla-ı husûs-ü-kilem fî şerh-i Füsûs-ül-hikem adıyla şerh edip, talebelerine
okuttu. Bu eser, güzel İslâm ahlakının Osmanlı topraklarında yayılmasında rol
oynadı. Orhan Gâzi, gâzilerin yetişmesinde, yeni fethedilen yerlerin İslâm
beldesi olmasında, fetih öncesi hazırlıkların yapılmasında, cihâd esnasında
askerin şevke getirilmesinde büyük emekleri geçen âlimler ve dervişlere de
hürmet edip, onların barınmaları ve hizmetlerini kolayca îfâ edebilmeleri
için, tekke ve zaviyeler yaptırdı. Bu dervişlerden Geyikli Baba ve Derviş Murâd
meşhurdur.
Orhan Gâzi öldüğü zaman; Murâd, İbrâhim ve
Halîl ismindeki üç oğlu hayatta idi. Süleymân Paşa ve Kasım isimlerindeki
oğulları kendisinden önce vefât etmişlerdi. Süleymân Paşa ile Murâd Bey,
Yarhisar tekfurunun kızı Nilüfer
Hâtun’dan; Halîl Bey ve Kâsım Bey, Bizans kayseri Kantakuzen’in kızı Teodora’dan;
İbrâhim Bey ile Fatma Sultan, Rum prensesi olan Aspurça’dan doğmuştur.
“Oğul!
Saltanatına mağrur olma. Unutma ki hazret-i Süleymân’a kalmamıştır. Unutma ki,
dünyâ saltanatı geçicidir, lâkin büyük bir fırsattır. Allah yolunda hizmet ve
Peygamberimizin aleyhisselâm şefaatine mazhariyet için, bu fırsatı iyi
değerlendir! Dünyâya âhiret ölçüsüyle bakarsan; ebedî saadeti feda etmeye
değmediğini göreceksin. Oğul! Rumeli fethini tamamla! Konstantiniyye’yi
(İstanbul’u) ya fethet, yahut fethe hazırla! Civardaki Türk beyleriyle mes’ele
çıkarmamaya çalış. Ahâli her ne kadar bizi istese de, başlarında bulunan
beyler, beyliklerinden geçme tarafdârı gözükmez. Daha bir zaman idare
edecekler, lâkin sonunda olmuş meyva gibi avucuna düşeceklerdir. Anadolu’da
gaile çıkmazsa, Rumeli işini rahat halledersin. Bu yüzden, Anadolu’nun
sessizliğini bozmamaya gayret et. Cennet mekân babam Osman Gâzi Han, Söğüt ve
Domaniç’ten ibaret bir avuç toprağı beylik yaptı. Biz, Allah’ın izniyle beyliği
hanlığa, sultanlığa ikmâl ettik. Sen daha da büyüğünü yapacaksın! Osmanlıya iki
kıt’a üstünde hükmetmek yetmez. Zîrâ İ’lâ-yı kelimetullah azmi, iki kıt’aya
sığmıyacak kadar yüce bir azimdir. Selçuklunun vârisi biz olduğumuz gibi,
Roma’nın vârisi de biziz!
Oğul!
Kur’ân-ı kerîmin hükmünden ayrılma! Adaletle hükmet! Gâzileri gözet! Dîne
hizmet edenlere hizmeti şeref say! Fakirleri doyur! Zâlimleri cezalandırmakta
tereddüt gösterme! Adaletin en kötüsü geç tecellî edenidir. Sonunda hüküm
isabetli bile olsa, geciken adalet zulümdür! Oğul, biz yolun sonuna geldik. Sen
daha başındasın. Cenâb-ı Mevlâ saltanatını mübarek kılsın.”
Orhan
Gâzi gittiği illerde, garîbleri, dervişleri arar sorardı, inegöl yöresinde,
Keşiş dağı aralığında hayli derviş bulunduğunu işitti. Oradaki baba dostu
Korkut Alp’e haber gönderdi. Korkut Alp çok ihtiyârlamıştı. Bir adam yolladı.
Adam; “Korkut Alp’in selâmı bâkidir. Bizim yörede, bir garip derviş vardır.
Dağda, belde dolaşır. Kurtla, geyikle söyleşir. Mübarek bir kişidir” dedi.
Orhan Gâzi; “Acep kimin talebesi, kendisinden sorun” deyince, sordular. O da;
“Hacı İlyas talebesiyim. Seyyid Vefâ tarîkiyim...” diye cevâb verdi. Orhan Gâzi
bu dervişin incitilmeden getirilmesini istedi. O zât daveti kabul etmediği
gibi, Orhan Gâzi’nin yanına gelmesini de istemedi. Orhan Gâzi bunun sebebini
sorunca; “Dervişler, kalb ehli olur. Gözetirler. Vakti dolunca gelirler ki,
duâları makbûl ola” dedi. Orhan Gâzi boyun bükerek babasının vasiyetleri icâbı
derviş kalbi kırmadı ve beklemeye başladı. Uzun bir süre
sonra derviş, bir kavak ağacını kökünden çıkararak, Bursa’ya gitti. Sarayın
avlusuna kavağı dikti. Durumu hemen Orhan Gâzi’ye bildirdiler. Orhan Gâzi
derhâl avluya çıktı. Derviş; “Bû bizim hediyemizdir. Durdukça, dervişlerin
duâsı erişir” dedikten sonra duâ etti. Sonra geri dönerek kendi dağına gitti.
Orhan Gâzi de arkasına düşerek, onunla konuşmak istedi ve ona; “Derviş Koca...
Şu İnegöl yöresi tümüyle senin olsun...” dedi. O da; “Mülk Allah’ındır... Sen,
onu ehline ver” dedi. Orhan Gâzi; “Ehli kimlerdir?” diye sorunca, derviş; “Hak
teâlâ, dünyâ mülkünü, senin gibi hanlara ısmarladı. Sen de onu, iş ehline ısmarla
ki, Allah’ın kulları birbirleriyle işlerini göreler...” dedi. Bunun üzerine
Orhan Gâzi çok rica etti ve arkadaşları için bir parça bir şeyler kabul
etmesini istedi. O da; “Peki kalbin kırılmasın! Şu tepecikten berisi,
dervişlerin avlusu olsun” dedi. Orhan Gâzi çok sevinip duâ alarak geri döndü. O
derviş vefât edince, kabrinin üzerine bir türbe, yanına bir mescit yaptırdı.
Şimdi oraya Geyikli Baba denilmektedir.
1326........ :
Şehzâde Murâd’ın doğumu, Alâeddîn Ali Bey’in vezir olması, Aydos ve
Semendire’nin feth edilmesi, ilk Osmanlı parasının basılması.
1327........ :
Akça Koca ile Konur Alp’in vefâtları.
1328........ :
Yaya isimli ordunun kurulması, Maltepe (Pelekanon) zaferinin kazanılması.
1330........ :
Bizans’la ilk barış andlaşmasının imzalanması.
1331........ :
İznik’in feth edilmesi, İznik Ayasofya kilisesinin câmiye çevrilmesi, vezir
Alâeddîn Paşa’nın vefâtı, şehzâde Süleymân Paşa’nın vezirlik makamına tâyin
edilmesi, Taraklı Göynük ve Mudurnu kasabalarının fethi.
1332........ :
Büyük tarihçi Âşık Paşazâde’nin vefâtı.
1333........ :
Gemlik’in fethedilmesi.
1336........ :
Kirmasti, Mihaliç ve Ulubat kasabalarının fethedilmesi, Karesi Beyliğinin
Osmanlı topraklarına katılması.
1337........ :
İzmit, Hereke, Yalova ve Armutlu kalelerinin fethi.
1346........ :
Bizans imparatoru altıncı Kantakuzen’in kızı ile Orhan Gâzi’nin evlenmesi.
1352........ :
Üsküdar, Kadıköy ve Marmara adalarının feth edilmesi.
1354........ :
Ankara’nın ilk fethi, Gerede Beyliğinin Osmanlı Devletine ilhakı, şehzâde
Süleymân Paşa’nın Rumeli’ye geçmesi.
1359........ :
Şehzâde Süleymân Paşa’nın Trakya’da bütün Marmara kıyılarını ele geçirmesi ve
vefâtı.
1360........ :
Orhan Gâzi’nin vefâtı.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Osmanlı Târihi (İ.H. Uzunçarşılı); cild-1,
sh. 117
2) Osmanlı İmparatorluğu Târihi (Z. Danışman);
cild-2, sh. 91
3) Âşık Paşazade Târihi; sh. 42
4) Meşâhir-i İslâmiyye; cild-1, sh. 72
5) Tam İlmihâl Seâdeti Ebediye; sh. 1056
6) Rıhlet-i İbn-i Battûta; Beyrut-1960, sh.
308
7) Rehber Anaihhpedisi; cild-13, sh. 262
8) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-10, sh.
364
9) Büyük Türkiye Târihi (Y. Öztuna) cild-2,
sh. 265
10) Îzâhlı Osmanlı
Kronolojisi (İ. Hâmi Danişmend); cild-1, sh. 15
11) Mufassal
Osmanlı Târihi; cild-1, sh. 68
12) Kitâb-ı
Cihân-nümâ (Neşri); sh. 158-159
13) Tâc-üt-tevârih;
cild-1, sh. 43