Tanzîmât
devrinin meşhur gazeteci, siyasetçi, şâir ve yazarı. 21 Aralık 1840’da
Tekirdağ’da doğdu. Mehmed Kemâl adı verildi. Daha sonraları Nâmık mahlasını
aldı. 1889’da mutasarrıflık yaptığı Sakız adasında öldü. Bolayır’a gömüldü.
Sultan İkinci Abdulhamîd Han’ın emriyle kabri üzerine türbe yaptırıldı.
Nâmık Kemâl’in baba tarafından bilinen en
büyük atası Konyalı Bekir Ağa’dır. Bunun oğlu sadrâzam Topal Osman Paşa, onun
oğlu Kapdân-ı derya Ahmed Râtib Paşa, onun oğlu Şemseddîn Bey, üçüncü Mustafa
Han’ın mâbeyncilerindendir. Şemseddîn Bey’in oğlu Yenişehirli Mustafa Âsım Bey,
Nâmık Kemâl’in babasıdır. Annesi Fatma Zehra Hanım, Arnavud Abdüllatîf Paşa’nın
kızıdır. Küçük yaşta annesini kaybetti. Çocukluk ve ilk gençlik çağı, dedesi
Abdüllatîf Paşa’nın yanında geçti. Abdüllatîf Paşa, kaymakam ve vâli olarak
devamlı dolaştığı için, Nâmık Kemâl, düzenli bir tahsil görmedi. Önce husûsî dersler
aldı. Sonra kendi kendini yetiştirmeye çalıştı. Dedesiyle 12 yaşında önce
Kars’a, bir yıl sonra ise Sofya’ya gitti. Dedesini taltif için kendisine
hâcelik rüûsu verildi. 18 yaşına kadar Sofya’da kaldı. İlk şiirlerini burada
yazdı. Tasavvufla ilgilendi. On altı yaşında Râgıb Efendi’nin kızı Nesîme
Hanım’la evlendi. 1857’de İstanbul’a geldi. Hâriciye nezâreti tercüme kaleminde
çalışmaya başladı. Burada Fransızcasını ilerlettiği gibi eski edebiyat
geleneğini devam ettiren şâirlerle tanıştı. Aynı kalemde çalışan Leskofçalı
Gâlib Bey’le yakın dostluk kurdu. Onun te’siri altında kaldı. Bu te’sir dîvân
tarzı şiirlerinde, hayâtının sonuna kadar sürdü. 1861’de kurulan Encümen-i
şuarâda yer aldı. Burada Şinâsî ile tanıştı. 1862’de Tasvîr-i Efkâr’da yazılar yazmaya
başladı. Şinâsî Paris’e gidince, Tasvîr-i Efkâr-ı Nâmık Kemâl’e bıraktı. Böylece
gazetecilikle beraber siyâsete de atıldı. Önceleri yayınları ile hükümetten
takdîr aldı. Fakat zamanla iç ve dış olaylar hakkındaki sert tutumu ve yerinde
olmayan tenkidleri, bir de Jön Türkler ve Genç Osmanlılar diye bilinen gizli
ihtilâl cemiyetine üye olması, Âlî Paşa hükümetini harekete geçirdi. Gazetesi
kapatılan şâir, Erzurum vâli muavinliğine tâyin edildiyse de, gitmeyerek;
Mısırlı prens Mustafa Fâzıl Paşa’nın daveti ve destek vâdi üzerine; Ziya Paşa,
Ali Süâvî ve diğerleriyle beraber Paris’e kaçtı. Böylece ne derecede bir vatan
şâiri olduğunu gösterdi. Bunlar önce Paris’de Muhbir, sonra Londra’da Hürriyet
gazetelerini çıkararak, yurtdışından hükümete muhalefete devam ettiler. 1870’de
İstanbul’a dönünce, iki sene yazı yazmadı. Sadrâzam Âlî Paşa’nın ölümünden
sonra arkadaşlarıyla İbret gazetesini çıkardı. Az sonra kapatılınca,
mutasarrıf olarak Gelibolu’ya gönderildi. Fakat kısa zamanda bu vazîfeden
azledildi. Tekrar İstanbul’a dönerek İbret’in başına geçti. Gazete tekrar kapatılınca
tiyatro ile ilgilenmeye başladı. Güllü Agop’un Gedikpaşa’daki tiyatrosunda 1
Nisan 1873 gecesi oynanan Vatan Yahut Silistre piyesinde çıkan siyâsî
olaylar neticesi İbret gazetesi bir daha açılmamak üzere kapatıldı ve Nâmık
Kemâl Magosa’da ikâmete mecbur edildi. Abdülazîz Han’ın tahttan indirilmesi
üzerine, siyâsî mahkûmlar için çıkarılan aftan istifâde ederek 38 ay kaldığı
Magosa’dan İstanbul’a döndü. Magosa hayâtı, yazar için rahat geçti. Burada
serbestçe dolaşabiliyor, dışarısıyla mektuplaşabiliyor, bâzı ziyaretçileri
ağırlayabiliyordu. Roman, tiyatro ve tenkîde dâir bir çok eserlerini burada
yazdı. Edebî çalışmalara ayıracak en çok zamanı burada bulabildi. Beşinci Murâd
tahta geçmesi ile 1876’da sürgün dönüşünde, İstanbul’da bir kahraman gibi
karşılandı. İkinci Abdülhamîd Han tahta çıkınca, Nâmık Kemâl’i önce Şûrâ-yı
devlet üyesi yapdı, sonra Kânûn-i esâsîyi hazırlayacak komisyona tâyin etti.
Nâmık Kemâl, bir sözünden dolayı suçlu bulunarak, önce altı ay hapis, sonra beş
bin kuruş maaşla Midilli adasında ikâmete mecbur edildi. İki buçuk yıl sonra
aynı adaya mutasarrıf yapıldı. Buradan Rodos mutasarrıflığına (1884-1887), daha
sonra da Sakız mutasarrıflığına tâyin edildi. Adalarla ilgili lâyihalar sundu.
Bu bölgede müslümanların haklarını müdâfaa etti. Bir Pazar günü orada öldü.
Vasiyeti gereği, mezarı Bolayır’a nakledildi.
Osmanlı Devleti’nin son devresinde yaşayan
Nâmık Kemâl, Tanzîmât prensiplerini Osmanlı Devleti için kurtuluş reçetesi
olarak gören Batı kültürü hayranı Şinâsî, Ziyâ Paşa gibi yazarlarla beraber bu
prensipleri savundu, bunların yerleşmesine ve yayılmasına çalıştı. Heyecanlı,
kavgacı mîzâcı, akıcı ve parlak üslûbu ile, diğer tanzîmât yazarlarından daha
fazla tanındı. Kendinden sonra gelen yazarları etkiledi. Şinâsî ile tanışıncaya
kadar dîvân tarzında şiirler yazdı ve Encümen-i Şuarâ içinde yer aldı.
Siyâsetten uzak durdu. Fransızca öğrenmesi ve Şinâsî ile tanışması hayâtında
bir dönüm noktası oldu. Bu devrede Nâmık Kemâl, kaynağını Fransız ihtilâlinden
alan yeni düşüncelerin, edebiyat, siyâset ve sosyal hayatta ateşli bir
savunucusu olarak hareketli bir hayat yaşadı. Avrupaî düşüncelerin
bayraktarlığını yaptı ve batı kültürü yanlısı kimselerin gözünde kahramanlaşdı.
Nâmık Kemâl, bütün tanzîmât yazarları gibi;
ne sistemli bir fikir adamı, ne bir fikir çilesi mahsûlü kendine mahsûs
düşünceleri olan bir mütefekkir, ne de büyük bir sanatçıdır. Her şeyden önce
gazeteci ve politikacıdır. Sonradan öğrendiği Fransızca’sıyla batı kültürünü
tam manâsıyla öğrenip hazmetmemiştir. Siyâsî, sosyal ve edebî bir ihtilâlci
(devrimci), Avrupa hayranı, bir taklidcidir. Görüşlerinin çoğu, 18. yüzyıl
Fransız filozoflarından ve romantiklerinden iktibasdır. İlim, fen, teknik ve kültürde
gelişme modeli İngiltere; siyâsî yönetim modeli ise Fransız meşrutî
teşkilâtıdır. Siyâsî düşüncelerini gerçekleştirmek için İtalyan Karbonari
derneğinin tüzüğü esas alınarak kurulan Jön Türkler veya Genç Osmanlılar isimli
gizli ihtilâl cemiyetine girmiş, onun en ileri gelen üyelerinden olmuştur.
Zâten, kendisi de tanınmış masonlardandı.
Fransız edebiyatının üstünlüğünü kabul eden
Nâmık Kemâl, Osmanlı edebiyatı yerine Fransız edebiyatı etkisinde, onun benzeri
bir edebiyat kurmaya çalıştı. Bu akımın en şöhretli temsilcisi, öncüsü oldu. Bu
yönde bir kadrolaşma hareketine girişti. Genç yazarları bu doğrultuda etkiledi.
Fransız edebiyatı tarzında ilk mensur edebî örnekleri verdi. Bir tarafdan yeni
fikirleri yaymaya çalışırken, bir yandan da dîvân edebiyatına şiddetli
hücumlarda bulunarak gözden düşürmeye, yıkmaya çalıştı. Edebiyatı, yeni
fikirlerin propaganda aracı olarak kullandı. Eserlerinde “Sanat cemiyet
içindir” görüşü hâkimdir. Bütün yazılarında; gelişme, vatanseverlik, hürriyet,
meşrûtiyet, siyâsî bağımsızlık, Osmanlıcılık, İslamcılık, maârif, iktisad,
kahramanlık gibi sosyal konular üzerinde durdu. Vatan, millet, milliyet,
hürriyet gibi kelimeleri Fransız İhtilâlinden doğmuş mânâlarıyla ilk defa o
kullandı. Eskiden vatan, millet, hürriyet kelimeleri başka mânâlarda
kullanılırdı. Millet, din; mezhep, bir dîne bağlı insan topluluğu; hür kelimesi
ise, âzâd edilmiş köle mânâsına gelirdi. Bir taraftan gazetelerde günlük siyâsî
ve sosyal konulardaki görüşlerini işlerken, bir taraftan da aynı konu ve temaları,
edebî eserlerde dile getirdi. Bu faaliyetlerinde geniş halk kitlelerinde etkili
olabilmesi için, diğer tanzîmât yazarlarıyla beraber dil ve ifâdenin
sadeleşmesine gayret etti. Şiirin yanısıra tenkîd, biyografi, tiyatro, roman,
târih ve makale türlerinde eserler verdi. Eserlerinin sayısı yirmi
civarındadır. Eserlerinde, bilhassa şiirlerinde, şekil olarak pek bir yenilik
olmamakla beraber muhteva, (konu ve tema) değişiklikleri yaptı. Genelde aruz
veznini, bir-iki şiirinde ise hece veznini kullandı. Fakat genç yazarlara hece
veznini ve yeni nazım şekilleri kullanmayı tavsiye etti. Şâir olarak asıl
başarısı, dîvân tarzında yazdığı şiirlerindedir. Bunlar, kendinden sonra kitap
hâlinde yayınlandı. Edebî tenkîdlerinde kavgacı bir mizaca sahip olup, yapıcı
bir tenkîd anlayışından uzaktır. Bunları, eskiyi kötüleme ve yenilik
taraftarlarını müdâfaa için kaleme aldı. Tahrîb-i Hârâbat ve Tâkib; Ziya Paşa’nın Harâbât’ını
tenkid için, Magosa’da yazılmıştır. İrfan Paşa’ya mektub, Renan Müdâfaanâmesi; Ernest
Renan’ın İslâmiyet ve Maârif konulu konferansına reddiyedir. Nâmık Kemâl, İntibah yahut
Sergüzeşt-i Ali Bey (Son Pişmanlık) ve Cezmi ismiyle iki roman yazdı. Dil,
ifâde ve teknik yönden bir çok noksanlıklar taşıyan bu eserlerin tek özelliği,
o devirde yazılan romanlardan daha başarılı olmasıdır. Tiyatroyu yeni
fikirlerini yaymak için iyi bir vâsıta kabul eden yazar, altı tiyatro eseri
yazdı. Bunlardan en çok tutulan Vatan Yahut Silistre’de vatanseverlik temasını
işledi. Konusunu târihten alan Celâleddîn Harzemşâh piyesinin yanısıra, aile içi
problemlerin işlendiği Karabelâ, Akif Bey ve Zavallı Çocuk piyeslerinde ise
sosyal konuları dile getirdi. Gülnihâl piyesinin konusu siyâsîdir. Nâmık Kemâl,
batı hülyasına kapılan diğer tanzîmât yazarları gibi aile ve evlenme konusunda
mevcut bâzı Osmanlı âdetlerini eserlerinde tenkîd etti.
Avrupa karşısında aşağılık kompleksine
düşen Nâmık Kemâl, konusunu eski şanlı devir ve târihî şahıslardan alan, târihî
ve biyografik eserler kaleme alarak teselli bulmaya çalıştı. Devr-i istîlâ’sı,
Selâhaddîn Eyyûbî, Fâtih, Sultan Selim adlı monografilerini
topladığı Evrâk-ı
Perişan, Tiryâki Hasan Paşa’yı anlatan Kanije bunlardandır. Çeşitli makale
ve mektupları da vardır. Bunların bir kısmı toplanarak sonradan yayınlanmıştır.
Edebî mülâhazalar bir kenara bırakılırsa,
târihî ve siyâsî bir şahsiyet olarak Nâmık Kemâl, dâima his ve heyecanlarına
mağlûb, çabuk kandırılabilen, neye inanıp bağlanacağını tam kestirememiş şöhret
ve kahramanlık arzularıyla dolu bir insandı. Dostluğunda ve düşmanlığında sebatı
yoktu. Şiirlerinde, devlet hizmetinde çalışmayı, insafsız bir avcıya köpeklik
yapmaya benzeterek, en tantanalı bir dil ve üslûpla kötüler ama, pâdişâhın ufak
iltifat ve ihsânları karşısında her şeyi unutur, kendisiyle birlik olup, ihanet
şebekelerine hizmet edenleri ihbar ederdi. İkinci Abdülhamîd Han’a yazdığı çok
aşırı saygı ve bağlılık ifadeleriyle dolu mektupları, Başbakanlık Osmanlı
Arşivi’nde mevcut olup, neşredilmiştir. Midhat Paşa’nın;” Âl-i Osman olur da
niçin âl-i Midhat olmaz” sözü üzerine aklı başına gelmiş ve yaptıklarına pişman
olarak, sultân ikinci Abdülhamîd’e bağlanmak ihtiyâcını duymuştur.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Yakın Çağ
Türk Kültür ve Edebiyatı Üzerine Araştırmalar-2, Müteferrik Makâleler-1 (Kaya
Bilgegil, Erzurum-1980); sh. 61
2) On
dokuzuncu Asır Türk Edebiyatı Târihi (A. H. Tanpınar); sh. 321
3) Yeni
Osmanlılar Târihi (Ebüzziyâ Tevfik); sh. 159
4) Nâmık
Kemâl (Ali Ekrem, İstanbul-1930)
5) Tam
İlmihâl Seâdet-i Ebediyye; sh. 1113
6) Son Asır
Türk Şâirleri (İbn-ül-Emîn Mahmûd Kemâl İnal, İstanbul-1970)
7) Rehber
Ansiklopedisi; cild-13, sh. 30
8) Büyük
Türk Klâsikleri; cild-8, sh. 370
9) Hârâbat
Karşısında Nâmık Kemâl (K. Bilgegil, İstanbul-1975)
10) Nâmık Kemâl, Şahsı-Sanatı-Eserleri (Necip
Fâzıl, T.D.K. Yayını, İstanbul-1941)
11) Eski Edebiyat Karşısında Nâmık Kemâl (K.
Bilgegil, Basılmamış Doçentlik Tezi, Ankara-1965)
12) Nâmık Kemâl, Hayâtı ve Şiirleri (S. Nüzhet
Ergün, İstanbul-1933)
13) Nâmık Kemâl (Rızâ Nûr, Revü Bilig,
İskenderiyye-1936)