Mısırlı
muharrir ve din adamı. 1849 (H. 1265)’de Mısır’da doğdu. 1905 (H. 1323)’de yine
burada vefât etti. Zirâatle uğraşan orta seviyeli bir ailenin çocuğu olan
Abduh, on yaşında Tanta şehrine giderek mektebe başladı. Fakat derslerden zevk
alamadığı için köyüne döndü. Evlenip bir müddet zirâatle meşgul oldu. Babasının
ısrarı ile tekrar tahsile karar verdi. Bu maksatla Tanta’ya giderken yolda,
akrabasından Şâziliye tarikatına mensub bir zâtla tanıştı. Ondan tasavvufa dâir
bâzı şeyler öğrendi. Tanta’ya gidince, Câmi-i Ahmedî’de okudu. 1882’de Kâhire’ye
gitti ve Câmiülezher Medresesi’ne girdi. Bu sırada Âlî Paşa tarafından
İstanbul’a davet edilen ancak, Ehl-i sünnet îtikadına aykırı sözleri yüzünden
kovulup 1872’de Mısır’a gelen Cemâleddîn Efgânî ile tanıştı (Bkz. Cemâleddîn
Efgânî). Ondan kelâm, usûl-i fıkıh, mantık, felsefe, eski ve yeni astronomiye
dâir kitaplar okudu. Bu esnada Cemâleddîn Efgânî ona din ve siyâsette ıslâh
adını verdiği reformcu fikirlerini aşıladı. Onu yavaş yavaş mutezilenin nakil
ile bilinebilecek mevzularda bile akılla serbestçe hareket edebilme anlayışına
doğru çekti. Bu suretle Abduh, İslâm âlimlerinin nakli esas alıp, aklı ona
hizmetçi yapan yolundan ayrıldı. Bundan sonra dînî mes’elelerde, İslâm
âlimlerine bağlı kalmadan kendi görüşüyle konuşmaya, hüküm vermeye başladı. Efgânî’nin
de teşvikiyle Fransızca’yı öğrendi ve bu dille yazılmış eserleri okudu. Bunun
neticesinde Avrupalı müsteşriklerin te’sirinde kaldı ve İslâm âlimlerinin
eserlerini okumaya rağbet etmeyerek, daha çok felsefî fikir ve yorumlarla
yazılmış kitaplara yöneldi. Bu eserler, Efgânî’nin aşıladığı fikirleri
pekiştirdi.
Efgânî
onu siyâsî ve içtimaî mes’elelerle meşgul olmaya, bu mevzularda makaleler
yazmaya ve konuşmalar yapmaya da teşvik etti. Abduh Mısır’da bulunduğu müddetçe
Efgânî’den hiç ayrılmadı ve konferanslarını hiç kaçırmadı. O’nun teşvikiyle
1872’de kelâm ve tasavvufa dâir olan Risâlet-ül-vâridât adlı eserini yazdı. İslâm
âlimlerinin bildirdikleri kaide ve kurallara uygun olup olmadığına bakmadan,
kendine has aklî izahlarda bulundu. 1876’da Akâid-i Adûdiyye’ye yaptığı şerhde
de aynı usûlü tâkib etti. Aynı sene Mısır’ın önde gelen gazetelerinden olan El-Ahrâm’da
yazılar da yazdı.
Evinde
özel dersler de veren Abduh, ilk derslerinde, bozuk fikirleri meşhur Kindî ve
Fârâbî’nin talebesi olan İbn-i Miskeveyh’in Tehzîb-ul-ahlâk’ını okuttu. 1879’da
Dârülulûm’a hoca olarak tâyin edildi. Bu yıl dînî ve siyâsî konulardaki bozuk
fikirleri sebebiyle, Cemâleddîn Efgânî Mısır’dan sürüldü. Abduh ise köyüne
gönderilip, buradan çıkması, makale yazması ve konuşma yapması yasaklandı. Bir
müddet sonra, hidiv İsmâil Paşa çekilip, yerine hidiv Tevfik Paşa gelince,
Abduh, Matbûât
gazetesi muharrirliğine getirildi. Bilâhare tahrîr hey’eti reisliğine
(başyazarlığa) tâyin edildi.
1881’de
zuhur eden Arabî Paşa isyânı ile alâkası bulunması ve hidiv Tevfik Paşa’nın
azline dâir fetva vermesi üzerine üç ay hapisden sonra Suriye’ye sürüldü. Ancak
yazıları senet olan âlimlerin bildirdiklerine uymayan konuşmalara devam etmesi
üzerine, Ehl-i sünnet âlimlerini karşısında buldu ve burada da tutunamadı.
Daha
önce Mısır’dan sürülünce Hindistan’a giden Cemâleddîn Efgânî, deniz yoluyla
Avrupa’ya giderken 1883’de Abduh’a bir mektup yazarak yanına gelmesini istedi.
Abduh, hayranı olduğu Efgânî’nin isteğini kabul ederek Paris’e gitti.
Burada
buluştuktan sonra, müslümanları reformcu fikirleri etrafında toplamak
maksâdıyle El-Urvet-ül-vüskâ
adıyla bir cemiyet kurdular ve bu isim ile bir de gazete çıkarıp, fikirlerini
buradan yaymaya başladılar. Sekiz ay içinde 18 sayı çıkardıktan sonra yayın
durduruldu.
Bunun
üzerine gizli konferanslar vererek fikirlerini yaymak için birbirinden
ayrıldılar. Abduh, 1884 senesinde Tunus’a gitti. Yaptığı reformcu konuşmalara
âlimlerin îtirâzı sebebiyle burada da tutunamadı ve Beyrut’a döndü. Üç bucuk
sene burada kalıp Tevhîd risalesini yazdı.
Gâzi
Ahmed Muhtar Paşa ve başkalarının aracılığı ile hidiv Tevfik Paşa tarafından
affedilmesi üzerine, 1888’de tekrar Mısır’a döndü. Fransız kânunlarına göre
dâvalara bakan İstinaf ve diğer bâzı mahkemelerde vazîfe yaptı. Ayrıca
İngilizlerin desteği ile kendisine Mısır müftîliği verildi. 1899’da Câmiülezher
Medresesi idare hey’etine girdi. İlk işi Ezher’in mevcûd ders programını
değiştirmek oldu. Üniversite kısmındaki dersleri kaldırıp, lise ve orta
kısımdaki kitapları yüksek sınıflarda okutturarak, derslerin kalitesini
düşürdü. Ezher’e masonluğu da sokan Abduh, ayrıca masonluk ruhunun Arab
memleketlerine yayılması için de çalıştı. Osmanlı Devleti’nde mason Reşîd Paşa
da Tanzîmât döneminde medreselerden fen derslerini kaldırıp din adamlarını
yüksek fen bilgilerinden mahrum ederek aynı şeyleri yapmıştı.
Abduh,
bu faaliyetleri yanında, Ezher’de; İslâm âlimlerinin asırlardan beri
müslümanların dinlerini muhafaza etmek için dört mezhebden birine bağlanmak,
âlimlerin sözlerine tâbi olmak, dinde akla geldiği gibi konuşmamak hususunda
gösterdikleri hassasiyeti ve bu konularda bildirdikleri kaideleri, İslâmî
ilimleri dondurmak olduğunu iddia etti. Talebelere önceki âlimleri taklidden
kurtulup, nakli bırakarak, hür bir akılla hareket etmeyi tavsiye etti. Medeniyet-i
İslâmiye târihi müellifi Corci Zeydan da onun hakkında; “Eskilerin
sözlerine bağlanmamış, onların koyduğu kaidelere değer vermemiştir” der.
Abduh,
Ezher’deki konuşmalarında daha ileri giderek; kendisinden önce gelen binlerce
İslâm âliminin, mantık, matematik, târih, coğrafya ve astronomi ilimlerinde pek
kıymetli eserler verdikleri hâlde, onların bunlardan haberi olmadığını, İslâm’ı
anlıyamadıklarını söyliyerek gözden düşürmeye çalışmış, aklı ile dîni ilk defa
kendisinin birleştirdiğini iddia etmiştir. Bu görüşlerini kabul ettirdiği
talebeleri kendisine müceddîd (dînin yenileyicisi) ve imâm gibi lakablar
vermişlerdir. Aslında o, müceddîd ve imâm değil, bir dinde reformcu idi.
Selefîlik ve mezhebleri birleştirmek gibi reformcu cereyanlar, onun talebeleri
ve hayranları tarafından günümüze kadar devam ettirilmiştir.
Muhammed
Abduh, âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şeriflere kendi aklı ile garblılaşmaya
uyacak mânâlar vererek, önceki tefsîr âlimlerine muhalefet etti. Maddî
mucizelere inanmadığı için Fil sûresinde zikri geçen Ebabil kuşlarını
sivrisinek, attıkları taşları da mikrop diye te’vil ederek âyet-i kerimenin
zahirî mânâsını kabul etmeyerek ona gelinceye kadar binlerce İslâm âlimine
muhalefet etti.
Mûsâ
aleyhisselâmın âsâsı ile denizi yarması mucizesini, med ve cezir hadisesidir
diye te’vil ederek, din bilgilerini, zamanın fen bilgilerine, felsefecilerin o
günkü düşünüşlerine uydurmaya çalıştı. Zilzâl sûresinin; “Her kim zerre mikdârı hayır
işlerse onun karşılığını görür ve her kim de zerre mikdârı kötülük işlerse
karşılığını görür”
mealindeki 7 ve 8. âyet-i kerîmelerini kendi görüşüne göre te’vil ederek;
“Müslim olsun, kâfir olsun, sâlih amel işleyen herkes, Cennet’e gidecektir”
diyerek Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uymadı. Câmiulezher’in
müdürlerinden Şaltût ile yaptığı Kur’ân-ı kerîm tefsirinde banka faizinin meşru
olduğuna fetva verdi. Daha sonra din adamlarının ve çevresinin ağır baskısı
altında kalarak bu fetvasından döndüğünü söyledi. Âyet-i kerîmelerle varlığı
sabit olan cinleri İnkâr etti. Yine bedenen sağ olarak göğe çıktığı âyet-i
kerîme ve hadîs-i şerif ile sabit olan hazret-i Îsâ’nın öldüğünü ve ruhunun
göğe çıkarıldığını iddia edip, Kirâmen ve Kâtibîn meleklerini de inkâr etti.
Abduh,
Kur’ân-ı kerimden sonra İslâmiyet’te en kıymetli kitablar olan Buhârî
ve Müslim’deki
bâzı hadîs-i şeriflerin zayıf veya mevzu olduğunu iddia ederek, binlerce hadîs
âlimine muhalefet etmiştir.
Muhammed
Abduh’un, Elh-i sünnet âlimlerine muhalif olan fikirleri Muhammed Arabî’nin
Mekke’de basılan İfâdet-ül-ahyâr, şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi’nin Mevkıf-ül-akl
vel-ilm vel-âlem kitabında ve Câmi-ul-Ezher Medresesi yüksek ilim
kurulu üyesi Yûsuf-ü Decvî’nin 1966’da Mısır’da çıkan Câmi-ul-Ezher
Mecellesi’ndeki yazılarında kuvvetli delîllerle red edilmektedir. Ayrıca,
Muhammed Hüseyin Zehebî, Ebû Hâmid Merzûk, Zâhid-ül-Kevseri ve Ahmed Dâvûdoğlu
gibi selâhiyetli âlimler tarafından da Muhammed Abduh’un fikirleri delilleriyle
çürütülmüştür.
1876
yılından itibaren El-Vekâyi-ul-Mısriyye, El-Urvet-ül-Vüskâ, El-Menâr
gibi dergi ve gazetelerde yayınlanan makaleleri, talebesi Reşid Rızâ tarafından
Abduh biyografisinin ikinci cildinde toplanmıştır. Abduh’un bozuk fikirlerini
ihtiva eden, reformcular tarafından, büyük âlimin kitapları diye tanıtılan bâzı
eserleri vardır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) El-A’lâm;
cild-6, sh. 152
2) Tefsîr-ul-menâr,
cild-2, sh. 49
3) Tevhîd risalesi
tercümesi; sh. 1-69
4) Tam İlmihâl
Seâdet-i Ebediye sh. 1021
5) Fâideli
Bilgiler; sh. 358
6) Rehber
Ansiklopedisi; cild-1, sh. 235
7) Abduh ve Reşîd
Rızâ’nın cumhura muhalif fikirlerinin tahlili ve tenkidi
8) Dîni Tamir
Dâvâsında Din Tahripçileri (Ahmed Dâvûdoğlu)