Hanefî
mezhebi fıkıh âlimlerinden ve tasavvuf büyüklerinden. İsmi, İbrâhim bin Mustafa
eş-Şa’bânî el-Halvetî olup, Halvetiyye tarikatının Şa’bâhiyye kolunun
büyüklerindendir. 1774 (H. 1188) senesinde, Aydın vilâyetinin Kuşadası
kasabasına bağlı Çınar köyünde doğdu. 1846 (H. 1262) senesi Zilhicce ayında,
hacdan dönerken yolda vefât etti. Vefât senesinin, 1847 (H. 1263) -1848 (H.
1264) olduğu da rivayet edilmiştir.
İlim
ve irfan sahibi sâlih bir zât olan İbrâhim Halvetî, ailesinden çok güzel edeb
ve terbiye alarak yetişti. Anadolu’da çeşitli yerlerde ilim tahsîl ettikten
sonra İstanbul’a gelerek, Fâtih’teki Feyziyye Medresesi’ne (şimdiki Millet
Kütüphânesi’nin bulunduğu yer) yerleşti. Burada Emin Efendi’den ders alarak
ilmini ilerletti. Sonra yine Fâtih’de bulunan Atpazarı dergâhına geçerek,
riyazet ve mücâhedeler çekip, tasavvuf yolunda ilerlemeye çalıştı. Buraya
geçmesi şöyle olmuştur:
Birgün
bir âyet-i kerimenin tefsiri üzerinde çalışan Kuşadalı, karşılaştığı bir
müşkili kat’iyyen çözemiyordu. Bu müşkil halde iken medrese arkadaşlarından
olan Mustafa Efendi yanına geldi. Bu hâlini görerek ona böyle müşkil
mes’elelerini hâlletmek husûsunda, o günlerde Fâtih’deki Atpazarı dergâhında
bulunan, Beypazarı Şeyh Ali Efendi’yi tavsiye etti ve onu alarak Ali Efendi’nin
yanına götürdü. Ali Efendi, Kuşadalı’nın üzerinde çok durup çözemediği âyet-i
kerîmenin, zahirî ve bâtınî mânâlarını, âlimler tarafından bildirilen çeşit
çeşit tefsirini, uzun uzun îzâh etti. Bu ilk sohbette Ali Efendi’ye hayran
kalan Kuşadalı, artık o büyük zâttan ayrılmayıp, talebelerinden oldu.
O
büyük zâtın, feyz ve nûr saçan sohbetlerinde bulunarak, kemâle geldi. Ali
Efendi, Fındıkzâde semtindeki Kızılelma caddesinde bulunan Beşikçizâde
dergâhında vazife yapmakta iken, 1818 (H. 1234) senesinde, vefât etti. Vefât
ederken, yerine geçecek zâtın, Kuşadalı İbrâhim Halvetî olduğunu bildirdi. Onu
kendi yerine tâyin etti. Kuşadalı, o sırada Mısır’da bulunuyordu. Ali
Efendi’nin Kuşadalı’dan başka, Ahmed Nâzükî, Kâtip Muhammed Azîz İstanbûlî ve
Veliyyüddîn Hilmî Efendi isimlerinde üç büyük talebesi daha vardı.
Kuşadalı,
hocasının vefâtı üzerine İstanbul’a döndü. Daha evvel kendisinin ders alarak
yetiştiği Feyziyye Medresesi’ne yerleşti. Orada bir yıla yakın kaldı. Bundan
sonra, Aksaray Sinekli Bakkal’da, Hacı Halîl Efendi isminde bir zâtın, kendisi
için yaptırdığı ve Kuşadalı Dergâhı diye anılan dergâha geçerek, hizmetini
sürdürdü. Buradaki hizmeti o tekkenin yandığı 1833 (H. 1249) senesine kadar
devam etti. Yakınları, sevenleri dergâhı yeniden inşâ etmek için bir hayli
ısrar ettiler ise de, o; tekkelerde eski safiyetin kalmadığını, gittikçe
değişip asıl hüviyetlerin uzaklaştığını bildirerek, bu teklifi kabul etmedi.
Dergâhı
yandıktan sonra, Bâyezîd semtinde kiraladığı bir evde bir yıl kadar kalan
Kuşadalı, daha sonra Fâtih’te, Çarşamba pazarı civarında bir ev satın alarak
oraya taşındı. Aksaray’da on üç, Bâyezîd’de bir ve Çarşamba’da dokuz sene olmak
üzere, yirmi üç sene müddetle İstanbul’da hizmet edip, birçok talebeye hocalık
ettikten sonra, 1843 (H. 1259) senesi Şevval veya Zilkade ayında, hacca gitmek üzere
İstanbul’dan yola çıktı. Hacdan sonra Medîne-i münevvereye geçerek, orada da
bir müddet kaldı. Daha sonra Şam’a döndü ve orada yerleşti.
Hayâtının
sonuna kadar orada kalıp, imkânları dâhilinde hizmete devam eden Kuşadalı, ilim
âşıklarına faydalı oldu. Başta Şam vâlisi Hacı Ali Paşa olmak üzere, 1845 (H.
1262) senesinde, yanında aile efradı ve en büyük talebesi Bosnalı Muhammed
Tevfîk Efendi de olduğu hâlde, ikinci defa hacca gitti. O sene haccı îfâdan
sonra dönerken mukaddes topraklarda vefât etti.
Kutb-ül-ârifîn,
Meşhûd-i ayn-il-yakîn, Gavs-ül-vâsılîn ve Mukâbil-i şems-i a’zam gibi isimlerle
tanınmış olan Kuşadalı İbrâhim Halveti, bilhassa Türk tasavvuf büyükleri içinde
husûsî bir yere sahip, çok yüksek bir velî idi. Ahmed Cevdet Paşa dâhil, o zamanın
mühim şahsiyetleri onun sohbetlerine koşarlardı.
Ahmed
Cevdet Paşa, eserlerinden birinde şöyle demektedir: “Kuşadalı İbrâhim Efendi,
devrinin en derin din âlimi idi. Son derece vakarlı ve heybetli idi. Güleryüzlü
idi. En büyük ilmî müşkiller onun vesîlesiyle halledilirdi.
İlim
ve evliyâlıktaki yüksekliği ile birlikte, edebiyat ve şiirde de mahir olan
Kuşadalı, Osmanlı Türkçesini fevkalâde güzel bir şekilde konuşurdu. Şiirleri de
vardır.
Kuşadalı
İbrâhim Halvetî hazretlerinin talebelerinden bâzılarının isimleri şöyledir:
Bosnalı Muhammed Tevfîk Efendi, Muhammed Ali Fethi er-Rusçukî, Hacı Kayyım
Müezzin Efendi, Muhammed Naşir Efendi, Nâzükî Ahmed Efendi, Muhammed el-Kırîmî,
Mustafa Aczi Efendi, Ali Fikri, Kâdızâde Ömer Halvetî, Kapânî Hacı Hüseyin, Muhammed
Necîb, Muhammed Şevkî, Ahmed İzzet, Keçecizâde Hâfız Ali İzzet Efendi, Aydî
Muhammed Efendi.
Aydî
Efendi, Kuşadalı’nın vefâtı üzerine şu şiirini yazmıştır:
Hocam bekâya gitti,
Kaldım ağlayı ağlayı,
Akdıkça kan bu dîdeden,
Sildim ağlayı ağlayı,
Geldi dil deryası cûşâ
Döndüm ol demde bir hûşa.
İhtiyârsız başım tâşa,
Çaldım ağlayı ağlayı.
Arttı derdim âh-vâh ile,
Göz kan döker dilhâh ile,
Ser-tâ-kâdem eyvâh ile,
Doldum ağlayı ağlayı.
Yandı dil nâr-ı furkate;
Sabrolunmaz bu hasrete,
Şimdi deryâ-yı hasrete,
Daldım ağlayı ağlayı.
Altmış üçün Zilhiccesi,
Göçmüş meşâyih zübdesi,
Rebığ’da envâr türbesi,
Bildim ağlayı ağlayı.
Cismim yanar bu nâr ile,
Gönlüm dolar bu zâr ile,
Bağrım firâk-ı yâr ile,
Deldim ağlayı ağlayı.
Kuşadalı
İbrâhim Halvetî’nin (r. aleyh), talebelerinden ve sevdiklerinden bâzılarına
yazdığı mektuplardan başka, herhangi bir eseri yoktur.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Sefînet-ül-evliyâ; cild-4, sh. 71
2) Osmanlı Müellifleri; cild-1, sh. 151
3) İslâm Alimleri Ansiklopedisi; cild-18, sh.
66