Osmanlı
âlimlerinin en meşhurlarından. İsmi, Ahmed bin Süleymân bin Kemâl Paşa’dır.
Lakabı Şemseddîn’dir. Dedesi Kemâl Paşa’ya izafeten İbn-i Kemâl ve Kemâl
Paşazade isimleriyle tanınmıştır. 1468 (H. 873)’de doğdu. 1534 (H. 940)’da
İstanbul’da vefât etti. İstanbul’da Edirnekapı kabristanındadır.
Bir
ümerâ ailesine mensub bulunan İbn-i Kemâl Paşa, ailesinin nezâretinde iyi bir
tahsîl görmekle beraber, zamanının geleneği îcâbı, önce askerî sınıfa girdi ve
sipahi olarak ikinci Bâyezîd Hân’ın seferlerine iştirak etti. Daha sonra ilmiye
sınıfına geçti.
İbn-i
Kemâl Paşa, Molla Lütfî, Kestelli ismiyle meşhur Muslihuddîn Mustafa Efendi,
Hâtibzâde Muhyiddîn Mehmed Efendi ve Muarrifzâde Sinânüddîn gibi zamanın meşhur
âlimlerinden ilim öğrenip, icazet (diploma) aldı. Tefsîr, hadîs ve fıkıh
ilimlerinde derin âlim olarak yetişti. Edirne’de Taşlık adıyla tanınan Ali
Bey’in medresesine müderris olarak tâyin edildi. Burada müderris iken,
pâdişâhın emri ile Tevârih-i Âl-i Osman adlı târihini yazdı.
Daha
sonra Üsküp’de İshak Paşa, Edirne’de; Halebiye, Edirne Üç Şerefeli, İstanbul’da
Sahn-ı semân medreselerinde ve Sultan Bâyezîd Medresesi’nde müderrislik yaptı.
Çok âlim yetiştirdi. Bu vazifelerinden sonra Rumeli kazaskeri, peşinden de
Anadolu kazaskeri oldu. 1527’de ise şeyhülislâmlığa tâyin edildi. Sekiz sene bu
vazifede bulundu.
On
altıncı asrın ilk yarısında, Osmanlı kültürünün en büyük mümessili olarak
görülen İbn-i Kemâl Paşa, bütün vaktini ilme veren âlimlerdendir. İlmi ile
büyük bir şöhret kazandı ve zamanındaki pek çok âlim, bâzı mes’elelerde ona
başvurur oldu. Bir kısım ulemâ da yazdığı eserleri tashih (kontrol) maksadıyla
ona gönderirlerdi. Ahlâkı güzel, edebi mükemmel, zekâsı ve aklı kuvvetli,
ifâdesi açık ve vecîz olup, iki dünyâ faydalarını bilen ve bildiren, pek nâdir
simalardan biri idi. Cinnilere de fetva verirdi. Bunun için Müftiy-üs-sekaleyn (insanların ve cinnîlerin müftîsi)
adı ile meşhur oldu. Büyük bir âlim olduğu gibi, güçlü bir târihçi, değerli bir
edîb, kuvvetli bir şâir idi. Tasavvufta da ileri derece sahibi idi. Büyük
velîlerin teveccühünü kazanmıştı. Kânûnî sultan Süleymân Han zamanında,
Zenbilli Ali Efendi’den sonra Osmanlıların dokuzuncu şeyhülislâmı oldu. Bu
makamda bulunduğu sürede, dâhilî ve haricî, din ve mezheb düşmanlarına karşı,
ilmi ve yazdığı kitaplarıyla mücâdele etti. İbn-i Kemâl Paşa, Eshâb-ı kiram
düşmanlığı propagandasının te’siriyle Doğu Anadulu’da yer yer büyümeye başlayan
fitneye karşı, ehl-i sünnet itikadını bütün gayreti ile müdâfaa etmiş, yazdığı
risalelerle Yavuz Sultan Selim ve Kânûnî Sultan Süleymân Han’ı Safevî’lere
karşı mücâdeleye teşvik ettiği gibi, Kânûnî’nin Şâh Tahmasb’a gönderdiği
mektupları da bizzat kaleme almıştır.
Kefevî,
İbn-i Kemâl Paşa için; “Bâzı rivayetleri bâzılarına tercih edebilmesi bakımından,
mezhebde (Hanefî mezhebinde) tercih sahibidir” demektedir. Bâzı ulemâ da onun
için; “Mısır’da İmâm-ı Süyûtî ne ise, İstanbul’da ve diğer beldelerde de İbn-i
Kemâl Paşa odur. Her İkisi de asrının süsüdür” demişlerdir.
İbn-i
Kemâl Paşa, ekserisi muhtelif risaleler olmak üzere, üç yüz civarında eser
yazdı. Bu eserlerinden çoğu yazma olup, 36 tanesi Ahmed Cevdet Paşa tarafından
yayınlandı. Fetvaları; usûl ilminde, Ta’yîr-üt-tenkîh; kelâm ilminde, Risale-i
mümeyyize; akâid ve fıkıhda, Müerric-ül-kulûb, Telvih haşiyesi, Risâle-i münîre, Hidâye şerhi
gibi eserleri vardır.
İslâmî
ilimlerden başka dil ilmi ile de uğraşan Kemâl Paşazade Arapça’yı esas alarak Galatât adlı
bir eser yazmıştır. Dîvân şiirinin bu asırda önde gelen şâiri olup, Dîvân’ı
ile Yûsufu
Züleyhâ Mesnevîsi meşhurdur. Fakat daha ziyâde ağır bir dille
yazdığı Tevârih-i
Âl-i Osman adlı eseri ile tanınmıştır. Şâir olarak şiirlerinde
mahlas kullanmamıştır. Bu îtibârla dîvânına başka şâirlerin şiirleri de
karışmıştır.
İbn-i
Kemâl Paşa’nın şiirlerinden bâzıları şunlardır:
Kısmetindir gezdiren yer yer seni,
Arşa çıksan, akıbet yer yer seni.
Eline nefsinin verip kazma,
Yoluna kimsenin kuyu kazma.
Her ki gayrın yolunda kazdı kuyu,
Kendi düştü kuyuya yüzü koyu.
Nâ-ehil olur muârız-ı ehl,
Her Ahmed’e bulunur Ebû Cehl.
Göz yum cihândan, aç gözünü kendi
hâline,
Sen göz yumup açınca, bu dünyâ gelir gider.
Ölümden kurtuluş yokdur cihânda,
O derdi çekmez olmaz üns-ü-canda.
Kişinin ömri çünkim âhır ola,
Yeg oldur kim gazâ yolunda öle.
Tiz olma teemmül kıl
Her hâle tahammül kıl
Allah’a tevekkül kıl
Tedbiri bozar takdir.
Mısır seferinde İbn-i Kemâl Paşa,
Anadolu kazaskeri olarak pâdişâh Yavuz Sultan Selim Han’ın yanında bulunuyordu.
Bu yolculukları sırasında sohbet ederek yol alırken, bir ara İbn-i Kemâl
Paşa’nın atının ayağından sıçrayan çamurlar, Yavuz Sultan Selîm Han’ın
kaftanına sıçradı. Pâdişâh’ın kaftanına çamur sıçrayınca, İbn-i Kemâl Paşa
mahcûb olup, atını geriye çekerek özür dileyince; Yavuz Sultan Selîm Han’ın ona
dönerek; “Üzülmeyiniz, âlimlerin atının ayağından sıçrayan çamur, bizim için
süstür. Vasiyyet ediyorum, bu çamurlu kaftanım, ben vefât ettikten sonra
kabrimin üzerine örtülsün” dedi. Bu vasiyyeti yerine getirildi.
İbn-i Kemâl Paşa, ilimde yetişmesini
bizzat, kendisi şöyle anlatır: “Sultan İkinci Bâyezîd Han ile bir sefere
çıkmıştık. O zaman vezir, Halil Paşa’nın oğlu İbrâhim Paşa idi. Şanlı, değerli
bir vezir idi. Ahmed ibni Evrenos adında bir de kumandan vardı. Kumandanlardan
hiç biri onun önüne geçemez, bir mecliste ondan ileri oturamazdı. Ben ise
vezirin ve bu kumandanın huzûrunda ayakta, esas vaziyette dururdum. Bir
defâsında, eski elbiseler giyinmiş bir âlim geldi. Bu kumandanlardan da yüksek
yerde oturdu ve kimse ona mâni olmadı. Buna hayret ettim. Arkadaşlarımdan
birine, kumandandan da yüksek yere oturan bu zâtın kim olduğunu sordum. “Filibe
Medresesi müderrisi, âlim bir zâttır. İsmi Molla Lütfî’dir” dedi. “Ne kadar
maaş alır” dedim. “Otuz dirhem” dedi. “Makâmı bu kadar yüksek olan bu
kumandanlardan yukarı nasıl oturur?” dedim. “Âlimler, ilimlerinden dolayı tâzim
ve takdîr olunur, hürmet görürler. Geri bırakılırsa, bu kumandan ve vezir buna
razı olmazlar” dedi. Düşündüm; “Ben bu kumandan derecesine çıkamam, ama çalışır
gayret edersem, şu âlim gibi olurum” dedim ve ilim tahsil etmeye niyet ettim.
Sefer dönüşü, o meşhur âlim Molla Lütfî’nin huzuruna gittim. Sonra Edirne’deki
Dârülhadîs müderrisliği bu zâta verildi. Ondan Metali Şerhi’nin haşiyelerini
(açıklama ve ilâvelerini) okudum.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Şakâyik-ı
nu’mâniyye Tercümesi; sh. 381
2) Mu’cem-ül-müellifin; cild-1, sh. 238
3) Fevâid-ül-behiyye; sh. 21
4) Şezerât-üz-zeheb; cild-8, sh. 238
5) Kâmûs-ül-a’lâm; cild-5, sh. 3885
6) Devhat-ül-meşâyıh; sh. 16
7)Tâc-üt-tevârîh; cild-2, sh. 585
8) Meşâhir-ül-İslâm; cild-4, sh. 1550
9) Sicilli Osmanî; cild-1, sh. 197
10)
Hadîkat-ül-cevâmî; cild-1, sh. 180
11) Tam İlmihâl
Seâdet-i Ebediyye; sh. 981
12) Rehber
Ansiklopedisi; cild-8, sh. 31
13)
Esmâ-ül-müellıfin; cild-1, sh. 180
14) Seyahatname
(Evliya Çelebi); cild-1, sh. 345
15) Şuarâ Tezkireleri
16) İslâm Âlimleri
Ansiklopedisi; cild-13. sh. 219
17) Türk
Klasikleri; cild-3. sh. 264
18) XIII - XVI.
Asır, Anadolu Sahasında Dil Yadigârlarının Yazılış Sebebleri (Kemal Yavuz)