Matematik,
astronomi ve Hanefî mezhebî fıkıh âlimi. İsmi, Mûsâ Paşa bin Mehmed bin Kâdı
Mahmûd Efendi’dir. Dedesi Mahmûd Efendi, uzun zaman Bursa kâdılığı yapması sebebiyle
Koca Kâdı adıyla tanınmıştı. Babası Mehmed Efendi de genç yaşta Bursa
kâdılığına getirildi. Fakat kısa bir süre sonra vefât etti. Ailenin büyük oğlu
olması hasebiyle, adının sonuna paşa kelimesi eklenerek, Mûsâ Paşa denilen
Kâdızâde’ye, Selâhaddîn lakabı verildi. Dede ve babasına nisbetle Kâdızâde,
Anadolu’dan Semerkand’a gittiği için de Rûmî denildi. Muhtemelen 1337 senesinde
Bursa’da doğan Kâdızâde-i Rûmî’nin doğum yeri ve târihi ihtilaflıdır.
Kâdızâde,
babası Mehmed Efendi’nin vefâtından sonra dedesi Kâdı Mahmûd’un himayesinde
büyüdü. Dedesinden ve talebelerinden ilim öğrendi. Molla Fenârî’den fıkıh,
matematik ve astronomi ilimlerini tahsîl etti. Bursa’daki tahsîlini
tamamladıktan sonra, Seyyid Şerîf Cürcânî’nin nâmını duyunca, ilim öğrenmek için
yirmi beş yaşlarında iken, 1362’de Horasan taraflarına gitti. Seyyid Şerîf
Cürcânî’den kelâm ve fen ilimlerini öğrendi. Astronomi ve matematikte söz
sahibi oldu. Mâverâünnehr taraflarına gitti. Semerkand’da Tîmûr Han’ın oğlu
Şahruh’tan büyük itibâr gördü. Şahruh’un büyük oğlu Uluğ Bey’in hocalığına
tâyin edildi. Uluğ Bey’e Türkistan ve Mâverâünnehr bölgesinin idaresi
verilince, Semerkand’ı kendisine merkez yaptı. Hocası, Kâdızâde’ye büyük
ihtimam gösterip, onun için bir medrese ve rasadhâne inşâ ettirdi. Her talebe
için bir dershâne yaptırdı. Medreseye müderrisler ve müderrislerin başına
Kâdızâde’yi tâyin etti.
Uluğ
Bey Medresesi’ne başmüderris olan Kâdızâde, medresesinin ortasında bulunan kare
şeklindeki sahaya müderrisleri toplar, ders verirdi. Bu müderrisler de kendi
dershânelerinde talebelerine anlatarak îzâhta bulunurlardı. Hatta Uluğ Bey de
Kâdızâde’nin derslerini dinlerdi. Bu sırada, Uluğ Bey’in sebebsîz yere bir
müderrisi azletmesi, Kâdızâdenin evine kapanarak derse gitmemesine sebeb oldu.
Onun bu davranışı üzerine Uluğ Bey hatâ işlediğini anladı ve bizzat
Kâdızâde’nin ziyaretine giderek niçin ilimden el çektiğini sordu. Kâdızâde de;
“Biz ilmi mukaddes biliriz. Onu şahıslar üstü bir değer olarak takdir ederiz,
ilmin, insanların merhametine muhtaç duruma düşmesine üzüldük. Bir sultânın
sözüyle âlimler ilimden alıkonuluyor. Bunun üzerine ilimden el çekmeyi tercih
ettik. İlme hürmetimiz sebebiyle, ona leke kondurmamak için böyle yaptık”
deyince, sultan Uluğ Bey özür dilemekten başka çâre bulamadı. Görevden aldığı
müderrisi tekrar vazifesine tâyin ederek, bir daha ilme ve âlimlere müdâhalede
bulunmayacağına dâir söz verdi.
Uluğ
Bey Medresesi’nde yüksek din bilgileri ile matematik ve astronomi ilminin
incelikleri öğretilirdi. Uluğ Bey, medresenin yanında yaptırdığı rasadhânede de
Kâdızâde’ye vazîfe verdi. Rasadhâne’nin müdürü olan astronomi âlimi Gıyâseddîn
Cemşid’in ölümü üzerine, müdürlüğe Kâdızâde-i Rûmî getirildi. Kâdızâde-i Rûmî,
rasadhânede yaptığı gözlemler neticesinde eski Yunan bilginlerinden intikal
eden bir çok bilgilerin hatalı olduğunu ortaya koydu. Astronomik cedvel ve
tabloların yeniden tanzim edilerek, hatâların düzeltilmesi için Uluğ Bey
Ziyc’ini hazırlamaya başladı. Ancak ömrü vefâ etmeyip, ziyci tamamlayamadan
1421 senesinde Semerkand’da vefât etti.
Kâdızâde’nin
yetiştirdiği Ali Kuşçu ve Fethullah Şirvânî isimli iki meşhur talebesi
sayesinde yüksek matematik ilmi, batı Türkleri arasında (Anadolu’da) da
yayıldı. Kâdızâde ve talebeleri, gök cisimlerinin kendi etrafındaki
hareketlerini incelerken, zamanında bilinen yüksek matematiğin en son
geliştirilen kaidelerini daha da geliştirip uyguladılar. Astronomi ile ilgili
fizik kurallarını da, astronomiye ilk olarak tatbik ettiler.
Kâdızâde-i
Rûmî’nin yazmış olduğu eserlerden bâzıları şunlardır: 1- Muhtasar fil-Hisâb: Muhtasar bir
aritmetik kitabıdır ve allâme Selâhaddîn Mûsâ imzasını taşımaktadır. 2- Câmi-il-Mahmûd:
Harezmî’nin El-Mülahhas
fil-hey’e adlı astronomiye dâir eserinin şerhi olup, Osmanlı
medreselerinin temel kitaplarındandır. Çeşitli kütüphânelerde bir çok yazma
nüshası olan eser, üç-dört defa basılmıştır 3- Şerhu Eşkâl-it-Te’sis fil-Hendese:
Muhammed bin Eşref Semerkandî tarafından Oklid’in Kitâb-ül-usûl’ünde bahsedilen mevzulara
dâir yazılan ilk geometri çizimleri ve üçgenlerin niteliklerine dâir Eşkâl-i Te’sis
adlı eserin şerhidir. Bu eser de Osmanlılarda çok meşhur olup, pek çok
yazmaları mevcuttur ve baskısı da yapılmıştır. 4- Risale fî istihrâc-il-ceyb derece vahide:
Gıyâseddîn Cemşid’in bir eserinin şerhidir. Bu eserde, bir derecelik yayın
sinüsünü bulma usûlünü, kitabın aslından daha iyi ve basit bir şekilde,
devrinde bilinen matematik kaidelerinden daha ileri bir seviyede hesap şeklini
ortaya koyarak açıklamıştır. Bu kıymetli eserde, bir derecelik yayın sinüs
değerinin, yarıçap bir birim alındığında; 0,017452406437 olduğu gösterilmiştir
ki, bugünkü ile aynıdır. 5- Şerhu kitabi mulahhas fîl-hendese, 6- Şerh-ut-tezkire,
7- Haşiye
alâ-şerh-il-Hidâye, 8- Şerh-ul-mulahhas fîl-hey’e.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Şakâyık-ı Nu’mâniyye Tercümesi (Mecdî
Efendi); sh. 196
2) Osmanlı Müellifleri; cild-3, sh. 291
3) Tâc-üt-tevârih; cild-2, sh. 407
4) Âsâr-ı bakıyye; cild-1, sh. 190
5) Târih-ül-ulûm indel Arab; sh. 175
6) Ulûm-ül-bahte; sh. 425
7) Mu’cem-ül-müellifîn; cild-11, sh. 319
8) Rehber Ansiklopedisi; cild-3, sh. 118
9) Osmanlı Türklerinde İlim; sh. 14
10) İslâm Âlimleri
Ansiklopedisi; cild-12, sh. 230