Sultan
Abdülazîz Han’ın tahttan indirilip şehîd edilmesine sebeb olan sadrâzam ve
seraskerlerden. Aslen Isparta’nın Şarkikarağaç kazasına bağlı Gelendost’ta 1820
yılında doğmuştur. Babası, Odabaşızâde Ahmed Efendi’dir. 15 yaşında İstanbul’a
geldi. Çorlulu Ali Paşa Medresesi’nde müderrislik yapan dayısının yanında kaldı
ve medrese tahsiline başladı. 1837’de Harbiye’ye girdi. 1839’da girdiği liyâkat
imtihanını kazanarak baş çavuş, 1842’de mülâzım (teğmen) oldu. 1847’de erkân-ı
harbiye (kurmay) sınıfına ayrıldı. 1848’de erkân-ı harbiye yüzbaşılığı rütbesi
verildi. 1849’da erkân-ı harbiye (kurmay) kolağası rütbesiyle şehâdetnâme
(diploma) aldı. Harbiye mektebinin fenn-i harb muallim muavinliği ile seferî ve
dâhiliye kânunları muallimliğine tâyin edildi. 1852’de binbaşı oldu. Aynı yıl
içinde kaymakamlığa (yarbay) terfî ettirilerek Şumnu’ya gönderildi. Kırım
harbine kadar Sofya cihetindeki Balkan geçitlerinin tahkîmine me’mur edildi.
Burada gösterdiği başarı üzerine miralaylığa terfî etti. Kars muhârebesinden
sonra mirlivalığa yükseltildi. Kırım, Tuna ve Kafkas cephelerinde harbe
katıldıktan sonra 1862’de ferikliğe terfî etti. Fuâd Paşa tarafından himaye
edildi. Harbiye kumandanı ve Şûrâ-yı askerî reisi, daha sonra 1863’de müşîr
(mareşal) rütbesiyle birinci ordu kumandanı ve serasker kaymakamı oldu. Kaba,
görgüsüz ve lâübâli bir kişiliğe sâhib olan Hüseyin Avni Paşa, bir selâmlık
merasimi sırasında sultan Abdülazîz Han’ın zevcelerinden bir kadın efendiye
sözle sarkıntılık yapınca, 1865’de vazifeden azledildi. Bir müddet açıkta
kaldıktan sonra 1867’de Girid daha sonra da Teselya vâliliklerine tâyin edildi.
Bu târihten îtibâren sultan Abdülazîz Han’a karşı aşırı kin duymaya başlayan
Hüseyin Avni Paşa, 1868’de Fuâd Paşa’nın tavsiyesiyle Âlî Paşa tarafından
tekrar seraskerliğe getirildi. Bu vazîfesi esnasında Pâdişâh’ı zehirleme teşebbüsünde
bulundu. Londra’dan getirttiği kokusuz ve gayet te’sirli bir zehiri sultan
Abdülazîz Han’ın içeceği şerbete koydurarak zehirleme teşebbüsünde bulundu.
Pâdişâh’ın, içmeden önce şerbeti yakınlarına tattırmak âdeti olduğundan,
câniyâne tasavvurunu gerçekleştiremedi. Bunun üzerine sultan Abdülazîz Han’ı
tahttan indirerek öldürtmeye karar verdi. 1871’de Mahmûd Nedim Paşa’nın
sadâreti esnasında seraskerlikten azledilerek Isparta’ya sürüldü. Bu beldede
kumar ve tavla bilinmezken bunları buraya soktu. Isparta’da on bir ay ikâmet
ettikten sonra affedildi. 1872’de Aydın (İzmir) vâliliğine tâyin olundu.
1873’de de bahriye nâzırlığına getirildi. Aynı sene içinde tekrar serasker
oldu. Affedilmesine rağmen kininden vazgeçmeyen Hüseyin Avni Paşa, sultan
Abdülazîz Han’a karşı darbe fırsatı kollamaya ve kendisine arkadaş aramaya
başladı.
1874’de
seraskerlik uhdesinde kalmak üzere binbir hîle ve desîse ile sadâret makamına
gelen Hüseyin Avni Paşa, bu makamda ümid ettiği gibi uzun müddet kalamadı.
Pâdişâh’a mâlî ve siyâsî konularda yanlış bilgiler vererek devletin durumunun
daha kötüye gitmesine sebeb olduğu için, 1875’de sadrâzamlıktan ve
seraskerlikten azledildi. Aydın (İzmir) vâliliğine gönderildi. Valilikten
affını isteyen Hüseyin Avni Paşa, tedâvî olunmak bahanesiyle Fransa’ya gitti.
Oradan Londra’ya da giderek İngiliz nâzırlarına Pâdişâh’ı tahttan indirme
düşüncelerini açıkladı. Velîahd Murâd Efendi’nin tahta çıkmasına imkân
sağlayacak olan bu fikri, İngilizler tarafından desteklendi. Bir müddet
Avrupa’da seyahat ettikten sonra aynı sene yurda döndü ve Konya vâliliğine
tâyin edildi. Ancak saraydaki tarafdârlarının gayreti ile Konya’ya gitmekten
kurtulup, İstanbul’da kaldı. 1875 senesi içinde üçüncü defa seraskerliğe
getirildi ise de kısa bir müddet sonra tekrar azledildi ve Hüdâvendigâr (Bursa)
vâliliğine gönderildi. Midhat Paşa’nın medrese talebelerine gizlice para
dağıttırması ve talebelerin ayaklanması üzerine vükelânın (bakanların)
değiştirilmesine lüzum görüldüğünden, Hüseyin Avni Paşa da 13 Mayıs 1876’da son
olarak seraskerlik makamına getirildi.
Ordunun
idaresini fiilen eline afan Hüseyin Avni Paşa, şahsen kin duyduğu sultan
Abdülazîz Han’ı, tasarladığı üzere, tahttan indirmeye karar verdi. Bu hususta
meşrûtiyet tarafdârı görünen Şûrâ-yı devlet reîsi Midhat Paşa, adam yokluğu
sebebiyle sadâret makamını işgal eden, hiç bir iş beceremeyen, dirayetsiz,
basiretsiz ve koltuğunu kaybetmemek için Hüseyin Avni Paşa’nın dümen suyunda
hareket eden sadrâzam Mütercim Rüşdî Paşa, Müfsîd İmâm lakabı ile tanınan
Pâdişâh’ın istememesine rağmen Mütercim Rüşdî Paşa’nın zoru ile meşihat
makamına getirilen şeyhülislâm Hayrullah Efendi de Hüseyin Avni Paşa ile
beraber hareket ettiler. Ayrıca Kayserili Ahmed Paşa, askeri şûra reisi müşîr
Redîf Paşa, askerî mektebler nâzırı Süleymân Paşa, donanma kumandanı mîrlivâ
Ârif Paşa, kazasker Ahmed Hulûsî Efendi, “Abdülazîz’in hal’i için çarşaf kadar
fetva veririm” diyen fetvâ emîni kazasker Filibeli Kara Halil Efendi de Hüseyin
Avni Paşa’nın yanında yer aldılar.
30
Mayıs 1876’da Abdülazîz Han’a karşı hazırladığı darbe plânını Midhat ve
sadrâzam Mütercim Rüşdî Paşa’ya açtı. Süleymân Paşa, Pâdişâh’ı bir sûikasdden
korumak bahanesiyle 300 kadar Harbiye talebesi ile Suriye’den gelmiş olan ve
Türkçe bilmeyen bâzı Arab bölüklerini peşine takarak Dolmabahçe sarayını
kuşattı. Arif Paşa da donanmayı sarayın önüne getirdi. Sultan Abdülazîz Han
tahttan indirilerek Velîahd Murâd Efendi, sultan beşinci Murâd Han ünvânıyla
pâdişâh yapıldı. Abdülazîz Han, Hüseyin Avni Paşa’nın emri ile ezâ ve cefâ
edilerek Topkapı Sarayı’na nakl edildi. 2 Haziran 1876 günü ise, “Sultan
beşinci Murâd Han’ın iradesiyle, denilerek, Fer’iye Sarayı’na götürüldü.
Hüseyin Avni Paşa ve Kayserili Ahmed Paşa’nın insiyatifine terk edilen sultan
Abdülazîz Han, sıkıntılı günler geçirdi.
Hüseyin
Avni Paşa uzun zaman sarayda casusu olan ikinci mâbeynci Fahri Bey’i kendi
arzularını yerine getirme işinde kullandı. Cezâyirli Mustafa Pehlivan, Yozgatlı
pehlivan Mustafa Çavuş ve Boyabatlı Hacı Mehmed Pehlivan’ı Fer’iye Sarayı’na
bahçıvan yaptırdı. Fahri Bey’le bu pehlivanlar, Sultân’ın kaldığı odaya girip,
uzun bir mücâdeleden sonra bileklerini keserek pencereden bahçeye kaçtılar.
İntihar süsü verilmek istenen sûikasdden sonra, pencereden koparılan perdeye
sarılan sultan Abdülazîz’in cesedi Fer’iye karakoluna taşınıp neferlerin
yattığı ot minderler üzerine atıldı. Daha önce plânladığı hâdiseyi duyar duymaz
Kuzguncuk’taki yalısından kayıkla hemen Fer’iye’ye gelen Hüseyin Avni Paşa,
Abdülazîz Han’ın intihar ettiği şeklindeki ölüm raporunu imzalamayan iki
doktordan birini hemen Trablusgarb’a sürdü. İkinci doktor Ömer Bey’in de
apoletlerini (rütbelerini) söktürdü. Sonradan gelen doktorlar cesedi tamamen
muayene etmek isteyince de; “Bu cenaze Ahmed Ağa, Mehmed Ağa değildir, bir
pâdişâhındır. Onun her tarafını açıp size gösteremem” diyerek baştan ayağa
kadar bir muayenenin yapılmasına mâni oldu. Bunun üzerine hazır bulunan beş
doktor Hüseyin Avni Paşa’nın emriyle, cesedin sâdece kollarını muayene ederek
ve kendilerine gösterilen kanlı bir makasa bakarak bir rapor verdiler. Bu
raporun da tam istediği gibi olmadığını söyleyen Paşa, 19 imzalı başka bir
rapor daha düzenletti. Bu rapor da isteğe uygun görülmediğinden üçüncü bir
rapora ihtiyaç duyuldu. Nihayet Hüseyin Avni Paşa ve adamlarının istediği
şekilde bir rapor verildi! Bu ısmarlama rapordan sonra, hiç bir soruşturmaya
gerek görülmeden, Abdülazîz Han’ın cesedi, esef verici bir şekilde Topkapı
Sarayı’na götürüldü. 5 Haziran günü cenazesi büyük merasimle kaldırılarak,
babası sultan İkinci Mahmûd Han’ın Çemberlitaş’taki türbesine defnedildi.
Abdülazîz
Han’ı şehîd ettiren paşalar, başarılarının zevkine ermek için Midhat Paşa’nın
Bâyezîd’deki konağında 15 Haziran 1876 gecesi toplanmışlardı. Sultan Abdülazîz
Han’ın kayınbiraderi, 26 yaşındaki Erkân-ı harb kolağası Hasan Bey (Bkz. Çerkez
Hasan) Abdülazîz Han’ın intikamını almak üzere, silâhlandı; saat 22.00’yi biraz
geçerken Midhat Paşa’nın konağına girdi. Resmî üniformalı olduğu için toplantı
salonuna rahatça girdi. Serasker Hüseyin Avni Paşa’yı ve hâriciye nâzırı Râşid
Paşa’yı vurarak öldürdü. Hüseyin Avni Paşa’nın cenazesi ertesi günü Süleymâniye
Câmii hazîresinde Âlî Paşa’nın kabrinin ayakucuna defnolundu. Yaralı olarak
yakalanan Çerkes Hasan Bey de ertesi gün Bâyezîd meydanında îdâm edildi.
Düşmanla
devlete karşı birleşebilen ve kindar bir şahsiyete sâhib olan Hüseyin Avni
Paşa, iki yüzlü, önü alınmaz ihtiras sahibi, vatan ve millet sevgisinden uzak,
hânedân ve pâdişâha bağlılığı olmayan, kaba, görgüsüz, lâubâlî ve zâlim bir
kişi idi. Bâzı askerî hareketlerde başarısı görülmüşse de Fuâd Paşa tarafından
desteklenerek yükselmiştir. Tanzîmât ricalinden Âlî Paşa bu adamdan nefret
etmekle beraber, Fuâd Paşa’yı kırmamak için yükselmesini engellememiştir.
Hüseyin
Avni Paşa’nın bu menfî hal ve hareketleri sultan Abdülazîz Han’ın tahttan
indirilip şehîd edilmesine ve devlet için 93 harbi başta olmak üzere, sonu
gelmez bir sürü felâketlere sebeb oldu. Son yüzyıl Türk târihinin en karanlık
ve menfî şahsiyetlerinden biri olarak târihe geçti. Memleketi olan Isparta’da
bir iki çeşmenin dışında hiç bir hayratı yoktur.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Eshâb-ı Kiram; sh. 283
2) Son Sadrâzamlar; cild-1, sh. 483
3) Mir’ât-ı Hakikat Tercümesi; sh. 101
4) Bir Darbenin Anatomisi
5) Rehber Ansiklopedisi; cild-7, sh. 348
6) Midhat Paşa ve Yıldız Mahkemesi; sh. 22
v.d.
7) Mir’ât-ı Şu’ûnât; Sh. 47
8) Îzâhlı Osmanlı Târihi Kronolojisi; cild-4,
sh. 256