İstanbul’un
fethinden sonra, Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından yaptırılan ilk büyük
külliye. Külliyenin merkezinde Fâtih Câmii bulunur. Câmi, 1463’de yapılmaya
başlandı ve 1471’de tamamlandı. Mimârı, kabri Fâtih’deki Kumrulu Mescidi’nin
bahçesinde bulunan Sinânüddîn Yûsuf bin Abdullah’dır.
Osmanlılarda
ilk medrese, Orhan Gâzi tarafından İznik’de yaptırıldı. Sonra Bursa’da
medreseler açıldı. Daha sonra Edirne’de Dârülhadîs ve Üçşerefeli medrese te’sis
edildi. Bu medreselerde devrin en mümtaz müderrisleri ders verdiler.
Medreseleri binâ ettirip açan devlet adamları ve zenginler, bilhassa
pâdişâhlar, zengin gelirlerle onların ihtiyâçlarını karşıladılar.
Fâtih
Sultan Mehmed Han da, İstanbul’u fethedince, ilk önce, Ayasofya kilisesinin
papaz odalarını, Ayasofya Medresesi, Zeyrek’teki kilisenin odalarını da
müderrisinin adıyla Zeyrek Medresesi olarak eğitim ve öğretimin
hizmetine açtı.
Bir
taraftan Bizans İmparatoru’nun zulmüyle boşalan İstanbul’a, Anadolu’dan
müslüman nüfus getirilip yerleştirilirken, diğer taraftan da cemâatsiz kalan
kiliseleri câmiye tahvil edilerek, küçük öğretim birimleri teşkil edildi. Bu
arada devlet adamları ve Pâdişâh, şanlarına yakışır câmi ve medreseler inşâ
etmeye başladılar. Fâtih Sultan Mehmed Han, bu günkü Fâtih Câmii’nin yerine bir
câmiyle büyük bir külliye inşâ ettirdi. Külliye, câmiden başka; sekiz medrese
(sahn-ı semân), sekiz tetimme, dârüşşifâ, mekteb, kütübhâneler, hamamlar,
imâret, ahır, kervansaray ve mutfaktan müteşekkildi. Sekiz medreseden dördü,
câminin sağında, yâni Marmara tarafında, dördü de câminin solunda Haliç
tarafındadır. İlk dördü Akdeniz cihetindeki medreseler, son dördü de Karadeniz
cihetindeki medreseler adıyla anıldılar. Câminin kıble cihetindeki sağlı sollu
ilk iki medreseye; başkurşunlu, bitişiğindeki İki medreseye çifte başkurşunlu,
bunların da bitişiğindeki iki medreseye çifte ayak kurşunlu ve en sondaki iki
medreseye de ayak kurşunlu medreseler adı verildi. Bu medreselerin her birinde
bir dershâne, bir mescid ve on dokuz oda vardı. Bu odalardan on beşi talebeler
için (iki talebeye bir oda), iki tanesi muîd, iki tanesi de diğer hizmetliler
için yapılmıştı. Medreselerin arkalarında kalan tetiinmelerin de dördü
Karadeniz, dördü de Akdeniz cihetinde idi. Mûsîle-i sahn diye de anılan
tetimmeler, sahn-ı semân medreselerine talebe yetiştirirlerdi. Sahn-ı semân
medreselerinde, aklî ve naklî ilimler yâni fen ve din bilgileri öğretilirdi.
İstanbul’un ilk tıb fakültesi olan dârüşşifâda uygulamalı tıb eğitimi
yapılırdı. İmarette müderris, talebe ve misafirler için yemek çıkarılırdı.
Kervansarayda, gelen misafirler için konaklama imkânı sağlanırdı. Sıbyân
mektebinde, küçük çocuklar okutulur, muvakkıthânede namaz vakitleri tâyin
edilirdi. Medreselerde, câmi dolaplarında ve müstakil binada bulunan
kütüphâneler, talebe ve müderrislerin devamlı hizmetinde idi. Talebe ve
müderrislerin yıkanması için hamam, dinlenmesi için bahçe ve ağaçlı meydanlar,
külliyeyi tamamlayan diğer unsurlardır. Ayrıca külliye çevresinde müderrislerin
ikâmetleri için ev ve arsa tahsîs edilmişti.
Fâtih
Sultan Mehmed Han, devletinin istikbâldeki eğitim ve kaza kadrosunu yetiştirmek
için kurduğu bu külliyeyi, çok sayıdaki vakıflarıyla zenginleştirdi. Müderrise
elli akçe yevmiye verirken, muîdlere beşer akçe ve her talebe için de iki akçe
yevmiye tahsîs etmişti. Hazırlanan vakfiyeler, külliyenin tamâmı için bir
yönetmelik şeklindeydi. Külliyede çalışanların vazifelerinden, imâret
aşhânesinden verilecek yemek mikdârlarına kadar her şey tesbit edilip,
yazılmıştı. Müderrislere ve talebelere her gün kuşluk yemeği verilirdi, öğle
yemeği yoktu. Akşam da yemek verilirdi. Misafirlere ise ayrıca başka ikrâmlar
yapılırdı.
Caminin
ilk inşâ şekli, ortada büyük bir kubbe ile mihrâb tarafında yarım bir kubbe,
yanlarda ise daha alçak üçer küçük kubbeli bölümler hâlinde idi. 1509’da
İstanbul’da vuku bulan büyük zelzelede câminin kubbesi hasara uğrayıp, sütün
başlıkları parçalandı. Ayrıca külliyenin dârüşşifâ, imâret ve medrese
binalarının kubbelerinde de önemli hasarlar meydana geldi. 1557 ve 1754
zelzelelerinde de hasara uğrayan Fâtih Câmii tamir edildi. Ancak 1766’da vuku
bulan zelzelede ana kubbe tamamen çöktü ve duvarları da yıkıldı.
Sultan
üçüncü Mustafa Han, Hâşim Ali Bey’i bina emîni tâyin ederek önce türbe ve
külliye binalarının, sonra da câminin yapılmasını istedi. Böylece, Fâtih Câmii
kendi yerinde yeni bir plâna göre 1767’de inşâ edilmeye başlandı ve 1771’de
tamamlandı.
Caminin
ilk inşâsından sâdece şadırvan avlusunun üç duvarı, şadırvan, taçkapı, mihrab,
birinci şerefeye kadar minareler ve çevre duvarının bir kısmı kalmıştı.
Şadırvan avlusunda kıble duvarına paralel revak, diğer üç yöndeki revaklardan
yüksektir. Kubbelerin dış kasnakları sekiz köşeli olarak yapılmış ve kemerlere
oturtulmuştu. Kemerler genellikle kırmızı taştan ve beyaz mermerden işlenmiş,
alt ve üst pencerelerin etrafı geniş silmelerle çevrelenmişti. Revak
sütunlarının sekizi yeşil eğriboz, ikisi pembe, ikisi esmer granittendir.
Başlıklarla kaideler tamamen mermerdendir. Avlunun üç kapısı olup ikisi
yandadır.
Caminin
ilk yapılışında câmi alanını genişletmek için duvarlar ve iki ayak üzerine bir
kubbe oturtulmuştu. Bu kubbenin de önüne bir yarım kubbe ilâve edildi. Yirmi
altı metre çapındaki ana kubbe bir asır boyunca en büyük kubbe özelliğini
taşıdı. Câmi iki defa yapıldığından, payandalı câmilerin plânı tatbik edilerek
küçük kubbeli sivri bir bina olarak yapılmıştı. Son durumunda merkezî kubbe
dört fil ayağına oturtulmuş ve bunu dört yarım kubbe çerçevelemiştir. Yarım
kubbelerin etrafında ikinci derecede yarım ve tam kubbeler; mahfeldeki ve dışdaki
abdest musluklarının önündeki galerileri örtmektedir.
Mihrabın
sol tarafında türbe yanından geniş bir rampa ile girilen hünkâr mahfili ve
odalar vardır. Câminin geniş bir dış avlusu vardır. Bu avlunun tabhâneye çıkan
kapısı eski câmiden kalmıştır.
Artık
kullanılmaz hâle gelen Dârüşşifâ on dokuzuncu asırda yıktırılarak parsellenen
arsası üzerinde bir mahalle kurulmuştur. Ayrıca Fâtih Câmii külliyesinin güney
tarafında büyük bir çarşı kurulmuşsa da saraçlar çarşısı da denilen bu çarşı,
sonradan kaldırılmışdır. Külliyenin değişik büyüklükteki dokuz kütüphânesi,
sultan birinci Mahmûd Han zamanında birleştirilerek Fâtih Kütüphânesi meydâna
getirilmiş ve daha sonra da Süleymâniye Kütüphânesi’ne nakledilmiştir.
Tetimmelerden Akdeniz cihetinde olanlar yıkılarak bugünkü Fevzipaşa caddesi
açılmıştır. Bugün külliyeden artakalan câmi, ibadethâne; medreseler de yurt
olarak kullanılmaktadır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Fâtih Külliyesi ve Zamanı İlim Hayâtı (A.
Süheyl ünver, İstanbul-1946)
2) Rehber Ansiklopedisi; cild-5, sh. 295
3) Zamanın En Büyük Kültür Merkezi olan Fâtih
Câmii (O. Şevket Yüksel, Hayat Târih Mecmuası, -1966, sayı-8); sh. 54
4) Fâtih Dâr-üş-şifâsı (S. Ünver, Hayat Târih
Mecmuası, 1970; sayı-7); sh. 76