Anadolu’da
yetişen evliyânın büyüklerinden. İsmi, İsmâil bin Kasım bin Abdülcemâl’dir.
Fakîrullah lakabı ile tanınmıştır. 1656 (H. 1067)’de Siirt’in Tillo kasabasında
doğdu. 1734 (H. 1147)’de vefât etti. Türbesi Tillo’dadır. Dedesi Molla
Abdülcemâl, Peygamber efendimizin amcası hazret-i Abbâs’ın torunlarındandır.
Dedesi ve babası Tillo’da müderris idiler.
Fakîrullah
hazretlerinin annesi, dînimizin emir ve yasaklarına çok dikkat eden sâliha bir
hanımdı. Abdestsiz meme ve yiyecek vermemeye çok dikkat ederdi. Körpecik
yavrusunu îmânlı göğsüne bastıkça, onun büyük bir âlim olması için duâlar
ederdi. Babası küçük yaştan îtibâren ilim öğretmeye başladı. Tahsîlini yirmi
dört yaşında tamamlayıp, zahirî ve bâtınî ilimlerde mütehassıs bir âlim ve
evliyâ olarak yetişti. Babasının vefâtından sonra yerine müderris oldu ve pek
çok talebe yetiştirdi.
Fakîrullah
hazretleri, haramlardan ve şüpheli şeylerden çok sakınırdı. İnsanın mârifet-i
ilâhiyyeye kavuşması için çok önemli bir husus olan helâl lokma yemeye son
derece dikkat ederdi. Tarlasını abdestli olarak eker, biçer, hasad eder ve
öşrünü verirdi. Bundan sonra eldeğirmeninde öğütür, ekmek yapardı.
Yiyeceklerine hiç bir şüphe karışmamasına çok dikkat ederdi. Bağından üzüm
getirirken, hayvanların hakkı geçer korkusuyla hayvana yük vurmaz, sırtında
taşırdı. Gecelerini ibâdetle, gündüzlerini de oruçlu geçirirdi. Allahü teâlâyı
bir an unutmazdı. Kırk yaşına kadar bu hâl üzere devam etti. Kırk yaşında latîf
mîzâcı değişip, yüksek hâllere kavuştu. Kırk sekiz yaşında iken bir Cum’â
gecesi karanlıkta evinin avlusunda bulunan on beş metre derinliğinde kuru bir
kuyuya düştü. Sâdece sol kaşı üzerinde ince bir sıyrıkla kurtuldu, vücûduna hiç
bir şey olmadı. Bu kadar yüksekten düşüp sağ salim kurtulunca Allahü teâlâya
hamd edip, kuyunun içinde secdeye kapandı. Bu sırada Abdülkâdir-i Geylânî,
Ahmed Rıfâî ve Cüneyd-i Bağdadî hazretleri gibi pek çok velînin rûhâniyeti
orada toplanıp, kendisine feyz verdiler. Tasavvufda Gavs denilen dereceye
yükseldi. Bu hâdiseden sonra sekiz sene kendinden geçmiş bir hâlde yaşadı.
Daha
sonra talebelerini zahirî ve bâtınî ilimlerde yetiştirdi. Talebeleri arasında
kendisine en yakın İbrâhim Hakkı Erzurûmî hazretlerinin babası Molla Osman idi.
İbrâhim Hakkı da dokuz yaşından îtibâren, babası ile Fakîrullah hazretlerinin
sohbet ve hizmetlerinde bulundu. Netîcede sohbetlerinde de derslerinde yetişip
büyük bir âlim ve velî oldu.
İsmâil
Fakîrullah hazretlerinin kerâmetleri ve menkıbeleri meşhurdur. Kendisine
muhalefet ve edebsizlik eden kimseler, çeşitli belâlara düşmüşler ve pişman
olmuşlardır. Kendinden sonra yerine bıraktığı kıymetli talebesi İbrâhim Hakkı
Erzurûmî, hocasının vefâtından bahsederken şöyle buyurmaktadır: “O temiz rûh,
beden sarayına girip yeryüzüne indi. Kemâle gelip olgunlaştı. Allahü teâlâyı
tanıdı. İnsanlar tarafından tanındı. Ezelî ihsânlara kavuşup sonsuz feyzlere
menbâ oldu. İki cihânı da gönül aynasında görüp, yalnız Rabbine döndü. O’nun
emrine sarıldı. Böylece bu dünyânın zevk ve safâsına aldanmayıp, hakîkî âlemde
huzurlu olmanın yolunu tuttu. Bu dünyânın zulmetinden usanıp, bir an önce ebedî
âleme kavuşmayı arzuladı. Nöbetini savmak (vefât etmek) istiyordu. Zîrâ pâk
ruhu beden mezârında mahbus gibi kalmış idi. Yaşı sekseni geçince, 1734 (H.
1147) Şevval ayının ortalarında bir Cuma gecesi evlâdını ve torunlarını yanına
çağırıp, ilim öğrenmelerini ve sâlih amel ile meşgul olmalarını vasiyyet etti.
Sonra Yâsîn-i şerif okumalarını istedi. Yâsîn-i şerifin “Selâmün kavlen...” âyet-i
kerimesi okunurken, Allah diyerek ruhunu teslim eyledi. Mübarek ruhu gidip,
latîf cismi kaldı...”
Fakîrullah hazretleri büyük İslâm
âlimi olan talebesi İbrâhim Hakkı Erzurûmî’ye şöyle buyurmuştur:
“Ey Molla İbrâhim Hakkı! Allahü
teâlâya bütün arzularını sana kolayca vermesi için yalvardım ve duâ ettim.
Allahü teâlânın, bütün maksatlarına kavuşturmasını ümid ederim.”
“Tevekkül etmek, teslim olmak,
sabretmek ve rızâ göstermek, Allahü teâlâya varan yolun esaslarıdır.”
“Sabrın başlangıcı çok acı, sonu bal
gibi tatlıdır.”
“Allahü teâlâdan razı olandan,
Allahü teâlâ. da razıdır. Kazaya rızâ, evliyânın şânındandır.”
“Sevgiliden gelen sıkıntı bahşiştir.
Bahşişi kabul etmemek hatâdır.”
“Allahü teâlâ bir kulunun marifet
sahibi olmasını isterse, kendi nurunu o kulunun kalbine koyar ve kul o nûr ile
Rabbini tanır.”
“İbâdetlerin en üstünü müslümanlara
din ilmi öğretmektir. İlimlerin en üstünü de namaz ilmidir. Çünkü o, mü’minin
miracıdır. Sen farzları vaktinde, sünnetleri ile beraber kıl. Mümkünse cemâati
de kaçırma.”
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mârifetnâme; sh. 520
2) Sefînet-ül-evliyâ- cild-2, sh. 152
3) Tezkiret-ül-ahbâb fî menâkıb-il-aktâb
4) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-16, sh.
318