Babası.................... : Yıldırım Bâyezîd
Annesi.................... : Devlet Hatun
Doğumu.................. : 1386
Vefâtı...................... : 26 Mayıs 1421
Tahta Geçişi............ : 5 Temmuz 1413
Saltanat Müddeti..... : 8 sene
Osmanlı
Devleti’nin beşinci sultânı. Kıraat ve Hanefî mezhebi fıkıh âlimi. İsmi, Mehmed
bin Bâyezîd bin Murâd’dır. Doğum senesini ekserî tarihçiler 1386 olarak
kaydetmektedirler. Babası, sultan Yıldırım Bâyezîd Han, annesi ise Germiyanoğlu
Süleymân Şâh’ın kızı Devlet Hâtun’dur.
Çelebi
Mehmed, bütün şehzâdeler gibi devrin en gözde âlimlerinin elinde yetişti.
Şemseddîn ibni Cezerî’nin oğlu Ahmed bin Muhammed Cezerî’den Arabça ile kıraat
ilimlerini; Sofu Bâyezîd nâmıyla meşhur olan İmâmüddîn Ali Çelebi’den diğer
aklî ve naklî ilimleri öğrendi. Bursa kâdısı Bedreddîn Koca Mahmûd Çelebi ve
Molla Fenârî’den Hanefî mezhebi fıkıh bilgilerini öğrenen Çelebi Mehmed,
eniştesi Emîr Sultan’dan da feyz aldı.
Sivas
ve havalisinin hükümdarı olan Kâdı Burhâneddîn’in 1381 senesinde nakîbi Amasya
emîri Hacı Şâdgeldi Paşa’yı ortadan kaldırmasından sonra başlayan savaş uzun
sürdü. Şâdgeldi Paşa’nın oğlu Emîr Ahmed, uzun süre Amasya’yı müdâfaa etti.
1391’de Yıldırım Bâyezîd Han’ın Canik ve havalisindeki bölgeleri ele geçirmesi
üzerine, Amasya emîri Ahmed, başka yerde sancak verilmek şartıyla, Amasya’yı
Osmanlı hükümdarına teklif etti. Bunun üzerine Sultan, oğlu şehzâde Mehmed’i
otuz bin kişilik bir orduya kumandan tâyin ederek Amasya üzerine gönderdi. Kâdı
Burhâneddîn’in geri çekilmesi üzerine, sultan Mehmed şehre girdi ve bu ilk
başarılı hizmetinden dolayı Amasya sancak beyliğine getirildi. Bu vazîfesi
sırasında yanından ayrılmayan hocası Sofu Bâyezîd, ona her hususda yardımcı
oldu. Din ve fen bilgilerinin artmasına ve idârecilikde ilerlemesine yardım
etti.
Çelebi
Mehmed, Amasya’ya geldiği vakit; halk, ümerâ ve ulemâ tarafından sevinçle
karşılandı. Elli dört senedir bölgede hüküm süren Kutlu Şah sülâlesinin
hâkimiyetine son verdi. Çelebi Mehmed’in en büyük yardımcıları, hocası Sofu
Bâyezîd, lalası Ali ve Yakut paşalar, Yahşibeyzâde Bâyezîd Paşa, Taşarzâde
Ahmed, Hacıbeyzâde Kâsım, Osmanpaşazâde Hasan beylerdi. Çelebi Mehmed’in
Amasya’da tam bir otorite kurup halkla ünsiyet peyda ettiği; ulemâ ve ümerânın
sevgi ve saygısını kazandığı bir sırada, Tîmûr Han’ın Erzurum taraflarına
yaklaştığı haberi geldi. Çelebi Mehmed halktan aldığı yardım ve destekle
ordusunu güçlendirip, babasının daveti üzerine yerine Yakut Paşa’yı vekil
bırakarak Ankara’ya hareket etti. 1402 senesinde babası Yıldırım Bâyezîd ile
Tîmûr Han arasında yapılan Ankara savaşında Osmanlı ordusunun ihtiyat
kuvvetleri kumandanlığında bulundu. Savaş sırasında büyük yararlıklar gösteren
Çelebi Mehmed, Sırp prensinin ve bâzı şehzâdelerin kaçması, tatarların ve bâzı
beylerin de Tîmûr Han’a iltica etmesine rağmen, babasını son âna kadar yalnız
bırakmadı. Savaşın sonucu belli olunca, ileri görüşlü ve devletin geleceğini
düşünen bâzı beylerin ikâzları ile muhârebe meydanından geri çekilerek
Amasya’ya yöneldi, önüne, Candaroğlu İsfendiyâr Bey’in yeğeni Yahyâ Bey çıktı
ise de, bunu mağlûp eden Çelebi Mehmed, ilerlemesinin tehlikeli olacağını
anlıyarak Bolu’ya gitti. Burada bir müddet ortalığın yatışmasını bekledi.
Fedaîler gönderip babasını Tîmûr Han’ın elinden kurtarmaya çalıştı, fakat bunda
başarılı olamadı. Amasya ile tamamen irtibatı kesilmiş, şehrin idaresi
Kutluşahzâde Yakut Paşa’nın elinde kalmıştı.
Tîmûr
Han, âdeti üzere Anadolu’daki her bölgeyi o yerin eski beyine tevdî ettiği
gibi, Amasya’yı da eski Ankara hâkimi olan Melik Nâsıreddîn Bahtiyar Bey’in
oğlu Kara Devlet Şah’a vermişti. Fakat şehir halkı bundan hiç memnun
olmadığından başında yine Osmanoğlu Mehmed Çelebi’yi görmek istiyordu. Kara
Devlet Şah’ın keyfî yönetimini istemeyen Amasya ileri gelenleri beyleri ve
âlimleri beraber olup, çevre kazalarla birlikte Kara Devlet Şah’ı topraklarına
sokmadılar. Durum Tîmûr Han’a bildirilince, o da oğlu Muhammed’i hocası
Nu’mâneddîn Abdülcebbâr ile birlikte Amasya’ya gönderdi. Şehzâde Muhammed,
güçlü bir orduyla Amasya’ya gelince, şehir ulemâsını toplayıp, hocasının
suâllerine cevap verebilirlerse şehrin cezadan kurtulacağını söyledi. Sorulan
suâllere Amasya âlimlerinin ileri gelenlerinden Pîr İlyâs, tam bir vukûfiyetle
cevap verdi. Amasya halkı, sefer masraflarını ödeyerek, Tîmûr Han’ın ordusunun
bir an önce şehirden ayrılmasını sağladı. Pîr İlyâs ve yeğeni Şemseddîn Ahmed
Çelebi’yi şehzâde Muhammed’in beraberinde götürmesi üzerine; Gümüşlüzâde
Celâleddîn Abdurrahmân Çelebi, Amasya müftîsi; Şâdgeldi Bey de, Amasya emîri
oldu. Bu duruma rağmen, Kara Devlet Şah tehlikesi ortadan kalkmamıştı. Amasya
ileri gelenleri ve âlimleri toplanarak, şehzâde Çelebi Mehmed’in Bolu’dan
Amasya’ya davet edilmesini kararlaştırdılar. Dînî ve millî duygulan çok yüksek
olan Amasya ileri gelenleri, daha önce başlarına gelenlerden çok çektikleri
için, Çelebi Mehmed ile bir anlaşma yapmayı da kararlaştırdılar. Bâyezîd
Paşa’nın eniştesi olan Asayiş Bey başkanlığında bir hey’et Bolu’ya gönderildi.
Amasya halkının; dînimize muhalif iş işlemeyip, bize zulmetmeyeceksin, Allahü
teâlânın emir ve yasaklarına itaatli olacaksın teklifini cânu gönülden kabul
eden Çelebi Mehmed, Amasya’ya gitmek için yola çıktı. Kara Devlet Şah’ın Amasya
dışında bulunan kuvvetlerinin çoğunun çapulcu olduğunu öğrenen Çelebi Mehmed,
ânî bir baskınla Kara Devlet Şah’ı ortadan kaldırdı. Amasya halkı, Mehmed
Çelebi’yi Amasya boğazında karşıladı. Orada tertib edilen yemekte, Mehmed
Çelebi; Allahü teâlânın rızâsı, millet ve devletinin bekası, halkının huzuru
için çalışacağına, Allahü teâlânın emir ve yasaklarına riâyet edip, fakir
fukara ve sâir tebeasını gözeteceğine dâir, âlimler huzurunda söz verdi.
Amasya’ya yerleşip sultanlığını îlân eden Mehmed Çelebi, eski emir Şâdgeldi’yi
tesellî etmek için de kız kardeşi ile evlendi. Çelebi Mehmed bu sırada on yedi
yaşında idi.
Bu
arada kardeşlerinden şehzâde Süleymân Çelebi Edirne’de; Îsâ Çelebi Balıkesir ve
Bursa’da; Mûsâ Çelebi Kütahya’da sultanlığını îlân etmişti. Her tarafta eski
beylikler yeniden ortaya çıktı. Anadolu birliği tamamen parçalandı. Amasya’ya
hâkim olup sultanlığını îlân eden Çelebi Sultan Mehmed, Canik beylerinden
Kubadzâde Ali Bey’i mağlûb ederek bâzı kalelerini ele geçirdi. Bu sırada Tokat
ve havâlisinde hüküm süren İnaloğlu İbrâhim Bey etrafı sindirip, Çelebi
Mehmed’i tehdîd ediyordu. Anî bir baskınla İnaloğlu’nu mağlûb ederek Tokat ve
havalisine hâkim olan Çelebi Sultan Mehmed, Sivas’da hüküm süren Kâdı
Burhâneddîn’in dâmâdı Hacıbeyzâde Mezid Bey’in üzerine Bâyezîd Paşa komutasında
bir ordu gönderdi. Bâyezîd Paşa’nın Mezid Bey’i yenmesi üzerine, Çelebi Sultan
Mehmed; Sivas, Tokat ve Amasya bölgelerine tamamen hâkim oldu (1403).
Tîmûr
Han’ın Batı Anadolu taraflarında bulunduğu bu sırada Çelebi Sultan Mehmed,
Tîmûr Han’a bir elçi gönderip, bağlılığını arz etti. Tîmûr Han’ın yanına dâveti
üzerine, ondan çekinen maiyyet beylerinin karşı çıkmalarına rağmen, Çelebi
Mehmed geleceğini bildirip, Tîmûr Han’ın elçisi ile birlikte yola çıktı.
Osmancık’a geldiği zaman, İsfendiyâr’ın yeğeni Yahyâ Bey’in hücumuna uğradı.
Yahyâ Bey’i mağlûb edip yoluna devam ederken, Murtazâ-âbâd’da (bugünkü Mürted
ovasında) bölge Türkmenlerinden Savcızâde Ali Bey’in kuvvetleri ile karşılaştı.
Çelebi Sultan Mehmed, Ali Bey’i de bozguna uğrattı. Bu durumda hareketinin
imkânsız olduğunu bildiren bir mektup yazarak Tîmûr Han’a yolladı ve özür
diledi. Tîmür Han da ona sâhib olduğu yerleri verip, büyük âlim Şücâeddîn Pîr
İlyâs da yanlarında olduğu hâlde bir elçilik hey’eti ile, hükümdarlık
alâmetlerinden olan taç, kemer ve hil’at gönderdi. Çelebi Sultan Mehmed de,
Tîmûr Han ve kendi adına para bastırdı.
Çelebi
Sultan Mehmed, Amasya’da çok kısa bir zamanda teşkilâtını kurdu. Beş yüz
kişilik bir orduyla girdiği Amasya’da, yapılan çalışmalar sonunda güçlü bir
ordu meydana getirdi. Her kesimden halk, asker olmak için yarış ediyordu.
Alimler de ahâliyi devamlı teşvik ederek, Çelebi Sultan Mehmed’e yardıma davet
ediyordu. Halkın dînî ve millî şuuru fevkalâde idi. Çelebi Sultan Mehmed, bu
çalışmalar arasında, hocası Sofu Bâyezîd ile devamlı âlimlerin ders ve
sohbetlerinde bulunuyor, onların duâlarını alıyordu. Halk, sultânı çok seviyor,
peşinde Allah rızâsı için canlarını feda etmekten çekinmiyordu. Özellikle
Seyyid Yahyâ Şirvânî’nin halîfesi Şücâeddîn Pîr İlyâs ve talebelerinin de
teşvîkî ile halk, Osmanlı Devleti’nin ilk günlerinde olduğu gibi adetâ
birbirine kenetlenip bir asker millet vücûda geldi. Böyle bir ordunun verdiği
güvenle Çelebi Sultan Mehmed, Osmanlı Devleti’ni yeniden bir bayrak altında
toplamaya azmetti. Kardeşlerine haber gönderip birleşmeye veya toprakları kendi
aralarında pay edip, birbirleriyle çatışmamaya davet etti. Fakat şehzâdelerin
herbiri sultan olduklarından bahisle, kendi bayrağı altında toplanılmasını arzu
ediyordu.
Çelebi
Sultan Mehmed, ordu kurmaya ve manevî birleşmeye çalışırken, bir taraftan da
maddî durumu düzeltmeye gayret etti. Defterdâr Celâl Çelebi, mâlî durumu
düzeltmek için yeni tedbirler aldı. Şâdgeldi Paşa’nın darbhânesinde Mağribî
İlyâszâde Bedreddîn Mahmûd Çelebi tarafından gümüş akçeler kesildi. Altın ve
gümüş yerine geçerli olmak üzere Çâvîk veya Çav denilen kağıt paralar da,
Çâvîkci nâmıyla meşhur Buhârâlı Hoca Şemseddîn Mehmed Çelebi tarafından
basıldı. Mes’elelerini halleden Çelebi Sultan Mehmed, Bursa’da bulunan ağabeyi
Îsâ Çelebi’ye müracaatla; “Kardeş kavgasından vazgeçelim, herkes kendi başına
bölgesini idare etsin” diyerek Anadolu’nun taksimini teklif etti. Teklifi red
edilince, iki kardeş orduları Ulubat mevkiinde karşılaştı. Muhârebeyi kazanan
Çelebi Sultan Mehmed, Bursa’ya girerek hükümdarlığını îlân etti (1404). Îsâ
Çelebi ise, Yalova yolu üzerinden Bizans imparatorunun yanına kaçtı. Edirne’de
sultan olan Süleymân Çelebi, Îsâ Çelebi’yi yanına getirterek yanına kattığı
mühim bir kuvvetle Anadolu’ya geri gönderdi. Îsâ Çelebi Bursa’yı almak istedi
ise de, halkın muhalefeti ile karşılaştığından, şehrin büyük kısmını yaktı.
Çelebi Sultan Mehmed ile yaptığı ikinci muhârebede de mağlûb olunca, İsfendiyâr
Bey’in yanına kaçtı ve onunla beraber Ankara’yı almak üzere harekete geçti.
Fakat, Çelebi Sultan Mehmed’e mağlûb olup, Kastamonu taraflarına çekildi. Bir
müddet sonra Îsâ Çelebi, Aydınoğlu Cüneyd Bey’in yanına gitti ve onun aracılığı
ile Saruhan ve Menteşe beyleri ile anlaşarak tekrar Mehmed Çelebi’nin karşısına
çıktı. Mağlûb olunca Karamanoğlu’na iltihak etti. Daha sonra Eskişehir yakınlarında
yakalanarak öldürüldü.
Îsâ
Çelebi’nin ortadan kaldırılmasından sonra Çelebi Sultan Mehmed Anadolu’da
yalnız kaldı. Ancak, kardeşinin kuvvetlenmesinden endişe ederek Anadolu’ya
gelen Emir Süleymân, Çelebi Mehmed’in elinden birçok yerleri aldığı gibi, Aydınoğlu
Cüneyd Bey ile Menteşeoğlu İlyâs Bey’e de hâkimiyetini kabul ettirdi. Çelebi
Mehmed, ağabeyine karşı koymayarak Amasya’ya çekildi ve Karamanoğlu’nun yanında
bulunan kardeşi Mûsâ Çelebi’yi Rumeli’ye geçirerek, ağabeyini yeniden Rumeli’ne
döndürmek istedi. Mûsâ Çelebi’nin Rumeli’deki faaliyetlerini öğrenen Süleymân
Çelebi, derhal Rumeli’ye geçti ve ilk anda Mûsâ Çelebi’yi mağlûb etti. Fakat
sonradan onun baskınına uğrayarak hayâtını kaybetti. Çelebi Sultan Mehmed
Bursa’yı tekrar hâkimiyeti altına alırken, Mûsâ Çelebi Edirne’de bağımsızlığını
îlân etti. Mûsâ Çelebi, kardeşinin Anadolu’da kuvvetli olduğunu bildiği için,
orayla alâkadar olmayıp, Bizans ile meşgul oldu ve bâzı yerleri aldı. Bu arada
ileride büyük bir isyân çıkaracak olan Şeyh Bedreddîn’i kazasker yaptı. Şeyh,
böylece nüfuzunu arttıracak bir mevkiye sâhib oldu. Bir ara İstanbul’u muhasara
eden Mûsâ Çelebi tehlikesine karşı, imparator, Çelebi Mehmed’i Rumeli’ye davet
etti. Çelebi Mehmed Üsküdar’a gelerek İmparator ile görüştü. 1411 senesinde İneceğiz
mevkiinde kardeşi ile yaptığı muhârebeyi kaybedince, İstanbul’a imparatorun
yanına sığındı ve gemiyle Anadolu’ya geçerek yaralı bir hâlde Bursa’ya geldi.
Bir sene sonra Mûsâ Çelebi ile yaptığı mücâdeledede başarılı olamadı. Mûsâ
Çelebi’nin devlet adamlarına karşı kötü davranması, onları Çelebi Sultan Mehmed
ile anlaşmaya mecbur etti. Yapılan anlaşma üzerine, Çelebi Sultan Mehmed
Rumeli’ne geçti. Kendisine katılan Sırp despotu ve bâzı devlet adamları ile
Tuna’ya çekilmekte olan Mûsâ Çelebi üzerine yürüyen Çelebi Sultan Mehmed,
Çamurlu-Derbend mevkiinde meydana gelen muhârebede, Mûsâ Çelebi’yi mağlûb etti.
Mûsâ Çelebi yaralı olarak kaçarken yakalandı ve kısa bir süre sonra da öldü.
Cenazesi Bursa’ya nakledilip babasının türbesine defnedildi. Sultan Mehmed,
daha sonra yakalanan Emîr Süleymân’ın oğlu Orhan Çelebi’ye Geyve ve Akhisar’ın
dirliklerini verdi.
Çelebi
Mehmed, Edirne’de bütün devletin hükümdarı olduğunu îlân etti (1410). Çelebi
Sultan Mehmed Rumeli’de iken, Bursa’nın muhafızlığını Hacı İvaz Paşa yapıyordu.
Bu sırada Karamanoğlu Mehmed Bey, Çelebi Mehmed’in müttefiki olan Germiyanoğlu
Yâkûb Bey’in topraklarını işgal etti ve bu beyliğin merkezi olan Kütahya’yı
yaktı yıktı. Arkasından Bursa önlerine gelerek şehri kuşattı. Muhasara otuz
veya otuz iki gün devam etti. İvaz Paşa’nın çok iyi bir şekilde müdâfâ ettiğini
görünce, şehri susuz bırakmak suretiyle teslime mecbur bırakmak için Pınarbaşı
ırmağının yolunu değiştirmek istedi. İvaz Paşa’nın ve askerlerinin şiddetli
hücumu karşısında bunu yapmaya muvaffak olamadı. Mûsâ Çelebi’nin cenazesini
getiren kafileyi görünce, Osmanlı ordusunun geldiğini zannederek şehri ateşe
verdi. Babasının intikamını almak için dayısı Yıldırım Bâyezîd’in kabrini,
yıktırdıktan sonra alelacele Bursa önlerinden uzaklaştı. Bu duruma çok üzülen
Harman Danası diye tanınmış bir Karamanlı subay; “Sultânım! Osmanlının
ölüsünden böyle kaçıyorsun, eğer dirisi gelseydi hâlin nice olurdu” demesi
üzerine, bu sözlere kızan Mehmed Bey, bu komutanını derhâl astırdı. Yine Çelebi
Mehmed’in kardeşleri ile olan mücâdelesi sırasında Ohrî sancakbeyi olan
Aydınoğlu Cüneyd Bey fırsattan istifâde ederek memleketine dönmüş ve Ayaslug’u
(Selçuk) muhasara edip, sancak beyini öldürmüştü.
Rumeli
tarafındaki işlerini yoluna koyan Çelebi Sultan Mehmed, Karamanoğlu hâdisesi
üzerine derhâl Anadolu’ya geçti. İlk önce Osmanlıların Aydıneli vâlisini
öldürerek Ayaslug’u zapt edip, Aydınoğulları beyliğini tekrar kuran Cüneyd
Bey’in üzerine yürüdü. Çandarlı, Menemen, Kayacık, Nif kalelerini ele
geçirdikten sonra İzmir önlerine geldi. Şehri kuşattığı sırada Cüneyd Bey bir
yolunu bularak şehirden kaçmayı başardı. Çelebi Mehmed şehri karadan
kuşatırken, Rodos şövalyeleri ile Midilli, Sakız ve Menteşeoğulları donanmaları
da denizden kendisine yardım ettiler. On gün süren muhasaradan sonra şehrî ele
geçiren Mehmed Çelebi, surları yerle bir ettirdi. Ayrıca Rodos şövalyelerine,
yarıya kadar yaptırdıkları muazzam kaleyi de bir gece içinde yıktırdı. Rodos
şövalyelerinin reîsi, Çelebi Sultan Mehmed ile görüşerek durumu şiddetli bir
şekilde protesto etti. Şayet kalenin yeniden yapılmasına izin verilmezse, papa
ile anlaşıp Osmanlı Devleti’ne karşı büyük bir donanma ile gelip kıyıları
tahrip edeceği tehdidinde bulundu.
Bu
tehdîdleri sükûnetle dinleyen büyük Sultan, kendisinin herkese adaletle
davrandığını, fakat bu kalenin bir korsan yatağı olup, bölgedeki müslümanlara
çok zarar verdiğini ve muhakkak yıkılması gerektiğini ve bunun bölge halkının
isteği olduğunu söyledikten sonra; “Hem senin istediğin olsun, hem de Türklerin
isteği yerine gelsin. Karya ve Klikya bölgeleri içinde sana istediğin kadar
toprak vereyim, orada kaleni inşâ et” dedi. Şövalyelerin reîsi bu bölgenin
Menteşeoğullarına âid olduğunu bildirince, Çelebi Sultan Mehmed, Menteşe
beyinin kendisine bağlı olduğunu söyleyerek mes’eleyi hâlletti. Böylece,
üstâd-ı âzam denilen şövalyelerin reîsi, bugün Bodrum denilen eski
Halikarnas’da, Petroniyum kalesini inşâ ettirdi.
Kuşatma
sırasında kaçan Cüneyd Bey, annesinin ricası üzerine affedildi. Hayatta olduğu
müddetçe sâdık kalacağına ve Osmanlı hâkimiyetini tanıyacağına dâir yemin etti.
Bunun üzerine Cüneyd Bey, Niğbolu sancak beyliğine tâyin edildi (1414).
İzmir’in ele geçirilmesi üzerine Midilli, Sakız ve Foça’daki Ceneviz
kolonilerinin elçileri gelip bağlılıklarını arz ederek, Osmanlı Devleti’ne
vergi vermeyi kabûf ettiler. Bir süre sonra da Teke beyi, Osmanlı Devleti’ne
tâbi oldu.
Böylece
Ege sahillerindeki hâkimiyetini sağlıyan Çelebi Sultan Mehmed, aynı sene
Bursa’ya geldi. Germiyan ve Candaroğulları beyliklerinden takviye alıp Karaman
seferine çıktı. Osmanlı kuvvetleri herhangi bir mukavemetle karşılaşmadan, daha
önce kendilerine âid olan Akşehir’den başlayarak; Saideli, Beyşehir,
Seydişehir, Otlukhisarı ve bâzı yerleri ele geçirdiler. Konya önlerine gelen
Çelebi Sultan Mehmed, şehri kuşattı ise de yağan şiddetli yağmurlar sebebi ile
bir sonuç alamadı. Halasının oğlu Mehmed Bey ile bir andlaşma yaptı. Sultan,
Canik taraflarına yürüyünce, bu durumdan faydalanmak isteyen Mehmed Bey rahat
durmayıp Beyşehir ve Seydişehir’e saldırdı. Çelebi Sultan Mehmed bu duruma çok
üzüldü ve ikinci defa Karamanoğlu’nun üzerine gitti. Konya’da yapılan
muhârebede mağlûb olan Mehmed Bey, Taşilin’e kaçtı. Bu sırada Konya’da oğlu
Mustafa Bey’i bırakmıştı. Veziriazam Bâyezîd Paşa tedbiriyle, Mehmed Bey’in
büyük oğlu Mustafa Bey yakalanarak Sultan’ın huzuruna getirildi. Sultan,
Mustafa Bey’i bir kardeş gibi bağrına bastı. Bu durum karşısında Mustafa Bey,
kaftanının altında elini yüreğinin üzerine koyarak; “Babamın adına yemin ederim
ki, elimin altında hissettiğim can, bedenimi terketmedikçe ne ben, ne de babam,
Sultan’ın en küçük malına bile göz dikmeyeceğiz” diyerek yemin etti. Çok
merhamet sahibi olan sultan, Mehmed Bey’i ve oğlunu tekrar affetti. Muhabbetine
bir alâmet olmak üzere de Mustafa Bey’e Tabl, Alem ve bir takım hediyeler
vererek serbest bıraktı. Sultan’ın huzurundan ayrılan Mustafa Bey, biraz
ilerdeki çayırda otlayan Osmanlılara âid atları önüne katarak uzaklaştı ve;
“Bizim Osmanoğulları ile düşmanlığımız beşikten mezara kadar devam edecektir”
dedi. Yanında bulunan beylerin, huzurda yaptığı yemîni hatırlatmaları üzerine,
göğsünde bulunan ve kendi tarafından öldürülen güvercini çıkardı. Yemin
ederken; “Bu can şu tende durdukça” sözüyle, güvercini kastettiğini ve onun da
ölü olması dolayısıyla yemininin hükümsüz olacağını belirtti.
Bu
durum karşısında Sultan’ın, Karamanoğlu ile tekrar mücâdele etmesi gerekiyordu.
Konya üzerine yürüyen sultan, şehri ikinci defa kuşattı ve ele geçirdi (1415).
Mehmed Bey’i ve oğlunu tekrar affeden Sultan, Karamanoğlu ile bir andlaşma
imzaladı. Yapılan bu andlaşma neticesinde; Beypazarı, Sivrihisar, Akşehir,
Yalvaç, Beyşehir, Seydişehir Osmanlılara bırakıldı. Ayrıca Karamanoğlu gerekli
hâllerde Osmanlı Devleti’ne askerle yardım etmeyi kabul etti. Karaman seferi sırasındaki
hizmetlerinden dolayı vezîriâzam Bâyezıd Paşa’ya ayrıca beylerbeylik ünvânı da
verildi.
Çelebi
Sultan Mehmed, Anadolu’da Türk birliğini sağlama çalışmalarını sürdürürken,
hıristiyanlarla da dost geçinme politikası güdüyordu. Venediklilerle 1414’de
yapılan andlaşmada, Osmanlı Devleti, Arnavutluk’taki Venedik üslerine taarruz
etmemeği taahhüd ediyor; Venedik de, Ege denizindeki Osmanlı ticâret gemilerine
dokunmayacağına söz veriyordu. Fakat bu andlaşmaya rağmen Naksos Dukası
gemileriyle Osmanlı ticâret gemilerine saldırıyor, ele geçirdiği mal ve
esirleri pazarlara sevk ediyordu. Bu durum karşısında Sultan, Gelibolu’da otuz
kadırgadan meyaana gelen bir donanma hazırlattı. 1415 senesinde Çalı Bey
komutasındaki bu donanmayı; Andros, Paros ve Milas adalarını vurmaya gönderdi.
Donanma çok sayıda ganimet ve esir alarak görevini başardı. Bu hareket
sırasında Venediklilerin sayıca çok üstün filo ile kendisine karşı geldiğini
haber alan Çalı Bey, derhal geri dönerek Gelibolu kalesi limanına demirledi. 10
büyük kadırgadan kurulu Venedik filosu; Eğriboz, Girid ve Oniki Ada
dukalıklarından da yedi kadırgalık takviye almak suretiyle Çanakkale boğazına
girdi. Amiral Pietro Loredano, Türkler tarafından herhangi bir saldırıya mâruz
kalmadıkça, taarruz etmeme emri almıştı. Filo içinde Osmanlı Devleti’yle
görüşme yapmak üzere gönderilen iki elçi de bulunuyordu. Venedik donanması
Lapseki önlerinde demirledi. 26 Mayıs 1416 günü Marmara istikâmetinden gelen
bir Ceneviz ticâret gemisi göründü. Venedik donanması İstanbul tarafından
gelmekte olan bu küçük gemiyi Türk gemisi zannederek yakalanması için bir
kadırga gönderdi.
Osmanlı
denizcileri de gelen geminin kendilerine âid olduğunu zannedip, muhafazası için
onlar da bir kadırga gönderdiler.
Neticede
Osmanlı ve Venedik gemileri, birbirlerini görünce muhârebeye tutuştular.
Bilâhere filolar da bu muhârebeyi takviye ettiler. Muhârebe iki safhalı olarak
cereyan etti. Birinci safhada; Osmanlı donanması Gelibolu kalesinin himayesinde
bulunduğu için, Venedik donanması büyük bir zayiatla geri çekildi.
Çalı
Bey’in Venedik donanmasını takibe kalkması, muhârebenin ikinci safhasını
başlattı. Venedik donanması, Osmanlı donanmasının toplu bir hâlde çıktığını
görünce taarruza geçti. Marmara adasıyla Gelibolu arasında meydana gelen
muhârebede, Çalı Bey şehid oldu. Pietro Loredano da gözünden yaralandı. Osmanlı
donanması ağır kayıplar verdi. Venedik filosu da yaralı vaziyette Bozcaada’ya
döndü. Venedikliler ele geçirdikleri Türkleri ve donanmada gemicilik yapan
hıristiyanları öldürdüler. Venedik donanması bir sene sonra Pieiro Loredano
komutasında tekrar boğazdan içeri girdi ve Çardak kalesini bombardıman ederek
Gelibolu önüne geldi ise de, kaleden yapılan şiddetli mukabele yüzünden geri
çekilmek mecburiyetinde kaldı. Bu sırada Bizans imparatoru Venedik ile barış
yapılmasına aracı oldu. Yedi ay süren görüşmeler neticesinde barış andlaşması
imzalandı. Andlaşmaya göre Venedik, Osmanlı filosunda yaptığı hasarı ödeyecek,
Osmanlı Devleti de Venedik ticâret gemilerine boğazlardan serbest geçiş hakkı
verecekti.
Osmanlılara
tâbi olan Eflâk prensi Mirce, taht mücâdelelerinden istifâde ederek yıllık
ödediği vergiyi kesmişti. Ancak kendisine voyvodalıkta rakîb çıktığından zor
durumda idi. Rakibi Dan, Osmanlılara müracaat ederek yardım istemiş idi. Buna
karşılık Mirce de, Macar kralı Sigismund’a müracaat ederek Osmanlıların
kendisine yardım etmesi için arabulucu olmasını istedi. Kardeş mücâdeleleri
sırasında Mirçe’nin Mûsâ Çelebi’yi desteklemesi yüzünden, Çelebi Mehmed, Macar
kralının teklifini reddedip, Candar ve Karamanoğullarından yardımcı kuvvet
alarak, Tuna’yı geçip Romanya topraklarına girdi. Karşısına çıkan Macar-Eflak
kuvvetlerini bozguna uğrattı. Bunun üzerine Mirçe, sulh teklifi yaptı.
Osmanlılara büyük vergi vermeye ve garanti olması için de oğlunu rehin olarak
Osmanlı ülkesine göndermeye razı olduğundan, voyvodalık makamında bırakıldı
(1416).
Eflâk
mes’elesi, Osmanlılarla Macarlar arasında uzun süren hudut mücâdelelerine sebeb
oldu. Osmanlılar Erdel’e bir kaç defa akın düzenlediler. Macar ülkesi baştan
başa çiğnendi. Sırbistan, Bosna ve İstirya’da Macarlarla şiddetli çarpışmalar
vuku buldu. Macar kralı Sigismund sefere çıkarak, Nigbolu ile Niş arasında
Türklere karşı bir muvaffakiyet elde etti. Bu Türk ve Macar mücâdelesi uzun
sürmekte beraber büyük bir harp şeklinde olmayıp, genelde iki tarafın
birbirlerini denemesi mâhiyetinde cereyan etti.
Çelebi
Sultan Mehmed Rumeli’de fetihlerde bulunurken, Candaroğlu İsfendiyâr Bey de
Osmanlıların elinde bulunan; Kastamonu, Çankırı, Kalecik, Tosya ve Safranbolu
kalelerine taarruz ederek ele geçirmişti. Ayrıca 1418’de Canik beyleri
arasındaki mücâdeleden faydalanarak Samsun ve Bafra’yı zabt eden Candaroğlu
İsfendiyâr Bey, kuvvetli bir duruma geldi. Ancak bu sırada İsfendiyâr Bey’in,
oğlu Kasım ile arası açılınca, Kâsım, Osmanlı Devleti’ne iltica etti. Kasım
Bey’in babasına gücenmesinin sebebi; İsfendiyâr Bey’in; Tosya, Çankırı, Kalecik
ve Kastamonu gibi mahsûlü bol olan yerleri çok sevdiği ikinci oğlu Hızır Bey’e
vermek istemesi idi. Kasım Bey, Osmanlı hükümdarından bu yerlerin kendisine
verilmesi için aracı olmasını ve Osmanlı himayesinde bulunmasına izin vermesini
rica etti. Çelebi Sultan Mehmed bu isteği kabûl ederek, İsfendiyâr Bey’den bu
yerlerin Kasım Bey’e verilmesini istedi. Bu istek red edilince, Osmanlı
kuvvetleri Sinop’u muhasara ettiler. Çaresiz kalan İsfendiyâr Bey, Osmanlı
Devleti’nin yüksek hâkimiyetini tanıdı. Ayrıca oğlu Kâsım’ın istediği
Kastamonu, Tosya, Çankırı ve Kalecik’i Osmanlılara bıraktı. Çelebi Sultan
Mehmed daha önce anlaştığı şekilde Tosya, Çankırı ve Kalecik’i Kâsım Bey’e
devretti. Bunu müteâkib Sultan, daha önce Osmanlıların elinde olan Samsun’un
alınmasını arzu etti. Müslüman ve kâfir olmak üzere ikiye ayrılmış olan
Samsun’un müslüman olmayan kısmını Biçeroğlu Hamza Bey kuşattı. Kale halkı şehri
ateşe verip kaçınca, şehir zahmetsiz ele geçti. Müslüman Samsun’u bizzat
muhasara eden Çelebi Mehmed’e karşı koyamıyan İsfendiyâroğlu Hızır Bey, şehri
teslim edip babasının yanına döndü.
Çelebi
Mehmed devrinin en önemli iç hâdisesi, Şeyh Mahmûd Bedreddîn’in isyânıdır. Mûsâ
Çelebi zamanında Edirne’de kazaskerliğe getirilen ve Çelebi Mehmed’in cülûsunu
müteâkib 1000 akçe aylık ile İznik’te ikâmete mecbur edilen Şeyh Bedreddîn,
Edirne’de ve İznik’de kitap yazmakla meşgul olup, kendisini ziyarete gelenlere
telkinâtta bulunuyordu. Edirne’ye gelmeden önce Anadolu’da ün kazanmıştı.
İznik’te boş durmayan Şeyh, adamlarından Börklüce Mustafa’yı Aydın taraflarına
gönderip şiî propagandası yaptırıyordu. Ayrıca Torlak Kemâl adındaki adamı da,
daha önce Manisa taraflarında faaliyet gösteriyordu. Şeyh Bedreddîn, Börklüce
Mustafa’nın hareketinin genişlemesi üzerine, hacca gitmek bahanesiyle, önce
Sinop, oradan Kefe ve nihayet daha önce tanıştığı Eflak prensinin yanına gitti.
Deliorman taraflarına giderek, şiîlerle meskûn olan bölgeleri gezdi. Oralarda
bâtınî sapık fikirlerini yaydı. Şeyh Bedreddîn, İslâm’a uymayan zararlı
fikirler ortaya atıyor, haram olan hususların helâl olduğunu ileri sürüyor ve
isyân hislerini körüklüyordu. Neticede önce Karaburun’da başlayan isyân, sonra
Manisa’da kendini gösterdi ve az zamanda genişledi. Börklüce Mustafa’nın
isyânı, Amasya vâlisi şehzâde Murâd ile Bâyezîd Paşa tarafından kanlı bir
şekilde bastırıldı. Börklüce yakalanarak katlolundu. Manisa’daki Torlak Kemâl
de aynı akıbete uğradı. Şeyh Bedreddîn, Bâyezîd Paşa tarafından yakalanarak
Serez’de bulunan Pâdişâh’ın huzuruna getirildi. Şeyh’in durumu ulemâ tarafından
tedkîk olunduktan sonra, Ehl-i sünnete uymayan îtikâd üzere olmak ve cemiyet
nizâmını bozmakla suçlu bulunarak, Heratlı Molla Haydar’in fetvasıyla Serez
pazarında asıldı ve malları vârislerine bırakıldı. Böylece İslâm ittihadını
tehdîd eden önemli bir tehlike ortadan kaldırılmış oldu.
Şeyh
Bedreddîn isyânı bu şekilde bastırıldıktan sonra, Çelebi Mehmed 1420 senesinde
yeni bir isyân tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Bu tehlike, Ankara meydan
muhârebesinde babası ile birlikte Tîmûr’a esir düşüp Semerkand’a götürülen,
Düzmece Mustafa da denilen kardeşi Mustafa idi. Uzun müddet kendisinden haber
alınamayan Mustafa, bir müddet sonra geri dönüp, Karaman topraklarında
kaldıktan sonra, Rumeli’ye geçti. Osmanlı tahtına oturmak niyetinde olan
Mustafa, Eflâk voyvodasının ve Niğbolu sancakbeyi Aydınoğlu Cüneyd Bey’in
yardımıyla faaliyete geçip, Selanik ve Teselya’da saltanat iddiası ile adam toplamaya
başladı. Fesadın büyümesine mâni olmak için, Çelebi Mehmed, hemen harekete
geçti ve ağabeyi Mustafa Çelebi’nin kuvvetlerini Selanik civarında mağlûb etti.
Cüneyd ile birlikte Mustafa Çelebi Selanik kalesine sığındı. Çelebi Mehmed
ertesi sabah, mültecileri istedi ise de, Selânik’in Rum vâlisi, imparatorun
müsâdesi olmadan teslim edemiyeceğini beyân ile özür diledi. Nihayet imparator
da Çelebi Mehmed hayatta oldukça bunları salıvermiyeceğini yemîn ile taahhüd
edince, Pâdişâh, Selanik muhasarasını kaldırdı. Pâdişâh andlaşma mucibince
Mustafa Çelebi için her sene imparatora önemli mikdârda akçe ödeyecekti. Bu
vak’ayı müteâkib Çelebi Mehmed, İstanbul’u resmen ziyaret ederek imparator
tarafından karşılandı ve Üsküdar’da imparatora veda edip İzmir üzerinden
Bursa’ya gitti. Bir müddet sonra da Gelibolu yolu ile Edirne’ye döndü.
Pâdişâh,
Edirne’de iken ava çıktı ve rahatsızlandı. Bu hastalıktan kurtulamayacağını
anlayınca, vezirlerini topladı ve devletin geleceğini düşünerek, taht
mücâdelelerinin tekrar başlamaması için; “Tizcek ulu oğlum Murâd’ı getürün. Ben
artık bu döşekten kalkmam ve Murâd gelmeden ölürem. Memleket birbirine
karışmadan hazırlık görün. Murâd gelinceye kadar ölümümü duyurmayasmız” diye
vasiyyet etti. Kısa süren hastalıktan sonra 1421 senesi Mayıs ayında vefât
etti. Çelebi Mehmed’in vefâtı son derece gizli tutuldu. Cesedi tahnid edilerek
sarayda muhafaza edildi. Şehzâde Murâd’ın Bursa’ya gelişine kadar 40-42 gün
pâdişâhın vefâtı gizlendi. Nâşı Bursa’ya getirilerek Yeşil Türbe’ye defnedildi.
Osmanlı
Devleti’nin ikinci kurucusu kabul edilen Celebi Mehmed, mâkul hareket eden,
sabırlı, azîm ve irâde sahibi, sözüne ve vâdine sâdık, vakur ve ciddî bir
hükümdar idi. Yalnız dostuna değil, düşmanlarına da kendisini sevdirerek,
îtimâd telkîn etmiş ve saydırmıştı. Onun hakkında, Osmanlı târihlerinden başka,
yabancı kaynaklar da iyi şehâdette bulunmaktadırlar. Küçük ve büyük yirmi dört
muhârebede bulunarak kırka yakın yara aldığı rivayet edilmektedir. Emellerinin
en başında, babası zamanındaki yerlerin geri alınması geliyordu. Bu gaye ile
çalışan hükümdar büyük ölçüde bunu gerçekleştirmişti.
Çelebi
Mehmed, ömrünü, Allahü teâlânın dînine hizmet etmek, insanlara Resûl-i ekremin
örnek ahlâkını tanıtmak ve yolunu yaymak için kuvvetli bir devlet kurmaya fedâ etti.
Halkın kendisinden beklediğini fazlası ile yerine getirdi. Memlekette birlik ve
dirliği te’sîs etti. Ülkesini çeşitli sosyal te’sislerle süsleyip, halkın maddî
ve manevî refahı için çalıştı. Alimlere meclislerinde yer verip, ulemâ
meclislerinde îtibâr gördü. Zamanın büyüklerinin ilim ve feyzlerinden istifâde
etti. Memleketindeki refahtan diğer müslümanlara pay vermek, Resûl-i ekremin
mübarek komşularının duâlarını almak için her sene onlara hediyeler gönderme
âdetini çıkardı. Sürre alayı adı verilen bir hey’et, Osmanlı hacılarının
başında bu hediyeleri götürüyordu. Altın para vesâir hediyeler develere
yüklenir ve çok güzel bir şekilde süslenirdi. Pâdişâh’ın hediyeleri yanında,
paşalar ve halkın da hediyeleri konurdu. Çelebi Mehmed zamanında başlayan bu
âdet, Birinci Cihân Harbi’nde Hicaz’la irtibat kesilinceye kadar devam etti.
Gönderilen bu hediyelerle Mekke ve Medine’deki mübarek yerlerin tamir ve
bakımı, fakirlerin yiyecek ve giyeceği te’min edilirdi.
Çelebi
Mehmed, kısa ömrünü savaş alanlarında geçirmiş olmasına rağmen, memleketin
îmârına da önem verdi. Bursa’da yaptırdığı câmi, medrese ve imâret ve Yeşil
türbesi önemli san’at eserleridir. Câminin karşısına yüksekçe bir mevkîde kendi
türbesini yaptırdı. Türbenin karşısına düşen medresesi bugün müze hâline
getirilmiş olup, Bursa medreseleri arasında Sultaniye adı ile meşhur idi.
Bunlardan başka Edirne’de Emîr Süleymân tarafından inşâsına başlanan ve Mûsâ
Çelebi tarafından devam ettirilen Ulu Câmî’nin tamamlanması ona nasîb oldu.
Çelebi Mehmed bu câmiye vakıf olmak üzere Edirne’deki bedesteni yaptırdı. Oğlu
şehzâde Kâsım, bu câminin bahçesinde medfûndur. Edirne’deki eski sarayın
inşâsının da Çelebi Mehmed tarafından başlatıldığı rivayet edilmektedir.
Çelebi
Sultan Mehmed’in kısa süren hükümdarlığı döneminde nâmına muhtelif mevzularda
eserler yazılmıştır. Zekerîyâ bin Mehmed Kazvînî’nin ansiklopedik tarzda;
hey’et, coğrafya, tıb, nebatat ve ilâçlardan, meşhur şehir ve kasabalardan
bahseden Acâib-ül-Mahlûkat
adlı eseri Rükneddîn Ahmed tarafından Türkçe’ye çevrildi. Çelebi Sultan Mehmed
için te’lif edilen Kitâb-ül-Müntehâb fît-tıb adındaki eser, Ahmed
el-Merdânî tarafından yazıldı. Yine bu dönemde Rûhül-kulûb adlı ilmihâl kitabı, El-Kasîdet-ün-Nasîha
bi-lügât-it-Türkiyye isminde altmış dört beytli kasîde şerhi ve
manzum Şemsiye
şerhi ve daha bir çok eser kaleme alınmıştır. Sultan, nâmına yazılan
bu eserlerin müelliflerine bir çok ihsânlarda bulunmuş ve onları teşvik
etmiştir.
Hanımları: Emine ve Kumru hatunlardır.
Erkek çocukları: İkinci Murâd, Yûsuf Mahmûd. Kasım
Ahmed ve Mustafa’dır.
Kızları: Selçuk, Ayşe, Hafsa, Sultan ve İlaldı hâtûnlardır.
Çelebi
Sultan Mehmed bâzan şiir de söylemiştir. Tezkirelerde rastlanan şu şiir
onundur:
Cihân hasm olsa, Hakk’dan nusret
iste!
Erenlerden duâ vü himmet iste!
Çalup dîn ışkına udvâne şimşir,
Anuban çâr-ı yârı hidmet iste!
Eğer leb-teşne isen ey bed-endîş;
Bu deşne çeşmesinden şerbet iste!
Geçenden geç, demür taşdan sakınma,
Demüri mahv idenden kuvvet iste!
Çevürme yüz muhalifden Mehemmed,
Adûyı arsadan sür vüs’at iste!
28 Temmuz 1402 : Ankara savaşı ve fetret devrinin başlaması.
8/9 Mart 1403 : Yıldırım Bâyezîd Han’ın vefâtı.
18 Şubat 1405 : Tîmûr Han’ın vefâtı.
5 Temmuz 1413 :
Çelebi Sultan Mehmed’in tek başına tahta çıkışı ve fetret devrinin son bulması.
1414........ :
Aydınoğlu Cüneyd Bey’in isyânı.
1414........ :
Çelebi Sultan Mehmed’in birinci Karaman seferi.
1415........ :
Çelebi Mehmed’in ikinci Karaman seferi.
1415........ :
Osmanlı donanmasının Adalar seferi.
29 Mayıs 1416 : Osmanlılarla Venedikliler arasında ilk deniz muhârebesi.
9 Temmuz 1416 :
Osmanlı-Venedik sulhü.
1417........ :
Avlonya’nın fethi.
1418........ :
Samsun havâlisinin zaptı.
1418........ :
Tatar aşîretlerinin Rumeli’ye nakli.
1419........ :
Bursa’da Yeşil Câmi’nin inşaatının tamamlanması.
1420........ :
Rumeli’de Şeyh Bedreddîn isyânı ve Serez’de îdâmı.
1420........ :
Düzmece Mustafa’nın ortaya çıkması.
26 Mayıs 1421 : Çelebi Sultan Mehmed’in vefâtı.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Fezleke-i Târih-i Osmânî (Hakkı Efendi);
sh. 42
2) Tevârih-i Âl-i Osman (Aşıkpaşazâde); sh. 80
3) Târih-i Solakzâde; sh. 124
4) Târih-i Cihânnümâ (Neşrî); cild-1, sh. 367
5) Şakâyık-ı Nu’mâniyye Tercümesi; sh. 80
6) Mir’ât-ı kâinat; cild-2, sh. 349
7) Târih-i Devletti Osmâniyye (A.Şeref);
cild-1, sh. 124
8) Tâc-üt-tevârih; cild-1, sh. 299
9) Hayrullah Efendi Târihi; cild-3, sh. 77
10) Devlet-i
Osmâniyye Târihi (Hammer); cild-2, sh. 405
11) History of
Ottoman Empire and Modern Turkey; cild-1, sh. 41
12) Îzâhlı Osmanlı
Târihi Kronolojisi; cild-1, sh. 134
13) Osmanlı Târihi
(Uzunçarşılı); cild-1, sh. 330
14) Büyük Türkiye
Târihi; cild-2, sh. 370
15) Osmanlı Deniz
Harb Târihi; cild-1, sh. 100
16) Osmanlı
İmparatorluğu Târihi (Z. Danışman); cild-3, sh. 193
17) Rehber
Ansiklopedisi; cild-3, sh. 309
18) Tam İlmihâl
Seâdet-i Ebediyye
19) Kosova Zaferi-Ankara
Hezimeti (Fatma Aliyye Hanım); sh. 142
20) İslâm Âlimleri
Ansiklopedisi; cild-11, sh. 331, 337
21)
Münseât-üs-Selâtin; cild-1, sh. 143
22) Bezm-ü Rezm;
sh. 399, 400, 401