Osmanlı
Devlet teşkilâtında, pâdişâhların saray ve kasırlarının bahçe ve bostanları ile
saraya âid kayıkhâne ve kayıklarda hizmet ve güvenliklerini te’min edenlere
verilen isim. Bostancılar devşirme usulüyle hizmete alınırlardı. Bostancılar
iki ayrı ocak hâlinde olup, biri İstanbul, diğeri de Edirne’de idi. Bunların
âmirine Bostancıbaşı denirdi. Bostancılar ve bilhassa başları olan
bostancıbaşı, sarayın muhafazasından birinci derecede mes’ûl olanlardan olduğu
için, vazîfeleri çok önemli idi. Bostancı ocaklarına, devşirmelerin kuvvetli
olanları alınırdı. Bunlar ya doğrudan devşirmeler arasından, yahud da acemi
ocağından seçilirlerdi. Devşirmeler Bostancı ocağına alınırken bostancıbaşı da
bulunur ve onun nezâreti altında bu faaliyet yürütülürdü.
Bostancı
ocağının en büyük zabiti bostancıbaşı idi. İstanbul etrafındaki Marmara,
Karadeniz ve Haliç sahillerinin muhafazası ve inzibatı buna aitti. Sahillerde
yalılar bunun müsâadesi olmadan yaptırılamazdı. Bostancıbaşı, sahillerdeki bina
ve yalıların mevkileriyle, kimlerin olduğuna dâir mükemmel bir defter tutardı.
Sahilde yaptırılan binalardan vergi alırdı. İstanbul civarındaki suların ve
ormanların teftîşi, kara avlarıyle deniz avlarının kâhyalığı da ona aitti. Ayrıca
sadrâzam ile vezirlerin azl, sürgün ve katillerinde de bostancıbaşının vazifesi
vardı. Azlolup sürgüne gönderilen sadrâzamlar, bostancıbaşı delaletiyle sarayın
Balıkhâne mevkii önünde hazırlanan gemiye bindirilip, oradan gönderilirlerdi.
Pâdişâh saray bahçesinde gezerken bostancıbaşı yanında bulunur ve kendisine
bilgi verirdi.
Sarayın
en önemli vazifelerinden birinin başında bulunan bostancıbaşıların mutlaka
kendi ocaklarından gelmeleri yâni bostancı ocağından yetişerek yükselmeleri
kânundu. Bostancıbaşılar terfi ile saraydan çıkacak olurlarsa beylerbeyi veya
vezir olurlardı. Normal tâyinlerde ise, kapıcıbaşılık ve sancakbeyliği gibi
görevlere getirilirlerdi. Bostancıbaşının terfî veya azledilmesi ile yerine
bostancılar kethüdası tâyin olunurdu. Bostancıbaşılığa tâyin olunanların
sadrâzamın huzurunda hil’at giymeleri usûlden idi.
Bostancıbaşıdan
sonra, bostancılar kethüdası, haseki ağa, hamlacıbaşı, odabaşı, bostancı
karakulağı, vezir karakulağı ile dört baltacı bu ocağın zâbitlerindendi.
Hamlacı
başı; hükümdar kayığının en önünde kürek çeken sağ ve sol hamlacılardan
birincisi idi. Bostancı ocağının kayıkhâne kısmının âmiri olup, ocağın büyük
zâbitlerindendi. Odabaşı da; bostancı ocağının ileri gelen zabitlerinden olup,
bostancıbaşının hükümet nezdinde kapu çuhadarı idi. Bostancı karakulağı ile
vezir karakulağı ise, âmirleri ile hükümdar arasındaki muhaberenin postacısı
idiler. Ağa karakulağı adı verilen bostancı ocağı zabitinin görevi ise yeniçeri
ağası kapısında bulunup bir yangın çıktığı zaman bunu öğrenerek saraya koşup
kızlarağası vasıtasıyla hükümdarı haberdâr etmekti. Bu büyük ocak zabitlerinden
başka pâdişâhlara âid çeşitli bahçe ve bostanlarda usta denilen ve bulunduğu
mıntıkanın inzibâtıyla alâkadar olan bostancı zabitleri vardı.
On
altıncı asır sonlarında bostancı ocağının mevcudu 1612, bir kaç yıl sonra 2030;
1595’de ise, 4000’i aşkındı. Sonra bu rakam düşmeye başladr. 1746’da ocak
mevcudu 3323 kadardı. Bostancı ocağı efradı, fazla askere ihtiyâç olduğu zaman
sefere de gönderilirdi. Nitekim 1739 senesinde üç bin bostancı savaşmak üzere
Bender kalesine gönderilmiştir.
Topkapı
Sarayı’ndaki has bahçe hâriç, İstanbul ve civarında altmış bir bahçe vardı.
Bunların başlıcaları; boğazın Rumeli sahilinde Dolmabahçe, Beşiktaş, Ortaköy,
Kuruçeşme, Bebek, Mirgün, Kalender, Büyükdere ve Anadolu sahilinde; Tokat,
Sultaniye, Paşabahçesi, Çubuklu, Üsküdar, Marmara’nın Anadolu sahilinde;
Ayazma, Salacık, Haydarpaşa, Fenerbahçe ile Florya, Davutpaşa, Topçular, Vidos,
Alibeyköyü, Kağıthane, Karaağaç ve Hasköy bahçeleri idi. Bu bahçelerde çiçek ve
sebze yetiştirilirdi. Ayrıca Amasya, Manisa, Bursa ve İzmit gibi şehirlerdeki
pâdişâhlara âid yerlerde de bostancılar vardı.
İstanbul’da
bulunan bostancıların; sarayı muhafaza etmek, saray ve câmi inşâatında lüzumlu
malzemeyi taşımak, İzmit tarafından kereste ve odun nakleden gemilerde çalışmak
ve hizmet ettikleri bahçelerin bulunduğu mıntıkanın inzibat işleriyle
ilgilenmek gibi vazîfeleri de vardı.
Bostancıların
hizmet ettikleri bahçelerin ve bostanların hâsılat defteri her sene Kasım
ayında bostancıbaşı vasıtasıyla pâdişâha takdim edilirdi. Parası da iç hazîneye
alınırdı. Bu paranın içinden bir kesesi (beş yüz kuruşu), bostancılara ihsân
olarak hediye verilirdi. Bir kesesi de Dâvûd Paşa Câmii vakfına ayrılırdı.
Hâsılat takdim edilirken bostancıların en kıdemlilerinden on iki kişiye dirlik
verilir ve bunlar kapıkulu sipahi ocağına veya müteferrikalığa geçilerek terfî
ettirilirlerdi.
Bostancıların
maaş defterlerinde has bahçede çalışanları Gılmân-ı bagçe-i hassa, diğer bahçelerde
çalışanlar da Gılmân-ı bostâniyân diye
İki kısımda gösterilmiştir. 1576 senesindeki bostancılar maaş defterinde; has
bahçede vazifeli yirmi bölük, diğer bostanlarda hizmet edenlerin ise, yirmi beş
bölük olduğu kayıtlıdır. Bu târihte hasbahçe bostancılarının mevcudu 645, diğer
bostancıların sayısı da 945 kişi idi. 1760 ve 1778 senelerinde hasbahçe
bostancıları yirmi, diğer bahçelerde vazifeli olan bostancılar ise altmış dört
bölük idi.
Ocaklarında
hizmet edip, yetişen bostancıların muhtelif vazifelere tâyin edilerek ocaktan
ayrılmalarına çıkma adı verilirdi. Zaman zaman yapılan bu çıkmalarda
bostancılar hizmet derecelerine göre kapıcılığa, tersane ocağına, kıdemli
bostancılar ise, süvari bölüklerine çıkarılırlardı. Bunların çıkışlarında
kendilerine biner akçe silâh baha ismiyle silâh parası ve süvari bölüklerine
çıkanlara da bu paradan başka saray ahırlarından birer de at verilirdi. Ancak
daha sonraki târihlerde bostancıların yeniçeri ocağına verilmeyip kapıkulu
süvariliğine verilmeleri kânun oldu.
Edirne’de
bulunan bostancı ocağı ise müstakil olup, ayrı bir teşkilâtı vardı. İstanbul
bostancılarının sayısına nazaran Edirne’deki bostancıların sayısı az idi. On
yedinci asrın başlarında dört yüz kırk beş, sonunda ise yedi yüz yetmiş yedi
kişi idiler. Edirne’deki hassa bostancıları on bölük idi. Edirne’deki
bostancıbaşı şehir ve civarının asayişi ile ilgilenirdi. Edirne, Osmanlı
Devleti’nin ikinci payitahtı olduğundan, Rumeli eyâletine tâbi olmayıp, şehrin
idaresi doğrudan doğruya Edirne bostancıbaşılarına bırakılmıştı.
Bostancılar
bâzı isyânlar sebebiyle kendilerine olan itimâdı kaybettiler. Sultan üçüncü
Ahmed Han bunları değiştirdi. Yine nizâm-ı cedîd ve sekbân-ı cedîd
hareketlerinde de menfî bir tutum içine girdiler. Yeniçeri ocağı lağvedilip,
Asâkir-i mansûre teşkilâtı yayılınca, bostancılara verilmiş olan yerlerin idare
ve asayişi bu yeni teşkîlata bırakıldı. Böylece bostancıların hizmetleri sâdece
bahçıvanlıkla sınırlandı. 1826’dan sonra çıkarılan yeni kânuna göre,
bostancıların arasından seçilen bin beş yüz kişi bir binbaşının emrine verildi.
Bunlar hassa askeri olarak saray ve civarının muhafazasına tâyin edildiler.
Bunların maaş ve diğer işlerini yürütmek üzere Bostaniyân-ı hassa nezâreti
adıyla bir de nezâret kuruldu. Edirne’deki bostancı ocağı da kaldırıldı.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Osmanlı Devletinin Saray Teşkilâtı; sh. 465
2) Osmanlı Târih Deyimleri; cild-1, sh. 239
3) Büyük Türkiye Târihi; cild-8, sh. 329
4) Netâyic-ül-vukûât; cild-3, sh. 93
5) Rehber Ansiklopedisi; cild-3, sh. 66