Osmanlı
darüsseâde ağası, İstanbul vâlilerinden. 1652’de doğdu. 1746’da İstanbul’da
vefât etti. Kabri, Eyyûb Sultan türbesindedir. Yapraksız Ali Ağa’nın yanında
sarayda yetişti. 1707 senesinde saray hazinedarı oldu. Üçüncü Ahmed’in
şehzâdeliği sırasında musahibi idi. Sonraları darüsseâde ağası Süleymân Ağa ile
beraber 1713’de Kıbrıs’a nefyedildi (sürüldü). Kıbrıs’dan Mısır’a ve oradan da
Hicaz’a gönderilerek şeyhül-haremeyn vazifesi verildi. Bu vazifesi sırasında
Mekke-i mükerremede bulunan ve evliyânın büyüklerinden olan Ahmed-i Yekdest
hazretlerinden feyz alıp tasavvufda yükseldi. 1717 senesinde İstanbul’a
çağrılarak darüsseâde ağalığına tâyin edildi. Bundan sonra sultan üçüncü Ahmed
Han’ın pâdişâhlığının son ve sultan birinci Mahmûd Han’ın pâdişâhlığının ilk
devirlerinde olmak üzere ölümüne kadar tam otuz sene darüsseâde ağalığı yaptı.
Bu
vazifesi sırasında çok hizmet eden Beşir Ağa, Bâb-ı âlî civarında câmi,
medrese, tekke, çeşme ve kütüphâne; Eyyûb’da bir medrese, kütüphâne ve çeşme
yaptırmıştır. Fâtih, Beşiktaş, Kocamustafapaşa, Fındıklı, Üsküdar ve Sarıyer’de
çeşmeler, Medîne-i münevverede de pek çok hayrat yaptırmıştır. Yaptırdığı Bâb-ı
âlî yakınındaki câmi yanındaki kütübhânede 1368, Eyyûb’deki kütübhânesinde ise
219 cild kitab vardır. Bu kitaplar bugün adına ayrılan bir bölümde muhafaza
edilmektedir. Ayrıca ilk matbaanın kurulmasında mühim rolü vardır. İbrâhim
Müteferrika, İstanbul’da ilk matbaayı açtığı gibi, ilk kâğıt fabrikasının da
Yalova’da açılmasına gayret etti. Bu fabrika için en uygun yer Beşir Ağa’nın
çiftliği idi. Çiftliğini bu iş için seve seve vakfeden Beşir Ağa, fabrikanın
kurulmasından çok kısa bir zaman sonra 1746 yılında vefât etti.
Mehmed
Emîn Tokâdî hazretleri şöyle anlatmıştır:
“Muhammed
Kumul Efendi vefâtından önce, hastalığı sırasında bana; “Şu bir kaç cild
kitabı, darüsseâde ağası Beşir Ağa’ya götür. Bizim duâ ettiğimizi söyle. Bunlar
Medîne-i münevvereye gönderilecek. Bunların konulacağı yeri onlar bilirler.
Gönderip bizi duâdan unutmasınlar” şeklinde vasiyette bulundu. Bir kaç gün
sonra vefât etti. Vasiyetleri üzerine o kitapları alıp, vâlilerin toplantı günü
olan Çarşamba günü huzurlarına vardım. Kalkıp kucaklaşarak, yanlarına oturmamı
söyledi. Hâl hatır sorduktan sonra, İstanbul’da bulunup, ziyaretlerine fazla
gidemediğim için üzüldüğünü söyledi. Merhum Muhammed Kumul Efendi’nin selâmını
söyleyip kitapları arzettiğimde, büyük bir üzüntü ve ağlama ile kitapların
yerine gönderilmesi için emir verdi. Mecliste bulunanlara beni tanıtıp; “Âhiret
kardeşimizdir” dedi. Vedâ edip kalktığımda, hizmetçilerine şöyle emretti: “Bize
gelenler dünyevî bir iş için gelirler. Bu zâtı iyi tanıyın. Geldiği zaman
misafir var diye bekletmeyin. Zîrâ bunlar bizi Allah rızâsı için ziyarete
gelirler. “Koynuma bir kese koydu. Sonra içinde yüz altın olduğunu gördüm.”
Osmanlı
târihinde dârüsseâde ağası olan iki Beşir Ağa daha vardır. Bunlardan birisine
Küçük Beşir Ağa denilmiştir. Diğeri sultan üçüncü Mustafa Han zamanında
dârüsseâde ağası olan Beşir Ağa’dır.
Hacı Beşir Ağa, zamanının büyük
evliyâsı ve meşhur âlimi Mehmed Emin Tokâdî hazretleri ile yakın dost ve âhiret
kardeşi idi. Mehmed Emin Tokâdi hazretleri ikinci defa Mekke’ye gidişinde şöyle
anlatmıştır:
“Mekke’ye giderken Medine’ye
uğradık. Hocam Ahmed-i Yekdest hazretlerinin vasiyetine uyarak Medine’de ikâmet
eden Şeyh Abdürrahîm Buhârî hazretlerinin yanına gittim. Görüşüp konuştuktan
sonra beni Resûlullah’ın sallallahü aleyhi ve sellem Kabr-i şerifini ziyarete
götürdü. Ziyaret sırasında koynundan bir kâğıt çıkarıp okuduktan sonra, bana
vererek tebrik etti. O sırada yanımızda bulunan bir zât da beni tebrik etti.
Bana verdiği bu icazet sebebiyle kucaklayıp öptü. Ertesi gün tekrar
Resûlullah’ın sallallahü aleyhi ve sellem kabr-i şerifini ziyarete gittim. Bu
sırada kendimden geçip, yere çöktüm. Bir süre böyle kaldıktan sonra gözlerimi
açtığımda, yanımda duran birini gördüm. Bana selâm verip; “Ağa sizi bekliyor,
buyurun!” dedi. “Ağa kimdir?” dedim. “‘Şeyh-ül-harem, ağa
hazretleridir” dedi. Yanına gittiğimde bir gün önceki ziyaretimizde yanıma
gelip beni tebrik eden zât olduğunu gördüm. Bana; “Siz ziyaret sırasında
kendinizden geçince, bu hizmetçiyi gönderip;” Yanında bekle, eğer düşecek
olursa yavaşça tut ve yere oturt” dedim. Hamdolsun düşmediniz” dedi. Onunla
oturup sohbet ettikten sonra, bu zâtın hocam Ahmed-i Yekdest hazretlerinin
talebelerinden (Hacı Beşir Ağa) olduğunu öğrendim. Beraberce tekrar Resûlullah
sallallahü aleyhi ve sellemin kabr-i şerifini ziyaret ettik. Ziyaretten sonra
birbirimizi unutmamak üzere âhiret kardeşi olduk. “Mehmed Emin Tokâdî
hazretlerinin tanışıp âhiret kardeşi olduğu bu zât, o zaman şeyh-ül-harem vazifesi
ile orada bulunan dârüsseâde ağası Beşir Ağa idi.”
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Âlimler ve San’atkârlar; sh. 289
2) Osmanlı Târihi (Uzunçarşılı)cild-4,
kısım-1, sh. 332
3) Mir’üt-tevârîh; 1147 olayları
4) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-17, sh. 67