Ateşli
silâhla bir merminin atılmasına veya herhangi bir şeyin fırlatılmasına yarayan
her çeşit patlayıcı katı madde. Barut; birleşik olarak potasyum nitrat, odun
kömürü ve kükürtten ibaret bir karışımdır. Karabarut da denilen bu karışım, normal
sıcaklıkta kendi kendine reaksiyona girmeyip, dışarıdan bir enerji tatbiki ile
reaksiyona geçer ve beyazımsı bir gaz hâline çevrilerek hacmi sür’atle
genişler. Bu özelliğinden dolayı kapalı hacimlerde, ateşleme ile silâh
mermilerinin atımında, patlayıcı madde olarak kullanılır. Kara barut;
insanoğluna asırlar boyunca hizmet etmiş, toplarda kullanılmasıyla kale ve
surların yıkılmasından modern medeniyet mefhumuna ulaşmasma kadar olan safhada
büyük rol almıştır.
Barutu
hazırlamak için, önce karışımı teşkil eden saf maddeler ince toz hâline
getirilerek iyice karıştırılır. Toz barut, çok hızlı yandığı ve patlama sür’ati
birden düştüğü için, bunu tanecikler hâline getirmek gerekir. Bunun için
çeşitli sularla ıslatılıp hamur hâline getirilerek uygun büyüklükteki
eleklerden geçirilir. Kara barut, yandığında % 45 oranında azot,
karbonmonoksit, karbondioksit gazları; % 55 de buhar hâlinde potasyum karbonat,
sülfat ve sülfür tozları meydana gelir.
Barutu
ilk keşfedenlerin müslümanlar olduğu söylenmekte olup, takriben M.S. 1200
yıllarında Arabistanlı Abdullah’ın kitaplarında barutun temel maddesi olan
potasyum nitrattan bahsedilmektedir.
Çinlilerin
de barutu kullandıkları bilinmektedir. İlk ateşli silâhlar kuşatmalarda
kullanılmıştır. İbn-i Haldun’un bildirdiğine göre, Merîni sultânı Yâkûb,
Sicilmase şehrini 1214 târihinde kuşattığı zaman barutu kullanmıştır. Granada
hükümdarı İsmail’in barutlu silâhlar kullandığı bildirilmektedir. Kırmızı sıcak
demir gülle atılmış ve düştüğü yerde hasar meydana getirmiştir. Pek çok şâir
bunu şiirleriyle tasvir etmiştir.
Cezâyir
kuşatması sırasında müslümanlar, hıristiyanlara karşı kalın oklar ve ağır demir
gülle atan silâhlar kullanmışlardır.
Memlûk
sultanları da ilk ateşli silâhları on dördüncü asrın ortalarında kullandılar.
İbn-i Fadlullah, Et-Ta’rif fi’l-mustalâh adlı eserinde ateşli silâhlardan
bahsetmektedir.
Osmanlılarda
barutun tam olarak ne zaman kullanıldığı tesbit edilememektedir. Arnavutlukta
olan 1439 (H. 835) tarihli Türk arşivinde bildirildiğine göre, sultan Çelebi
Mehmed Han’ın zamanında veya daha önce ateşli silâhlar kullanılmaya
başlanmıştır. Diğer bâzı kaynaklar, Osmanlı Türklerinin 1422, 1424, 1430, 1440,
1446 ve 1450 tarihlerindeki kuşatmalarda ateşli silâhları kullandıkları
bildirilmektedir. Sultan İkinci Mehmed’in (Fâtih Sultan Mehmed 1451-1481)
İstanbul’un fethinde çok mikdarda barut ve top kullandığı meşhurdur.
Çakmaklı
tüfekler, 1440-1443 târihlerinde Fâtih’in babası sultan İkinci Murâd Han
zamanında Macaristan savaşlarında kullanıldı ve sultan İkinci Mehmed Han
zamanında genişletildi. Çakmaklı tüfeklere, kullanılışının yavaş olması
sebebiyle Osmanlı süvârilerince pek rağbet edilmedi. Daha sonraları teknik
ilerleme ile ateşli silâhların kullanılması ve yaygınlaşması gerçekleşti.
Barutun
kullanıldığı ateşli silâhlarla ilgili olan Osmanlı birliklerinden bâzıları
şunlardır: 1-Cebeciler;
silâh ve cephane ile ilgisi olan kimselerdir. Ok, yay, kılıç yanında; tüfek,
barut, fitil, kurşun gibi malzemelerin hazırlanması bunlara âid idi. Barutçu
başlarına da barutçu veya odcu başı denirdi. Ayrıca, kethüdaları ve çavuşları
da bulunurdu. Kayıtlarda bunların 344 kişiye kadar çıktığı yazılıdır. Ayrıca
cebecibaşıya bağlı barutçular da bulunmakta olup, bunlar yeniçeri ocağında
yeniçeriler için lâzım olan barutu ıslâh etmekle görevli idiler. 2- Topçular;
bunlar ateşli silâhların yapımı, bakımı ve harpte kullanılması ile doğrudan
mes’ûl olup, merkezleri İstanbul Tophane idi. Bu sebeple devletin çeşitli
yerlerinde top dökümhâneleri ve cephanelikler yapılmıştır. 3- Top arabacıları;
topların ve cephanenin taşınması ile görevli kimselerdir. Osmanlılar; araba,
at, öküz, katır ve develeri hafif topların çekiminde kullandılar. Tekerlekli
toplar da yapıldı. Ayrıca Osmanlılar, Tuna nehrinde bulundurdukları deniz
kuvvetleri ile Macaristan’a yaptıkları akınlara top ve cephane taşımışlardır.
4-
Humbaracılar; bomba, taşınabilir mayınlar ve patlayıcılardan mes’ûl
kimselerdir. 5-
Lağımcılar; harfiyât işinde, topların yerleştirilmesinde, yeraltı mayınlarından
mes’ûl tutulmuş sınıftır.
Osmanlılarda
toplarda kullanılan barutlara, eski vesika ve eserlerde, top otu denilmektedir. Donanmadaki
her gemiye üçer ve kalitalara ise ikişer topçu ile on kantar barut konuluyordu.
Kalelerde bulunan top, gülle ve barut mikdârı zaman zaman yoklanıp tesbit
edilirdi. Çünkü Osmanlı ordusunda ikmâl işleri genellikle sefer bölgesine yakın
olan kalelerden sağlanmak suretiyle cereyan ederdi.
Osmanlılarda
herhangi bir sefere karar verildiği zaman, daha hareket başlamadan evvel,
harekât alanındaki beylerbeyi, sancakbeyi ve özellikle kâdılara gönderilen
fermanlarla; ne zaman, nereye, ne gibi hareket yapılacağı, buna göre ne gibi
maddelerin, ne zamana kadar, hangi meyil noktalarına ulaştırılması gerektiği
bildirilirdi. Nitekim 1683 yılında Viyana seferine çıkan ordunun ihtiyâcı olan
barut, top ve benzeri cephane ve yiyecek maddeleri, birinci derecede
Anadolu’dan getirtilerek İstanbul’da depolanmıştı. Bu maddeler, defterdârlık
eliyle özellikle Karadeniz ve Tuna yoluyla deniz araçlarına yükletilerek
Silistre, Vidin, Belgrad, Ösek ve Budin iskelelerine gönderilirdi. Böylece adı
geçen bu yerler ordunun ikmâl kaynaklarını oluştururlardı. Muhârebeler
Avrupa’da cereyan ederse en önemli ikmâl kaynağı Budin idi. İran ile vukû bulan
harblerde ise, Erzurum en önemli ve ikmâl merkezi idi.
Osmanlılar
barutu, toptan başka; havâyî, humbara bomba, el humbarası, lağım patlatıcı,
mayın gibi silâhlarda kullandılar. Ayrıca fethettikleri yerlerde demir, kurşun,
bakır gibi mâdenleri te’min eden Osmanlılar, bu tür mâdenleri kullanmışlardır.
Osmanlı
Devleti’nde ordu ve donanma ihtiyâcı için barut hazırlanan yerlere Baruthâne-i âmire
denirdi. İlk baruthâne, sultan İkinci Bâyezîd Han tarafından Kağıthane’de
yaptırıldı. On beşinci yüzyılda Tophane’de, Ayasofya’da; cephane için de,
Etmeydanı’nda, Unkapanı’nda ve Şehremini’nde yaptırıldı. Ayrıca Anadolu ve
Rumeli’deki bir çok yerlerde baruthâneler ve güherçile kalhâneleri vardı. On
sekizinci yüz yıl başlarında Baruthâne-i âmire adıyla yeni bir baruthâne
kuruldu ve diğer baruthâneler kifayetsizliği sebebiyle kaldırıldılar. Gelibolu
ve Selanik’te yenileri açıldı.
Her
baruthânede geniş selâhiyeti olan bir idare âmiri bulunurdu. Buna Baruthâne
emîni denirdi. Sonraları Baruthâne nâzırı denildi. Sultan İkinci Selîm Han
devrinde baruthâneler ıslâh edilip idâri bakımdan birleştirildi ve başlarına
Baruthâneler nâzırı verildi. Sultan üçüncü Selîm Han devrine kadar baruthâneler
gelir ve giderleri bakımından defterdârlık merkez teşkilâtında baş muhasebeye
bağlı kaldılar. Baruthâneler birleştirildikten sonra işlemesi için gerekli
ödenek bir döner sermâye hâline getirildi ve sağladığı kârla devlet hazînesine
de faydalı olmaya başlayan bu idarenin veznesine, Baruthâne hazînesi denildi. 1826
târihinde Yeniçeri ocağı kaldırıldıktan sonra baruthânelerin idaresi de Tophâne
nezâretine bağlandı.
1884
târihinde Vcelle’nin dumansız barutu bulmasıyla, kara barut önemini büyük
ölçüde kaybetmiştir. Dumansız barut nitro selülozlardan yapılmış olup, formülü
C6 H7 O5 (NO2)3
şeklindedir. Molekülünde hem yakıt (karbon ve hidrojen) hem de oksijen ihtivâ
ettiğinden ve yanma tam olduğundan dumanı daha az çıkmaktadır.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Kapıkulu Ocakları; cild-2, sh. 3, 4, 10,
19, 28
2) Târihi Peçevî; cild-1, sh. 82
3) Osmanlı Târih Deyimleri Sözlüğü; cild-1,
sh. 159
4) Rehber Ansiklopedisi; cild-2, sh. 254