Büyük
Osmanlı kapdân-ı deryası. Asıl adı Hızır iken, din ve devlet yolunda yaptığı
faydalı işlerden dolayı, Kânûnî Sultan Süleymân tarafından, dîne hayrı dokunan
mânâsına gelen Hayreddîn lakabı verildi. 1466’da, bir rivayette de 1483
senesinde Midilli’de doğdu. Doğu Akdeniz kıyılarındaki devletler arasında,
ağabeyinin yerini almasından veya kızıl sakallı mânâsına gelen Barbarossa
ismiyle meşhur oldu.
Midilli,
Fâtih Sultan Mehmed Han tarafından fethedilince, kale muhâfizı olarak buraya
yerleşen ve aslen Vardar Yenicesi’nden olan Yâkub Ağa’nın dört oğlundan
üçüncüsü idi. İshak ve Oruç isminde iki ağabeyi ve İlyas adında bir kardeşi
vardı. İlyas, Oruç ve Hızır reisler babalarının ölümünden sonra deniz ticâreti
yapmağa başladılar. İshak ise denizciliği sevmediğinden Midilli’de çalışıyordu.
O devirlerde korsanlarla dolu Akdeniz’de deniz ticâreti tehlikeli bir işti.
Nitekim Oruç Reis, en büyük korsan yatağı Rodos adasının şövalyeleri tarafından
esir edildi. Kardeşlerinden İlyas da şehîd düştü. Hızır Reis kardeşlerinin
intikamını almak için korsanlarla mücâdele etmeğe başladı. Bir süre sonra,
ağabeyi Oruç Reis’in esaretten kurtulduğunu, Tunus ile Trablusgarb arasında
bulunan Cerbe’de bulunduğunu öğrendi. Korsanlarla mücâdele etmek için daha
güçlü bir kuvvete ihtiyaç olduğunu anlayan Hızır Reis, 1504 senesinde ağabeyi
Oruç Reis’in yanına gitti. İki kardeşin kurdukları filo gittikçe kuvvetlendi ve
Cerbe limanı ihtiyaçlarını karşılayamaz oldu. Tunus beyi Hafs hânedânına
müracaat ederek, ganimetlerin beşte birini vermek şartıyla Halk-ül-Vâd kalesi
ve limanında üs kurmak için anlaştılar (1512).
Ceneviz,
Fransız, İspanyol ve Venedik gemilerine karşı kazandıkları zaferler, kısa
zamanda servet, kuvvet ve şöhretlerini arttırdı. Bu arada, o zamana kadar doğu
Akdeniz’de çalışan Kemâl Reis, Kurdoğlu Muslihiddîn Reis, Muhyiddîn Reis, Aydın
Reis ve Sinân Reis; Hızır ve Oruç reisin filosuna katıldılar. Kuzey Afrika’daki
bâzı kabîlelerin ileri gelenleri, zâlim beylere ve bölgeyi işgal eden
İspanyollara karşı Oruç ve Hızır reisleri yardıma çağırınca, Barbaros kardeşler
1516’da başlattıkları mücâdele ile İspanyolları Kuzey Afrika’dan çıkararak,
Becel, Cicel, Şirşel ve Cezâyir kalelerini ele geçirdiler. Oruç Reis kendisini
Cezâyir sultânı ilân ederek bir devlet kurdu. İspanya’nın müttefiki olan Tenes
ve Tlemsan’ı da ele geçirdi. Fakat İspanyollara sığınan Tlemsan beyi, İspanyol
kuvvetleri ile tekrar hücuma geçti. Yapılan harbde Oruç Reis şehîd oldu (Bkz.
Oruç Reis).
Oruç
Reis’in şehâdeti sonrasında çıkan karışıklıklarda Hızır Reis, mertlik ve
savaşlardaki ustalığını ortaya koyarak, Cezâyir şehrini İspanyollara karşı en
iyi şekilde savundu. Daha sonra İspanyol ve yerlilerin tekrar hücum edeceğini
ve bu durum karşısında zayıf kalacağını anlayan Barbaros, 1519 senesinde
Osmanlı sultânı Yavuz Selîm Han’a dört gemiden meydana gelen bir hey’et
göndererek, topraklarının Osmanlı hâkimiyetine kabulünü diledi. Yavuz Sultan
Selîm Han bu teklifi memnuniyetle kabul edip, Barbaros’a beylerbeyilik payesi
verdi. Her türlü yardımı vâdetti ve iki bin kişilik bir yeniçeri kuvveti ile
top gönderdi. Ayrıca Anadolu’dan asker toplama izni verdi. Bu târihten itibaren
bütün Türk ve müslüman denizciler onun emrine girdiler. Kısa zamanda bütün
meşhur denizcileri toplayan Barbaros, kırk teknelik bir donanma kurdu.
Cezâyir,
Şirşel ve Tenes tekrar ele geçirildi. Cezâyir şehri yakınlarındaki Penon kalesi
İspanyolların elindeydi. Bunlar, bilhassa Pazar günleri müslümanların bulunduğu
şehri topa tutuyorlardı. Barbaros, Penon kalesini kuşatarak teslim olmalarını
teklif etti. Kabul edilmeyince, lağım kazıp kaleyi havaya uçurarak zaptetti.
Aydın Reis idaresindeki Türk denizcileri, Marsilya ve Nis sahillerine seferler
düzenleyerek esir ve ganimetlerle dönüyorlardı. İslâm âlemini sevindiren bu
zaferler, hıristiyanları mateme boğuyordu. Rahiplerin gönderdiği şikâyet
mektupları ve bizzat gelen şikâyetçilerin verdiği kara haberler, o zamanlar
Almanya, İtalya, Hollanda ve İspanya tahtlarına sâhib olan İmparator Beşinci
Şarlken’i bir meclis toplamağa mecbur etti. Toplanan bu meclis, İspanyol ve
Fransız deniz kuvvetlerinin Andrea Doria komutasında, Barbaros’un üzerine
gitmesini kararlaştırdı. Bu gayeyle yola çıkan haçlı donanması, Kuzey Afrika’da
bir hareket üssü elde etmek için kırk gemilik bir filo ile Şirşel’e çıkarma
yaptı. Ancak şehri müdâfaa edenler, Andrea Doria’yı bir çok ölü bırakarak
çekilmeye mecbur ettiler. Hayreddîn Paşa, haçlı donanmasını vurmak üzere
Akdeniz’e açıldı. Fakat Andrea Doria selâmeti İspanya kıyılarına kaçmakta
buldu. Barbaros Hayreddîn Paşa, Akdeniz’de çarpışacak düşman bulamayınca,
İspanya’da hıristiyan zulmüne karşı ayaklanan Endülüs müslümanlarına yardım
etti ve binlerce müslümanı Afrika’ya geçirerek kurtardı.
1533
senesinde Kânûnî Sultan Süleymân Han tarafından İstanbul’a çağrılan Hayreddîn
Paşa, yerine evladlığı Hasan Ağa’yı bırakarak mükemmel bir donanma ile
İstanbul’a doğru yola çıktı. Yolda 18 gemilik bir düşman filosunu Mesina
açıklarında yaktı. Andrea Doria, Barbaros’un korkusundan elli gemi ile
Preveze’ye kaçtı. İstanbul’da büyük bir merasimle karşılanan Barbaros, bir kaç
gün sonra Sultan tarafından kabul edildi. Merasimle Cezâyir beylerbeyi payesi
verilip kapdân-ı deryalığa tâyin edildi. Barbaros’a bu rütbeyle beraber bir çok
yetkiler de verildi. Bu yetkilere göre; istediği şekilde savaş gemisi ve donanma
yapabilecek ve istediği gibi bütçe tanzim edebilecekti. Ada ve kıyılardan
istediği kadar denizci ve muharip toplayabilecek ve bunları istediği sekilde
eğitime tâbi tutabilecek, istediği bölgelere taarruz edebilecek ve barış yapmak
yetkisine sâhib olacaktı. Barbaros, aldığı bu büyük yetkiyi hep iyi yönde
kullanarak, Osmanlı’nın Akdeniz’i içine alan bir deniz devleti hâline gelmesi
için olanca gücü ile çalıştı.
Osmanlı
hizmetinde 1534 baharında 80 gemilik donanma ile Akdeniz’e açılan Hayreddîn
Paşa; Santa Luka, Sidraro, Fondi ve İsperlanga şehirlerini zaptetti. Hemen
arkasından Tunus’a yönelerek, Kayrevan’a çekilen Tunus beyi Hasan’ı mağlûb ve
Osmanlı Devleti’ne itaate mecbur etti. Tunus beyinin Avrupa’dan yardım isteği
üzerine 1535 senesinde; Alman imparatorluğu, Papalık, İspanya, Napoli, Ceneviz
ve Portekiz donanmalarından meydana gelen üç yüz gemi ve 25 bin kişilik ordu
Halk-ül-Vâd’de karaya çıktı. Burayı bir süre müdâfaa eden Barbaros, Tunus
şehrine çekildi. Şehrin müdâfaası zorlaşınca, haçlı ordusunu yaran Barbaros,
Bâb-üz-zünnab limanına çıkarak, oradan Cezâyir’e geçti. Cezâyir’e gelen
Barbaros tekrar denize açılarak, İspanya kıyılarına baskınlar düzenledi.
Mayorka ve Minorka adalarının limanlarını tahrib etti. Yolda, haçlı
donanmasından müslüman esirleri kurtardı ve gemilerle Cezâyir’e döndü.
Tekrar
İstanbul’a davet edilen Barbaros, 1536’da karadan Napoli’ye yürüyecek orduya
denizden yardımla vazifelendirildi. Osmanlı donanması Otranto’ya çıkartma yaptı
ve Kastro kalesini zaptetti. Bir sene sonra da; Syra, Egina, Nios, Paros,
Tinos, Skorpento ve Kasos adalarını Venedik’ten aldı. Nakos dukalığı Osmanlı
idaresine bağlandı. Osmanlı donanmasının parlak zaferleri Venedik’i güç durumda
bıraktı. Papa’ya ve diğer Avrupa devletlerine müracaat ederek, haçlı donanması
talebinde bulunan Venedik’in isteği kabul edildi. Altı yüz gemilik haçlı
donanmasının başına yine Andrea Doria getirildi.
Barbaros
Hayreddin Paşa, Bu büyük deniz kuvvetini, Eylül 1538 senesinde Pereveze
önlerinde 122 kadırga ile karşıladı. Akşama kadar süren târihin en büyük deniz
savaşlarından biri olan bu muhârebe sonunda, haçlı donanması tahrib edildi.
Gece karanlığından istifâde eden Andrea Doria, savaş alanından güçlükle kaçtı
(Bkz. Preveze Deniz Savaşı). Bu savaş ile Akdeniz tamamen Osmanlı hâkimiyetine
geçti. Barbaros’un gücünden faydalanmak isteyen Beşinci Karl, Osmanlı
Devleti’nden ayrıldığı takdirde, onu Kuzey Afrika hükümdarı olarak tanıyacağını
bildirdi ise de bu teklifi kabul edilmedi. Beşinci Karl, yanında Andrea Doria
ve Fernando Corter olduğu hâlde, nihayet Cezâyir’e saldırdı ise de Hasan Ağa
tarafından mağlub edildi. Hayreddîn Paşa, daha sonra İspanya ve İtalya
sahillerine hücumlarda bulundu. İspanya kralını, Fransa kralı Birinci Fransuva
ile sulhe mecbur ettiği gibi, bir çok müslüman esiri de kurtardı. 1544’de
tekrar İstanbul’a gelen Hayreddîn Paşa iki sene sonra 1546’da vefât etti.
Ölümüne ebced hesabı ile “Mâte reîs-ül-bahr” (Deniz reisi öldü. H. 953) târihi
düşürüldü. İstanbul Beşiktaş’ta deniz kenarındaki türbesine defnedildi.
On
iki sene şeref ve zaferlerle Osmanlı’ya hizmet eden kapdân-ı derya Barbaros
Hayreddîn Paşa, Osmanlı Devleti’nin sınırlarını Fas’a kadar uzattı. Beşiktaş’ta
bir medrese inşâ ettirdi. Serveti ile, İstanbul’un muhtelif semtlerinde hanlar,
hamamlar, konaklar, evler, değirmenler, fırınlar yaptırarak, gelirlerini hayır
kurumlarına ve kurduğu medresede kalan öğrenci ve muallimlerin masraflarına
tahsîs etti. Ölümünden önce onbeş yaşından yukarı esirlerin âzâd edilmelerini
vasiyet etmiş, kendi malı olan otuz kadırgayı da bütün techîzâtı ile devlete
bırakmıştır.
Hayreddîn
Paşa geceyi üçe ayırırdı. Birinci kısmında Kur’ân-ı kerîm okur, ikinci kısmında
ibâdet eder ve üçüncü kısmında da uyur idi.
Cezâyir’i ele geçiren ve çevre
hâkimlerini yola getiren Barbaros Hayreddîn Paşa, Sinân Kapdan’ı serasker tâyin
etti. Sefere kendisi gitmedi. Kalbinden; “Elhamdülillah, Hakk’ın inayeti ile
nerede düşman varsa yola getirdik ve baş kaldıracak düşman komadık. Gazâ yolunu
da tekneleri göndererek boş bırakmadık. Ya çıkacak cana cefâ nedir, biraz da
kendi rahatımıza bakalım” deyip yatınca, o gece rüyada erenler; “Yâ Hayreddîn!
Yalan dünyâda rahat olunmaz. Rahat, Cennet-i a’lâda olur. Sana müjde olsun ki
adanın fethi de yakındır. Hemen gayret eyle. Allah’ın yardımı sana yüz
tutmuştur” deyip kayboldular. Uyanınca tövbe istiğfar eyledi. Adanın fethi
yakındır demelerine çok sevindi. Bu, Cezâyir yalısında bir ada idi. Üzerinde
Göbekli Burç denen bir kale vardı. Kâfir elinde idi. Kendi kendine; “Gördün mü
erenlerin yüce himmetini! Biraz da kendi rahatımıza bakalım dediğimizi
istemediler. Amma onların sözü haktır, biz hatâ eylemişiz” diyerek sadakalar
dağıttı. Açları doyurup, çıplakları giydirdi. Fetih hazırlıklarına başladı. Bir
gece kendi kendine; “Burçlarımızda hırtallı toplarımız yok. Oraya buraya pek
çok toptaşı, barut, kurşun harcadık. Bu adada ise çok kuvvet vardır. Ey
Allah’ım! Sen İslâm’a yardım eyle” diye düşünüp üzülerek yattı. Rüyada; “Ey
Hayreddîn! Sen kalbinden böyle düşünceleri çıkar, niyetini hâlis tut. Adanın
fethi elindedir” deyip kayboldular. Uyanıp yüzünü yerlere sürüp, sabâna kadar
ibâdetle meşgul oldu.
Sabah olunca Sinân Kapdan’ın altı
pare tekne ile her birinin yedeğinde birer ganimet barça olarak geldiklerini
gördü. Barçalar Cûdî dağı gibi idiler. Top tüfenk atıp şenlik ederek limana
girdiler.
Bu sefere otuz beş tekne çıkmış,
hepsi de ganimetle dönmüştü. Öyle ki Cezâyir’in içi ganimet malı ile doldu.
Ganimet topları çıkartıp gerekli yerlere yerleştirdi. Hikmeti gör ki bu
topların karataları da yapılmış, hazır vaziyette beraberlerinde idi. Bütün cenk
âletlerini hazır ettikten sonra adanın kumandanı olan Kuvarnador’a teslim
olmasını teklif etti. Kuvarnador, bir papazı elçi gönderdi ise de, umduğunu
bulamadı. Teslim teklifini reddedip top atışını başlattı. Karşılıklı top atışı
oldu. Bu şekilde üç ay geçti. Burçların alınmasından bir eser görülmedi. Bir
gece sabaha kadar ibâdet ü tâatte bulunup yalvardı, ağladı; “Yâ İlâhel âlemin!
Şüphesiz sen işleri kolaylaştırıcısın. Şu burçların fethini ben zayıf kuluna
kolaylaştır. Beni din düşmanı önünde hor ve hakir eyleme. Nusret ve kuvvet
verici sensin. Sana sığındım, muinim sensin” diye duâ etti. Sonra gaflet bastırınca, uyukladı. Rüyada nûr yüzlü
bir ihtiyar; “Ey Hayreddîn! Niçin kasvet edip elem çekersin? Gönlünü halâs
eyle. Her şeyin bir vakti saati vardır. Saatsiz kuş uçmaz. Uzaktan taktaka
etmek de fayda vermez... Filân gece askerini teknelere doldur ve filânca saatte
ada üzerine çıkar. Çıktıkları gibi toprağa girsinler. Filân tarafta kalenin
kendi lağımları vardır. O lağımları zabt ederseniz, burçlar sizindir. Hakk’ın
izniyle...” deyip kayboldu. Uyanıp yüzünü yerlere sürdü.
Sabah olunca teknelerin hepsini
denize indirip pîrin dediği geceyi bekledi. O mübarek gece gelince yedi bin
gâziyi teknelere koydu. Gecenin üçte biri geçtikten sonra Allah’ın izni ile
görülmemiş bir karanlık pusu çöktü. Tekneleri avanta eyleyip, varıp adaya
başvurup taşra çıktılar. Bir anda metris alıp içine girdiler. Varıp burçların
lağımlarını buldular, zabt eylediler. Sabah olunca kâfirler burç üzerinden
baksalar ki ne bakarsın, Türkler metris alıp içine girmişler. Lağım olan yeri
de bulup zabt eylemişler. Gâziler bağırıp; “Mayna ederseniz hoş! Etmezseniz
sizi göklere ağdırırız” derlerdi. Kâfirler; “Hâlimiz ne olacakl” diye saçlarını
sakallarını yolarlardı. Kimi teslim olalım, kimi çarpışalım dediler. Şartlı
teslim karârı aldılarsa da, şartsız olarak teslim olmak mecburiyetinde
kaldılar. Burcun kapısını açtılar. Gâziler, burcuna girip beden başlarında
Ezân-ı Muhammedi okudular. İslâm bayrakları dikilip toplar atıldı. Kale, Allahü
teâlânın yardımı Muhammed aleyhisselâmın mu’cizesi olarak zabt u rabt edildi.
Sen Pavlo burçların düştüğünü duyan İspanya kralı, gazabından kâfir iken yahudî
oldu. Haberi söyleyen kâfiri gebertti. Durumu çevresindekilere sordu. Kimse bir
şey söylemeye cesaret edemedi. Generali, bâzı şeyler söyledi ise de yanından
kovdu. On barça tipi gemiye zahire ve cephane koyup, Barbaros’un eline düşen
burçları ikmâl edip haber getirmesi için gönderdi. Onların yolda olduğunu, esir
alınan bir Cenova tartarasının reisi vasıtasıyla öğrenen Hayreddin Paşa,
burçlara İspanyol bayrağı çektirip kralın on barçasını gafil avladı, içindeki
zahire, barut, top, palenkete, zincir, çeşit çeşit cenk âletlerini koyacak
mahzen bulamadı. Müslümanların işlerini kolaylaştıran cenâb-ı Rabbülâlemine
sonsuz hamd ü şükr eyledi. Barbaros Hayreddîn Paşa; “Yâ Rabbî! Kuvvet ve nusret
verici sensin. Ben senin zayıf bir kulunum. İslâm’a sen yardım eyle!” diyerek
geceleri yüzünü yere koyup duâ kıldı.
Gerçi nâm ü şânları arttı, ama yine
eskisi gibi tevazuu elden komadılar.
Hâk ol ki Huda mertebeni eyleye âlî demişler.
Asla gururdan bir eser bulundurmadılar.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Tuhfet-ül-kibâr; sh. 39
2) İ. Osmanlı Târihi Kronolojisi; cild-2, sh.
160
3) Deniz Harp Târihi; cild-1, sh. 229
4) Barbaros Hayreddîn Paşa’nın Hâtıraları
(Seyyid Murâdi)
5) Rehber Ansiklopedisi; cild-2. sh. 245
6) Osmanlı Târihi (Uzunçarşılı); cild-2, sh.
370
7) Mufassal Osmanlı Târihi; cild-2, sh. 920
8) Gazâvât-ı Hayreddîn Paşa (Üniversite
Kütüphânesi; No: 2639)