Osmanlı
Devleti zamanında yetişen âlimlerden. Yüz beşinci Osmanlı şeyhülislâmıdır.
İsmi, Ahmed Ârif Hikmet’tir. Sultan üçüncü Selîm Han devri kazaskerlerinden
İbrâhim İsmet Bey’in oğlu, birinci Abdülhamîd Han zamanı Mısır beylerbeyi vezir
Raif İsmâil Paşa’nın torunudur. 1786 senesinde İstanbul’da doğdu. Küçük yaşta
ilim tahsiline yönelip, zamanının âlimlerinden aklî ve naklî ilimleri öğrendi.
Tahsîlini tamamladıktan sonra çeşitli imtihanlarda başarı gösterdi. 1813
senesinde hac ibâdetini ifâ edip, Peygamber efendimizin mübarek kabrini ziyaret
etti.
Ârif
Hikmet Bey, 1815 senesinde otuz yaşında iken Kudüs kâdılığına tâyin edildi. Beş
sene sonra Mısır kâdılığına nakledilerek mevleviyyet payesine ulaştı. 1830’da
İstanbul kâdılığına tâyin edildi. Bir sene sonra buna ek olarak
nakîb-ül-eşrâflık vazifesi de verildi. 1834’de nakîb-ül-eşrâflık vazifesinden
çekilip, ilim ve İbâdetle meşgul oldu. 1838’de Rumeli kazaskerliğine getirildi.
Arkasından Meclis-i vâlâ-yı ahkâm-ı adliyye (İdarî, adlî ve mâlî işlerin
görüşüldüğü üst meclis) üyeliğine seçildi. 1840’da Rumeli müfettişliği ile
vazifelendirildi. Dönüşünde Dâr-ı şûrâ-yı askerî (Askerî şûra) üyeliğine, 1845
senesinde Mekkizâde Mustafa Efendi’nin yerine şeyhülislâmlık yüksek makamına
getirildi. Yedi sene dört ay müddetle, bu vazifeyi doğruluk, adalet ve
hakkaniyet üzere yürüttükten sonra, 1854 senesinde ayrıldı. Evine çekilip, ilim
ve ibâdetle meşgul oldu. Hacca gitmek üzere hazırlanırken 1858 senesinde
İstanbul’da vefât etti. Cenaze namazında; şeyhülislâm, âlimler ve devlet erkânı
hâzır bulundu. Üsküdar’da Nuh kuyusu civarında defnedildi.
Ârif
Hikmet Bey, aklî ve naklî ilimlerde derin âlim, fıkıh ilminde mütehassıs idi.
Fazilet ve güzel ahlâklı idi. Asil, olgun bir şahsiyete sahib ve pek bilgili
idi. Sultan Abdülmecîd Han onu şeyhülislâmlığa tâyin ettiği zaman, hakkında
sadrâzama; “İnsanlıktaki fazileti ve iyi huylarını, kısaca olgunluğunu,
herkesin bildiği Ârif Hikmet Beyefendi” diye yazarak ayrıca teveccüh
göstermişti. Hayır, hasenat sahibi olup, Medîne-i münevverede 7.000 cildlik
kütüphâne kurmuş ve vakfetmistir. Türkiye’de maârif işlerinin ilerlemesinde,
rüşdiye mekteplerinin açılmasında önemli rolü olmuştur.
Arabça
ve Farsça’yı çok iyi bilen Ârif Hikmet Bey ayrıca şâirdi. Fakat ilmî yönü
şairliğinden üstündü. Ârif Hikmet Bey, şiirlerini Arabça, Farsça ve Türkçe
olarak söylemiştir. Şiirlerinde yer yer Nefî, Nâbî ve Nedim’in te’siri görülür.
Üç dilde bahis yürütecek ve şiir söyleyecek bir otorite idi. Ayrıca tenkid
fikrine sâhibdi. Eski edebiyatımızı ele alırken Necati, Fuzûlî, Bakî, Nefî,
Nâbî, Fehîm, Sabit, Nedîm, Sâmî ve Râgıb Paşa gibi şâirlerden söz eder ve
bunları gerçek şâir olarak zikreder. Onun için diğer şâirler nâzımlıktan yâni
sözü kâfiye ve vezne uydurmaktan ileri gitmeyen kimselerdir. Türk dîvân
şiirinin devamında hizmeti olan Ârif Hikmet Bey, 1851 senesinde Türk dilinin
geliştirilmesi için kurulan Encümen-i Dâniş’e de üye olmuştu. Şeyhülislâm
olduğu zaman şu beyti söylemiştir.
Hikmetinden Ârifâ olmaz suâl,
Şeyhülislâm eyledi Yezdân beni.
(Ey
Arif! Cenâb-ı Hakk’ın hikmetinden suâl olmaz; beni Allahü teâlâ şeyhülislâm
eyledi.)
Ârif
Hikmet Bey’in kıymetli eserleri şunlardır:
1- Dîvân: Eser 997 Arabça, 621 Farsça, 2032 Türkçe beyti ihtiva
etmektedir.
Eserde;
na’tlar, Mesnevîler, gazeller, kıt’alar, târihler ve Şâh-ı Nakşibend hazretleri
hakkında iki medhiye bulunmaktadır. 1866 yılında Dîvân-ı Eş’âr adıyla litografya ile
basılmıştır.
2- Mecmûat-üt-Terâcim: Meşhur kişilerin hâl tercümelerini
ihtiva edecek şekilde hazırlamağa başladığı tamamlanmamış bir eser olup
basılmamıştır. Yazma nüshası Millet Kütüphânesi, Ali Emîri kısmı, Tarih 788’de
kayıtlıdır.
3- Zeyl-i Keşf-üz-zünûn: Kâtib Çelebi’nin meşhur eserini
tamamlar mâhiyettedir. Müsveddeleri Bağdâdlı İsmâil Paşa’ya geçmiş, o da bundan
istifâde ederek, Îzâh-ul-meknûn adlı Keşf-üz-zünûn zeylini yazmıştır.
4- Tezkire-i şu’arâ: 1834 senesine kadar olan iki yüz on
şâirin hâl tercümesini veren bir eserdir.
5- El-Ahkâm-ül-mer’iyye fil-arâziyy-il-emîriyye: Araziye âit fetvaları toplar.
6- Hulâsât-ül-makâlât fîmecâlis-il-mukâlemât: Babasının delege olarak katıldığı
Mükâlemât-ı siyâsiyye meclisindeki konuşmaların tutanağı mahiyetindeki bu eser,
Üniversite Kütüphâne’si T. Y. 379’da kayıtlıdır.
7- Tezkîre-i Ârif Hikmet:
İstanbul’da
bulunan ve her sene Ramazan ayının on beşinde ziyarete açılan sevgili
Peygamberimizin sallallahü aleyhi ve sellem Hırka-i şerifini muhafaza eden
mendilin üzerinde yazılı olan şu kıt’a da ona âiddir:
Hırka-i hazret-i Fahr-i resûle,
Atlas-ı çarh olamaz pâye-endâz.
Yüz sürüp zeyline takbîl ederek,
Kıl Şefî’-i ümeme arz-ı niyâz.
Mânâsı:
Atlas, Peygamber efendimizin hırkasının yanında, ayak altına serilen serginin
süsü bile olamaz. O’nun eteğini öpüp yüz sürerek Peygamber efendimize hâlini arzet
ve O’nun şefaatini dile!
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Kâmûs’ül-a’lâm; cild-4, sh. 3041
2) Osmanlı Müellifleri; cild-2, sh. 327
3) Devhat-ül-meşâyıh: sh. 129
4) Mir’at-ül-harameyn; cild-2, sh. 888
5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-17, sh.
349
6) İlmiye Salnamesi; sh. 590
7) Rehber Ansiklopedisi; cild-1, sh. 347
8) Eşâmî; sh. 395
9) Türk Klasikleri; cild-8, sh. 145