Anadolu’da
yetişen büyük velîlerden. İsmi, İsmâil bin Ahmed, lakabı Rusûhî’dir. Ankara’da
doğduğu için Ankaravî diye meşhur oldu. Doğum târihi kesin olarak belli
olmamakta beraber, on altıncı asrın ikinci yarısında doğduğu bilinmektedir.
Ankaravî İsmâil Efendi, ilk tahsilini doğum yeri olan Ankara’da yaptı. Aklî ve
naklî ilimleri, zamanının âlimlerinden tahsîl etti. Arabça ve Farsça’yı
öğrendi. Zahirî ilimlerde yükseldikten sonra tasavvufa yöneldi. Bayrâmiyye
yoluna girip feyz aldı. Halvetiyye yolundan da icazet alıp, talebe yetiştirme
vazifesine devam ettiği sırada gözlerinden rahatsızlandı ve okuyup yazamaz
oldu. Gözleri açıldığı takdirde, dâima Kur’ân-ı kerîm, hadîs-i şerîf ve
velîlerin sözleriyle meşgul olacağını nezr etti. Bir velînin teveccühüyle rahatsızlığı
geçince, şükür ifâdesi olarak, Fütühât-ı Ayniyye adlı Fâtiha-i şerife Tefsîri’ni yazdı.
Konya’ya giden Ankaravî İsmâil Efendi, burada Mevlevi yolu büyüklerinden Bostan
Çelebi’nin sohbetlerinde bulundu. Mevleviyye yolunda da ilerleyip yüksek
derecelere kavuştu. 1610 senesinde İstanbul’a gelerek, Galata mevlevîhânesinde
irşâd vazifesine başladı. Vefâtına kadar bu vazifede kalıp, insanlara iyiliği
emr edip, kötülüklerden sakındırmaya çalıştı. Bu arada zahirî ilimlerde de
gayret gösterip yüksek derecelere ulaştı.
İsmâil
Ankaravî, zahirî ve bâtınî ilimler ile tasavvuf yolunda yüksek derece sahibi
olup, ilmiyle âmil, fazîletli bir zât idi. Çok ibâdet eder, dünyâya önem
vermez, Allahü teâlânın emirlerine uyar ve yasaklarından titizlikle kaçınırdı.
Zamanındaki devlet adamları kendisini sever, ilmini takdir eder, hürmette kusur
etmezlerdi. İlim ehli ile ilmî sohbetlerde bulunur, sohbeti yalnızlığa tercih
ederdi. İnsanlar arasına karışıp Allahü teâlânın dînini anlatmayı, bir köşeye
çekilip ibâdet ve taâatle meşgul olmaktan üstün tutardı.
Aynı
zamanda şâir olan İsmâil Ankaravî, şiirlerinde Rusûhî mahlasını kullanmıştır.
1630 senesinde İstanbul’da vefât eden İsmâil Ankaravî’nin kabri, Galata
mevlevîhânesi bahçesindedir.
Bir
çok eser yazan Ankaravî’nin, başlıca eserleri şunlardır:
1-
Şerh-i Mesnevî:
Mevcûd Mesnevî şerhlerinin en meşhurlarından olup, altı cild hâlinde yazılmış
ve basılmıştır. Mecmû’at-ül-Letâif
ve ma’mûrât-ül-meârif adıyla da bilinen bu eser sebebiyle Şârih-i
Mesnevî, yâni Mesnevî Şârihi diye meşhûr olmuştur. Eserinde Mevlânâ
Celâleddîn-i Rûmî hazretlerinin söz ve hâllerini açıklarken, tasavvufun temel
ve umûmî kaidelerini de anlatmıştır. Daha sonra Mesnevî üzerinde eser yazanlar, bu
şerhden çok istifâde etmişlerdir. Bu eseri, Cengi Yûsuf Dede kısaltarak Menhec-ül-Kavî
adıyla Arabça’ya, İsmet Tasar-zâde Şerh-i kebîr-i Ankaravî ber Mesnevî-i ma’nevî-i Mevlevî
adıyla Farsça’ya tercüme etmiştir.
2-
Minhâc-ül-fukarâ:
Tasavvuf konularından ve evliyânın hâllerinden bahseden bu eser Türkçe’dir.
Muhyiddîn-i Arabî’nin Fütûhât-ı Mekkiyye ve Mevlânâ Celâleddîn-i
Rûmî’nin Mesnevî’sinden
bir çok nakillerin yapıldığı bu eserin sonuna semâ ile ilgili Hüccet-üs-semâ’
adlı bir risâle de eklenmiştir.
3-
Zübdet-ül-füsûs:
Muhyiddîn-i Arabî’nin Füsûs-ül-hikem adlı eserinin yine kendisi
tarafından yazılmış Nahd-ün-nüsûs adlı hülâsasının Türkçe
tercümesidir.
4-
Îzâh-ül-hikem:
Şihâbüddîn Sühreverdî’nin Heyâkil-ün-Nûr adlı eserinin Türkçe tercümesi ve
şerhidir.
5-
Miftâh-ül-belâga
ve Misbâh-ül-fesâha: Hâce-i Cihân’ın Menâzir-ül-inşâ’sı ile Hâtib-i
Dımaşkî’nin Telhis
adlı eserlerini kaynak alarak hazırlamıştır. Edebiyat ve Osmanlıca
belagat kaidelerine dâir dilimizde yazılan eserlerin öncüsü olduğundan,
edebiyatla uğraşanlar için faydalıdır.
6-
Fütûhât-ı
ayniyye fitefsîr-i sûret-il-Fâtiha: Fatiha sûresinin tefsîriyle
ilgili bir eserdir. 7- Misbâh-ül-esrâr: Nûr sûresinin tefsîriyle ilgili
eseridir. 8- Nisâb-ı
Mevlevî, 9- Şerhu kasîde-i Taiyye el-müsemmâ bil-mekâsıd-il-Âliyye.
10- Şerhu
Hadîs-i erbaîn, 11- Şerhu Füsûs-il-hikem, 12- Cenâh-ul-ervâh, 13- Şerhu
Kasîdet-il-münferice el-müsemmâ bi hükm-il-münderice: Ebü’l-fazl
Yûsuf bin Muhammed’in El-Münferice kasîdesi diye bilinen manzumesinin tercüme
ve şerhidir. 14- Hall-i müşkilât-ı Mesnevî, 15- Simât-ül-mûkınîn, 16- Er-Risâlet-ül-tenzîhiyye
fî şân-il-Mevleviyye, 17- Câmi-ul-Âyât: Mesnevî’deki âyet-i kerîme, hadîs-i
şeriflerin tefsîri ve Arabça beytlerin açıklamasıdır. 18- Fâtih-ul-ebyât, 19- Mecmû’at-ül-letâif,
20- Şerhu
kasîdet-ül-mîmiyye vel-Hamriyye, 21- Risâle-i uyûn-i isnâ aşere: On iki
tasavvufî manzumeden ibaret bir eserdir. Ayrıca tezkire ve çeşitli mecmualarda
şiirleri vardır.
İsmâil Ankaravî, Minhâc-ül-fukarâ
adlı eserinde iyiliği emr edip, kötülükten sakındırma konusunda şöyle
demektedir: “Hazret-i Ali buyurdu ki: “Doğru bildiğini söylemek, susmaktan daha
hayırlıdır. Günahkâr insanlara günâh ve haramların kötülüğünü anlatmamak,
iyilik değildir.” Kötü bir iş yapanı o işten sakındırmak, ibâdetlerin en
fazîletlisidir. Bir kimse bilmeyen birine yol gösterse, o da onun yol
göstermesi ile hakikate erse, yol gösteren kişi de hidâyete kavuşan kimsenin
sevâbı ve fazileti kadar sevâb kazanır. Zîrâ Peygamber efendimiz; “Başkalarını
doğruluğa çağıran kimseye, kendisine uyanların sevabı gibi sevâb verilir.
Bununla beraber, onların sevabından da hiç bir şey eksilmez. Sapıklığa çağıran
kimseye de ona uyanların günâhı gibi günah verilir. Bununla beraber ona
uyanların günahlarından hiç bir şey eksilmez” buyurdu. Dînin direği nasihattir.
Bu sebeple Allahü teâlâ’nın kullarına nasihat etmeli ve yumuşak davranmalıdır.
Eğer söz tutmazlarsa onlara yumuşaklıkla hakikati anlatmaya devam etmelidir.
Zîrâ Peygamber efendimiz; “Ümmetimden bir taife, hak üzerine mücâdele etmekte,
kıyâmete kadar gâlib olarak devam edecektir” buyurmuştur. Bâzı âlimler bu
taifeden maksâd iyiliği emr eden, kötülükten sakındıran âlimlerdir”
demişlerdir. Çünkü onların mücâdeleleri manevî olur. Onlar Allahü teâlânın
kullarını kurtuluşa sevk ederler. Allahü teâlânın âyetlerini ve Resûlullah
efendimizin hadîs-i şeriflerini yanlış te’vil edip, kendi sapık görüşlerine
göre açıklayanlara mâni olurlar. Söz tutmazlarsa mücâdele ve münazaraya
kalkışırlar.”
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Hulâsat-ül-eser; cild-1, sh. 418
2) Mu’cem-ül-müellifîn; cild-2, sh. 259
3) Şakâyık-ı nu’mâniyye Zeyli (Atâî); sh. 760
4) Sefînet-ül-evliyâ; cild-5, sh. 161
5) Kâmûs-ül-a’lâm; cild-1, sh. 439
6) Osmanlı müellifleri; cild-1, sh. 25
7) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-15, sh.
177