Osmanlı
sultânı Yıldırım Bâyezîd ile Tîmûr Han’ın 1402 senesinde Ankara’da yaptıkları
muhârebe. Yıldırım Bâyezîd Han; Niğbolu zaferiyle Rumeli’de Osmanlı
hâkimiyetini te’sis ettikten sonra, Anadolu’da birliği sağlamak için harekete
geçti. Bu niyetle Aydın, Menteşe, Karaman ve İsfendıyaroğulları beyliklerine
son verdi. Ancak bu beyliklerin başındaki beyler, Asya’da kuvvetli bir devlet
kurup, batıya yönelen Tîmûr Han’a sığındılar. Aynı şekilde Tîmûr Han’ın
hükümdarlığına son verdiği Karakoyunlu beyi Kara Yûsuf ile Tebriz hükümdarı
Ahmed Bey de Yıldırım Bâyezîd’e sığınmış, Erzincan beyi Mutahharten de
akrabalarını Yıldırım Bâyezîd’e göndererek yardım istemişdi. Tîmûr Han’a
sığınan Anadolu beyleri, Osmanlı sultânı hakkında; Tîmûr Han’ın önünden kaçan
beyler de Yıldırım Bâyezîd’e Tîmûr’la ilgili olmadık şeyler söyleyip
kötüleyerek, her İki müslüman Türk hükümdarının arasını açtılar. İki taraf da
karşılıklı kendilerine sığınanları müdâfaa ettiler. Tîmûr Han, Yıldırım
Bâyezîd’e mektup göndererek kendisine sığınanların iadesini istedi. Bu
mektuplarda her iki hükümdarın birbirlerine hakaret dolu sözlere yer verdikleri
ilim adamları arasında kabul görmemektedir. Bu gün bilinen hakaret dolu
mektupların sahte olduğu isbatlanmıstır. Yıldırım Bâyezîd, Tîmûr Han’ın isteğini
kabul etmeyince savaş kaçınılmaz oldu.
Tîmûr
Han, kuvvetli bir ordu ile, Anadolu içlerine doğru harekete geçti. Bunu haber
alan Yıldırım Bâyezîd de, İstanbul kuşatmasını kaldırarak, kuvvetlerini
Bursa’da toplamaya başladı. Bursa’dan hareket eden Osmanlı ordusu, iki koldan
yürüyerek Ankara önüne geldi. Bu sırada Tîmûr Han Sivas’ı ele geçirmişdi. Onun,
Sivas’da olduğunu haber alan Yıldırım Bâyezîd, ağırlıklarının bir kısmını
Ankara’da bırakarak Akdağmadenî ve Kadışehri dağlık mıntıkasında mevzi almak
istedi. İki ordunun öncü kuvvetleri Sivas ve Tokat bölgelerinde karşılaştılar
ise de, Osmanlı sultânı Sivas ile Tokat arasındaki geçitleri tuttuğundan,
burada muhârebe yapmayı kendisi için tehlikeli gören Tîmûr Han Kayseri’ye doğru
yürüdü. Tîmûr Han, Bâyezîd’î kendisine doğru çekmek istediyse de duruma vâkıf
olan Yıldırım Bâyezîd bu oyuna gelmedi ve yapacağı taarruzun zamanını bekledi.
Tîmûr
Han, Kırşehir üzerinden hızla Ankara önlerine gelerek kaleyi kuşattı. Kale
muhafızı Yâkûb Bey, kaleyi şiddetle müdâfaa etti. Tîmûr Han, Osmanlı ordusunun
geleceğini tahmin ettiği yolu iyice tahkim etti. Osmanlı ordusu ise onun hiç
beklemediği taraftan ve tahmininden çok erken Ankara önlerine geldi.
Osmanlı
ordusunun merkezinde sultân Yıldırım Bâyezîd bulunuyordu. Yanında sadrâzam
Çandarlızâde Ali Paşa, şehzâde Îsâ, Mustafa ve Mûsâ Çelebiler yer alıyordu. Sağ
cenahta bulunan Anadolu birliklerine vezir Tîmûrtaş Paşa, sol cenahta yer alan
Rumeli birliklerine şehzâde Süleymân Şah kumanda ediyordu. İhtiyat
kuvvetlerinin başında da Şehzâde Mehmed Çelebi bulunuyordu. Sol cenahın ihtiyat
kuvvetlerini, Sırbistan despotu ve Sultân’ın kayın biraderi Stefan Lazreviç’in
kumandasında yirmi bine yakın zırhlı sırp askeri meydana getiriyordu. Merkez
ihtiyatında Karakoyunlular, sağ cenahın ihtiyatında Kara tatarlar denilen
Türkleşmiş Moğollar yer alıyordu. Ayrıca Süleymân Şah’ın kumandasında akıncı
kuvvetleri de vardı. Osmanlı askerinin sayısı yetmiş binden fazla idi.
Tîmûr
Han, ordusunun merkezinde yer almıştı. Torunu Muhammed Mirza, zırhlı ve atlı
olan Mâverâünnehr askeri ile ihtiyatta idi. Diğer torunları Pir Muhammed ve
İskender Mirza, Muhammed Mirza’nın yanında yer alıyorlardı. Sağ cenaha üçüncü
oğlu Mîranşah, sol cenaha ise dördüncü oğlu Şahruh Mirza kumanda ediyordu.
Zırhlı otuz iki fil, ordunun önünde dizilmişti. İkiye ayrılmış olan merkez
kuvvetlerin sağ tarafına Tîmûr Han’ın ikinci oğlu Ömer Şeyh Mirza, sol tarafına
ise Emir Celâl İslâm kumanda ediyordu. Akkoyunlu sultânı Osman Bey ile Emîr
Cihân Şah’ın tümenleri sağ cenahın önünde yeralmıştı. Mutahharten Bey,
Karamanoğlu, Aydınoğlu, Menteşeoğlu, Germiyanoğlu, Saruhanoğlu ve Candaroğlu,
sağ cenahta yer almışlardı. Çağatay sultânı Mahmûd Han, Timur’un yanında idi.
Muhârebe
günü sabah namazından sonra Yıldırım Bâyezîd, askerlerine veciz bir hitabede
bulundu. Fakat karşı taraf da sünnî müslüman ve Türk olduğu için, askerin,
hıristiyan ordularına karşı gösterdiği başarıyı gösteremiyeceği ortada idi.
İki
ordu, Ankara’nın kuzey doğusundaki Çubuk ovasında 28 Temmuz 1402 târihinde
karşılaştı. Burada, o devrin en büyük kumandanlarından ikisi arasında târihin
en büyük savaşlarından biri oldu. Fil görmemiş Osmanlı atları ürktü. Osmanlı
ordusundaki Kara tatarların aniden Tîmûr tarafına geçip, Rumeli sipahilerinin
arkasından ok atmaya başlamaları, Osmanlının taarruz gücünü kırdı. Bu sırada
Osmanlı ordusundaki Karaman, Candar, Germiyan, Aydın, Menteşe ve Saruhanlı
sipahileri karşı tarafta bayrak açmış olan beylerini görünce, Tîmûr Han’ın
tarafına geçtiler. Yıldırım Bâyezîd’in yanında az bir asker kaldı. Osmanlı
ordusunun bir kısmı geri çekildi. Kara Tîmûrtaş ve Fîruz paşalar, birlikleri
tamamen bozuluncaya kadar dayandılar. Yıldırım Bâyezîd gün batarken üç bin kişi
ile Çataltepe’de muhârebeye devam ediyordu. Burada süren üç saatlik vuruşmadan
sonra mağlûbiyeti anlayınca etrafındaki askerleri yararak kurtulmak istedi.
Yıldırım Bâyezîd’in atı yaralanınca oğlu ile beraber Çağatay hanı sultan Mahmûd
Han’ın kumanda ettiği birlik tarafından esir alındı.
Tîmûr
Han kendisini iyi karşıladı ve tesellide bulundu. Bir Osmanlı pâdişâhına
yaraşır şekilde, izzet ve ikrâmda bulundu. Timur’un, Yıldırım Bâyezîd’e iyi
davranmadığı iddiaları uydurmadır. Ancak esaret zilletini çekemeyen Yıldırım
Bâyezîd Han, kederinden ve nefes darlığından kırk dört yaşında vefât etti.
Tîmûr Han ölüm haberini alınca; “Yazık oldu, büyük bir mücâhid kaybettik”
demekten kendini atamadı.
Ankara
savaşı ortaçağın en büyük meydan muhârebesidir. İki yüz binden fazla Türk
askeri birbiri ile savaşmıştır. Anadolu topraklarında iki müslüman devlet
arasında yapılmış olan büyük meydan muhârebelerindendir. Ankara savaşının
önemli neticeleri arasında; Anadolu-Türk birliğinin parçalanması, Bizans ve
İstanbul fethinin elli yıl daha uzaması ve Osmanlı Devleti’nin gelişmesinin en
azından yarım asırdan daha fazla gecikmesi sayılabilir.
Tîmûr
Han, Ankara savaşında kırk bine yakın zâyiât vermiştir. Hâlbuki o bu muhârebeye
kadar altı binden fazla kayıp vermemişti. Buna Osmanlı ordusundaki sevk ve
idarenin mükemmeliyeti sebeb olmuştur. Bâzı tarihçiler, Yıldırım Bâyezîd ile
harb ettiği için Tîmûr Han’ı haksız olarak kötülemekte, harp sahasında
olanları, zulüm ve ortalığı kana boyamak şeklinde bildirmektedir. Hâlbuki bunun
iki devlet arasında bir hâkimiyet savaşı olduğu unutulmamalı, bu savaş tarafsız
ele alınıp değerlendirilmelidir.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Kosova Zaferi-Ankara hezimeti;(Fâtıma
Aliyye, İstanbul-1331)
2) Kitâb-ı Cihân-nümâ (Neşri); cild-1, sh. 349
3) Bezm u Rezm (Azîz bin Erdeşîr Esterâbâdî,
İstanbul-1928)
4) Acâib-ü’l-makdûr (İbn-i Arabşah, Kahire-1385);
sh. 69
5) Zafernâme (Serâfeddîn Ali Yezdi,
Tahran-1336); cild-1, sh. 407
6) Timur’un Ankara Savaşı (1402) Fetihnamesi
(İsmâil Aka, Belgeler Dergisi, sayı-15, 1986)
7) Münşeât, (Sarı Abdullah Efendi; Es’at
Efendi Kütüphânesi, No: 3333); vr. 15
8) Esnâd ü nâmehâ-yı Târihî (Müeyyed Sabiti,
Tahran-1346); sh. 331
9) History of The Ottoman Empire And Modern
Turkey (S. Shaw; London-1976); cild-1, sh. 34
10) Osmanlı Târihi
(Uzunçarşılı); cild-1, sh. 245
11) Büyük Türkiye
Târihi; cild-2, sh. 338
12) Îahlı Osmanlı
Târihi Kronolojisi; cild-1, sh. 127
13) Osmanlı Devleti
Târihi (Hammer); cild-2, sh. 309
14) Rehber
Ansiklopedisi; cild-1, sh. 299