Osmanlı
Devleti’nin altıncı şeyhülislâmı. Doğum yeri ve târihi bilinmemektedir. 1495
(H. 900) senesinde Edirne’de vefât etti. Edirne’de Sultan Câmii yakınında kendi
yaptırdığı Sıbyân mektebinin bahçesine defnedildi.
Abdülkerîm
Efendi, Sultan İkinci Murâd Han’ın beylerinden Mehmed Ağa tarafından Balkan
memleketlerine yapılan bir fetihte devşirilen çocuklarla Osmanlı payitahtına
(başşehrine) getirildi. Yapılan zekâ testi sonrası seçilip ilim ve edeb
öğretildi. Mehmed Ağanın himayesinde İslâm terbiyesine göre yetiştirildi.
Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. Arabça ve Farsça öğrendi. Mehmed Ağa tarafından
Şehzâde Mehmed’e (Fâtih) hediye edildi. Saray âdabını öğrendi. Zamanın meşhur
âlimlerinden Alâaddîn Ali Tûsî, Molla Fenârî’nin (r. aleyh) oğlu Muhammed Şâh
Fenârî ve Alâaddîn Tûsî’nin talebesi Sinân-ı Acemî’den okudu. Aklî ve nakli
ilimlerde üstün bir dereceye yükseldi. İstanbul’un fethinden önce müderris
oldu. Fetihten sonra açılan medreselerle Sahn-ı semân medreselerinde
müderrislik yaptı.
Abdülkerîm
Efendi, 1458 (H. 863) târihinde getirildiği Kazaskerlik makamında sekiz sene
kaldı. 1466 (H. 871) senesinde Molla Gürânî’nin (r. aleyh) vefât etmesiyle
şeyhülislâm oldu. Vefâtına kadar bu vazifede kaldı.
Molla
Abdülkerîm Efendi, güzel ahlâkı, cömertliği ve insanlara olan şefkat ve
merhameti ile çok sevildi. Sayısız talebe yetiştirip, halktan ve yüksek
tabakadan pek çok kimseye nasîhatlarda bulundu. İnsanların günahlarına tövbe
edip sâlih amel işlemesine ve bir çok kâfirin müslüman olmasına vesîle oldu. Herkes
tarafından sevildi ve hürmet gördü.
Kitap
yazmak için fazla vakit bulamayan Abdülkerîm Efendi Sa’deddîn Teftazânî’nin (r.
aleyh) eserlerinden Telvîh’in baş kısmına ve Metâlî’ye haşiyeler yazdı.
Fâtih Sultan Mehmed Han’ın vezirlerinden
Mahmûd Paşa’ya yakınlığı ile tanınan Molla Vildân
anlatır: “Bir gün Mahmûd Paşa, söz arasında beni çok
sevdiğinden bahsetti. Ben de, onun Molla Abdülkerîm Efendi’ye
olan ilgisinden bahisle; “Siz, benden çok
Abdülkerîm Efendi’yi seversiniz” dedim. Bunun üzerine; “Evet, doğru söyledin”
dedi. Ben; “Molla Abdülkerîm sizin Cennet’e girmenize sebeb mi olacak ki, bu
kadar çok seviyorsunuz?” deyince, Mahmûd Paşa; “Cennet’e sokacak desem de olur.
Çünkü o, benim günahlardan tövbe etmeme vesîle oldu. Fâtih Sultan Mehmed Han’ın
kapıcıbaşısı iken, bir günâha mübtelâ olmuştum. Bir sabah Abdülkerîm Efendi,
evimizi şereflendirdi. Bir müddet sohbetten sonra, ayağa kalktı. Hürmet ve
tazimle kapıya kadar yolcu ederken, bana döndü ve; “Dünyâ ve âhiretine yarar
bir sözüm var ki, iyi dinleyip kötülüklerden sakınasın” dedi. Ben de; “Buyurun”
dedim. Sözüne devamla; “Elhamdülillah, ilim sahibisin ve pâdişâhın da
yakınlarındansın. Çok geçmeden vezirlik makamına yükseleceğin aşikârdır. Ne
yazık ki, içini ve dışını günâh pisliklerinden temizlemeye gayret etmezsin.
Vezirlik makamı, akıllı kimselerin durağıdır. Osmanlı Devleti’nin yüce dîvânı,
temiz insanların toplandığı bir yerdir. Gel kerem eyle, içini o günâh
pisliklerine bulama ve dalâlet çukurlarına düşüp çabalama!” dedi. Bana bu
nasihatleri verirken, hava soğuk olmasına rağmen boncuk boncuk ter döktüm ve o
ânda tövbe ederek bildirdiği yoldan ayrılmadım” dedi. Bunun üzerine; “Gerçekten
onu sevmek yalnız size değil, bize de vâcib oldu demekten kendimi alamadım.”
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Kâmûs-ül-a’lâm; (Ş. Sâmi, İstanbul-1906);
cild-4, sh. 3089
2) Devhat-ül-meşâyıh (Müstekimzâde,
İstanbul-1982); sh. 12
3) İlmiye salnamesi; sh. 336
4) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; cild-12, sh.
274
5) Şakâyık-ı Nu’mâniyye Tercümesi (Mecdi Efendi,
İstanbul-1268); sh. 176