ŞAH İSMAİL

İran’daki Eshâb-ı kiram düşmanı Safevî Devleti’nin kurucusu. Babası rafızî Şeyh Haydar’dır. Şeyh Haydar, İran’ın Erdebil şehrinde yerleşen Şeyh Cüneyd’in oğlu olup, kızıl başlık giyerdi. İsmail’in annesi ise, Akkoyunlu Uzun Hasen’in, Trabzon Rum imparatoru Kala İonnes’in kızı Katerina Despina adlı hanımından doğan Marta olup, Âlâm Şah diye de tanınan Malîme Begüm’dür. Şeyh Safiyyüddîn Erdebîlî’nin torunlarından olduğu için Safevî nisbesiyle tanınmış olan Şah İsmail, Türklerin Hatay kabîlesindendir. 1487 (H. 892)’de doğdu ve 1524 (H. 931)’de öldü.

Şah İsmail’in babası râfızî Şeyh Haydar, 1493 (H. 899)’da Şirvan hükümdarı Sultan Ya’kûb’un kuvvetleriyle yaptığı muharebede öldürüldü. Küçük yaşta olan Şah İsmail ve kardeşleri ise dayıları Akkoyunlu sultânı Ya’kûb tarafından kurtarılarak Şirâz valisi Mansûr Bey Purnak’ın yanına gönderildiler. Şirâz valisi, İsmail Safevî ve kardeşlerini habs ettirdi. Akkoyunlu Rüstem Bey tarafından kurtarılan İsmail Safevî ve kardeşleri Erdebil’e gittiler. Şah İsmail, babası Şeyh Haydar’ın müridleri tarafından saklanarak gizlendi. Geylân, Gaskar, Rast ve Lâhican’a gidip gizli faaliyetlere başladı. Babasının mürîdleri ve dostları etrafında toplandılar. Asker toplayan İsmail Safevî, 1500 (H. 906)’da Şirvan’a giderek, babasını öldüren Ferrûh Yesâr’ı katletti. Şirvan’ı ve Azerbaycan’ı ele geçirdi. 1502 (H. 908)’de Akkoyunlulardan Arran’ı aldı ve Diyâr-ı bekir hükümdarı Elvend Bey’i mağlûb edip, Tebriz’e kadar geldi. Tebriz’i merkez yapıp, merasimle taç giyerek, Şah ünvanı aldı. Şah İsmail’in kurduğu bu devlete, Safevîler adı verildi.

Şah İsmail, kurduğu devleti Eshâb-ı kiram düşmanı râfizî inancı üzerine teşkilâtlandırdı. Yayılma siyâseti tâkib ederek bütün İslâm ülkelerine adamlarını gönderip, açık ve gizli Eshâb-ı kiram düşmanlığı propagandası yaptırdı ve Türklerdeki inanç birliğini parçaladı.

1503 (H. 909)’da Irak-ı Acem. Fars ve Kirman’ı zabt ederek büyük bir katliâm yaptı ve pek çok Ehl-i sünnet müslümanı şehîd etti. Kâzerun’u alıp orada bulunan Ehl-i sünnet âlimlerinin hepsini kılıçtan geçirdi. Bu hareketler Ehl-i sünnet itikadının savunucusu Osmanlıların tepkisine sebeb oldu. Şah İsmail, 1504 (H. 910)’da Yezd’i alıp, kışın İsfehan’a geldi. Osmanlı-Safevî münâsebetleri de gün geçtikçe bozuldu. 1505 (H. 911)’de Kazvin’e gelip Eshâb-ı kiramdan olup, Seyfullah lakabıyla bilinen Irak fâtihi Hâlid bin Velîd’in (r. anh) soyundan gelen Hâlidîleri imha etti. 1507 (H. 913)’de Dulkadirli Alâüddevle Bey’i mağlûb edip, Erciş, Ahlat ve Bitlis’i ele geçirerek Elbistan’a kadar ilerledi. Gittiği yerleri yakıp-yıkarak yağmaladı ve binlerce Ehl-i sünnet müslümanı şehîd etti. 1508 (H. 914)’de Bağdâd’ı aldı ve büyük tahribat ve katliâmda bulundu. İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe’nin (r. aleyh), Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin ve daha pek çok Ehl-i Beyt, Eshâb-ı kiram ve Ehl-i sünnet âliminin kabir ve türbelerini yıktırdı ve Ehl-i sünnet müslümanları katlettirdi. Bağdâd’a tâyin ettiği valiye Halîfet-ül-hulefâ yâni halîfelerin halîfesi ünvanını vererek, Abbasî halîfesini küçültmeye çalıştı. 1509 (H. 915)’de Baku’yu zabt etti. Bu sırada doğuda bulunan ve sünnî olan Özbekler, Horasan’ı aldılar. Şah İsmail, Özbek hânı Muhammed Şeybek’e (Şeybânî) haber gönderip, Horasan’dan çıkmasını istedi. İsteği kabul edilmeyince, 1510 (H. 916)’da Horasan seferine çıktı. Özbeklerle Merv civarındaki Murgâb suyu kenarında harb edip, 12 Aralık 1510’da Muhammed Şeybek Hân’ı şehîd edip, başını kestirdi. Kafatasını şarab kadehi olarak kullandı. Derisine saman doldurup, zafer alâmeti olarak Osmanlı sultânı İkinci Bâyezîd Hân’a gönderdi (Bkz. Özbekler). 1511’de Mâverâünnehr seserine çıktı. Belh ile birlikte bir kaç şehri anlaşma yoluyla alıp Irak’a döndü.

Yaptığı seferler ve harbler sonucu ülkesinin sınırlarını genişleten Şah İsmail, çeşitli İslâm ülkelerine gönderdiği dâî adı verilen propagandacılarla gizli ve aşikâr sapık fikirlerinin propagandasını yaptırdı. Rafızîliğin yayılması ve müslümanların Ehl-i sünnet yolundan ayrılması için çok gayret gösterdi. Anadolu’ya gönderdiği dâîlerden Şeytan Kulu da denilen Şah Kulu Baba Tekeli, Güney Anadolu’da faaliyet gösterip, on beş bin kişilik silâhlı kuvvet hazırlayarak 1511 (H. 917)’de İkinci Bâyezîd Hân’a karşı isyan etti. Osmanlı ordusuna yenilince, Şah İsmail’e sığınmak için kaçarken öldürüldü. Fakat tarafdârları İran’a sığındılar. 1512 (H. 918)’de Emir Ahmed İsfehânî idaresindeki orduyu Mâverâünnehr’e, Özbekler üzerine gönderdiyse de, Safevî ordusu özbeklere yenildi. Özbekler, Horasan’ı tekrar ele geçirdiler. Fakat Şah İsmail, ordusunun başında bizzat giderek Horasan’ı geri aldı.

Anadolu’da güçlü bir hâlde bulunan ve Avrupa’ya doğru ilerleyen Osmanlılara karşı, Mısır’daki Memlûklü sultânları ve Hıristiyan âlemi ile de iyi münâsebetler kuran Şah İsmail, gizli gizli Ehl-i sünnet ve Osmanlı düşmanlığını yaymaya çalıştı. Doğudaki Özbek hânı Ubeyd Hân, babasını şehîd eden ve kafasını şarab kadehi yapan Şah İsmail’e karşı Osmanlı sultânı Yavuz Sultan Selim Hân’dan yardım isteyip ittifak teklif etti. Yavuz Sultan Selim Hân bu taleb ve teklif ile râfızî mes’elesini hâlletmek için Şah İsmail’e ağır ithamlarda bulunan arka arkaya üç mektub gönderdi. Bu mektublara Şah İsmail cevap verme cesaretinde bulunamadı. Yavuz Sultan Selim Hân, 1514 (H. 920)’de İran seferine çıktı. İstanbul’dan çıkıp, Doğu Anadolu’daki Safevî topraklarına kadar gelmesine rağmen, Şah İsmail meydanlarda görünmüyordu. Yavuz Sultan Selim Hân, içinde ağır ifâdeler ve ithamlar bulunan son mektubu gönderince, Çaldıran Meydan Muhârebesi’ne çıkmak zorunda kaldı. Bu mektubda; Osmanlı ordusunun uzun bir yoldan gelip, epey zamandır muharebe için düşman ordusu aramasına rağmen, meydana çıkan olmadığını, hükümdarların ellerindeki memleketlerin nikâhlıları gibi olduğu, erkek ve yiğit olanın onu nâmahreme (yabancıya) çiğnetmiyeceğinden bahs edilerek, Şah İsmail’e miğfer yerine yaşmak, zırh yerine çarşaf giymesi tavsiye olunarak, kadın elbiselerinden hırka, şal ve çarşaf gönderildi. Bu ağır ifadeli mektub üzerine muharebeyi kabul etmek zorunda kalan Şah İsmail, 23 Ağustos 1514 (H. 920)’de Çaldıran’da Osmanlı ordusuyla karşılaştı. Şah İsmail ve ordusu, Ehl-i sünnetin hâmisi Yavuz Sultan Selim Hân’ın ordusuna bir gün bile dayanamadı. Osmanlı ordusunun teknik üstünlüğü ve kuvvetli îmânı karşısında Şah İsmail’in ordusu eriyip gitti. Tacını, tahtını ve hâtûnunu muharebe meydânında bırakıp kaçan Şah İsmail, Tebriz’e çekildi. Bu mağlûbiyet karşısında teselliyi içkide ve sefahatte aradı. Kendini tamâmiyle içkiye verip, sefîh bir hayât yaşadı. Bu yenilgiden istifâde eden Özbekler, Horasan’ı tekrar ele geçirdiler.

Osmanlılara karşı iyice kinlenen Şah İsmail, Alman imparatoru Şarlken’e mektub gönderip, Osmanlı Devleti’ne karşı ittifak ve yardım talebinde bulundu. Şah İsmail, Safevî tahriki ile Osmanlı Devleti’ne karşı hıristiyan âleminin çıkardığı ordunun 1526 (H. 933)’de Mohaç’ta mağlûbiyetini göremeden 1524 (H. 931)’de Azerbaycan’ın Serâb şehrinde öldü. Cenazesi Erdebîl’e getirildi. Şeyh Safiyyüddîn Erdebîlî’nin (r. aleyh) yanına defn edildi. On yaşındaki oğlu Tahmasb tahta geçirildi.

İntikamcı, kindar, kan dökücü ve zevkine düşkün bir kişiliğe sâhib olan Şah İsmail Safevî; Türkçe, Farsça ve Arabça şiirler yazmıştır. Hece ve aruz vezninde yazdığı şiirlerinin toplandığı Dîvân’ından başka, Dehnâme’si de vardır.