İslâm âlimlerinin meşhûrlarından. Hanefî mezhebinde büyük fıkıh âlimidir. İsmi, Muhammed bin Ahmed bin Ebî Sehl Serahsî’dir. Künyesi Ebû Bekr, lakabı Şems-ül-eimme’dir. 1010 (H. 400) senesinde Türkistan’ın Serahs şehrinde doğdu. 1090 (H. 483)’de vefat etti. Serahs’a izafeten Serahsî denildi. Serahs şehri, Meşhed ile Merv arasında eski bir şehir olup, bugün İran-Rus sınırı üzerindedir.
Ebû Bekr Serahsî, tahsilini Buhara’da yaptı. Fıkıh ilmini, zamanının en meşhûr âlimlerinden Şems-ül-eimme Ebû Muhammed Abdülazîz bin Ahmed Hulvânî’den öğrendi. Uzun yıllar bu hocasının derslerine devam edip, fıkıh ilminde çok iyi yetişti. Başka âlimlerden de ders aldı. Devletler hukuku hususunda âlim İmâm-ı Muhammed Şeybânî’nin bu husûsdaki eserleri üzerinde ihtisas sahibi olan Ebü’l-Hasen Ali bin Muhammed bin Hüseyn ile Ebû Hafs Ömer bin Mensur el-Bezzar’dan ders aldı.
Serahsî’nin başlıca hocası Şems-ül-eimme Hulvânî, Buhârâ’daki Hanefî mezhebi âlimlerinin meşhûrlarından idi. İlmî yaşayışı, talebe yetiştirmesi ile insanlığa çok hizmet eden hocası Hulvânî’den (r. aleyh) sonra onun yerine geçti. İlimdeki üstünlüğünden dolayı Serahsî’ye de hocası gibi Şems-ül-eimme (âlimlerin, imamların güneşi) lakabı verildi. Zamanının meşhûr âlimlerinden olan Serahsî’den de; Burhân-ül-eimme Abdülazîz bin Ömer bin Mâze, Mahmûd bin Abdülazîz Özcendî, Rüknüddîn Mes’ûd bin Hasen, Osman bin Ali bin Muhammed Beykendî fıkıh ilmini öğrendi.
Çok ibâdet eden ve zâhid bir zât olan Serahsî hazretleri, kelâm ve münazara ilminde de âlim bir zât idi. Ömrü hep ilim öğrenmek, öğretmek ve dîne hizmet etmekle geçti. Bu hususta pek çok sıkıntıya katlandı. Vlükemmei eserler yazdı. Osmanlı şeyhülislâmı Kemâl Paşazade, Serahsî’nin müctehid fil mesâil tabakasından (mes’elede müctehid) olduğunu bildirmiştir.
Zamanın hakanına nasîhat kabilinden söylediği sözler sebebiyle hapse atılan Serahsî’nin hayâtının on senesi sıkıntılı geçmiştir. Atıldığı hapishanede bir kuyuya kapatıldı. Uzun müddet hapsedildiği kuyuda bırakıldı. Zemininde oda gibi küçük bir yer bulunan kuyu içinde, ilmî çalışmalarını sürdürdü. Yanında hiç bir kitap yok idi. Fakat o, on iki bin cüz kitabı ezberlemişti. Talebeleri kuyunun başına toplanır, o da aşağıdan ders verirdi. Otuz cildlik Mebsût adlı meşhûr eserini, bu sırada, kuyu içinden dışarıdaki talebelerine söylemek suretiyle yazdırmıştır. Bu kitabı yazdırırken, hiç bir kaynağa müracaat etmemiş, daha önce öğrenip ezberlediği bilgilere dayanarak yazdırmıştır.
Serahsî hazretleri bir defasında hapiste bulunduğu kuyunun başına gelen talebelerine ders verirken, o gün talebelerinden birinin gelmediğini farkedip sorar, arkadaşlarından biri; “Abdest almaya gitti. Ben de gidecektim, hava soğuk olduğu için abdest almaya gitmekten vaz geçtim” dedi. Bunun üzerine Serahsî hazretleri; “Allahü teâlâ seni affetsin. Bu kadar soğuk sebebiyle abdest almaktan vazgeçilir mi? Hâlâ hâtırımdadır; talebeliğimde Buhârâ’da iken, bir gün ishale tutulmuş, sıkıntı içinde idim. Günde belki kırk defa helaya gitme ihtiyâcını duydum ve her defasında abdest tazelemek için ırmağa gittim. Geldiğimde soğuktan mürekkeb donmuş oluyordu. Sonra mürekkeb kabını bir müddet göğsüme sürüyor, göğsümün harareti ile eriyince, notlarımı yazmaya devam ediyordum” buyurmuştur.
Hapisliğinin son aylarında, memleket iç savaşlar ile karışmıştı. Tam bu sıralarda, İmâm-ı Muhammed Şeybânî’nin devletler umûmî hukuku ile ilgili Siyer-i kebîr’ini şerh etmeye başladı. Bu kitabı, devletler hukuku sahasında ilk yazılan eserdir. 1087 (H. 480) senesi 20 Rebî’ül-evvel’de hapisten çıkarıldı. Hapisten çıkarıldıktan bir müddet sonra Fergana’ya gitti. Fergana emîri, Emîr Hasen kendisini büyük bir memnuniyetle kabul edip, izzet ve ikramda bulundu. Talebeleri ile kendi sarayına alıp, orada çalışmalarını istedi. Sonra hapiste iken başladığı eserlerle birlikte, ötekilerini yazdırdı, ömrünün son yıllarını Fergana’da geçiren Serahsî hazretleri, orada da âlimler ve halk tarafından çok sevilmiş, önemli mes’eleler için müracaat kaynağı olmuştur.
Eserleri: 1-Kitâb-ül-Mebsût: 30 cildlik meşhûr eseridir. 15 cild ve 10 cild hâlinde iki ayrı baskısı vardır. Bu kıymetli eser, Hakîm-i Şehîd’in Kâfi adlı eserinin şerhidir. 2-Eşrât-üs-sâat; bu eserini, talebeliği sırasında hocası Şems-ül-eimme Hulvânî’nin kıyamet alâmetleri ile ilgili dersleri sırasında tuttuğu notlardan yazmıştır. 3-Şerhi Ziyâdât-üz-ziyâdât, 4-Şerhi Câmi-ul-kebîr, 5-Şerhi Câmi-us-sagîr, 6-Şerh-ül-muhtasâr fil-fıkıh, 7-Şerhi Siyer-i kebîr; İmâm-ı Muhammed Şeybânî’nin Siyer-i kebîr adındaki meşhûr eserine yazdığı şerhidir. Antepli Muhammed Münib Efendi tarafından Türkçe’ye tercüme edilen ve 1826 (H. 1241)’de basılan bu eser, cihâda ait ince bilgileri ihtiva etmektedir. 8-Muhtasar-ı Tahâvî şerhi, 9-Şerhi Kitâb-ün-nafakât, 10-Şerhi Edeb-ül-kâdî, 11-Fevâid-ül-fikhıyye ve Kitâb-ül-hayz, 12-Usûl; iki cild olan bu eseri de matbûdur.