Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasına sebeb olan bozgun. 10 Ağustos 1230 (H. 628) târihinde Anadolu Selçuklu Devleti’nin güçlü hükümdarı Alâüddîn Keykubâd, Anadolu’yu istilâ etmeye çalışan Harezmlilerle Erzincan’da yaptığı savaşta galip gelmişti. Bu zafer, büyük devletlerin bile gözünü korkutmuş, Selçuklulara saldıramaz olmuşlardı. Aradan seneler geçmiş, Alâüddîn Keykubâd vefat etmiş, yerine oğlu Gıyâseddîn Keyhüsrev geçmişti.
Alâüddîn Keykubâd zamanında Moğollar, Anadolu Selçuklu Devleti’nden çekiniyorlar ve bu sebeple de Anadolu’ya saldıramıyorlardı. Fakat Gıseddîn Keyhüsrev, hükümdar olunca cesaretlendiler. Anadolu içlerine doğru akınlar düzenlemek için İran’daki Moğol orduları başkumandanlığına Baycu Noyan getirildi. Baycu, Kafkasya’daki Gürcü ve Ermeni kuvvetleriyle beraber, Moğolların başında her an saldırmak için fırsat kolluyordu. Moğollar, Baba İshâk isyanından ve Gıyâseddîn Keyhüsrev’in tecrübesizliğinden istifâde ederek 1242 senesinde Erzurum’a saldırdılar. Baycu Noyan, korkunç zulümler ve katliâmlar yapıp, müslümanların mallarını yağmalattı. Bu haberi alan, daha yirmi yaşında bile olmayan Sultan Gıyâseddîn Keyhüsrev, seksen bin kişilik ordusu ile Sivas’ta ordugâh kurup beklemeye başladı. Baycu Noyan kumandasındaki Moğol askerlerinin Sivas’a doğru hareket ettikleri haberini alınca, komutanları ile istişare etti.
Anadolu Selçuklu Devleti’nin tecrübeli komutanları, sultâna, silâh ve erzakla dolu olan Sivas’ta kalmasını, burada tertibat alıp, yorgun düşen Moğollara karşı harp edilmesini söyleler. Nizâmeddîn Suhrâb gibi devletin ileri kademelerinde bulunan, fakat tecrübesiz ve harbden anlamayan bâzı kimseler; “Erzincan civarında yaşayan müslümanlar, Moğolların katliâmına kurban oluyorlar, biz ise hâlâ Sivas’ta bekliyoruz!...” diyerek Sultân’ı zorlamağa başladılar. Sultan, tahrik edici bu sözler karşısında harekete geçti. Tecrübeli komutanların tavsiyesi ile Sivas’ın seksen kilometre doğusunda Kösedağ mevkiinde suyu ve otlağı bol olan bir yeri seçerek ordugâh kurdular. Burası;1 askerî bakımdan müdâfaası kolay, Moğolların tecâvüzüne imkân vermeyen bir arazi idi. Dağ geçitleri tutulmuştu. Düşmanın gelmesi bekleniyordu. Ne yazık ki, sultan, yine tecrübesiz kimselerin tahrikiyle müstahkem olan mevkîleri bırakarak, düşmanın karşılanmasını emretti. Gâlib geleceğinden emin bir hâlde tedbire bile lüzum görmeden ilerleyen genç sultan, az sonra Moğol ordusuyla karşılaştı. Moğol öncü kuvvetleri üzerine toplu bir hücûm başladı. Moğollar, Türk muharebe taktiğini uygulayarak Selçuklu askerleri karşısında sahte bir ric’at ile dönüş yaptılar, Selçuklu öncü kuvvetleri; “Düşmanı mağlûb ettik!” diyerek bütün hızları ile Moğolların ortalarına daldılar. Bunu bekleyen Baycu Noyan, hücûm emrini verdiğinde Selçuklu öncü kuvvetlerinin etrafı sarıldı. Pek çoğu şehîd edildi. Canını kurtaran bâzı komutanlar, sultânın yanına koştular. Hayâtında hiç muharebe görmemiş olan Sultan Gıyâseddîn, öncü kuvvetlerinin bozguna uğradığını duyunca, ordunun tamâmiyle yenildiğini sandı. Düşman eline geçmemek için otağını ve hazînelerini harb meydanında bırakıp sür’atle Tokat’a, oradan da Konya’ya doğru kaçmağa başladı.
Sultanın harp meydanından kaçtığını henüz işitmeyen Selçuklu askerleri, akşamın geç vakitlerine kadar düşmanla çarpışmağa devam ettiler. Gece savaş durduğunda, sultanlarının harp meydanını terkettiğini öğrenen ordunun maneviyâtı sarsıldı. Onlar da bir an önce firar etmenin yoluna baktılar. Sabahleyin ordugâha yaklaşan Moğollar, sultanın otağında ve çadırlarında hiç bir hareket göremediler. Bunun bir hîle olduğunu, Selçukluların dağ geçitlerinde pusu kurduklarını zannedip, korkularından çadırlara yaklaşamadılar. Küçük bir öncü birliğinin yenilmesiyle, koca ordunun dağlara kaçacağına ihtimâl vermediler. Çünkü Türk târihinde böyle bir hâdise işitilmiş değildi. Moğollar, iki gün Türk çadırlarına yaklaşmaya cesaret edemediler. Hiç bir ses, hareket görülmeyince korka korka çadırlara girdiler. Selçukluların hazînelerini dahî orada bırakıp kaçmalarına hayret ettiler. 3 Temmuz 1243 (H. 14 Muharrem 641) târihinde küçük bir çarpışma ile harp bitmiş, seksen bin kişilik koca Selçuklu ordusu utanç verici bir mağlûbiyete uğramıştı. Öyle bir mağlûbiyet ki, iki yüz senelik devletin yıkılması bu hâdise ile olmuştur. Bu mağlûbiyet, peşinden büyük bir bozgunu davet etti. Selçuklu topraklan, Moğol zulmüne açıldı. Hiç bir mukavemet görmeden Erzincan, Sivas ve Kayseri’yi yağmalayıp, pek çok müslümanı şehîd ettiler.
Kösedağ mağlûbiyetinde sultânı ikna edemeyen, gün görmüş vezîr Mühezzibüddîn Ali, Konya’ya gitmeyip Amasya’ya geldi. Moğol kumandanı Baycu Noyan’la görüşme yoluna gitti. Türk ordusunun yüz bin kişiden daha fazla olduğunu, mükemmel silâhlarla teçhiz edildiğini, üç-beş bin kişilik öncü kuvvetinin mağlûbiyetinin, komutanlar arasındaki rekabetten ileri geldiğini, ileri giderlerse Anadolu’nun kendilerine mezar olacağını anlatıp, onu söyledikle’rine inandırdı. Pek çok hediyeler vererek daha fazla gitmemesini tavsiye etti. Moğollar, Alâüddîn Keykubâd devrinin haşmetini düşünerek, bu sözlerin etkisi altında kaldılar. Bir müddet için Anadolu’nun işgalini durdurup geri döndüler. Bu hareket, vezîr Mühezzibüddîn Ali’nin en büyük hizmetlerinden biri oldu.