Asr-ı seâdet ve sonraki bir sene içinde meydana gelen İslâm’dan dönme hâdiseleri. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, yirmi üç senelik peygamberliği müddetince bütün insanların, kurtuluş yolu olan İslâm dînine girmekle şereflenmeleri için gayret etti. Bu müddet içinde Arabistan yarımadasının tamâmı ve Arabistan Yarımadası dışındaki insanlardan pek çoğu hey’et hey’et gelerek müslüman oldular. Peygamber efendi mizin Veda haccı’nda yüz yirmi dört bin civarında Eshâb hazır bulundu. Veda haccı’ndan sonra Yemâme ve Necd taraflarında bâzı kimseler peygamberlik iddiasıyla ortaya çıkıp, yeni müslüman olmuş kimseleri İslâm dîninden uzaklaştırmaya çalıştılar. Yemâme’den gelip kabîlesiyle birlikle müslüman olduğunu bildiren Müseylemet-ül-Kezzâb da, memleketine dönünce, peygamberlikte Muhammed aleyhisselâmla ortak olduğunu söyleyerek insanları kandırmaya çalıştı Hattâ çevresine bir takım câhil kimseleri toplamayı da başardı. Peygamber efendimize mektüb yazarak; “Allah’ın Resûlü Museyleme’den Allah’ın Resûlü Muhammed’e! Bundan sonra derim ki; ben bu işte sana ortak kılındım. Bu bakımdan yerin yarısı bizim, öbür yarısı da Kureyş’indir. Fakat Kureyşliler haddi aşan bir kavimdir” dedi.
Peygamber efendimiz de; “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Allah’ın Resûlü Muhammed’den yalancı Müseyleme’ye! Bundan sonra sana diyorum ki, selâm hidâyete tâbi olanların üzerine olsun. Gerçek şu ki; yeryüzü Allah’ındır. Onu kullarından dilediği kimselere mîrâs verir. Güzel akıbet ise takva sâhiblerinindir” buyurarak yazdırdığı mektubu Müseyleme’ye gönderdi. Fakat, Müseyleme iddiasından vazgeçmeyerek ısrar etti.
Esedoğullarından olan Tuleyha da, Peygamber efendimizin Veda haccı’ndan sonra yalancı peygamberlik iddiasında bulundu. Kendi kabîlesi olan Esedoğulları ile Tay ve Gatafan kabileleri de onun tarafını tuttular ve dinden çıktılar. Tuleyha, karargâhını Necd bölgesinde Tay kabîlesine ait bir su kenarındaki Buzâha’da kurdu. Bu sırada halîfe seçilen Ebû Bker (r. anh), Tuleyha’ya karşı Hâlid bin Velîd’i (r. anh) vazifelendirdi. Hâlid bin Velîd, irtidâddan vazgeçen müslümanları da ordusuna katıp Buzâha üzerine yürüdü. Şiddetli bir savaş sonunda bozguna uğrayan Tuleyha, canını zor kurtarıp kaçtı. Daha sonra peygamberlik iddiasından vazgeçip, hazret-i Ömer zamanında müslüman oldu.
Yemen halkı müslüman olunca, Peygamber efendimiz, oraya eski Yemen valisi Bâzân’ı tâyin etmişti. Bâzân’ınoğlu da, San’a valisi idi. Yemen’in öteki yöreleri de on valinin idaresinde idi. Bu bölgenin idaresini ve dîni öğretme vazifelerini, Muâz bin Cebel (r. anh) denetliyordu. Peygamber efendimizin Veda haccı’ndan sonra hastalandığını duyan Kahtanoğullarından Ans kabilesine mensûb Esved, peygamberlik iddiasında bulundu. Bölge ahâlisinden topladığı tarafdârlarıyla Necrân’ı işgal etti. San’a’ya giderek Bâzân’ın oğlu Şehr ile savaştı. Onu şehîd edip, hammıyla zorla evlendi. San’a’yı hâkimiyet altına aldı. Daha sonra da bütün Yemen bölgesine hâkim oldu. Yemen halkının bir kısmı Esved-ül-Ansî’ye uyarak islâm dîninden döndü. Halkın ekseriyeti ise onun korkusundan dolayı islâm dîninden ayrılmış göründü.
Henüz vefat etmemiş olan Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, durumu haber alarak Yemen halkına; “Allah’ın Resûlü Muhammed’den Yuhannis oğlu Vebr eliyle San’a halkına!... Dîniniz olan İslâm’a sımsıkı sarılın, Esved’i en kısa zamanda ortadan kaldırın. İster alenen, ister gizlice öldürün. Bu emrimi, dînine bağlı bütün müslümanlara duyurun!” meâlinde bir mesaj gönderdi. Peygamber efendimizin mesajı San’a’ya ulaştığı zaman, müslümanlar, Esved’e sû-i kast plânladılar. Bu plânın uygulanmasında daha önce Esved tarafından şehîd edilen San’a valisi Şehr’in hanımı yardımcı oldu. Ortaya çıkışından dört ay sonra, Feyrûz adında bir müslüman tarafından evinde öldürüldü ve o gecenin sabahında durum halka bildirildi. San’a ve ahâlisi Esved-ül-Ansî’nin şerrinden kurtuldu. Müslümanlar, Muâz bin Cebelin imametinde toplanıp namaz kıldılar. Muâz bin Cebel, bu durumu bir mesajla Medîne’ye bildirdi. Haber, Peygamber efendimizin vefat ettiği günün sabahında Medîne’ye ulaşabildi.
Peygamber efendimizin vefat etmesini fırsat bilen’, müslüman görünmelerine rağmen henüz İslâm’a ısınmamış bedevî Arabların bir kısmı, farz olan ibadetleri, özzellikle zekât vermeyi reddettiler. Bu fırsattan istifâde etmek isteyenler de etraflarına topladıkları halkı kandırarak yalancı peygamberlik iddiasında bulundular.
Bu hâdiselerle ilgili haberler, yeni halîfe seçilmiş olan hazret-i Ebû Bekr’e ulaşınca, Peygamber efendimiz tarafından Suriye’ye gönderilen Üsâme (r. anh) idaresindeki ordusunun dönmesini bekledi. Ordu Medîne’ye dönünce, hazret-i Ebû Bekr yerine Üsâme’yi bırakarak hazırladığı bir orduyla sefere çıkmaya karar verdi. Eshâb-ı kiramdan bâzıları; “Ey Peygamberin halîfesi! Böyle bir savaşta kendini bizzat tehlikeye atman doğru değil. Yaralanırsanız yerinize geçecek başka bir kimse yok. Ordunun başında başka birini gönderin, o yaralanırsa yerine bir yenisini gönderirsiniz” dediler. Fakat hazret-i Ebû Bekr; “Vallahi bunu yapmam ve sizinle eşit olduğumu isbât ederim” buyurdu ve ordunun başında sefere çıktı. Rebze ve el-Abrak denilen yerlerde mürtedlerle karşılaşıp Abs kabilesini ve Zübyanoğullarım mağlûb etti. O civarda müslüman askerlerin atlarının otlaması için bir mera (otlak) tâyin ettikten sonra Medîne’ye döndü. Medine’de bulunan Üsâme ve ordusu dinlenmişti. Bu orduyla Medine civarındaki Zü’l-Hassa’ya yürüdü. Medine’nin emniyeti için Necid ile Yemen arasına bir askerî birlik yerleştirdikten sonra, İslâm ordusunu on bir kumandan idaresinde on bir birliğe ayırdı. Bunları mürted yâni dinden dönenlerle savaşmak üzere vazifelendirdi. Bu vazife taksimatını yaptıktan sonra, bölgelerine hareket emri vermeden önce mürted Arablara birer mektûb göndererek irtidâddan vazgeçmelerini ve vazgeçmedikleri takdirde kendileriyle harb edileceğini bildirdi. Birliklerin idaresiyle vazifelendirdiği kumandanlarına da birer talimat dağıtıp, uyacakları esasları anlattı.
Peygamber efendimizin vefatı Yemen’de duyulunca, Esved-ül-Ansî’nin öldürülmesiyle bastırılan irtidâd hareketleri bâzı mürtedlerin idaresinde yeniden başlatıldı. Halktan bir kısmı yeniden dinden döndü. Yeni halîfe seçilen hazret-i Ebû Bekr, oradaki güvenilir müslümanlara bir mektup göndererek, yardımcı kuvvetler ulaşıncaya kadar mürtedlere karşı direnmelerini emretti. Muhacir bin Ebî Ümeyye’yi bir ordunun başında vazifelendirerek Yemen’e gönderdi. Müslümanlar, bu ordu San’a’ya ulaşıncaya kadar durumlarını korumaya çalıştılar. Muhacir bin Ebî Ümeyye, San’a’ya varır varmaz duruma hâkim oldu. Fitnenin başı olan Kays bin Abdi Yağûs ile Amr bin Ma’dikerb’i yakalatıp esir etti. Daha sonra Hadramût’da irtidâd eden Kinde kabilesi üzerine yürüdü. İkrime bin Ebî Cehl’in askerleri ile birleşerek Kindelilere hücûm ettiler. Kindeliler yenilerek ileri gelenlerinden Eş’as bin Kays esir alınıp bu bölgedeki fitne ateşi söndürüldü. Zafer, halîfe hazret-i Ebû Bekr’e bildirildi.
Peygamber efendimiz, Münzîr bin Sâvâ’yı Bahreyn valiliğine tâyin etmişti. Vali Münzir bin Sava da, Peygamber efendimizle aynı zamanda vefat etti. Bu boşluktan istifâde eden Abdülkays kabîlesi dışındaki Bahreyn halkı İslâm’dan döndü. Bekr bin Rebîa kabîlesi, Hatm bin Debîa’nın idaresinde İslâm’a ve müslümanlara karşı cephe alınca, çevredeki diğer kabîleler de bu harekete katıldı. Halîfe Ebû Bekr (r. anh), Âlâ bin Hadramî’yi Bahreyn valisi tâyin edip, Bahreyn bölgesindeki mürtedlerle savaşmakla vazifelendirdi. Âlâ bin Hadrâmî, Bahreyn’e giderek müslümanlardan bir ordu teşkil etti. Ayrıca kuvvetlerine Sümâme bin İsal Melemîm kabilelerinden katılanlar da oldu. İslâm ordusu el-Hatm kabilesini mağlûb ederek Bahreyn’e yeniden hâkim oldu. O yörede irtidâd edenlere karşı müslümanların zaferi ile neticelenen pek çok savaş verildi. Böylece bu bölgedeki fitne ateşi de söndürüldü.
Peygamber efendimizin sağlığında irtidâd eden Alkame bin Ulâse, Tâif’in fethinden sonra Şam’a gitmişti. Fakat boş durmayıp Peygamber efendimizin vefatından sonra acele ile gelip Ka’boğulları arasında asker toplayarak irtidâd hareketini başlattı. Hazret-i Ebû Bekr, onun üzerine Ka’ka bin Sûr kumandasında bir askerî birlik gönderdi Ka’ka bin Sûr’un üzerine geldiğini öğrenen Alkame kaçtı. Hanımı ve çocukları da tekrar İslâmiyet’e girdiler. Daha sonra kendisi de gelip müslüman oldu.
Müslüman olan Gatafan, Tayy, Süleym, Hevâzîn ve diğer kabilelerden ayrılıp irtidâd eden kimseler, Mâlik bin Huzeyfe bin Medr’in kızı olan Ümm-ü Ziml Selmâ’nın etrafında toplandılar. Sayılan da günden güne arttı. Bu durumu haber alan Hâlid bin Velîd, üzerine gitti. Çetin bir çarpışmadan sonra Ümm-ü Ziml’i öldürtüp kuvvetlerini perişan etti ve buradaki irtidâd hareketini de bastırdı.
Fücâe es-Sülemî, hazret-i Ebû Bekr’e gelerek; “Bana silâh yardımında bulunursan, irtidâd edenlere karşı savaşırım” dedi. Ebû Bekr (r. anh) ona silâh verip bir” grup kuvvetin başına tâyin etti. Fûcâe es-Sülemî, “El-Cevâ” denilen yere gelince, irtidâd etti yâni dinden döndü. Şerîdoğullarından Nuhbe bin Ebî Meysâ’ya, müslümanlar üzerine hücûm etmesini emretti. Kendisi de; “Süleym, Âmiroğulları ve Hevâzinliler arasında bulunan müslümanlar üzerine baskın yaptı. Bu haber, hazret-i Ebû Bekr’e ulaşınca, Tarîfe bin Hâciz’i, Fücâe es-Sülemî ve Nuhbe bin Ebî Meysâ üzerine gitmekle vazifelendirdi. Yardımcı olarak da Abdullah bin Kays el-Hâşî’yi gönderdi. Nihayet, el-Cevâ mevkiinde Fücâe es-Sülemî ve Nuhbe bin Ebî Meysâ’nın kuvvetleriyle karşılaştılar. Fücâe es-Sülemî’nin kuvvetlerinden bir kısmı öldürüldü. Kendisi kaçtı ise de Tarîfe bin Haciz yetişip yakaladı ve esir alarak hazret-i Ebû Bekr’e gönderdi. Böylece bu fitne de önlendi.
Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem; Zebirkan bin Bedr, Kays bin Asım, Vekî bin Mâlik ve Mâlik bin Nüveyre gibi kimseleri, Temim kabîlesinin başına sorumlu olarak vazifelendirmişti. Bu kimselerden bâzıları Peygamber efendimizin vefatından sonra da bağlılıklarını sürdürdüler. Fakat Mâlik bin Nüveyre ve ona tâbi olanlar zekât göndermekten vazgeçtiler. Bir kısmı da zekât gönderip göndermemekte tereddüde düştüler. Temim kabîlesi bu şekilde anlaşmazlık içinde iken, Tağlib kabîlesine mensûb olan Sicah adlı bir kadın, peygamberlik iddiasında bulundu. Kendisine inanan Tağlib kabîlesi hıristiyanlarından büyük bir kalabalığı arkasına alarak, hazret-i Ebû Bekr’e karşı savaşmak üzere yola çıktı. Kuvvetlerinin başında Temim kabîlesinin bölgesine gelen Sicah, Mâlik bin Nüveyre’ye ve Vekî bin Mâlik’e elçi göndererek, hazret-i Ebû Bekr ile savaşmak üzere kendisine katılmalarını istedi. Mâlik bin Nüveyre ve Vekî bin Mâlik iletarafdârları, Sicah’ın yardımına geldiler. Ancak Sicah’ın öncelikle Temim kabilesinin kendilerine katılmak istemeyen bâzı kollarıyla savaşmak gerektiğini söylemesi üzerine, Temim kabilesi mensupları dağıldılar. Sicah, onları bu hâlde bırakıp tarafdârlarıyla birlikte Yemâme tarafına gitti. Sicah’ın gelmesiyle telâşa kapılan Müseylemet-ül-kezzâb, onunla anlaşma yaptı.
Üzerlerine gönderilen Hâlid bin Velîd ve ordusunun Yemâme’ye geldiğini duyan Sicah ve diğer İslâm düşmanları korkuya kapılıp geri çekildiler. Akıbetlerinin kötü olacağını anlayan Mâlik bin Nüveyre ve tarafdârları yaptıklarına pişman olup pek şaşırdılar. Temim kabilesinin diğer ileri gelenleri ise açıkça pişmanlıklarını bildirerek Hâlid bin Velîd’e zekâtlarını gönderdiler. Hâlid bin Velîd, el-Battah denilen yere gelince ortalıkta kimse kalmamıştı. Etrafın iyice aranması netîcesinde Mâlik bin Nüveyre ve tarafdârlarından bâzıları yakalanıp haps edildiler. Daha sonra da öldürtülerek cezalandırıldılar. Mâlik bin Nüveyre’nin öldürülmesi ve tarafdârlarının dağılmasından sonra Temim kabîlesi yeniden İslâm’a döndü ve zekât vermeyi kabul etti.
Peygamber efendimizin Veda haccfndan sonra peygamberlik iddiasında bulunan ve bu iddiasından vazgeçmeyen Müseylemet-ül-Kezzâb, Peygamber efendimizin vefatından sonra daha önce müslüman olan Benî Hanîfe kabîlesi arasında bu iddiasını yaymaya devam etti. Benî Hanîfe kabîlesini kendisine uymaya çağırdı. Kendisine uydukları takdirde, ülkenin yarısını Kureyş idare edecekse, yarısını da Benî Hanîfe kabîlesi idare edecektir diye vâdde bulundu. Yeni halîfe seçilen hazret-i Ebû Bekr, Müseylemet-ül-Kezzâb ve tarafdârlarının üzerine Şurahbil bin Hasene ve İkrime bin Ebî Cehl kumandasında bir ordu gönderdi. Fakat bu kuvvetlerin zayıf olması sebebiyle başarı elde edile medi. Bunun üzerine daha önce Tuleyha, Sicah ve Mâlik bin Nüveyre fitnelerini bertaraf eden Hâlid bin Velîd, Müseylemet-ül-Kezzâb üzerine gönderildi. Müseyleme’nin tarafdârları kırk bin civarında olup hayli kalabalık idi. Hâlid bin Velîd bu orduya karşı Medîne’den yardımcı kuvvet istedi.
Bu istek Medîne’ye ulaşınca, hazret-i Ebû Bekr, Ensâr ve Muhacirlerin ileri gelenlerinden bir mikdâr kuvvet toplayıp Hâlid bin Velîd’in emrine gönderdi. Gelen bu kuvvetle takviye olan Hâlid bin Velîd, ilk önce Müseyleme’nin ileri gelenlerinden Muccâa bin Murâre ve kuvvetleri üzerine gitti. Onu ve tarafdârlarını esir aldı. Hâlid bin Velîd’in üzerine gelmekte olduğunu haber alan Müseyleme, Akraba mevkiinde karargâhını kurdu. 633 (H. 11)’de ikiordu burada karşılaştı. Bütün şiddetiyle bir gün süren savaşın başında müslümanlar üstün durumda idi. Daha sonra takviye kuvvet alan Müseyleme ordusu, şiddetli bir şekilde saldırıp müslümanları geriletti. Mürted ordusu, Hâlid bin Velîd’in karargâhına, hattâ çadırına kadar girdi. Muharebenin bu nâzik ânında Hâlid bin Velîd ve diğer sahâbîler ön saflara atılarak büyük kahramanlıklar gösterdiler. Ensârın reîsi Sabit bin Kays ve hazret-i Ömer’in kardeşi Zeyd bin Hattâb kahramanca çarpışıp şehîd oldular. Büyük kahramanlıklar gösteren Hâlid bin Velîd, Müseyleme’yi mübârezeye davet etti. Müseyleme bunu kabul etmeyerek kaçtı. Bunun üzerine Benî Hanîfe kabîlesine mensûb Müseyleme tarafdârları da bozularak, muharebe meydanının yakınında bulunan etrafı duvarlarla çevrili bir bahçeye sığındılar. Muharebenin kazanılmasında üstün kahramanlıkları görülen sahâbîlerden Berâ bin Mâlik, arkadaşlarının omuzuna çıkarak duvarı aştı. İçeriye girip önüne gelenleri tepeleyerek kapıyı açtı. Nihayet içeri giren İslâm ordusu, Müseyleme dâhil sağ kalan Benî Hanîfe kabîlesi mensublarını kılıçtan geçirdi. Müseyleme’yi, hazret-i Hamza’yı şehîd eden Vahşi (r. anh) öldürdü. Savaştan sonra muhtelif kalelere sığınmış olan Hanîfe kabîlesi mensublarıyla sulh yapıldı ve Müseyleme fitnesi sona erdi.
Umman’da Ezd kabilesinden Lakit bin Mâlik ortaya çıkarak irtidâd edip, peygamberlik iddiasında bulunanlar gibi, fikirler ileri sürdü. Umman’ı ele geçirerek Ceyfer ve Iyâd’ın himayesine sığındı. Hazret-i Ebû Bekr, Huzeyfe bin Miksan el-Gılfanî’yi, Lakit bin Mâlik idaresinde irtidâd eden Debâ halkı üzerine; Arfece bin Herseme el-Bârikî’yi de Mehreoğulları üzerine gönderdi. İkisi de ayrı istikâmetlerden giderek Umman üzerine yürüdüler. Diğer taraftan hazret-i Ebû Bekr, Yemâme’ye gönderdiği, ikrime bin Ebî Cehl’e, Huzeyfe ve Arfece’ye yardımcı olmasını bunların işi bittikten sonra da Yemen üzerine yürümesini emretti, ikrime (r. anh), Huzeyle ve Arfece’ye Umman’a varmadan yetişti. Bu kuvvetlerin yolda olduğunu haber alan Lakit bin Mâlik, Debâ denilen yerde karargâh kurdu. Lakit’e karşı olan Ceyfer ile Iyâd da, Suhar denilen yerde karargâh kurup, birlikte hareket etmek için İkrime, Huzeyfe ve Arfece’ye haber gönderdiler. Daha sonra birlikte hareket eden islâm ordusuyla Lakit bin Mâlik’in ordusu, Debâ denilen yerde karşılaştılar. Bir müddet Lakit’in kuvvetleri üstün gelip, müslümanlarda çözülme görüldü. Bu sırada çevredeki müslüman kabilelerden gelen takviye kuvvetlerle güçlenen islâm ordusu, mürtedleri perişan etti. Bu savaşta mürtedlerden on bin kişi öldü. Bol mikdârda ganimet elde edilip, bir kısmı mücâhidlere paylaştırıldı. Arfece (r. anh), beşte birini de Beyt-ül-mâle verilmek üzere hazret-i Ebû Bekr’e götürdü. Huzeyfe (r. anh) ise, oradaki müslümanları teskin etmek üzere Umman’da kaldı.
Bu sırada irtidâd eden Mehrelilere karşı giden İkrime bin Ebî Cehl, baskın düzenledi. Mehrelilerden iki ayrı grubla karşılaştı. Bu grublardan Sihrit’in başkanlığındaki kuvvetler, irtidâddan vazgeçip anlaşma yaparak müslüman oldular, islâm’ı kabul etmemekte ısrar eden Muhâriboğullarından Mûsâbbah’ın askeri ise, yapılan şiddetli muharebeden sonra hezimete uğradı. Başkanları öldürüldü. Bol mikdârda ganimet elde edildi. İkrime bin Ebî Cehl, bu ganimetlerin bir kısmını mücâhidlere taksim edip, beşte birini de, Sihrıt ile Beyt-ül-mâle konulmak üzere hazret-i Ebû Bekr’e gönderdi. Böylece Umman ve Mehre bölgelerindeki irtidâd hareketleri de bastırıldı.
Peygamber efendimizin vefatından hemen sonra bütün Arab yarımadasını yangın gibi saran isyan ve irtidâd hareketleri, hazret-i Ebû Bekr’in üstün azmi, sarsılmaz irâdesi ve orduda yaptığı isabetli düzenlemelerle bir sene gibi kısa bir zaman içinde bastırıldı. Böylece İslâm birliğini sarsmaya yönelik büyük bir fitne ateşi söndürülmüş oldu.